07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
31 TEMMUZ 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 13 Türkçede çok güzel bir deyim var, “Üstüne kuş kondurmak” diye. Çoğunlukla olağanüstü, o ana kadar görülmemiş bir şey yapılan durumlarda kullanılıyor. İşte bugünkü yazımız tam da bu deyime uygun bir içerik taşıyor. Ama bir farkla! Kimilerinin “üstüne kuş kondurduğunu” düşündüğü durum, bize göre, tersi bir deyimle açıklarsak; “üstüne tuz biber ekilen” yani kusuru artıran bir sonuca yol açıyor. Gelelim olaya. Konu, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yeni bir özelgesiyle ilgili. Özelge bilindiği gibi “bir konudaki görüşü ve yapılması gereken uygulamayı bildiren yazı” anlamına geliyor. Anımsanabileceği gibi, daha önce bu satırlarda önemli örneklerine yer verdik ve özellikle kanuna aykırı özelgeler konusuna dikkat çekmeye çalıştık. 6009 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 2010 yılından beri ise, “özelgeler artık özel değil” diye belirttik. Anılan kanun ile yapılan düzenlemeler sonrasında, vergi inceleme elemanları özelgelere uymak, rapor değerlendirme komisyonları da özelgeleri dikkate almak zorunda. Böyle olunca, özelgeler hukuki Üstüne Kuş Konduran Özelge! yaptırımı ve önemi daha güçlü belgeler haline geliyor. Gelir İdaresi Başkanlığı’nda bir ekip tarafından hazırlanıyor ve uygulamayı şekillendiriyor. Ancak özelgeler, kesinlikle kanuna aykırı olmamak ve kanunun önüne geçmemek zorunda. Eğer özelge kanunun önüne geçerse, yasama yetkisi Gelir İdaresi bürokratlarına devredilmiş olur, kanun anlamsızlaşır. Bu açıdan değerlendirildiğinde özelgelerin kanuna uyumlu olması gereği bir kere daha gözler önüne çıkar. Gelelim bu konuda son yaşanan örneğe. Gelir İdaresi Başkanlığı 2 Nisan 2014 tarihinde verdiği 725 sayılı özelgesinde, işverenlerce ödenen şahıs sigorta primlerinin, işverenler tarafından doğrudan giderleştirilemeyeceği, ücret olarak kabul edilip giderleştirilebileceği, yani üzerinden ücret stopajı yapıldıktan sonra gider olarak dikkate alınabileceğini belirtiyor. Oysa ki Gelir Vergisi Kanunu’nun indirilebilecek giderleri düzenleyen 40. maddesinin 2 numaralı bendinde, hizmetli işçilerin, sigorta primlerinin gider olarak dikkate alınabileceği belirtilmiş. Bunun tek şartı olarak da bu primlerin geri alınmamak üzere Türkiye’de kain sigorta şirketlerine ödenmiş olması istenmiş. Yani; kanun çok net ve yalın: Çalışanlar için işverenler tarafından ödenen sigorta primleri, sigorta şirketinin Türkiye’de olması ve ödenen primlerin geri alınmaması şartıyla gider yazılabilir. Oysa görüyoruz ki, özelge bu hükmü dikkate almıyor. Ödenen sigorta primlerinin ücret olarak kabul edilmesini ve ücret olarak vergilendirildikten sonra gider olarak dikkate alınmasını istiyor. Anlaşılabileceği gibi ilgili özelge de kanuna aykırı örneklerden biri. Kanun sigorta şirketlerine ödenen primlerin gider yazılacağını söylerken özelge bu hükmün uygulanmasını engelliyor. Yani özelge, kanun koyucunun iradesinin önüne geçiyor. Yani bürokrasi yasama görevini üstleniyor. İşte bunun önüne geçmemiz ve kanun koyucunun iradesinin bürokrasi ile engellenmesini önlememiz lazım. GÖRÜŞ Prof. Dr. TÜRKKAYA ATAÖV Açık yetki aşımı… Gazze Askeri Hedef Olamaz! Gazze’de oturanlar arasında silah kullanan da var diye, 2 milyona yakın sivil ve çocuk “askeri hedef” tanımına sokulamaz. Daha iki ay önce Ankara’da Kudüs konusunda uluslararası bir toplantı yapıldı. İşgalci İsrail’in üç tektanrılı din için de “kutsal” olan Kudüs’e nasıl sahip çıkmakta olduğu konuşuldu. Bu birlikteliğe ben de merkezi Viyana’da olan Uluslararası İlerleme Örgütü’nün (IPO) temsilcisi (ve konuşmacısı) olarak katıldım. Aynı örgütün (IPO) dünkü açıklamasında belirttiği gibi, Gazze’deki çatışma dünyayı çok tehlikeli ve daha büyük kan dökümüne belki de hazırlıyor. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere, uluslararası toplumun bu hızlı gidişe dur deme yetkisi, görevi ve sorumluluğu var. Arap Birliği ile İslam İşbirliği Örgütü’nün bir şey yapamayacakları belli. Petrol zengini Araplardan kimilerinin trilyonlarca dolarları Amerikan bankalarında, akılları da İstanbul Boğazı tepelerinde ucuza kapatılmış koca arsalarda kurmayı düşledikleri saraylarında. Gazze kıyımında dişe dokunur bir şey yapmadıktan sonra, kıbleye dönüp namaza duranın Müslümanlığına kim inanır! Ona, buna rüşvet verenler Gazze’ye doktor, ilaç, yiyecek, uzman, para yollasalar ya… İsrail’in yaptıkları 1949 Dördüncü Cenevre Antlaşması’na, uluslararası insancıl hukuka ve savaş hukuku kurallarına açıkça aykırıdır. Önce, sivil halk hiçbir koşulda saldırı hedefi yapılamaz. Öldürülen bini aşkın Filistinlinin büyük çoğunluğu sivildir, bunun önemli bölümü de çocuktur. Örneğin, 20 Temmuz’da iftara oturmuş bir ailenin 25 üyesi de tepelerine düşen bombayla öldürüldüler. Bunların 19’u çocuktu. İçlerinde bir yetişkin erkek Hamas üyesi olsa bile, bir din gereği oruç bozmaya oturmuş olanlara saldırı o kişilerin birlikteliğini askeri hedef yapmaz. Bunun sorumluları, Dördüncü Cenevre Antlaşması’nda Madde 146’ya göre, kendi ülkelerinde yargılanmalıdırlar. İsrail ve Hamas, Roma Statüsü’nü imzalamış olsalardı, İsrail’in bu hukuk dışı eylemlerinden ötürü ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerekirdi. Ama gene de, Cenevre Antlaşmaları herkes için yürürlüktedir. Gazze on dört yıldır ambargo altındadır. Herkese verilmiş bir ceza gibi uygulandığından, uluslararası insancıl hukuka aykırıdır. Bu yüzden, Gazze halkının tümü temel haklarından yoksun bırakılmıştır. 1.8 milyon yurttaş daracık bir toprak parçası üstünde bir tür tutuklu gibidir. Hele düşman bombardımanı altyapıyı silip süpürmekte, sivil konutları yerle bir etmekte, temel hizmetleri durdurmaktadır. Bu gidişe dur demede başlıca sorumluluk İsrail’indir, ama komşu Mısır da kendi ambargosuna son vermelidir. İlk adım savaşı durdurmaktır. ABD, İsrail’e Gazze’yi dilediği gibi bombalaması için artık yeterince olanak tanıdı; birçok Amerikan Yahudisi ve onların baskı kuruluşları da herhalde tatmin olmuşlardır. Önümüzdeki seçimlerde Demokrat Parti’ye bu yüzden epey Yahudi desteği ve parası akar. Sonunda tüm Ortadoğu’nun yangın yerine dönüşmemesi için hiç değilse bu aşamada uzun bir “ateşkes” olsun ve ardından Hamas ve İsrail roketlerini artık ateşlemesinler. Çelişki denizi SOSYAL GÜVENLİK İhbar Tazminatı Ne Zaman Ödenir? yoksun bırakılması ve böylece sadece işverene tanınan bir seçeneğin işçinin zararına kullanılması sonucuna yol açar. Bu durum doğal ki, “işçinin korunması ilkesi”yle bağdaşmaz. Yargıtay da son zamanlarda verdiği bazı kararlarda, bildirim süresine ilişkin ücretin peşin ödenmesi halinde işçinin bu süredeki haklarının da tanınmasıyla derhal işten çıkarılabileceği görüşünü kabul eti. İhbar tazminatına esas olacak ücretin hesabında ise, ücrete ilaveten işçiye sağlanmış olan para ve para ile ölçülmesi mümkün sözleşmeden ve kanundan doğan menfaatların da göz önünde tutulması gerekir. Bildirim süresini beklemeksizin işçinin iş sözleşmesinin sona erdirilmesi durumunda, iş sözleşmesinin sona erdiği tarihte işçi ihbar tazminatına hak kazanır ve derhal ödenmesi gerekir. Yani diğer bir deyişle ihbar tazminatının senetle, çekle veya vade ile ödenmesi uygulaması yoktur. SORU CEVAP Çalışanlar, iş sözleşmesi sona erdirildiğinde ihbar tazminatı veya ihbar süresinde günde iki saat iş arama izni kullanma hakkına sahip olur. İş Kanunu’nda ise, işverenin işçinin ihbar sürelerine ait ücretini peşin vermek suretiyle iş sözleşmesini feshedebileceği belirtilir. Ancak, bu durumda da bildirim süresi, işçinin çalıştığı sürenin hesabında göz önünde tutulur. Yargıtay ise, işverenin ilgili bildirimiyle akdin derhal sona ereceği görüşünde. Yargıtay’ın bu görüşü, bildirim süresinin hesaba katılmaması, bu süre içinde kazanılacak ikramiye, kıdem tazminatı, toplusözleşme zammı, yıllık ücretli izin gibi haklardan işçinin Öğrenim Yardımından SGK Primi Kesilir? Şirketimiz, çalışanlarının okuyan çocukları için, bordrolara koyarak yarım asgari ücret öğrenim yardımı verecek. Bu ödemeden SGK primi kesilir mi? Ali Ekber Candan Sigortalılara öğrenim gören çocukları nedeniyle ödenen eğitim ve öğretim yardımından sigorta primi kesintisi yapılır. Ayrıca vergi kesintisine de tabi tutulur. Sorularınız için [email protected] adresine mail atabilirsiniz. Tüm sorular eposta ile tek tek cevaplanacaktır. 2014’te Şeker Bayramımız PERİHAN ERGUN KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Yazıya bu başlığı koymamın nedeni yurdumuzdaki sosyal, ekonomik, demokratik, kültürel, laik ve daha birçok nitelikleri taşıdığına inandığımız unsurların birçoğunda darboğazlarda sıkıştırılmış olmamızdır. II. Dünya Savaşı’nın Batı’da özellikle de Avrupa’nın büyük devletlerinde halkının çoğunluğunun müttefik ve muhaliflerinin kırdırıldığı acımasızlığın, bizim ülkemizde de ekonomik, sosyal sıkıntılarının yansıdığı ve yaşandığı yıllarda ilkokulun ilk sınıflarındaydım. Doğal olarak o yılların maddi, manevi sıkıntıları bizlere de yansımıştı. Çocuk olmama karşın günlük yaşamımızdaki ekonomik sıkıntıların ailemde oluşturduğu kederi onlara yakın derecede hissedebiliyordum. Örneğin ulusumuzun baş gıdası olan ekmek, karneye bağlı olarak kişi başına 200 gramdı. Şeker yoktu, bu gereksinim kuru üzümle karşılanıyordu. Zeytinyağı da öyle. Bitkisel yağ altın değerindeydi. Şeker eksikliği nedeniyle uyuz niteliğindeki kaşıntı hastalığı özellikle çocuklarda tepe yapmıştı. Rahmetli anacığım okul önlüğüme gizli bir yan cep yaparak koruyucu olması için o cebe kuruyemiş doldurur “Açlık hissettiğinde bunları yersin” derdi. Arkadaşlarım içinde bu olanağı bulunmayanların karşısında anamın öğüdünü göz ardı ederek yemişleri onlarla paylaşırdım. Savaş süresince bu böyle gitti. HHH Tüm bu yokluk ve sıkıntıların yaşandığı günlerde bir de Selanik’e kadar gelen Alman ordularının, Türkiye’yi de yanlarına almak istemelerine karşı, Atatürk’ün Hakk’a yürümesinden sonra, TBMM’ce Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Sayın İsmet İnönü’nün siyasi dehası, savaşın ulusumuza getireceği zarar ve yıkımı bilerek, Almanların teklifini yadsıması sağduyunun ve siyasi görüşün başarısı olmasına karşın o tarihlerde iktidar yarışındaki Demokrat Partililerce büyük eleştirilere neden olmuştu. Bir de İnönü’nün II. Dünya Savaşı’nın özellikle ordumuzu ve ulusumuzu, her türlü kötü durumlara düşürebileceği olasılığıyla buğday ve tahılları birkaç camide tedbir olarak depolamasını da yıllarca dillerine doladılar. Oysa bu savaş bitmeyip bize de sıçrasaydı halimiz ne olurdu?.. Bu olumsuz düşünceleri taşıyanların lütfen haddimi aşmamı hoş görerek, 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet’ten sonraki tarihimizi dikkatle okumalarını, milli mücadelemizle Kurtuluş Savaşı’mızdaki başarılarda, öncelikle M. Kemal ATATÜRK olmak üzere yanında yer alan değerli asker ve insanlarımıza borçluluklarımızı anımsamalarını öneriyorum. HHH 2014’ün Şeker Bayramı’na gelince; Bilindiği gibi şeker (ramazan) bayramı ramazanda nefislerine hâkimiyetle oruç tutanlara ödül niteliğindedir. Hele bu yıl temmuz ayının aşırı sıcak günlerinde oruç görevini yerine getirebilen özverili Müslümanların şeker bayramlarını içtenlikle kutluyorum. Ben de orucu sağlık sorunlarım nedeniyle yasaklandığı yıla kadar yaşayarak bayramı hak etmişimdir... Çok şükür milli bayramlarımızı hâlâ büyük coşkularla kutlayabiliyorum. Bu yıl İsrail’in bitmeyen kin ve hainlikle Filistin halkına bayramda bile acımasızca saldırılarını medyadan öğrenirken uykumu kaçıran, bu insanlık dışı savaşın üzüntüleriyle bayram sevincini yaşayamıyorum. Bir de İslamcılığı siyasetine bayrak edinmiş olan AKP iktidarının şu Şeker Bayramı günlerinde, BM Güvenlik Konseyi’nin Gazze’deki çatışmaları, “Acilen ve önkoşulsuz ateşkes”, çağrısına karşın, İsrail’in, mülteci kampındaki çocuk parkını bile bombalayarak oradaki yavruları katletmesine, hangi hainlik nitelemesini getireceğimi bilemiyorum.. Buna karşın İslamcı siyaseti kendine ilke edinen AKP iktidarının bu acımasızlıklara ve sadece halkı oyalayıcı söylemlerle kayıtsız kalmasını da şiddetle kınıyorum. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaracı@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İnsanın kendi 1 ni yiyip bitirme 2 si. 2/ “Çok sarhoş” anlamında 3 argo sözcük... 4 Alkollü bir iç 5 ki. 3/ Aydınlık, 6 ışık... Tırpancı ot ya da ekin bi 7 çerken tırpanın 8 kesip bir yana 9 yığdığı ot ya da tahıl yığını sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 sı. 4/ Bir adın ya da 1 K A R A K E Ç İ sözcüğün baş harfi. 5/ 2 A N E M O F O B İ Bir mal ya da mül 3 K E R E B İ Ç kü, sahibine mal ol 4 R A K O R MA K İ duğu fiyata satın al5 G A R R E N R ma... Yarı memnunS İ luk anlatan bir ün 6 Ö Z M O R A T İ K lem. 6/ Bir nota... 7 Z E T A V A L E İ N Dar ve kalınca tah 8 ta. 7/ Bizans döne 9 P İ R İ M U G A N minde, İstanbul’da siyasal suçluların kapatıldığı ünlü zindan. 8/ İki şey arasında açıklık oluşturmak. 9/ Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl... Hastalıklı, sakat. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Her türden işletmelerde ya da belli bir sanayi ya da ticaret dalında ortaklık payları elde etmek amacıyla kurulmuş işletme... İskambilde bir kâğıt. 2/ Veba hastalığına verilen bir başka ad... Ödünç verme. 3/ Devekuşu tüyü... “Dosta el değmedik bulamadım” (Pir Sultan Abdal). 4/ Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanılan deyim sözü... Trabzon’daki “Meryemana Manastırı”na verilen bir başka ad. 5/ Bir tür domino oyunu... Eski dilde su. 6/ Harman sonunda kalan taneleri toplamaya yarayan kürek. 7/ İslam müçtehitlerinin hukuki bir soruna ilişkin olarak aynı yargı üzerinde birleşmeleri... Başlıca, temel niteliğinde olan. 8/ Hastalık derecesine varan alışkanlık... İlgi eki. 9/ Yaşanmış olayların anlatıldığı yazı türü... Osmanlı toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeyi aşan dirlik.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle