07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 2014 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Selahattin Demirtaş adaylığının AKP ile pazarlık stratejisi olduğu iddialarına karşı çıktı Seçmenimizi Erdoğan’a yönlendirmek ihanettir u ‘AKP ile pazarlık yapma niyetinde olsaydık daha aday olmadan daha büyük bir pazarlık yapabilirdik’ diyen Demirtaş, ikinci tura kalamaması durumunda parti tabanın serbest bırakacaklarını söyledi. Demirtaş, “Partim de ben de parti tabanımızı asla ‘Tayyip Erdoğan’a oy verin’ diye yönlendirmeyeceğiz, çalışmayacağız da. Çünkü bu başlı başına şu anda savunduğum ilkelere ihanet olur’’ dedi. AYŞE SAYIN Quo Vadis Netanyahu? Natenyahu’nun İsrail ve Filistin halklarını sürüklemekte olduğu belirsizlik, aklıma “Quo Vadis?” (Nereye Gidiyorsun?) filmini getirdi. İsrail hükümetinin Gazze’ye düzenlediği kanlı saldırıların arkasında da bir “imparatorluk” düzeni, kendi saplantısına odaklanmış bir lider, hatta din savaşları var. Filmde, İmparator Neron inşaat projelerine yer açmak için Roma’yı yakıyor, din savaşları yaşanıyordu. Bugün, “imparatorluk” (ABD hegemonyası) istikrarsız. Ekonomik sistem krizde, ABD düzen getiremiyor, sorun çözemiyor, politikalarına itirazlar, hatta tehditler giderek artıyor. “Barbarlar”, “Roma”dan eskisi kadar korkmuyor. “Roma”nın koruması altında olan ülkelerin de “Roma”ya güvenleri sarsılıyor. Libya’da bir düzen kurulamadı. Irak dağılıyor, totaliter bir İslam devleti ve halifelik kuruldu. Suriye rejimi, inadına, dağılmıyor. Ilımlı İslam, çoğulculuk projesi, “çoğunlukçuluk” doğurup iflas etti. Türkiye’de bir “Erdoğan sorunu” oluştu. Kısacası “Roma”nın düzeni dağılıyor... Wall Street Journal bir yorumunda, ABD’nin Ortadoğu’daki diplomatik başarısızlığını, müttefikleriyle arasındaki farklılıklara bağlıyordu. Kerry ile Netanyahu arasında 45 saat sürmesi beklenen toplantı iki saatte, sonuç alınamadan bitmiş. İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan “Bunlar Müslüman Kardeşler akımının parçası diyerek” Katar ve Türkiye’nin diplomatik sürece dahil edilmesine karşı çıkıyorlarmış (27/07). İsrail bu kez, önceki Gazze saldırılarından daha farklı koşullarla karşı karşıya. Netanyahu’nun ülkesini tam anlamıyla çıkmaza soktuğu bile söylenebilir. Geçen hafta medyada yorumları aktarılan, İsrail yanlısı iki askeri uzman, bu savaştan “olumlu” bir sonuç alınılabileceğine, İsrailFilistin sorununun çözülebileceğine inanmıyorlardı. Aspen Güvenlik Konferansı’nda konuşan, Pentagon Savunma İstihbarat Ajansı’nın başkanı General Flyyn, “Ben, bu sorunun çözümünü görebileceğime inanmıyorum” diyor. Son Gazze savaşına ilişkin “Eğer Hamas yok edilirse, yerine çok daha kötü bir şey gelir” (Foreign Policy, 27/07) sözleriyle İsrail yönetiminin izlediği politikanın açmazına işaret ediyor. Geçen hafta, bir konferans için İsrail’i ziyaret eden İngiliz Albay Kemp de The Times of İsrail’in editörü Harowitz ile yaptığı söyleşide, “uluslararası kamuoyunun etkisinden”, “Batı’nın artık eskisi gibi aşırı ölçüde şiddet uygulayamamasından” yakındıktan sonra, İsrail’in, bu sınırsız şiddet uygulamasına izin vermeyen, siyasikültürel iklimden dolayı Gazze’de kazanmasının olanaksızlığını vurguluyordu. Albay Kemp, Harowitz’e “Bir sorunun olması, onun çözümünün de olduğu anlamına gelmez. Bu sorun böyle devam eder gider” diyor (25/07). Knesset (meclis) eski Başkan Yardımcısı Prof. Naomi Chazan, İsrail’in bir çıkmaza sokulduğunu, “Bu Gazze savaşı kaçınılmaz değildi. Devam etmesi de gerekmiyor” diyerek vurguluyor. Chazan’a göre bu savaş, “yalnızca Hamas roketlerinden, tünellerinden değil, İsrail yönetiminin, burnunun ucunun ötesine bakmaya, uzun erimli gerçek çözümler üretmeye isteksiz olmasından kaynaklandı” (The Times of Israel 28/07). Chazan gibi düşünenlerin sayısı İsrail’de şimdilik az. Yine de bir barış hareketinin gelişmekte olduğu söylenebilir. Ancak, Haaretz’in baş makalesi, bu hareketin üyelerine yönelik saldırıların artmakta olduğunu dikkat çekerek, Netanyahu’yu uyarıyordu (28/07). Netanyahu hükümetinin Gazze saldırısı, Filistin halkının yaşamını cehenneme çevirmekle kalmıyor, İsrail halkının yaşamını da zehirliyor. Bunlardan çok kötümser bir görüntü oluşuyor ama, bu kez durumun farklı olduğu da söylenebilir. İsrail yönetimi, hem Gazze’de bir askeri başarı elde etmesinin olanaksızlığını görüyor, hem de dünya kamuoyu karşısında, ilk kez bu kadar yalnızlaşmış olduğunun ayırdına varıyor. Bu sırada Hamas, Gazze’de ablukanın kaldırılmasına karşılık, İsrail devletiyle yan yana yaşamayı kabul etmeye kadar varacak kimi tavizler vermeye hazır olduğunu ifade etmeye başlıyor (Jarusalem Post 16/07). Netanyahu, “İsrail halkının güvenliğini garanti eden lider” imajını kaybediyor; ABD, Netanyahu hükümetinin, uzlaşmaz tavrı, Kerry’ye yönelik sert eleştirileri karşısında, “Bu ne biçim ortaklık... Bizden daha yakın bir dostun var mı” biçimde tepki veriyor (AP. 28/07). uOrtalama seçmenin kendisine ve savunduğu siyasete önyargılı yaklaşmasının nedeninin devletin yıllarca kendilerini terörist diye tanımlaması olduğunu söyleyen Demirtaş, ‘’Şu anda kendimizi anlatabilmemiz çok daha mümkün ve dokundukça da temas ettikçe de önyargıları kırmak daha mümkündür. Yani herkes bulunduğu yerden bir adım geri atarak, bir kez daha meseleye bakmalıdır. Birbirini tehdit olarak gören bütün kimlikler, olarak hepimiz, sömürülme anlamında eşitiz’’ dedi. nı ekstradan kullanıyor. Bu bile tek başına AKP’nin adayının demokrasiden nasiplenmediğini gösteriyor, bu bile tek başına AKP’nin adayının seçilmemesi için yeterli bir gerekçedir. 4 Erdoğan, “teamüllere göre değil, anayasal yetkilerini” kullanan cumhurbaşkanı olacağını söylüyor. Siz nasıl bir cumhurbaşkanı olacaksınız? Yanlış... Şu anda Türkiye’de başkanlık sistemini uygulamak için bir devlet modeli yok. Bir kişinin kendini fiilen başkan ilan etmesiyle başkanlık sistemi olmaz. Bu bir emrivakidir. Bir darbe anayasasıyla, yarım yamalak işleyen bir parlamenter sistem, tarafsız, bağımsız olmayan bir yargıyla ‘hoppadanak, ben seçildim artık başkanım’ demek, bir tür kendini padişah ilan etmek gibi bir şeydir. Başbakan en çok bu söylemiyle kaygı yaratıyor. Başbakanken bile devleti ele geçirmeye çalışan bir kişi kendini başkan ilan ettikten sonra kim bilir neler yapar. ANKARA Cumhurbaşkanlığı seçimi yarışının üçüncü ismi HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın kamuoyundaki beğenilirliği ve tanınırlığı, temsil ettiği kitlenin ve siyasi hareketin çok çok önüne geçmiş durumda. Seçim kampanyasını “ezilenlerin ortaklığı”nı sağlama üzerine kurduğunu belirten Demirtaş, kendisine yönelik “bölücü, Kürtçü” öryargıları ile de mücadele ettiğini anlatıyor. Demirtaş, “Evet kimliklerimiz farklı farklı saldırılara maruz kalıyor ama hepimiz, bu sistemin ve devlet anlayışının ve bu hükümet politikasının ezilenleriyiz. O halde bir arada durmamız için kimliklerimiz engelse bu kimliklerimizi sorun yapmak yerine önce ezilmişliğimizi birincil mesele yapalım ve buradan mücadele birliği çıkaralım diye bir cumhurbaşkanlığı kampanyasını yürütüyoruz” görüşünü dile getiriyor. Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası süreci ve Köşk hedefleri konusunda Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 4 Bu bayram gününde yurttaşlara ne mesaj vermek istersiniz? Öncelikle, bütün halklarımızın bayramını kutluyorum fakat bayram tadında bir bayrama giremediğimizi düşünüyorum. Çünkü hem Filistin, Rojava’da, Irak’ta hem Suriye’de yaşananların yarattığı tansiyon, hem ülkede, hem bölgemizde bir bayram havası yerine bir matem havası yaratmış durumda. Umut ediyorum ki bir sonraki bayramı bayram havasında ve tadında yaşarız. Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini sağlayacak pazarlığa girerdik. Ama biz tüccar değiliz, ilkelerimizi küçük pazarlıklar noktasında heba edecek bir mücadeleden gelmiyoruz. O nedenle bizim adaylığımız asla proje adaylığı değil, küçük hesaplar üzerinden geliştirilmiş adaylık değil. 4 İkinci tura kalamazsanız, seçmeninizi serbest mi bırakacaksınız yoksa iki adaydan birini destekler misiniz? Ben seçmenlerim adına konuşamam, adayım çünkü. Partimiz 12 Ağustos’ta PM’yi toplayacak ve seçimin sonucuna göre yeni bir tavır belirleyecek. Ama beni destekleyen ve HDP’li olmayan herkes ikinci turda tavrını gözden geçirecek. Ben ikinci tura kalmışsam, ona göre tavır belirleyecek, kalmamışsam da ona göre tavır belirleyeceğim. Ama partim de ben de parti tabanımızı asla “Tayyip Erdoğan’a oy verin” diye yönlendirmeyeceğiz, çalışmayacağız da. Çünkü bu başlı başına savunduğum ilkelere ihanet olur. Ama bunu Ekmeleddin Bey için de yapmayacağız, bu da aynı şekilde savunduğmuz ilkelere haksızlık olur. Zaten adaylardan birinin bizim ilkelerimizi temsil ettiğine inansaydık, aday çıkarmaz dık, onu desteklerdik. İkinci tura da biz kalmışsak, tercihlerini eminim ki benden yana kullanacaklar ama kalmazsam da ikinci turda serbesttirler. 4 Siz kampanyada gelen bağış miktarını açıklarken Başbakan’ın bu konuda suskun kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhtemelen Başbakan’ın kampanya ekibi hâlâ paraları saymakla meşgul, para miktarı çok olunca... Şaka bir yana tabii son derece gizli kapaklı işler çeviren bir başbakan görüntüsü var zaten. Şimdi gizli kapaklı işler çeviren bir cumhurbaşkanı adayımız var. Ne kadar serveti var bilmiyoruz. Eşinin, kızının, damadının, oğlunun, akrabalarının üzerine kayıtlı ve kendisine, ailesine ait ne kadar mal var bilmiyoruz, açıklamıyor. Kampanyalarda kendisine ne kadar para yatırıldı, nereye ne kadar harcadı bilmiyoruz ve bunu soracak hiç kimse de yok bu ülkede. YSK de sormuyor, soracak bir mahkeme de yok. Hal böyle olunca, kendisini halkından gizleyen bir halk başkanı adayımız var. Devletin bütün olanakları ‘Herhalde hâlâ paraları sayıyorlar’ Bu kez farklı... HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, arkadaşımız Ayşe Sayın’ın sorularını yanıtladı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) EMNİYET’TEKİ OPERASYON eni bir umut yarattık’ ‘Y 4 Sizin diğer adaylardan farkınız nedir? Seçmen niye diğer adayları değil de sizi tercih etmeli? Hükümetin kullandığı dil ve üslup, Başbakan’ın nefret söylemi, Gezi olaylarında katledilen çocuklar, onların davaları ve duruşmalarına yaklaşım, bir yandan çözüm süreci adı altında barış görüşmeleri, diğer yandan kendisine oy vermeyenlere dönük hakaretler, tutuklamalar bir araya gelince toplum iyice kutuplaşmaya doğru sürüklendi. Bir de bölgesel gelişmeler de bunu derinleştirdi. Başbakan bu siyaset tarzıyla kendi seçmenini diri tutmayı başardı. Bu durum Türkiye’de büyük toplumsal kesimlerde korkunun daha da artmasına neden oldu. Ve Başbakan’ın bağırıp çağırıp, hakaret eden söylemi, tarzı da insanlarda giderek isyan duygusu oluşturmuştu. İşte tam da bu noktada tüm ezilenlerin ortak adayı olarak yeni bir umut yaratmayı başardık. 4 Alacağınız oyları ikinci turda Kürt sorunu konusunda hükümetle “pazarlık kozu” olarak kullanacağınız yorumları da yapılıyor... AKP ile pazarlık yapma niyetinde olsaydık daha aday olmadan daha büyük bir pazarlık yapabilirdik. Çünkü benim aday olmamla seçimlerin ikinci tura kalma ihtimali ortaya çıktı zaten. Çünkü ben aday olmasaydım, kesinlikle zaten iki adaydan biri ilk turda seçilecekti. Dolayısıyla biz pazarlık yapsaydık eğer, küçük düşünseydik, ucuz pazarlıkçı olsaydık, hiç aday olmadan Tayyip ihanet olur’ ‘İlkelerimize 4 Size ve hareketinize çok uzak olan kesimler bile sizi beğeniyor, söylemleriniz ve muhalefet tarzınızdan övgüyle söz ediyor. Ancak “İyi insan, iyi bir lider ama sonuçta bölücüleri temsil ediyor. Elimiz oy vermeye gitmez” diyenler var. Bana ve benim savunduğum siyasete önyargılı yaklaşılması konusunda ben halkı suçlamıyorum. Devlet yıllarca bizim siyasi mücadelemizi, duruşumuzu yanlış tanıttı, terörize etti. Bir devlet politikası olarak Kürtler ve Türk ezilenler veya öteki ezilenler Ermeniler, Aleviler, kadınlar aynı platformda mücadele etmesin diye bizi hep kötü gösterdiler. Şu anda kendimizi anlatabilmemiz çok daha mümkün ve temas ettikçe de önyargıları kırmak daha mümkündür. Yani herkes bulunduğu yerden bir adım geri atarak, bir kez daha meseleye bakmalıdır. Biz de öyle yapmalıyız, biraz daha geriden bir fotoğrafa bakar gibi, bir adım geriye atıp, Türk Kürt’e, Alevi Sünniye, Sünni Aleviye oradan bakmalı. Yani birbirini tehdit olarak gören bütün kimlikler olarak hepimiz, sömürülme anlamında eşitiz. 4 Çok da alışık olmadığımız şekilde çatı adayı İhsanoğlu ile karşılıklı jestleşmeleriniz oldu. Başbakan Erdoğan’la da bu anlamda herhangi bir görüşmeniz, temasınız oldu mu? Aslında normal, son derece olması gereken şeyler fakat Türkiye’de özellikle Tayyip Erdo ‘Sömürülme anlamında bütün kimlikler eşit’ ğan iktidarı boyunca, siyasetçiler arası insani ilişki, olağanüstü durummuş gibi algılandı. Aslında tam tersine, olağanüstü olan yıllarca parlamentoda aynı çatı altında siyaset yapıp da yan yana gelmeye tenezzül etmeyen zihniyettir. Ekmel Bey de beyefendi bir kişiliğe sahip, diyaloğa açık. Şüphesiz ki çözüm yaklaşımlarımız farklıdır ama bu birbirimizi kırmamız, incitmemiz için gerekçe olamaz. Kullandığınız dil ve tarz tabanı çok etkiliyor. Başbakan bunu bilerek yapıyor zaten, tabanı kışkırtmak için hakaret ve nefret dilini kullanıyor. Başbakan’la hiçbir şekilde insani ilişkimiz bugüne kadar olmadı. 4 Köşk’e çıkarsanız Abdullah Öcalan’ı affeder misiniz, bu yetkiyi kullanır mısınız? Cumhurbaşkanlarının önüne bugüne kadar gelen dosyalar bugüne kadar nasıl değerlendirilmişse, anayasa ve yasalar çerçevesinde nasıl değerlendirilmişse öyle hareket ederim. Yani duygusal davranmaktan çok, kanunlar önüme konulan dosya neyi gerektiriyorsa o konuda öyle davranırım. Halkın başkanı olmak onu gerektirir. Hiç kimseye iltimas yapmak için cumhurbaşkanı adayı olmadım. Hiç kimse de benden iltimas beklemiyor zannederim. İlkesel tutum neyse onu gösteririm. 4 Emniyet’teki operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz? Zamanlaması açısından Cumhurbaşkanlığı seçimine yatırım olduğu çok açık. Fakat bu kişiler suç işlemiş mi işlememiş mi bilgimiz yok, sadece Başbakan’ın söylemleriyle biz bu kişilerin suçlu olduğunu duyuyoruz. Fakat, bunlar Emniyet’te üst düzeyde görev yapmış ve görev yaparken de birçok kişiye haksızlık yapmış kişiler. KCK, Ergenekon operasyonlarında da yüzlerce, binlerce insanın dosyasını hazırlayan, dosyalarda sahte delil üreten ekipler bunlar. Ama bunlar zannediyorum, bu dosyalar nedeniyle suçlanmıyorlar. Sadece Başbakan’ı dinlemekle suçlanıyorlar. Dolayısıyla asıl halka karşı işledikleri suçlara dair savcılar zannediyorum kendilerine tek bir soru sormayacaklar. Onların asıl suçu krala karşı gelmek. Şimdi hani bu iki suçlu kesim arasında tercihte bulunmaya toplumu zorlamamak lazım. AKP de ve cemaat de uzun yıllar birlikte suç işlediler. Sonra bir menfaat çatışmasına girince, bir güç, egemenlik yarışına girdiler ve şu anda birbirlerini yiyorlar. Ama bu ilelebet böyle de gitmeyebilir. Bir iki yıl sonra Başbakan çıkıp yanıltıldığını söyleyebilir, Pensilvanya’daki kardeşine muhabbetlerini, selamlarını gönderebilir. Bu kadar ilkesiz bir duruşa sahip. O nedenle suçlu olan varsa cezalandırılsın ama bunu cezalandıracak olan da Erdoğan değildir. Ben, adil bir yargılama olacağına inanmıyorum. AKP ile cemaat birlikte suç işledi Birbirlerini yiyorlar ltimas yapmak için aday olmadım’ ‘İ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle