07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 TEMMUZ 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 11 Doğalgaz bağımlısı Ekonomi Servisi Doğalgaz ithalatında dünya 8’inciliğine gelen Türkiye’de doğalgaz bağımlılığı giderek artıyor. Yüzde 98.6’sı dışarıdan temin edilen doğalgazın tüketimi de sürekli artıyor. Doğalgazı elektrik üretmek için de kullanan Türkiye, hidroelektrik, kömür, rüzgâr, güneş enerjisi, dalga, jeortermal, biyoyakıt gibi zengin enerji kaynaklarını yıllardır ihmal ettiği ve yerli kaynaklara dayalı enerji politikası oluşturamadığı için, sadece 2013’te 55.9 milyar dolarını enerji ithalatına vermek zorunda kaldı. Ekonomi haberleri ile tanınan Metin Türkyılmaz’ın “blogspot”unda, İngiliz petrol şirketi BP’nin 2014 yılı Dünya Enerji Raporu verilerine dayanarak verilen haberde şunlar vurgulanıyor: l 20032013 döneminde doğalgaz tüketimini 2.2 katına yükselterek 20.9 milyar metreküpten 45.6 milyar metreküpe çıkaran Türkiye, 44.3 milyar metreküp ithalatıyla Japonya, Almanya, ABD, İtalya, Güney Kore, Çin ve İngiltere’nin ardından 8’inci sırayı aldı. Kendi doğal kaynaklarını yıllar boyu ihmal eden Türkiye’nin enerji faturası kabarıyor Küresel Ekonomi: 50 Yıl Sonra u 10 yılda ikiye katlandı: 20032013 döneminde doğalgaz tüketimini 2.2 katına yükselterek 20.9 milyar metreküpten 45.6 milyar metreküpe çıkaran Türkiye, 44.3 milyar metreküp ithalatıyla Japonya, Almanya, ABD, İtalya, Güney Kore, Çin ve İngiltere’nin ardından 8’inci sırayı aldı. uTüketim giderek artıyor: Türkiye net ithalatta, aynı zamanda önemli bir doğalgaz ihracatçısı da olan ABD ve İngiltere’yi geride bırakarak 6’ncı sıraya çıktı. Yılda ancak 0.6 milyar metreküp doğalgaz üreten Türkiye, son 10 yılda tüketim açısından 29’uncu sıradan 18’inci sıraya yükseldi. Net ithalat ABD’den yüksek l Türkiye, aynı zamanda önemli doğalgaz ihracatı olan ABD ve İngiltere’yi de net ithalatta geride bırakarak 6’ncı sıraya çıkıyor. İhracatları düştüğünde ABD’nin net doğalgaz ithalatı 37.1, İngiltere’ninki 42.3 milyar metreküpe iniyor. l Yılda 0.6 milyar metreküp gibi ithalatla kıyaslanamayacak kadar az doğalgaz üreten Türkiye, tüketimde 20032013 döneminde 29’ncu sıradan 18’nci sıraya yükseldi. Türkiye’nin ithalatı 20 milyar doları buluyor Doğalgaz fiyatları büyük oranda petrol fiyatlarına bağlı bir seyir izliyor. Gerçi doğalgaz spot piyasadan çok ülkeler arası anlaşmalarla ticareti yapıldığı için, fiyat ülkeden ülkeye değişiyor. Sıvılaştırılmış doğalgaz fiyatları, sıvılaştırma masrafları nedeniyle normal doğalgaz fiyatlarından daha pahalı. Doğalgaz fiyatları 19992013 döneminde 56 kat artmış durumda. Türkiye’nin yıllık doğalgaz ithalatı 20 milyar doları buluyor. Türkiye, doğalgaz ithalatının 26.2 milyar metreküpünü Rusya’dan, 8.7 milyar metreküpünü İran’dan, 3.3 milyar metreküpünü Azerbaycan’dan boru hattıyla, 3.8 milyar metreküpünü Cezayir’den, 1.3 milyar metreküpü Nijerya’dan, 0.4 milyar metreküpünü Katar’dan, 0.2 milyar metreküpünü Norveç’ten, 0.2 milyar metreküpünü Mısır’dan, 0.1 milyar metreküpünü Yemen’den, 0.1 milyar metreküpünü ise diğer Avrupa ülkelerinden sıvılaştırılmış doğalgaz şeklinde aldı. Japonya İthalatta şampiyon Ancak 10 yıllık rezerv var BP’nin enerji raporuna göre 2013 yılı sonu itibarıyla dünyamızda 185.7 trilyon metreküp doğalgaz rezervi bulunuyor. Rezervde son yıllarda çok büyük doğalgaz yatakları bulan İran ilk sırayı aldı. 33.8 trilyon metreküp doğalgaz rezerviyle birinci olan İran’ı, 31.3 trilyon metreküple Rusya, 24.7 trilyon metreküple Katar, 17.5 trilyon metreküple Türkmenistan izliyor. Rezervde 9.3 trilyon metreküple ABD, 8.2 trilyon metreküple Suudi Arabistan, 6.1 trilyon metreküple Birleşik Arap Emirlikleri, 5.6 trilyon metreküple Venezüella, 5.1 trilyon metreküple Nijerya, 4.5 trilyon metreküple Cezayir, 3.7 trilyon metreküple Avustralya, 3.6 trilyon metreküple Irak, 3.3 trilyon metreküple Çin takip ediyor. Doğalgaz rezervlerinin 2.9 trilyon daha ilk çağlardan başlayarak, ailenin erkeklerinin kadınlar üzerinde kurduğu değiş tokuş sistemini dehşet verici örneklerle öğreniyoruz. Ve tabii erkeklerin cinsel arzularının kontrol edilemez olduğunu ve aksine “kadınların nazik, kırılgan doğası” gereği cinselliğe her zaman gerek duymadığını, evde hizmet ve cinsel zevk aracı olarak kullanıldığını... Batı dünyasında kadının tüm bunları aşması hayli uzun süreç aldı. Ve kitapta da bahsedildiği gibi kadın özgürlüğü henüz çok yeni ve kırılgan. Günümüz Ortadoğu ve Arap dünyasında “kadın” hâlâ ortaçağ zihniyetinin esareti altında. Türkiye’de ise kadın Batı modernliği ve ortaçağ zihniyeti arasında sıkışmış durumda. Özgürleşmek isteyen, ses çıkaran kadına yönelik şiddet bu yüzden bu kadar yoğun. Nasıl aşılır sorusunun yanıtı zihniyet değişikliğinde yatıyor. Batı’nın kadın konusunda ortaçağ karanlığından çıkması kolay olmadı; arkasında kadınların sessiz zorlu mücadelesi yatıyor. Örneğin Fransa’da üniversite l İthalatta birinci sırayı 119 milyar metreküple Japonya alırken, bu ülkeyi 95.8 milyar metreküple Almanya, 81.6 milyar metreküple ABD, 57.3 milyar metreküple İtalya, 54.2 milyar metreküple Güney Kore, 51.9 milyar metreküple Çin, 51.2 milyar metreküple İngiltere, 44.3 milyar metreküple Türkiye, 39.2 milyar metreküple Fransa, 32.8 milyar metreküple Belçika izledi. l İhracatta birinci 225.5 milyar metreküple Rusya oldu. Bu ülkeyi, 125.7 milyar metreküple Katar, 106.2 milyar metreküple Norveç, 78.9 milyar metreküple Kanada izliyor. l Türkiye 2012’de 45.2 milyar metreküp doğalgaz tüketirken, bunun yüzde 1.47’si yani 664.4 milyon metreküpü ülke içi üretim ile karşılandı. Tüketilen doğalgazın yaklaşık yüzde 45’i elektrik üretimi için kullanıldı. Türkiye doğalgaz rezervi 2013’te 6.16 milyar metreküp olurken, kalan üretilebilir rezervin 10 yıllık ömrü kaldı. metreküpü Endonezya’da, 2 trilyon metreküpü Kanada’da, 2 trilyon metreküpü Norveç’te, 1.8 trilyon metreküpü Kuveyt’te, 1.8 trilyon metreküpü Mısır’da, 1.5 trilyon metreküpü Kazakistan’da, 1.5 trilyon metreküpü Libya’da, 1.4 trilyon metreküpü Hindistan’da, 1.1 trilyon metreküpü Özbekistan’da, 1.1 trilyon metreküpü Malezya’da, 0.9 trilyon metreküpü Azerbaycan’da, 0.9 trilyon metreküpü Hollanda’da, 0.9 trilyon metreküpü Umman’da bulunuyor. AA’da yer alan Leyla Ataman Koyuncuoğlu imzalı habere göre Türkiye doğalgaz rezervi 2013 yılında 6.16 milyar metreküp olarak kaydedildi. Yeni keşifler yapılmadığı takdirde, bugünkü durumda, kalan üretilebilir doğalgaz rezervinin yaklaşık 10 yıllık ömrü bulunuyor. diploması alabilme hakkını kazanabilmek için tam 25 yıl süren bir mücadele veren Julie Daubie. Ancak 1861 yılında mücadeleyi kazanıp diplomasını alabiliyor. Yine Fransa’da laik, ücretsiz ve zorunlu eğitimin ancak 1881 yılında ilk kez gündeme geldiğini, ancak kilise, Cumhuriyeti ve özellikle de laik okulu “ahlaka aykırılıkla” suçladığı için Cumhuriyetçilerin okları üstlerine çekmemek için kızlar ve erkekleri birbirinden ayırdıklarını öğreniyoruz. Kitabı okurken, hemen hemen aynı dönemlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün, henüz ulus bile olmamamış kör cahil bir toplumda kadının değerini ve kadının haklarını son derece açık şekilde ortaya koymasının Türkiye’nin bütün kadınlarına verilmiş çok büyük bir kazanım olduğu gerçeği bir kez daha tüm haşmetiyle ortaya çıkıyor. Dünya tarihinde, kadının, yüzyıllar boyu verdiği, hâlâ da sürdürdüğü mücadelesini Türkiye’ye bir anda armağan eden bir lider Atatürk. Değerini ne yazık ki tam olarak kimsenin kavrayamadığı... Ve 2014 Türkiyesi’nde kadınların suratına tokat gibi çarpan “Kadın iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak” sözleri... İlk yarıda 145 şirket ‘evlendi’ İSTANBUL (AA) Bu yılın ilk yarısında Türkiye’de toplam 145 birleşme ve satın alma işlemi gerçekleşti. EY Kurumsal Finansman Bölümü Başkanı Müşfik Cantekinler, toplam işlem hacminin 9.9 milyar dolar olduğunu söyledi. Cantekinler’in verdiği bilgiye göre, en çok birleşme ve satın alma 26 işlemle bilişim sektöründe oldu. Bunu, 19 işlemle enerji sektörü takip etti. İşlem değeri bazında ise enerji sektörü 3.9 milyar dolar ile birinci, 3.3 milyar dolar ile ulaştırma sektörü ikinci sırada yer aldı. Toplam işlem hacminin yüzde 77’si kamu işlemlerinden kaynaklandı, 8.6 milyar dolarlık kısmını ise 93 işlemle Türk yatırımcılar gerçekleştirdi. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın “Kadın iffetli olacak. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak” sözlerini duyunca bu bayram okuduğum “Kadınların En Güzel Tarihi” adlı kitaptan biraz bahsetmeye karar verdim. Biliyorsunuz; bitmiyor, sonu gelmiyor. Kadınlara yönelik şiddetten bahsediyorum. Hem fiziksel, hem duygusal şiddetten... “Eşini rehin aldı... Eşini gömerken yakalandı, karısını doğradı..” tarzı haberler artık o kadar kanıksandı ki neredeyse haber değeri bile olamıyor. Kadınların gündelik hayatlarına müdahale etme hakkına sahipmiş gibi ahkâm kesen siyasi otoritenin ülkenin her bir yerine attığı tohumların ekinlerini böyle biçiyoruz ne yazık ki... Yakın bir süre içinde kahkaha attığı için karısını öldürdü tarzı bir cinayet haberi duyarsanız şaşırmayın. Bir siyaset bilimci olan Nicole Bacharan’ın kendi alanlarında uzman 3 kadına yönelttiği sorulardan ve yanıtlarından oluşuyor “Kadınların En Güzel Tarihi”. Antropolog Françoise Heritier, kadın tarihi uzmanı Michelle Perrot ve düşünür Sylviane Agacinski daha ilk çağlardan başlayarak günümüze kadınlığın hikâyesini anlatırken Kadınların Kahkahası... bir yandan da zihniyetlerin ve kadınlara bakışın evrimini gözler önüne seriyorlar. Ve tabii, kadınların yüzyıllar boyunca krallar, hükümdarlar, din adamları, babalar ve kocalar tarafından dayatılan boyunduruktan, ahlaki, sosyal ve cinsel baskılardan kurtulmak için yürüdükleri uzun, upuzun yolun izini sürüyorlar. Ve kadınların ölümüne sert, zorlu, trajik, tecavüzlerle dolu tarihini aktarıyorlar. Kadınlığın tarihi aslında günümüz dünyasının anlaşılmasında da büyük önem taşıyor ve 21. yüzyıl toplumunun temel tartışmalarına ışık tutuyor. Tarihsel sürecin tüm evrelerinde evlerine kapanmaya yönlendirilen kadınların düşünsel alandan, bilimden, edebiyattan bilinçli bir şekilde nasıl uzak tutulduğu anlatılıyor kitapta. Kadınların içine tohum bırakılan bir “kap”, bir “tencere” görevi gördüğünü, Önümüzdeki 50 yıl boyunca iktisat politikalarında ne tür dönüşümler bizi bekliyor? Küresel ekonominin 2060’taki görünümü nasıl olacak? Bu sorular OECD uzmanları H. Braconier, G. Nicoletti ve B. Westmore tarafından temmuz başında kaleme alınan bir raporda yer alıyordu.(*) OECD’nin 2060 raporu son derece kötümser öngörüler ile betimlenmiş: Öncelikle, küresel ekonominin ortalama büyüme hızı 20142030 arasında yüzde 3.6’dan, 20302060 arasında yüzde 2.7’ye gerileyecek; söz konusu dönemde endüstriyel proseslerden ve katı yakıtların yakılmasından kaynaklanan sera gazı salımları iki misli yükselecek ve yıllık 48.700 milyon tondan, 2060’ta 99.500 milyon tona ulaşacak. Bu birikim sonucu yaşanacak olumsuz iklim değişikliği koşullarının etkileri tarımsal üretkenliğin düşmesi, deniz seviyesinin yükselmesi ve yeni tür bakterilerin üremesi olarak görülecek. İklim değişikliği sorunları, OECD öngörülerine göre küresel ekonomide yüzde 1.5 ile yüzde 5 (Asya ve Uzak Asya) arasında üretim ve gelir kayıplarına neden olacak. OECD’nin “gelişmiş” ekonomilerinde ise büyüme hızı 20142030 döneminde yüzde 2.4’ten, 2060’a gelindiğinde yüzde 0.5’e gerilemiş olacak. Dahası, büyümenin kaynakları giderek fiziksel sermaye birikiminden evrilerek bilgi ve araştırma geliştirme (ArGe) kaynaklı teknolojilere dayanacak. “Beceri” ve “bilgi ile donatılmış”, “vasıflı” işgücü ile sadece kol emeğine dayalı, görece “vasıfsız” nitelikli işgücü arasındaki farklar artacak, giderek uçurumlara dönüşecek. OECD yazarlarına göre 20142060 dönemi küresel anlamda eşitsizliğin derinleştiği ve eşitsizliğin yol açtığı sosyal sorunların şiddetleneceği bir dönem olacak. Tahminlere göre OECD ekonomilerinde gelir eşitsizliği yüzde 30 oranında kötüleşecek ve günümüzde ABD’de gözlenen (Ortaçağ Avrupası’nı andırır) eşitsizlik oranlarını yakalayacak. Dünya ticareti gelişmeye devam edecek, ancak bir önceki yüzyılın oranlarının gerisinde kalacak. Bunun ötesinde dünya ticaretinde OECD üyesi olmayan ülkelerin payı yüzde 35’ten yüzde 56’ya yükselecek. Çin ve diğer uzak Asya ekonomileri özellikle elektronik imalat sanayiinde liderliklerini sürdürürken, OECD üretim deseninde imalat sanayinin payı giderek azalacak ve önemini yitirecek. HHH Bu kötümser öngörüleri, iktisat siyasası için bir “meydan okuma” olarak değerlendiren OECD yazarlarının politika önerilerine gelince... OECD, mevcut neoliberal, piyasa her şeyi çözmeye yetkindir dogmasına harfiyen bağımlı öneriler geliştirmekten geri durmamakta. “Eşitsizlik” ve “durgunluk” sorununu çözmenin aracı olarak “işgücü piyasalarında esnekleştirmenin sürdürülmesi” ve “geniş kapsamlı göç hareketlerine izin verilmesi” sonucunda tüm küresel ekonomide ücret ve sosyal haklarda dibe doğru yarışın hızlandırılması önerilirken, kamunun tasarruf ve kemer sıkma tedbirleriyle daha da daraltılması ve geniş çaplı özelleştirmeler ile piyasaların geliştirilmesi neoliberal paketin standart talepleri dile getirilmekte. İşgücünde esnekleştirilmesinin ve göç olanaklarının özendirilmesinin küresel eşitsizlik sorununa nasıl çözüm üreteceği son derece kuşkuluyken, kamunun daraltılarak ve sosyal devlet edinimlerinin yok edilerek, derinleşen eşitsizlik sorunları sonucunda doğacak sosyal dışlanmışlık ve sosyal şiddetin nasıl engellenebileceği ise bir başka konu. Sera gazlarının salımları sonucunda doğacak iklim değişikliği sorunları ile mücadeleyi sadece piyasanın anarşik ve kısa dönemci kârzarar hesaplarına dayandıran bir çevre koruma anlayışının mevcut eğilimleri nasıl tersine çevirebileceği konusu ise tartışma değeri dahi olmayan bir soru olarak duruyor. Öte yandan Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO’nun) verilerine göre küresel ekonominin rezerv işsizler ordusu, eksik istihdam, enformal ve güvencesiz (vulnerable) istihdam edilenler ile birlikte 2.4 milyar kişiye ulaşıyor. Halbuki ücretliemek istihdamı sadece 1.4 milyar kişiyi ancak buluyor. Sermaye, geçen haftaki yazımızda da vurguladığımız üzere, parçalandıkça ve taşeronlaştıkça bir yandan da işgücünü parçalıyor ve enformalleştiriyor. Bu yapı bir yandan da doğanın ve emeğin acımasız sömürüsüyle birlikte piyasa kâr haddini koruyabilmenin tek unsuru haline dönüşüyor. HHH Bilindiği gibi küresel kapitalizm, 2008’den bu yana ortalama 5060 senede bir yaşanan sistemik nitelikli krizlerinden birisinden geçiyor. Marxgil iktisat yazınında Kondratieff çevrimleri diye anılan bu tür uzun dönemli dalgalanmaların 2060’taki yansımaları kapitalizmin 21. yüzyıl boyunca evrimi açısından da önem taşımakta. OECD uzmanlarının öngörülerine göre 21. yüzyılın ilk çeyreğinde küresel ekonominin gelişmiş ekonomileri ivmelerini kaybetti, 2060’larda da sonradan gelen, günümüzün gelişmekte olan ekonomilerinin durgunlaştığı bir dönem olacak. Dolayısıyla 21. yüzyıl kapitalizmin belki de son krizi olabilir... (*) “Policy Challenges for the Next 50 Years” OECD Economic Policy Paper, Temmuz, No 9. Türk Henkel’e ödül Ekonomi Servisi Türkiye’de 50 yılı aşkın süredir faaliyetlerini sürdüren Henkel’in dünya genelinde şirket içinde verdiği en prestijli ödüller arasında yer alan Global Functional Excellence Award 2014’e kurumsal iletişim kategorisinde bu yıl Türkiye layık görüldü. Ödül, “Henkel’in Türkiye’deki 50. Yıldönümü” çalışmaları dolayısıyla verildi. Türk Henkel Kurumsal İletişim Müdürü Hande Ardane, “Bu özel ödül Türkiye’ye ilk kez geliyor, bu da gururumuzu bir kat daha artırıyor” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle