28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 HAZİRAN 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 Taşeron Sanata Hayır! Bir yanda nitelikli müzik festivalleri birbirini izliyor. İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Afyon’da, Mersin’de, Antalya’da, Side’de, Aspendos’ta, Bodrum’da... Hepsinde bizim sanatçılarımız yorumcularımız, yaratıcılarımızla evrensel değerler bir arada... Dünya kültür birikiminden pay almamızı, zenginleşmemizi sağlarken geleceğe ışık tutuyorlar. Onlar aracılığıyla Ortadoğu’nun içine kapalı toplumu olmaktan kurtulup yeryüzü aydınlığına pencere açıyor, kendimizi uygar dünyanın, yaratıcı dünyanın bir parçası hissediyoruz. Ufkumuz genişliyor. Hem kendi kültürümüzü hem farklı kültürleri daha iyi tanıyoruz. Öte yanda, Cumhuriyet ilkeleriyle var edilmiş, sonsuz emek ve çabayla geliştirilmiş kurumlarımız bugün tehdit altında, sanatçılar cendere altında. Eğitim ve aydınlanma amacıyla kurulmuş bu kurumlar elbet eleştirilebilir ve yeniden düzenlemeleri gerekmektedir. Ancak AKP’nin önerdiği TÜSAK sanat kurumlarını ortadan kaldırma çabasından başka bir şey değil. Defalarca yazdım, bugün yeniden bu konuya dönmemin nedeni yarın Ankara’da yapılacak “Sanatçıların Birlik Kurultayı”, bir de önceki akşam İstanbul Opera Festivali’nin tanıtımında Rengim Gökmen’in yaptığı konuşma... İkincisinden başlıyorum... ‘Ayasofya kültürel bir varlık’ Prof. Dr. Cevat Erder, Ayasofya’nın cami yapılmak istenmesi tartışmalarını Cumhuriyet’e değerlendirdi SELDA GÜNEYSU ANKARA Dünyanın en görkemli yapılarından biri olan Ayasofya’nın yeniden cami olmasını isteyenler var. “Seccadeni al da gel” sloganıyla, “Sabah namazında Ayasofya Camii’nde buluşuyoruz” diyenlerle binanın önünde namaz kılanlar... Peki, Ayasofya belli dönemlerde neden cami yapılmak isteniyor? Milletlerarası Anıtlar ve Sitler Konseyi Türkiye Milli Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi ve ODTÜ Mimarlık Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cevat Erder, bu isteği “ter içindeki ateşli hastalara” benzetiyor: “Farz edin ki hastasınız, bir ateş basıyor size, ter atıyorsunuz. Ondan sonra durgunlaşıyorsunuz. İşte o atılan terle bir şeyler kazanmaya çalışıyorlar. Tekliflerin geldiği süreçlere bakılırsa, toplumda buna müsait bir zemin gördükleri için yapıyorlar bu teklifleri. Görmeseler yapmazlar.” Oysa Prof. Erder’e göre bina insanlığa, özellikle de Türkiye’ye şu mesajı veriyor: “Ben cami ya da kilise değilim. Ben, dünyanın beni görmek zorunda olduğu bir harikayım, sen de bunu korumak zorundasın!” Prof. Dr. Cevat Erder, Ayasofya’nın cami yapılmak istenmesinin altında yatan nedenleri anlattı: UNESCO’ya giren binada kişisel karar verme yetkiniz yoktur: Ayasofya’nın bugün Arkeoloji Müzesi’ndeki İskender Lahiti’nden bir farkı yoktur. Çünkü her ikisi de kültürel bir varlık; müze niteliklerine sahip bütün özellikleri kendilerinde taşıyan iki ayrı eser. Dolayısıyla bizim elimizde şimdi müzelik bir eser var. Eser müzelik olunca, bu eserin yeri de başka. Öyle başka ki 1985 yılında, İstanbul, Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmek için UNESCO ile uğraşmış. En sonunda 4 parça olarak UNESCO’ya girmiş. Yani siz, bu listeye girmek için uğraşıyorsunuz ama o listeye girdiğiniz zaman bina artık sizin değil. Peki kimin bu bina? Dünyanın. Peki bu durumda sizin kişisel bir karar verme hakkınız var mı? Yok. Çünkü sen diyorsun ki dünyaya, “Ne olur benim şu eserimi de listene al.” Onlar da diyor ki: “Ben bu eserini listeme alırım ama sana istediğin gibi kullanma hakkını vermem, orada yapacağın her şeyi bana sormak zorundasın.” Yandık mı? Pe sonra durgunlaşıyorsunuz. İşte o atılan terle bir şeyler kazanmaya çalışıyorlar. Tekliflerin geldiği süreçlere bakılırsa, toplumda buna müsait bir zemin gördükleri için yapıyorlar bu teklifleri. Görmeseler yapmazlar. Şimdi bizler de Müslümanız, Kuran okuduk, annelerimiz bize okuttu. Şimdi bildiğim kadarıyla Müslümanlıkta ki şimdi kalkın cami yapın... Ya namazı nerede kıldığınızın da ne istiyorsanız yapın... Nasıl bir önemi yoktur. Tarlada yapacaksınız? kılınan namaz ile camide kılınan namaz arasında bir emin müsait fark var mı? Mekân önemolunca…’ li değil yani... Ter basan ateşli hasta misaPeki önemli değilse li... Bina, Cumhuriyet dönemineden burada namaz nde müze yapıldığından bu yakılmak istiyorlar? Burada na cami yapılması için teklifler namaz kılıp cennetin yogeliyor. Menderes zamanında lunu mu açacaklar, yoksa bir teklif var; Demirel cehennemin yolunu mu; Cevat Erder zamanında bir teklif var. Son buna bir karar vermeleri zamanlardaki de malum. Bu lazım. teklif hep gelip gidiyor. Ne olur teklif edin diyorlar: BenBen bunu şöyle tarif etmeye im bir benzetmem daha var. Dünyaca ünçalışıyorum: Farz edin ki hastasınız, bir lü piyanist İdil Biret konser verirken ateş basıyor size, ter atıyorsunuz. Ondan Topkapı Sarayı dışında protesto eylemi u “Elimizde İstanbul’un en görkemli yerinde yapılmış, muazzam bir yapı var. Bu yapı bir kültürel varlıktır. Nasıl sen ve ben birer varlıksak o da öyledir. O da doğmuş, büyümüş, yaşlanmış ve kendine göre bir kişiliğe ulaşmıştır.” ‘Z yle karşılaşmıştı. Ben o davranışla, bugün Ayasofya’nın cami olmasını isteyen davranış arasında pek fark görmüyorum. Ayrıca son zamanlardaki istek çok ilginç, Demirel ve Menderes dönemindeki isteklere de benzemiyor. Yok Kâbe’den imam getirip orada namaz kılmalar falan... Demek ki vücudumuz çok zayıf. Bu da bugünkü siyasal yapıdaki yerimizin nereye geldiğini anlatıyor. Ben ona bakarak, bugün nerede olduğumuzu söyleyebilirim ve bu yorumum, yanlış olmadığımın göstergesi. Onlara “Ne olur isteyin” deniliyor. O yüzden isteklerinde de haklılar! Cesur yürek Rengim Gökmen Bu yıl beşincisi yapılan İstanbul Opera Festivali Deniz Bank’ın katkılarıyla gerçekleşiyor. Dünya Opera repertuvarında Türkleri konu alan eserler ağırlıkta. Program yerli ve yabancı yapımlardan oluşuyor. “Sanatımızın Cesur Yüreği Rengim Gökmen” (Tanımlama bana değil Deniz Bank Müdürü Hakan Ateş’e ait) festivalin özelliklerine değinirken opera sanatının çok yönlülüğünü de vurguladı önce: “İfade olanakları sonsuz zengin opera sanatının” müzik, edebiyat, dram, plastik sanatları nasıl bütüncül ele aldığını açıkladı. Ancak en önemlisi bu bütünlüğü sağlamak için süreklilik gerekliydi. “Süreklilik” işte tılsımlı sözcük. Süreklilik kaçınılmazdı. Yani “taşeron sanat”, “taşeron sanatçıyla”, yani süreklilik sağlanmadan, ne opera ne tiyatro ne de herhangi bir sanat yapılabilirdi. Rengim Gökmen konuşmasını “Bizi izleyerek destek verin” diye bitirirken ben şu TÜSAK Yasası’nın ve yarın Ankara’da ele alınacak konuların peşine düşmüştüm... ‘Bu bina dünyanın’ AYASOFYA’NIN YAŞADIĞI SÜREÇLER 6. yüzyıldan Cumhuriyet’e... Ayasofya aslında nesnel bir varlıktır. Elimizde İstanbul’un en görkemli yerinde yapılmış, muazzam bir yapı var. Bu yapı nedir, diye sorarsanız, her şeyden önce bir objedir, nesnel bir varlıktır. Bir kültürel varlıktır. Nasıl sen ve ben birer varlıksak, o da öyledir. O da doğmuş, büyümüş, yaşlanmış ve kendine göre bir kişiliğe ulaşmıştır. Ayasofya bu anlamda yapıldığı zamandan bugüne kadar geçirdiği süreçlerle artık bir kişiliğe kavuşmuştur. Binada Anadolulu iki mimarın çok önemli katkıları var. Biri, 6. yüzyılın ünlü mimarlarından Miletli İsidoros; diğeri de Trallesli Anthemius. Bina önce Ortodokslar tarafından kullanılmış, daha sonra Katolik kilisesi olmuş. 1453’te kilise, Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüş. Tabii o dönem Osmanlılar için en normal şey, işgal ettikleri yerde en büyük yapıyı “ulucami” olarak kullanmaları. Sonra binaya 4 tane de minare konulmuş, değişik zamanlarda yapılan. Osmanlı mimari katkısı da girmiş binaya, daha renkli, gösterişli bir bina olmuş. Değerli bir nesne haline gelmiş. Cumhuriyet döneminde de bir nesne olarak, tarihsel bir varlık olarak kabul edilmiş ve müze yapılmış. Mozaikler altında namaz kılmak isteyecekler mi? Bina eğer cami yapılırsa UNESCO listesinden çıkar mı? Bu müzede herhangi bir değişiklik olacaksa gelip bakacaklar. Çünkü bir sözleşme imzalanmış, “Bir değişiklik yapılamaz, yapılırsa bize sorulur” denilmiş. Bir de müze içine girdiğiniz zaman dünyanın harikası mozaikler görürsünüz, Hıristiyanlığın en güzel sahnelerini yansıtır o mozaikler. Şimdi bana bu mozaiklerin altında namaz kılıp kılamayacaklarını söylemeleri lazım. Bir de şimdi olay artık müzeden çıktı, toplumsal bir tartışma alanına dönüştü. Aslında müzenin bir imamı ve müezzini var. Namık Kemal Zeybek’in bakan olduğu dönemden bu yana... Şakır şakır da paralarını alıyorlar. Yıllardır aynı şeyi söylüyorlar. Eğer orada namaz kılarlarsa İstanbul’u yeniden fethetmiş olacaklar. Hepsi birer Fatih Sultan Mehmet olacak! Orada namaz kılmakla İstanbul’u almıyorsun, orada İstanbul’u almak için kılıyorsun. Başbakanımız da eksik olmasın “İstanbul’u alacağız” diyor, “Gezi’yi vermeyeceğiz” diye konuşuyor. Kilise olmasını isteyenler de var: Ayasofya’nın kilise olmasını isteyenler de var. Onlar da haklı o zaman. Orada güzel bir kilise var ve bu neden benim değil diye düşünenler var. Türkler kapıdan girdi, aldılar, gidiyorlar, kullanıyorlar, sanki onlarınmış gibi diyenler var. Oysa biz bu binayı bugünkü haliyle medeni olarak dünyaya göstermişiz. Biz bir eserin gerçek değerini veriyoruz. Bu değerden de taviz vermiyoruz. Varlık da orada konuşuyor artık: “Ben cami ya da kilise değilim. Ben, dünyanın beni görmek zorunda olduğu bir harikayım, sen de bunu korumak zorundasın” diyor bina bize. İstanbul’un yeniden fethi! Sanatçılar birlik kurultayı Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Taslağı (TÜSAK) ile öngörülen düzenlemeler; Devlet Tiyatrolarını, Devlet Opera ve Balesi’ni, güzel sanatları, devlet senfoni orkestralarını, Devlet Çoksesli Korosu’nu, Türk halk müziği, Türk sanat müziği koroları ve topluluklar ile belediyelere bağlı benzer sanat kurumlarını ortadan kaldırma peşinde. Cumhuriyet’in 90 yıllık sanat birikimini ortadan kaldırmak istiyorlar. Peki bunu kaldırıp ne öneriyorlar? Projeler bazında sürekliliği olmayan toplama gruplarla sürdürülecek bir sanat yaşamı. Yani orkestra konserleri, opera, tiyatrolar, korolar hepsi proje sunularak gerçekleştirilecek... Yani “taşeron sanat” parça başı iş... 11 kişiden oluşan bir kurul hangi projeye evet ya da hayır denileceğine, kime ne kadar destek verileceğine karar verecek. Siyasi erkin boyunduruğunda, hükümetin atadığı bir kurul! Ölme eşeğim ölme! Biliyorum çok kaba saba anlattım ama işin özü budur! Son üç yıldır sanatın her alanında bir araya gelen sanatçılar işte bu nedenle yarın Ankara’da 10.30’da Türkiye Barolar Birliği Salonu’nda “Sanatçıların Birlik Kurultayı”nı topluyor: “Sanatın her alanına yönelen saldırılara karşı, Türkiye’nin bütün sanatçı birikimini harekete geçirecek; daha birleşik, daha planlı, uzun soluklu ve daha kararlı bir mücadele için, sanatın sesini daha gür çıkarabilmek için” bir araya geliyorlar. Davetlisiniz! Beyaz Müzayede sezonun son müzayedesini gerçekleştirdi Orhan Peker’in tablosu 800 bin TL’ye satıldı Nâzım’ın şiirleri Ali Paşa Hanı’nda yankılanıyor n Kültür Servisi Usta oyuncu Genco Erkal tarafından açık hava tiyatrosuna dönüştürülen Eminönü’ndeki Ali Paşa Hanı, tarihi atmosferiyle tiyatroseverleri ağırlıyor. Genco Erkal ile Tülay Günal’ın rol aldığı “Yaşamaya DairBursa Cezaevi’nden Mektuplar” 567812131415 Haziran tarihlerinde saat 21.00’de Ali Paşa Hanı’nda izleyiciyle buluşacak. (www.dostlartiyatrosu.com) Orhan Peker Kültür Servisi Beyaz Müzayede’nin önceki gün düzenlediği Çağdaş ve Modern Sanat Müzayedesi’nde en yüksek bedel, Orhan Peker’in “Özdem, Komşu ve Başka” adlı eserine ödendi. Eser müzayedede 800 bin TL’ye alıcı buldu. Fahrelnissa Zeid’in “Çerkez Gelini” isimli portresi ise 500 bin TL’ye satıldı. Zorlu Center’da düzenlenen müzayedede ayrıca Türk çağdaş ve modern sanatının değerli isimleri Nejad Melih Devrim, Mübin Orhon, Zeki Faik İzer, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay, Adnan Çoker, Ömer Uluç, Ferruh Başağa, Yüksel Arslan, Komet, Mehmet Güleryüz, Ergin İnan, Alaettin Aksoy, Neşe Erdok, Timur Kerim İncedayı ve Fikret Mualla gibi ustaların eserleri yer aldı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle