29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 HAZİRAN 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Kendi Kararına Uymayan Mahkeme Anayasa Mahkemesi (AYM), bir bireysel başvuru üzerine, türbanlı avukatın duruşmaya alınmamasını “hak ihlali” olarak gören bir karar verdi. Bir mahkeme düşünün; verdiği karar bir diğeri ile örtüşmüyor! AYM, artık o konumdadır... Eski AYM Genel Sekreteri Bülent Serim, bu durumu şöyle açıklıyor: “AYM’nin 1989’dan bu yana türban konusunda oluşturulan yerleşik içtihadına göre; siyasal İslamın simgesi olan türbanın kamuda ve yükseköğretimde serbest bırakılması, anayasanın laiklik, ulusal birlik ve eşitlik ilkelerine aykırıdır. Yüksek Mahkeme 1989 ve 1991’de YÖK Yasası’ndaki düzenleme, 2008’de ise anayasa değişikliğine ilişkin yasayı iptal ederken hep bu gerekçeleri yinelemiştir. Bununla da yetinmemiş, türbanın serbest bırakılması yönünde yoğun çaba gösteren RP, FP ve AKP’nin bu davranışlarını, verdiği kararlarda kapatma nedeni saymıştır.” Anayasaya göre, AYM kararlarının tüm kişi ve kurumları bağladığını anımsatan Bülent Serim, kendi kararlarını gözetme yükümlülüğünde olan AYM’nin ise, yürürlükte ve bağlayıcı olan kendi içtihadını yok saydığının altını çiziyor: “AYM, büyük olasılıkla, AYM Başkanı’nın önceki konuşmalarında da vurguladığı gibi türban yasağını ‘insan onuruyla’ doğrudan ilgili görmüştür. Oysa insan onuru, insan hak ve özgürlüklerine dayalıdır. Temel hak ve özgürlük olmadan insan onurundan söz edilemez. Kadını ikinci sınıf insan yerine koyan, özgürlüğünü elinden alan, erkek egemen toplumun dayatması ve siyasal İslamın bayrağı türbanın resmi kamusal alanda yasaklanmasını ‘insan onurunun ihlali’ görmek; dünyaya ancak İslam penceresinden bakmakla olanaklıdır. Ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin evrensel insan hak ve özgürlükleri kapsamında değerlendirilmeyen ‘türban yasağını’ insan onuruyla ilişkilendirmek ne kadar doğrudur bilinmez.” Sıra, türbanlı AYM üyesine gelecek. Çok yakındır. Gazeteci İsmet Berkan, 2013 Haziran Direnişi döneminde, bir türbanlı kadının hayalinden ürettiği “Kabataş iskelesinde üstü çıplak erkekler bana saldırdılar, üstüme idrarlarını yaptılar” yönündeki fantezisinin doğru olduğunu yazmıştı. Şimdi diyor ki: “Hata yaptığımın farkına vardım. Hıyarlık ettim.” İsmet Berkan, yıllar önce kendisiyle yapılan bir söyleşide, hedefinin, 1 milyon dolar kazandıktan sonra (demek ki, kimi gazeteciler bugünün parası ile yaklaşık 2.1 milyon TL edinebilme olanağına sahip!) gazeteciliği bırakıp ABD’de felsefe okumak olduğunu açıklamıştı. Gazetecilikte geldiğini itiraf ettiği zerzevat noktasına bakılırsa, İsmet Berkan felsefe okuma hedefinde ısrarcı olmalı. Felsefe Yap Sen Padişahın Binası Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, AOÇ’de, birinci derece sit alanında yapılan padişahlık sarayı için “tüm kurullardan izin alınarak ve Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre yapıldığını” açıkladı. İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, o alanın sit statüsünün önce birinci dereceden üçüncü dereceye düşürüldüğünü, bu kararın idare mahkemesince durdurulduğunu, Bakanlar Kurulu’nun Kamu İhale Kanunu’na bağlı kalmaksızın ihale yapılması için karar çıkardığını, ancak idare mahkemesinin inşaatlar için de yürütmeyi durdurduğunu anımsatıyor: “Yapımına devam edilen Başbakanlık Hizmet Binası tamamen yasalara aykırı ve kaçak bir yapıdır. İnşaatı sürdürülen bölge 1. dereceden SİT alanıdır ve koruma kapsamındadır. Beşir Atalay tarafından dile getirilen; ‘tüm kurullardan izin alındığı’ ifadesinin ‘kurullardan izin çıkarttırıldığı’ anlamında ve ‘Kamu İhale Kanunu hükümlerine göre yapıldı’ ifadesinin de ‘Kanun kapsamından çıkartacak düzenlemeler yapılarak ihale edildiği’ diye okunması daha doğrudur.” Bollywood ile Hollywood Arası “Film seyretmeyi sever misiniz?” diye sormayacağım, çünkü yaşadıklarımıza baktığımda, film seyretmeyi çok sevdiğimizi görebiliyorum. Dünyada en fazla film çekilen merkezler denilince insanın aklına hemen Hollywood ile Bollywood gelir. Benim anlattıklarımdan sonra eminim ki sizler de, bu iki merkezin aslında çok gerilerde kaldığını anlayacaksınız. Şimdi, size tarihin son dönemde çektiği en çok katılımlı ve en fazla setlerin bulunduğu filminden biraz bahsetmek istiyorum. Başrollerinde bir ülkenin Silahlı Kuvvetleri var. Tüm birimler, ellerinden geldiğince senaryoya bağlı kalmaya gayret ediyorlar. Çok fazla riskli sahne olmasına rağmen, dublör kullanmayı da asla tercih etmiyorlar. Film sahnelerinin çekimlerinde, kendileri canla başla mücadele ettikleri yetmezmiş gibi, onları seven aileleri de bu senaryonun içinde istemeseler bile yer almak zorunda kalabiliyorlar. Size, isterseniz bu tehlikeli filmin bazı fragmanlık sahnelerinden bahsedeyim... Filmin başlangıcında, Anadolu’nun bağrındaki bir köyden 14 yaşındaki bir çiftçi çocuğu, elinde küçük ve eski bir bavulu ile ailesiyle vedalaşırken görürsünüz. Aynı sahneye bir anda Anadolu’nun değişik yerlerinde ailesiyle vedalaşan saçları kısa kesilmiş, çelimsiz ve mahcup çocuklar girmeye başlar. Başka bir sahnede o Anadolu çocuklarının serpilmelerini ve büyümelerini görmeye başlarız. Koşan, zıplayan, ders çalışan ve eğitim alanlarında sürünen gençler olmaya başlamışlardır... Hızlı çekimden bir anda yavaş çekime geçilir ve hayata atılma anı ekranda beliriverir… Devletin bütün önemli zatları diploma törenlerine katılmış ve onlara ödül vermektedir. Sonra… Sahne bir anda ileriye hızla akmaya başlar. Bir dağ başında, karların içinde askerleriyle yürümektedir. Helikopter çekimiyle derinlik hissi katılarak, üzerinden yakın mesafe bir geçiş yapılır. Başka bir yerde de bir kadın çocuğuna sarılarak yatmaya çalışmaktadır. İkisi de bir anda aynı ekranda önümüze gelir. Biri taşa sarılarak yatmakta, diğeri ise yüreğine taş basarak yatmaya çalışmaktadır. Gecenin karanlığında uzaktan üç adet ışık huzmesi ile beraber birbirini takip eden seri ve ışıklı kırbaç gibi görünen mermi izlerini görürsünüz. Sahne diğer bölüme geçerken karakola ardı ardına düşen havan mermileri ve patlamaları uzaklaşan bir kadrajdan izlersiniz. Bu arada başkalarının senaryosunu yazdığı bu filmde rol alanlardan bir kısmı ya yaralanmış ya da aramızdan ayrılmışlardır. Sonrası malumunuz olduğu üzere, Anadolu kasabasına veya köyüne doğru giden askeri bir araçtır. Zırhlı aracın içinde kendimizin de olduğunu zannettiğimiz bir sahnede, filmin yağız delikanlılarını görürüz. Bu kişileri daha önce küçük bir adanın ele geçirilmesinden tanırız. Zırhlı araç içinden sivil kıyafetleriyle inen timin yeni bir göreve gideceğini düşünürken kamera bir anda cezaevinin isminin yazıldığı tabelaya doğru yaklaşmaya başlar. Ardından yaşanan dram dolu yüzlerce sahne ile fotoğraf karelerinden kahramanların siluetleri birer ikişer eksilmeye başlar. Her filmde olduğu gibi gazete manşetleri bir bir gözümüzün önünden geçmeye başlar. Bir gazete girer, bir gazete o kareden çıkar. İzleyenlerin bir anda içlerini öfke kaplamaya başlar. Neler neler yapmışlardır, bir bir anlatılmaya başlanır… Ve o anda sahneye Anadolu köyüne doğru çıkan bir cenaze arabası girer… Tam film bitti derken manşetleri tekrar görürüz. “Kumpas” diye yazan manşetler eşliğinde üniformalarıyla dışarı çıkan askerler sahneye takılır. Salona sığmayan ve 24 saat evlere naklen servis edilen bu süper prodüksiyon ilgiyle 76 milyon tarafından izlenir. İşin ilginç tarafı; kiminin küfrederek, kiminin alkışlayarak, kiminin de ağlayarak izlediği bu film iyi reyting yaptığından sanırım yeni versiyonlarını da izleyebileceğiz. Bu döneme sığmadığından, önümüzdeki dönem “40 general ve ordunun yüzde ellisi paralelci” adlı bölümlerin çekimine ara verilmeden başlanmıştır. Hayatını filme çekmeye meraklı bir toplumun, öteki bölümlerinde kendi hayatını da izleyebileceğini hatırlatmamda bir sakınca yoktur sanırım. Yeni senaryolarla ve fragmanlarla aranızda olacağımızdan şüpheniz olmasın. Çünkü burası Turkeywood. Öğretmen Yerine Çağdaş eğitim savaşımının önderlerinden Mustafa Gazalcı, imam hatiplerde okuyan öğrenci sayısını 70 binden 700 bine çıkartanların yeni atağından söz ediyor: “Artık öğretmen okulları, Anadolu öğretmen liseleri adında okullar olmayacak. Gizli bir el öğretmenlik mesleğini halktan uzaklaştırmak için öğretmen yetiştiren okullarla oynuyor. Önce ilkokula, ortaokula dayalı öğretmen okullarını kapattılar, şimdi de öğretmen liselerini kapatıyorlar.” Öğretmene ne gerek, hazır imamlar varken... Zavallı Okurumuz Levent Töre, Orhan Veli’nin, DP’nin 1950 seçimlerini kazandıktan sonra Yaprak dergisindeki yazısından bir bölüm paylaştı. Orhan Veli, bugün geçmişten ders alması gerekenlere tarihten bir yaprak sunmuş: “Seçimler bitti. Demokrat Parti, Halk Partisi’ni korkunç bir bozguna uğrattı. Oysa ki Halk Partisi, halkı kazanacağını umarak, fikirleriyle, prensiplerinden son zamanlarda ne fedakârlıklar etmişti. Bütün yayınlarına göz yumulan din dergileri, okullara konan din dersleri, yeniden açılan ilahiyat fakülteleri, imam hatip kursları, türbeler, şahsi sermayeye sağlanan imtiyazlar, her türlü irticaa tanınan haklar... Hiçbiri kâr etmedi. Zavallı Halk Partisi.” GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Avrupalı Türklerin Oyu Temmuza giriyoruz. Temmuzağustos ülkemizde tatil aylarıdır. Tatil ayları bir anlamda gezginlik (seyyahlık) ayları demektir. İngiliz gezgin Bruce Chatwin, “İnsan doğuştan göçebedir” der. İnsanlar ilkel yaşamdan başlayarak önce biyolojik yaşamlarını sürdürmek için avcılık, toplayıcılık yapmışlar ve sürekli bir yerden bir yere göç etmişler. Hayvanlar da mevsimine göre yer, yöre, coğrafya değiştirerek yaşamlarını koruyabilmişler. Her canlı önce yaşamda kalmaya ve güvenliğe öncelik veriyor. Hayvanlar bunu içgüdüleriyle yaparken insanlar beyinleriyle, düşünerek güvenli yolu buluyorlar. Güven oluşunca da sosyal, kültürel, inançsal alanlarda kendilerini gösteriyorlar, görevlerini yapıyorlar. Aslında insanlar şimdi de bir anlamda karınlarını doyurmak, geçinmek, para kazanmak için, memleket memleket geziyorlar. Gezginler yani. Olmadı yurtdışına göçüyorlar. Hani bizim bir özlü sözümüz var ya; “Doğduğun değil, doyduğun yerdir memleketin” diye. Böyle olunca, yarım yüzyılı aşkındır Türkler, Almanya’da, Avrupa’dalar. Önce emek göçü, sonra beyin göçüyle oradalar. Artık “Almancı”, “gurbetçi” değil, “Avrupalı Türkler” deniyor onlara. Avrupalı Türkler, bir yandan ekmek parasını, bir yandan büyük bir kültür ve uygarlık senteziyle kendilerini oluşturuyorlar. Avrupalı Türk oluyorlar. Bunu kendilerine ve toplumlarına yabancılaşmadan yapıyorlar. Böyle yaparlarsa, başarılı oluyorlar. Tersi durumda başarısızlık, mutsuzluk, yoksulluk peşlerini bırakmıyor. Avrupalı Türk olmanın sorumlulukları da var elbet. Şimdi ilk kez Cumhurbaşkanı seçimi için orada oy kullanacaklar. Sayımı Türkiye yapacak! Onların sorumluluğu kendilerine ve toplumuna yabancılaşmamak olduğu gibi, iyi, güzel, yararlı şeyleri kendileri için olduğu kadar, ülkeleri için de istemeli ve yapmalılar. Kendilerini dolandıranlara oy vermemeliler! Tanzimat’tan bu yana aydınlarımız, Batı aydınlanmasını ülkemize getirmeye büyük çaba gösterdiler. Şimdi de bu görev Avrupalı Türklerindir. Eğer bunu yapabilirlerse, kendilerine ve toplumlarına yabancılaşmamış olurlar. Eğer bunu yapabilirlerse, “Gurbetçi” ya da “Almancı” olmaktan bütünüyle kurtulurlar. Eğer bunu yapabilirlerse, başarılı, mutlu ve zengin olurlar… Alman düşünür Karl Marx, “Kendinden söz etmeyen kendine, toplumdan söz etmeyen topluma yabancılaşır” diyor. İnsanın ikisine de gereksinimi olduğunu vurguluyor. Çünkü yabancılaşma, toplum dışında kalma, yalnızlaşma demektir. CHP lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Köln’e gitmeden bir gün önce Avrupalı Türkler, Köln ve Düsseldorf toplantılarını sordum. Essen’deki gibi bir konuşma yapmayacağını, medyaya kapalı bir toplantı olacağını, WDR’ye (Köln Radyosu) konuk olacağını öğrendim. Sonra Erdoğan’ın Almanya konuşmasını değerlendirmesini istedim. “Erdoğan Türkiye’de yarattığı gerginliği Almanya’ya da taşıdı. Sorumlu politikacılık anlayışının tamamen dışında hareket ediyor. Konuşmaları birlik ve beraberliği içermesi ve vurgulaması gerekirken Türkiye’deki konuşmalarında yaptığı gibi ayrıştırıcı bir dil kullanıyor. Türkiye’de siyaseti kişisel çıkarları için kullandığı ve zor duruma düştüğü bir gerçek. Bunu da yine yalan söyleyerek, kendisi açısından bir mağduriyet yaratmak, bu çerçevede bir algı yaratmak istiyor ve bunu Almanya’ya taşıyor” dedi. Sayın Kılıçdaroğlu’na bir de “Avrupalı Türkler, Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHPMHP’nin büyük uzlaşı adayına sizce hangi oranda destek verecek” diye sordum. Şöyle yanıtladı: “Avrupalı Türkler sandığa giderken düşünmeleri gerekir. Kriz mi yaratalım? Krizi mi önleyelim? Kriz ortaya çıkmasını istiyorsa RTE’ye oyunu versin. Kriz olmasın istiyorsa saygın bir bilim adamı olan, dünyaca tanınan, toplumun her kesimini kucaklayabilecek, devlet kültürü ile yetişmiş Sayın Ekmel Bey’e oyunu versin. Bence bu çerçevede sağduyulu davranan Avrupalı Türklerin Ekmel Bey’e destek vereceklerine inanıyorum.” Özetle Cumhurbaşkanı seçimi Avrupalı Türklerin barışı ve uzlaşıyı önemsediklerini göstermeleri, Batı demokrasisini Türkiye’ye getirmeleri için çok önemli bir fırsat… HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ I. Dünya Sa 1 vaşı yıllarında Osmanlı ordu 2 sunda kullanı 3 lan bir tür baş 4 lık. 2/ Uzak... Donmuş lav 5 akıntılarıyla 6 kaplı alan. 3/ Sırtında büyük 7 dikenleri olan, 8 eti lezzetli bir 9 balık... Sergen. 4/ Sahip... Bir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 şeyden elde edi1 G E L İ N T Ü L Ü len yararlı sonuç. 5/ Parlak yüzlü bir tür 2 A V U L ON A Y ipek kumaş. 6/ Kimi 3 R E T EM İ N E yerlerde kadınların 4 O R S K A T boydan boya örtün 5 S E Z Ü R EM İ dükleri çarşaf... İlA ZMA E L kel benlik... Akıl. 7/ 6 “Yüce dağ başında 7 G Ü V E N E C E yanar bir / Düş 8 A R İ N E B A T müşem derdine ol 9 G E L İ N T E L İ muşam âşık” (Türkü)... Dokusunda gümüş ya da altın renginde tel bulunan kumaş. 8/ Hem ısıtmaya, hem de üzerinde yemek pişirmeye yarayan büyük mutfak sobası... Bir renk. 9/ Ham petrolün bitmiş ürünlere dönüştürüldüğü fabrika. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Daha çok Trakya ve Marmara’da yetiştirilen, beyaz tüylü bir koyun cinsi. 2/ Doğu Anadolu’da bir ırmak... Hatay yöresine özgü, et ve buğdayla yapılan bir yemek. 3/ Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan ucu sivri takoz... Aksaklık, bozukluk. 4/ Ödenmesi gereken bir paranın, alacağa sayılarak bir bölümünün ödenmesi... Kuzey Afrika ülkelerinde, hintkeneviri yapraklarından elde edilen ve tütüne karıştırılarak içilen keyif verici toz. 5/ Kilime benzer, renkli ve motifli uzun yolluk... Nikel elementinin simgesi. 6/ Aldatma işi, hile... Bir çikolata cinsi. 7/ Büyük ve derin karavana. 8/ İki derenin ya da iki yolun birleştiği yer... Çıkar yol, çare. 9/ Tortu... Yahudilerin ayırt edilmek için omuzlarına taktıkları sarı kumaş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle