25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 2014 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER S Ev Kadınlarının Örgütlenmesi bunu toplumsal yaşama taşıdıklarına bizzat tanık olduk. Ayvalık’ta hayata geçirilen, ev kadınlarının örgütlenmesini ve ekonomik hayata kazandırılmasını hedefleyen çöp (m)adam örneği, biz de ilginç etkileşimler yarattı. on yıllarda ülkemizde yapılan seçimlerde ev kadınlarının terBüyük kentlerin çeperlerinde ve Anadolu’nun dört bir yanında önemli bir cihi, çoğunlukla muhafazakâr seçmen kitlesini oluşturan ev kadınlarına ulaşabilmenin yolu, öncelikle görüşlü iktidar partisinden yana oluyor. onlarla iletişim kurabilmekten geçiyor. Bir başka açıdan baktığımızda da solun, sosyal demokrasinin ulaşmakta, iletişim kurmakta en çok zorlandığı ke Mehmet Şakir ÖRS simlerin başında ev kadınlarının geldiğini görüyoruz. Son olarak 30 Mart yerel seçimlerinin sonuçları irdelendiğinde, bu çarpıcı gerçek bir kez daha kendini gösteriyor. Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) en az oy aldığı seçmen kesimi olarak ev kadınları öne çıkıyor. Bu durum kendi içinde önemli bir çelişkiyi de barındırıyor. Kadınların kendileri için özgürlük ve demokrasi demek olan partiye, siyasal görüşe ya da yaklaşımlara uzak durmasını anlamak güçleşiyor. Aslında sorunun temelinde ekonomipolitik yatıyor. Kadınların ve özellikle de ev kadınlarının üretime, ekonomik hayata ve dolayısıyla da sosyal yaşama kazanılması gerekiyor. Kadınlar, ancak ekonomik özgürlüklerini kazanınca toplumsal özgürlüklerini de elde edebiliyorlar. Ekonomik bağımsızlığını elde eden kadının, toplumsal yaşamdaki konumu da farklı başvuru ve referans kaynağıdır. yoksullukla mücadele konusunda akalaşıyor, özgürleşiyor. Özgürleşen kaBu çerçeveden bakınca, yakın siya demik araştırmalar yapan eşim Prof. Dr. dın, bu özgürlüğünü siyasal tercihleri sal tarihimizde en etkin ve kitlesel ka Ferlal Örs ile birlikte geçen yıllarda ne de yansıtıyor. dın örgütlenmesi olarak, 1970’li yıllar Ayvalık’a yaptığımız bir seyahatte, ildaki İlerici Kadınlar Derneği (İKD) ör ginç bir proje ile karşılaştık. v kadınları ile iletişim neğini görüyoruz. (Bkz. Ve Hep BirlikAyvalıklı ev kadınları, Ayvalık’a yerkurabilmek te Koştuk, Açı Yay. 1996; İlerici Ka leşmiş Tara Hopkins’in önderliğinde Sol, sosyal demokrasi, CHP; ken dınlar Derneği 19751980 Tarih Vak ve yol göstericiliğinde bir araya gelip dilerine uzak duran, yoksulluğun ve fı Yurt Yay. 2013) ilginç bir projeyi hayata geçiriyorlardı. muhafazakârlığın burgacında kıvranan Elbette günümüzde koşullar ve ta Değişik kuruluşlardan projeye ekonomik kadınlara nasıl ulaşabilir? lepler dönemsel olarak farklılaşmıştır. destekler de sağlayan kadınlar, çevreBüyük kentlerin çeperlerinde ve Ancak ev kadınlarına, yoksul ailelere den toplanan atık maddeleri el emekleAnadolu’nun dört bir yanında önem ulaşmanın yolunun onların mahallele riyle işleyip sanatsal, estetik ve yararlı li bir seçmen kitlesini oluşturan ev ka rine, evlerine girmekten geçtiğini söy ürünler haline getiriyorlardı. Sonra da dınlarına ulaşabilmenin yolu, öncelikle leyebiliriz. Ev sohbetleri, gün buluş bu ürünleri hem yurtiçine hem de yurtonlarla iletişim kurabilmekten geçiyor. maları, dayanışmayardımlaşmapay dışına pazarlıyorlardı. Başta CHP Kadın Kolları olmak üze laşma etkinlikleri, gündeme getirilebiHem ekonomik hem de çevreci yöre, kadın hareketi içinde yer alan ör lecek değişik yöntemlerdir. Günümüz nüyle doğrusu bu proje çok ilgimizi gütlenmeler için, dünyada ve ülkemiz de artık neredeyse her haneye giren ile çekti. Üretim atölyesinde çalışan ev de değişik dönemlerde yaşanmış kadın tişim kanallarından da yararlanılabilir. kadınları ile görüşmeler yaptık. Onlaörgütlenmesi deneyimleri, önemli bir Sosyal politika alanında çalışan ve rın ekonomik özgürlüklerini kazanıp Politika Bir Oyun mu?.. Av. Dr. SABİHA ALATAN ayanışma evleri ve kooperatifleri Bizim geçmişte TARİŞ’te görev yaptığımız yıllarda gündeme getirdiğimiz ve hayata geçirmeye çalıştığımız çiftçi kadınların örgütlenmesi çalışmaları ile ilgili anılarımız depreşti. O yıllarda, İzmir çevresinde ve Ege Bölgesi’nde, TARİŞ ortağı üretici kadınları örgütlemek üzere önder çiftçi kadınlardan komiteler oluşturmuştuk. Onlarla Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nü kutlamış ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirmiştik. Bu çalışmalar sırasında Ege kırsalında, kasabalarında çok ilginç önder kadınlar tanımıştık. Son yıllarda bazı sosyal demokrat yerel yönetimlerimiz de kendi ilçelerinde ev kadınlarının emeklerini değerlendirmek ve onları örgütlemek amacıyla kadın kooperatifleri oluşturuyorlar. Bu konuda başarılı çalışmalar yapan Balçova, Karaburun, Seferihisar gibi belediyeleri özellikle anmak isteriz. Bütün bu çalışmalardan çıkarsadığımız temel gerçek, günümüzde ev kadınlarının ilçelerde, semtlerde, mahallelerde oluşturulacak “Dayanışma Evleri”nde ve “Dayanışma Kooperatifleri”nde örgütlenebileceğidir. Sosyal demokrat belediyeler kendi ilçelerinde, yörelerinde dayanışma evlerini kurabilirler. Böylesi anlayışta belediyelerin olmadığı yerlerde de önder kadınların girişimiyle dayanışma kooperatifleri kurulabilir. Buralarda ev kadınlarının örgütlenip ekonomik hayata katılmaları sağlanabilir. Ekonomik özgürlüklerini kazanan kadınların hayata bakışları, yaşam içindeki duruşları ve siyasal tercihleri de mutlaka farklılaşacaktır. D B E Bir Acayip Barbar Dünya! Prof. Dr. NAZİFE GÜNGÖR H ani gelişmiş, çağdaş dünyaydık? İleri demokrasi, özgürlükler, haklar, öteki beriki demeksizin herkesin herkesi benimsediği, sevmese de saydığı bir dünyayı elbirliği ile kurma çabası içerisine girmiştik? Hani yalnızca insanlığı da değil, doğayı, doğanın üzerinde ne varsa hepsini de koruyup kollayacaktık? Hani parfüm bile sıkmayacaktık ozon tabakası olumsuz etkilenmesin, kara delik daha fazla açılıp da dünyaca içerisine düşüp yitip gitmeyelim diye? Hepsi hikâye! Hepsi palavra! Kandırmaca! Yine gösterdi insanlık üçkâğıdını. Yine açık verdi, insan olamadığına dair. Olmadı, olmayacak da. İnsandaki bu acayip hırs ve çıkar düşkünlüğü olduğu sürece de olmaz. Doğanın üzerinde ne varsa birbirleriyle eşit paylaşıp ihtiyaç gideren insan gibi insanlar bu dünyadan yitip gideli çok oldu. Biz çağdaş insanların, adına “ilkel” dediğimiz çağlarda kaldı doğanın içerisinde doğup da onun temizliği içerisinde temiz yaşayan insanlar. Bizler, zavallı çağdaş dünyanın insancıkları, kendi kendimize bile itirafçı olamayacak kadar zaaf içerisindeyiz aslında. Sevgi ve aşk şarkılarını dillerimizden düşürmüyor olmamız ise yalnızca kaçışlarımız. Kendimizden kaçıyoruz, çünkü itiraf etmesek bile biliyoruz ki en büyük düşmanımız yine biz kendimiziz. Hayatı kovalayıp durduğumuz şu kısacık zaman diliminde bir rahat huzur vermiyoruz ne kendimize, ne de birbirimize. Dünyayı dar ediyoruz her birimiz bir diğerine. Tahammülümüz yok ne başkalarına ve ne gariptir ki kendi kendimize bile. Birbirimizi ve kendi kendimizi değersizleştirip kendi yapımız olan maddeyi koyuverdik değer merkezine. İşte asıl sorun da bu. Maddenin bütün değerleri geride bırakıp öne çıkışı. Din, inanç, Tanrı sevgisi vs. derken aslında taptığımız tek şey madde. İşte kendi kendimize itiraf edemediğimiz gerçek bu. Adına hâlâ insan denilen yaratık kendisini yaratana falan değil, kendi yapımı olan maddeye tapıyor ne yazık ki. Yoksa bunca kolay olabilir miydi insanın insanı katledişi? kendi kendisine yarattığı dramın örneklerinden yalnızca biri. En vahimi değil, en vahimlerinden biri. Öncesinde çok daha vahimleri yaşanmıştı, sonrasında da kim bilir daha ne büyük insanlık trajedileri yaşanacak. Bu kara vicdanlı insanlık var olduğu sürece izin vermeyecek insanca bir dünyaya. İktidar hırsızı İnsanlık maddeye bunca tapındığı sürece sürüp gidecek insanın bu tapınıya kurban edilişi. Ve iktidar yoksunu zavallı insanların iktidar hırsı derinlere kök saldıkça devam edip gidecek insanlığın insanlığı katledişi de. Hırsından kuduruyor aslında insan denilen yaratık, içerisinde var olduğu evrenin sırrına bir türlü varamamış olmanın. Evrenin içerisinde küçücük zavallı bir zerrecik olduğunu biliyor olmanın acı gerçeği belki de onu bunca kudurtan. Bırakalım evreni, kendisinin ne olduğunu, kim olduğunu, evrendeki yerini, sonrasını bilemiyor olmanın endişesi kemiriyor içini ta derinden. Bu çaresizliği ve iktidarsızlığı derinlere kök saldıkça iktidar hırsı da büyüyor ve başa çıkılmaz hale geliyor onun için. Beyninde, zihninde yanıt bulamadığı soruların, içinde yitip gitmekten korktuğu bilinmezliğinin belki de somut yansıyışını maddede bulmaya çalışıyor. Kendi yaptığı maddeye yüklediği değerde kendisini bulmaya çalışıyordur belki de. Bunca madde bağımlılığının, maddeye tapınışının arkasında kendi bilinmezlikleri, dolayısıyla da iktidarsızlığı olabilir belki de. Hemcinslerine düşmanlığı da bundan olsa gerek. Kendi çaresizliğinin ve zaaflarının bir tür acısını çıkarmak. En acısı ise beleş yemekten kalınlaşmış ensesini deri koltuğuna yaslayıp etrafa hiddetle kıyım ve katliam emirleri veren “büyük” adamın bir yandan da fonda çalan “love story” şarkısına kanlı parmaklarıyla, ruh ve duygusu alınmış hantal bedeniyle tempo tutuyor olması. Bir acayip barbar dünya işte. İşte Gazze! İşte binyıllardan beridir inançlarından, dinlerinden güya ödün vermeyenler, dünyaya henüz gözlerini açmış bebekleri gözlerini bile kırpmadan gönderirken kara toprağın karanlığına, belli ki kendileri de hiç çıkamamışlar ki karanlıktan. Hiç tanışmamışlar ki aydınlıkla. Hiç varamamışlar ki kapının aralığından sızan güneşin ışığını seyre dalışın zevkine. Ve en acısı da hiç bilememişler ki insan olmanın ne demek olduğunu. Ve de yeşermesine hiç fırsat vermemişler ki içlerindeki vicdanın. Üstelik de Gazze insanlığın ugünlerde cumhurbaşkanlığı aday tespiti konusunda CHP’de yaşanan olayları basından izledikçe 1990’lı yıllarda yayımladığım “Politika Bir Oyun mu” adındaki trajikomik kaleme aldığım anı kitabım aklıma geldi. Kitabım yayımlandıktan 4 ay sonra partim barajın altında kalarak CHP Meclis’e giremedi. Bugün CHP’de olanları düşündükçe acaba partim yine aynı çatışmalı duruma mı düşecek diye endişe duyduğum için yıllar sonra bu yazıyı yazıp, o günlerin hatalarını hatırlatmak gereğini duydum. Gösterilen adayın CHP’nin adayı olmayıp ülkemizin bugünkü toplumsal, siyasi sorunlarına çözüm üretebilecek nitelikte ve halkımızın kabul göreceği bir aday olduğu defalarca ifade edildi. Antidemokratik ve faşizme giden bugünkü yönetimden söz konusu yöneticilerin de mücadele etmeleri gerekirken partiyi karıştırıp CHP’li vatandaşlarımızın oylarını seçimde etkilemek, kimlere yarayacak sormak istiyorum. Bugün politika, mevki ve para hırsı olanların oy kazanmak için her türlü yalan ve yanlışların daha doğrusu hataların yapıldığı bir meslek olduğu için, bugün yapılmış olan politika budur, buna real politika da denilmektedir. Partinin değişik kademelerinde görev yaparken alınan kimi kararların ne partinin ne de ülkenin yararına olmadığına tanık olurdum. Sayın Baykal ve Sayın Erdal İnönü sosyal demokrat parti başkanı niteliklerine sahiptiler. Ancak Siyasi Partiler Yasası değişmedikçe lider hegemonyası Antidemokratik devam eder. ve faşizme Sayın Baykal delege sisteminin giden bugünkü yıllarca yönetimden uygulandığı söz konusu dönemde, hizipçiliğe yöneticilerin de engel olamadı mücadele etmeleri diyebilirim. gerekirken partiyi Avrupa sosyal demokrat karıştırıp, CHP’li partilerde, genel vatandaşlarımızın olarak partinin oylarını seçimde ilkelerine farklı yaklaşan kanatlar etkilemek, kimlere olabiliyor. yarayacak sormak Hizipçiliğe yer istiyorum. verilmemektedir. Sayın İnönü demokrasiye inanmıştı ama kökleşmiş hizipçi bir partide demokrat davranarak başarılı olamadı, olamazdı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı döneminde pek çok değerli parti yöneticilerinin parti programını hazırlayan raporlarını yandaş olmayan basılı yayından öğrenerek mutlu olduk, parti artık kendi programıyla ülkenin karışık iç ve dış politik problemlerine karşın başarı yolundadır. Bugünlerde dünyada uygulanan liberal ekonomik politikalar nedeniyle Avrupa sosyal demokrat partileri de programlarını uygulamakta başarılı olamamaktadırlar. Bir toplumun politik düzeni sosyal düzenine bağlıdır görüşündeyim. Sayın Soysal “Anayasaya Giriş” kitabında, “Evrensel değer taşıyan yöntemlerin ve çözümlerin Türk toplumuna nasıl uygulanacağı ekonomik ve sosyal yapının değişimine bağlıdır, bu konu geniş bir düşünce ve örgütlenme özgürlüğü içinde tartışılmalıdır” görüşünde. CHP’de çatı adayının ilanından sonra, itiraz eden CHP üst düzey yetkililerin giderek tanınan adayın dürüst kişiliğini, yurtdışındaki başarılarını, muhafazakâr Müslüman olmadığını ve Atatürk ilkelerine bağlılığını ve saygısını, kadın erkek eşitliği konusundaki ısrarlı görüşlerini öğrendiklerinde ne düşündüklerini, seçimde nasıl oy kullanacaklarını merak ediyor ve yanlış düşüncelerden dönmelerini umuyoruz. Yıllarca kadının sosyal ve siyasal yaşamda doğal yerini alması için mücadele verdim. Yazılı ve görsel basında bu görüşümü defalarca duyurmuş bir partiliyim. Makalelerimi yayımladığım ikinci kitabımın adı “Demokrasi İçin Kadın”dır. Partimizde Sayın Emine Ülker Tarhan ve onun kadar bu göreve layık adaylar olduğundan eminim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle