06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 HAZİRAN 2014 SALI 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada rastlanmıyor. Önce Atalay’ın sözleri ve girişimlerine bir göz atalım. Diyarbakır’da çalıştay sürerken dağa kaçırılan çocuklarını geri isteyen anaları ziyaret ediyor ve... “Biz yalnız çocuklarınızı değil, dağdaki PKK’lileri de indireceğiz” diyor. Ne ki ölme eşeğim ölme, diyen çıkmadı, yıllardır dillerden düşmeyen bu masalın gerçekleşmeyeceğini bilenlerden. Üstelik Başbakan Yardımcısı Atalay’a, kaçırılan çocukları, bölge Kürt milletvekillerinin gruplaştığı HDP şayet indiremezse, hükümetin B ve C planlarının hazır olduğunu ve duraksamaksızın uygulayacağını söyleyen Başbakan’ın açıklamalarını anımsatan da olmadı. Tam bir vurdumduymazlık egemen bu ülkeye. Bunlar palavrayla toplumu uyutmak sanatında birbirilerini aşıyorlar. Başbakanlarının söylediğine örneğin Beşir Atalay, ekler yapıyor. B ve C planları ne ki, hey gidi gafiller; hükümet yalnız birkaç çocuğu dağdan kurtarmayı değil, dağda kim varsa hepsini indirmeyi planlıyor, diye ağlayan anaları avutuyor. HHH Diyarbakır’da hemen her vesile Öcalan’a özgürlük diye eylemler yapanlara da Atalay’dan bir parmak bal. “Abdullah Öcalan’ın, İmralı’ya giden HDP heyetine verdiği mesajları da önemli ve olumlu buluyoruz. Bunlar bizim de düşüncelerimiz” diyor.. Artık hükümet İmralı’yı bir terörist lideri olarak görmediğini, çözüm sürecinde İmralı ne derse o demeye gelen bu sözleriyle doğrulamış ve özgürlük diyen eylemcilere; merak etmeyin yakında Öcalan’ı İmralı’dan azat edecek, hatta çözüm sürecinin mimarı olarak hemen her gün görüşlerinden ve direktiflerinden yararlanacağız demeye gelen müjde de veriyor. Maske düştü. Öcalan’la Oslo’dan beri, görüş alışverişinde olduklarını artık saklamaya da gerek görmüyorlar. HHH Yahu bu Cumhuriyet bu kadar savunmasız mı ki, Atalay artık Cumhuriyetle AKP’nin hesaplaştığını söyleyebiliyor. Cumhuriyeti kurmakla övünen partiden gık çıkmıyor. Şu sözlerine bakınız: “Biz aslında devleti, kurumları kendisiyle hesaplaştırdık. Bütün olumsuzlukları gözler önüne serdik” diyor. Gorbaçov bile Sovyetler’i yıkarken rejimin geçmişini bu denli karalamamıştı. Bu sözleriyle Atalay elbette patronunun 2023’te yani Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yıldönümünde ilan etmeyi tasarladığı, zaman zaman ima ettiği ama şimdilik adını sakladığı yeni Cumhuriyet düzeninin ön hazırlığını yapıyor. Osmanlı döneminde Türkleri aşağılayan, ama diğer bütün etnik gruplara, örneğin Kürtlere bahşedilen ayırımsızlığın yeni cumhuriyette aynen korunacağını şimdiden duyumsatıyor. HHH Atalay, patronunun masallarıyla Diyarbakır ve çevresini uyutacağını sanırken, Lice’de PKK eylemleri olanca hızıyla sürüyor. Bölgenin hâlâ yer yer yolları PKK tarafından kapatıyor. Lice’de yol kesme olayında ölen iki kişinin (kimlerse PKK’li mi, değil mi açıklanmadı) cenaze törenine 15 bin kişi katılıyor ve törende sık sık “Savaş savaş, barışa hayır” diye bağıran bir grubun molotoflu, taşlı saldırıları sahne alıyor. Atalay ise şaşırmış. Tam yeni adımlar atılacakken diye başlıyor, bölgede hareketlilik başladı. Yok canım, çok önceden başlayan, güvenlik güçlerinin kışlalarında, karakollarda pencereden izledikleri PKK eylemleri, birden de değil, olağan sürecinde yeni bir ivme kazandı. Ama Atalay, yol kesmeleri vs. bunları “anlamakta ve açıklamakta zorlandığını” söylüyor. Tabii Güneydoğu’ya egemen olan PKK eylemlerini, aman çözüm sürecine zarar gelmesin diye göz ardı eden hükümetin üyesi, üstelik terör sorununun başındaki bakan böyle anlar, yorumlarsa vay halimize! HHH Sorun giderek ivme kazanıyor. Hükümetle İmralı ve iç politika uzantıları arasında işbirliği günbegün ivme kazanıyor. CHP Genel Başkanı, yalnız “çözüm sürecinde karşılıklı güven yokluğu”ndan söz ediyor. Oysa Güneydoğu kaynıyor. Çalıştayda Atalay’ın açıklamalarından, son gelişmeler ışığında sorunun aldığı yeni boyutlardan ana muhalefet sanki habersiz. HHH Yoksa? Ana muhalefetimiz susarak değerini bilemediğimiz, dünya muhalefetlerinin bilmediği yeni bir politik açılışı mı uyguluyor?. Bilen ve anlayan varsa beri gelsin! HABERLER Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Aktan GÜNDEM MUSTAFA BALBAY ‘Her gün bir SOMA n Baştarafı 1. Sayfada eksi yüzde 45 çizgisindeki AKP oylarına karşı Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak bir aday belirleme arayışı, çatı sözcüğünde simgelendi. Çok gerilere gitmeden sadece 30 Mart yerel seçimlerinde illere göre CHP’li ve MHP’li seçmenlerin nasıl davrandığı analiz edildiğinde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Üç büyük kentte 2011 seçimleri baz alındığında MHP’ye yakın olan seçmenler daha çok CHP’ye oy vermiş. Orta büyüklükteki illerde ise CHP’ye yakın olan seçmenler MHP’ye oy vermiş... Orta büyüklükteki iller dikkate alındığında CHP ve MHP adaylarından hangisinin önde olduğu tartışması her iki parti için de riskli bir yaklaşımdı. Yer yer aradan AKP’nin de sıyrıldığı oldu. Cumhurbaşkanlığı seçimi ise yerel seçimlerden farklı olarak tüm Türkiye’de tek bir adayın etrafında dönecek. İllerin yerel eğilimleri, adayların karizmatik özellikleri bir yana, sadece Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilen kişi söz konusu olacak. Bu pencereden bakınca özellikle Orta Anadolu’da ağırlıklı olarak MHP’ye oy veren kişilerin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda banko CHP demeleri yer yer zor olabilir. O nedenle seçimin ikinci tura kalması halinde AKP’nin karşısına tüm Türkiye’den oy alabilecek bir aday koymak gerekiyor. Bu adayın ille de Güneydoğu oylarına gereksinim duyması gerekmez. Özellikle büyük kentlerdeki AKP oylarının yüzde 5’ini kendine çekmesi yüzde 10 kazanç demektir. HHH Çatı sözcüğü daha çok CHP ve MHP arasındaki arayışın bir sonucu olarak konuşulurken, asıl çatı arayışının AKP ile PKK arasında olduğunu da gözden uzak tutmamak gerekiyor. Son birkaç haftanın görünümüne bakıldığında Güneydoğu’da yerel siyasi hareketlerin “demokratik İslam” başlıklı arayışlara girmesi, AKP’nin Diyarbakır merkezli toplantılar yapıp “Yeni Türkiye Açılımı” başlıklı toplantılar düzenlemesi, isim bazında olmasa da ortak siyaset anlamında bir çatı hedefinin olduğunu ortaya koyuyor. Böyle bir çatı kurulabilir mi? AKP bugüne kadar her seçim öncesinde Kandilİmralı hattında onaylanmış ateşkesleri kullanarak bölgeden oy aldı. Her ateşkes “Son kez uzatılıyor. Bu kez de çözüm olmazsa arkası çok kötü gelir” sözleriyle başladı. Ve öyle devam ediyor... Defalarca uygulanmış bu yöntem şimdi de tutarsa AKP ile PKK arasında “çatışıyormuş” görünümlü bir “çatı”lama olabilir! Sözcük içindeki sözcük anlatımıyla söylemek gerekirse, Güneydoğu’da iktidarla “çatı”şma var! HHH AKP Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ilk turda bitirip Güneydoğu’dan gelecek oylarla yüzde 50’yi aşma hedefi kendince kestirme bir çözüm olabilir. Böylece ikinci tura gerek kalmaksızın Köşk’e çıkan AKP cumhurbaşkanı, milli irade tümden elimde deyip parlamenter sistemin de çanına ot tıkayabilir. Ancak PKK çizgisinin bu kez pazarlık çıtasını biraz yükselttiği, geçmiş seçimlerden daha farklı bir ödün istediği anlaşılıyor. Zira önceki seçimlerde başta da vurguladığımız gibi çok adaylı sandığa gidildiğinden her iki tarafın da kazançları oluyordu. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi öyle değil. Güneydoğu’dan son birkaç gün içinde gelen kanlı haberleri yukarıdaki sözcük zenginlikleriyle anlatmaya çalıştığımız gibi yorumlamak gerekirse şu sonuç da doğabilir: Çatırdama! faciası yaşanıyor’ SİBEL BAHÇETEPE Sağlıktaki taşeronlaşma, performansa dayalı çalışma, hastaya ayrılan sürenin kısalması, bazı bölümlerde dışarıdan hizmet alımı yöntemi ile sağlık hizmetinin sunulması, hastanelerin kâr uğruna tüm masraflarından kısmaya gitmesi, teşhis ve tedavilerde gecikmelere, hastaların ciddi sağlık sorunları yaşamasına neden oluyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan, Türkiye’de sağlık sektöründe her gün bir SOMA faciasının yaşandığını belirterek “Teşhis, tedavi hatası, kullanılan malzemelerin kötülüğünden kaynaklanan problemler hem hastayı hem de taşeron çalışanın yaşamını tehlikeye atıyor, aslında her gün bir Soma faciası yaşıyoruz” dedi. Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun 20 bin hekime ihtiyaç olduğu yönündeki ifadeleri eleştiren Prof. Aktan, ülke mizde 130 bine yakın hekimin bulunduğunu, bu tür söylemlerin de ucuz işgücü yaratma amacı taşıdığını söyledi. AKP hükümetinin her fırsatta övünerek anlattığı sağlık politikaları, halkın ve çalışanların sağlığını tehdit eder hale geldi. Hastalar, istediği doktora gidip muayene olabilseler de ellerinde tahlil ve film sonuçları ile doktor doktor gezmek durumunda kalıyorlar. TTB Başkanı Prof. Dr. Aktan, sağlık sisteminin sorunlarının giderek arttığını ve hastaların nitelikli sağlık hizmeti alamaz hale geldiğini söyledi. Aktan, kamu hastanelerinde hekimlere performansa dayalı ödeme sisteminin getirilmesi, daha çok hastaya az zaman ayrılarak bakılmasına neden olduğunu, nitelikli sağlık hizmetinin ortadan kalktığını da dile getirdi. Ülkemizde, bir hastanın yılda ortalama 8.5 kez doktora gittiğini, bu rakamların ‘Sorunlar giderek artıyor’ Avrupa’da 6’larda olduğunu anımsatan Aktan, bunun nedeninin hastaya teşhis konulamaması ve hastanın doktor doktor gezmesinden kaynaklandığını anlattı. Aynı zamanda Marmara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Aktan “Burası bir üniversite, yani 3. basamak hastane. Polikliniğe gelen hastaların yüzde 90’ı üçüncü basamak hastası değil. Çok rahatlıkla birinci basamakta çözülebilecek hastalar. Hasta her istediği yere gidiyor ama tedavi alamıyor. Gerçekten hizmet alması gereken hastalar tedavi olamıyor. Sevk sistemi getirilmelidir” diye konuştu. Sağlık Bakanlığı’nın doktor açığı olduğu yönündeki açıklamalarının da gerçeği yansıtmadığını kaydeden Aktan, amacın uçuz işgücü yaratmak olduğunu dile getirdi. 5 yıl önce 54 olan tıp fakültesi sayısının 86’ya çıktığını kaydeden Aktan, tıp eğitiminin kalitesinin de düştüğünü vurguladı. CEZAEVİNDE KATLİAM Diyarbakır’da 20 beraat, 62 sanığa hapis cezası MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde 1996’da 10 tutuklunun hayatını kaybettiği 24 tutuklunun yaralandığı olaylarla ilgili 89 kamu görevlisinin yargılandığı davada karar çıktı. Mahkeme tutuksuz yargılanan 62 kamu görevlisine 18 yıl hapis cezası verdi. “Zaruretin gerektirdiği sınırları aştıkları” kabulünü göz önüne alan mahkeme, cezayı önce 6 yıla, daha sonra da sanıkların mahkemedeki davranışlarını göz önünde bulundurarak 5 yıla indirdi. 7 sanık hakkında zamanaşımı kararı verilirken, 20 sanık “delil yetersizliğinden” beraat etti. Diyarbakır Cezaevi’nde 1996’da çıkan olaylarda 10 tutuklunun dövülerek öldürülmesi ve 24 tutuklunun yaralanmasıyla ilgili, aralarında asker, polis, infaz koruma memuru, cezaevi doktoru ve cezaevi müdürünün de bulunduğu toplam 72 sanık hakkındaki davaya, Yargıtay’ın bozma kararı nedeniyle Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2 yıl önce yeniden başlandı. Olaylarda ağır yaralanan ve daha sonra hayatını kaybeden Kadir Demir’in tedavi altına alınmadan Gaziantep Cezaevi’ne sevk edilmesi nedeniyle haklarında dava açılan 17 kamu görevlisinin dosyasının da bu davayla birleştirilmesi sonucu sanık sayısı 89’a yükseldi. Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün yapılan karar duruşmasına tutuksuz 89 sanık sanık katılmazken, taraf avukatları hazır bulundu. Mütalaasını veren cumhuriyet savcısı, 20 sanığın beraatını isterken, eyleme katılan 62 sanık hakkında “Zaruret halinde sınırın aşılması suretiyle katil kastı olmaksızın birden fazla kişiyi öldürmeye sebebiyet verme” suçundan cezalandırılmasını istedi. Mağdur ailelerin avukatı Mesut Beştaş, “Ölen kişilerin tamamı kafalarından darp edilerek öldürülmüştür, beyinleri dağıtılmıştır. Sanık savunmaları maddi gerçeği yansıtmamaktadır. Gaziantep’e sevk edilen tutuklu adeta açıktan öldürülmüştür. Bir tavuk bile bu kadar kolay öldürülemez. Korku, vicdanı esir almamalı. Bireylerin siyasi düşüncesi gözetilerek canavarca his saikiyle öldürülmesi gerçekleşmiştir” dedi. Sanık avukatı Hakkı Kurtuluş ise cezaevindeki isyan sırasında 8 infaz koruma memurunun rehin alınarak dövüldüğünü belirterek, “Müvekkiller cop, tahta ve kask kullanmıştır. Müdahale amacı; isyandan vazgeçilmesi içindir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi en kutsal hakkın yaşama hakkı olduğunu söylüyor. Cezaevi isyanı buna dahildir. Kamu görevlileri verilen emri yerine getirmiştir. Emir, bakandan gelmiştir. Görevliler içeriye girdiklerinde saldırıya uğramıştır” dedi. Mardin, Şanlıurfa, Batman ve Diyarbakır’da yaşayan ve terör olayları yüzünden Avrupa’ya göç eden Ezidiler, çözüm sürecinin başlamasıyla geri dönmek istiyor. Ezidiler: Bizim ADNAN AVUKA MARDİN Bölgedeki terör olayları ve baskılar nedeniyle Avrupa’ya göç eden Ezidiler, çözüm sürecinin başlamasıyla geri dönmek istiyor. Mardin, Şanlıurfa, Batman ve Diyarbakır’da yaşayan Ezidiler, 1990’lı yıllarda bölgedeki terör olayları ve baskılar nedeniyle Almanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerine göç etti. Yıllardır tatillerini Türkiye’de geçiren Ezidiler, çözüm sürecinin başlaması ve bölgedeki çatışmaların durmasıyla birlikte Türkiye’ye geri dönmeye başladı. Almanya’dan Mardin’in Midyat ilçesine bağlı Sürekli köyüne geri dönen Ezidi liderlerinden Ömer Çakar, “Geçmişi aramak yanlıştır. 30 yıl önce benim yakınlarım Yusuf ve Feris Çakır, evlerinin önünde kimliği belirsiz kişilerce öldürüldü. Biz, artık bunların arkasını aramıyoruz. Çok acılar çektik. Ama şimdi memleke vatanımız Türkiye timizde huzur ve güven vardır, kendi ülkemize dönmek istiyoruz” dedi. Çakar şunları söyledi: “Bugün 600 bin Ezidi var. Midyat’ın 13 Ezidi köyü var, Ama bunları çoğu tahrih edildi. Elektrikleri, suları yolları yok. Bu köylerin sorunlarını halletmek için bizlere düşen görev neyse yapmaya hazırız. 5000’e yakın Ezidi, Türkiye’ye dönmek için can atıyor. Yeter ki devletimiz bizlere güven versin. Biz Türkiye’ye dönmek istiyoruz. Ülkemize dönmeye, bu ülkenin ekonomisine katkı sağlamaya, bu muhteşem Mezopotamya bereketini en güzel bir şekilde işletmeye talibiz.” Ezidiler Derneği Başkanı Ömer Oduncu, “Bizler, zaten azınlık kaldık. İnsanoğlu, kendi toprağında yaşamak ister. 45 aile döndük. 2 yıldır Midyat’ta yaşıyoruz. 7 çocuğumdan 5’i ‘ne olur kendi ülkemize gidelim, kendi topraklarımızı işletelim, kendi kültürlerimizi yaşayalım’ diyor. Hazreti Ömer adaleti istiyoruz” dedi. Erdoğan’ın ‘Zafer Anıtı’ 7 bin 785 hektarın 6 bin 173’ü orman! ANKARA (AA) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hafta sonu temelini attığı ve ‘Zafer Anıtı’ olarak nitelediği 3. havalimanına ilişkin yapılan açıklamada Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı adına 24 ay süre ile ön izin verildiği, kesin iznin henüz müracaat aşamasında olduğu belirtildi. Bakanlık, “3. havalimanı yapılması maksadıyla 6 bin 173 hektarlık ormanlık alanda ön izin verilmiştir” açıklamasını yaptı. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, 3. havalimanının Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı tarafından İstanbul ili Arnavutköy ilçesi Yeniköy, Tayakadın, İmrahor, Bolluca köyleri ile Eyüp ilçesi Akpınar, İhsaniye köylerinin sınırları dahilinde yapılmasının planlandığı hatırlatıldı. Açıklamada, “3. havalimanı 7 bin 785 hektarlık alana sahiptir. Bu sahanın 6 bin 173 hektarı orman alanıdır. Sahanın büyük kısmı eskiden beri faaliyette olan maden ocaklarının oluşturduğu bozuk çukurlar ve açıklık alanlardır” ifadeleri kullanıldı. 3. havalimanı bölgesinde hiçbir tabii gölün bulunmadığı ileri sürülen açıklamada, “İzin talep edilen saha içindeki 14 adet gölet, madencilik faaliyetleri neticesi ortaya çıkan çukurların su ile dolması sonucu meydana gelmiştir” ifadelerine yer verildi. Sahada endemik türlerin tespiti için çalışma yapıldığı belirtilerek, 89 bin adet kardelen soğanı tespit edildiği, tamamının Atatürk Arberetumu ve orman içi açık yerlere taşınarak kayıt altına alındığı bildirildi. Ayrıca Lilium ile nectarium tespitlerinin de olduğu, taşınma işlemlerinin yapılacağı kaydedilen açıklamada, “Kuş göç yolları ile etkileşimi için durum tespiti ve kuş göçlerinin 2 yıl izlenerek tedbirlerin alınması, alandaki mevcut biyolojik çeşitlilik durum tespiti yapılarak, gerekli görülen türlerin uygun habitatlara taşınması ve madencilik faaliyetleri sonucu oluşan çukurlukların ekosistem özelliklerinin irdelenmesi konuları ÇED raporunda taahhüt altına alınmıştır” denildi. Alıcı’nın failleri ilk kez hâkim karşısına çıktı İstanbul Haber Servisi Saçı uzun ve gözünde lens olduğu için kendisine hakaret eden 9 kişiyle tartışıp sığındığı karakolda tehdit edilen ve tehdit eden kişilerce 14 Ağustos 2010’da İkitelli’deki evinin önünde bıçaklanarak öldürülen 19 yaşındaki Aykut Alıcı’nın faillerine yönelik davada, o dönem 18 yaşından küçük olan Yavuz İşcen azmettiricilik suçlamasıyla Bakırköy 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk kez hâkim karşısında çıktı. Müebbet hapis cezası alan hükümlü Celal Toprak tanık olarak dinlenince anne Songül Alıcı sinir krizi geçirdi. Sanık İşcen savunmasında, olay günü Toprak ile birlikte çalıştığı büfenin kapısının önünde otururken, Alıcı ve ağabeyinin büfenin önünden geçtiklerini belirterek “Celal Toprak ile konuşurken kendisine alınmış olacak ki ‘niye gülüyorsunuz’ gibi bir söz söyledi. Hakaret etti. Celal ile tartışmaya başladılar. Birbirlerine vuruyorlardı” dedi. Saat 23.00 sıralarında işyerinde temizlik yaparken Toprak tarafından arandığını bildiren İşcen, “Gidip onlardan hesabını sorduğunu belirtiyordu. Ben ‘ne yaptın’ diye sorduğumda, bıçakla vurduğunu belirtti” diye konuştu. Toprak da Alıcı’yı öldürmediğini öne sürerek “Aykut’u kimin öldürdüğünü bilmiyorum. İşcen ve arkadaşları üzerime atıyorlar” dedi. Mahkeme, aralarında Alıcı’nın ağabeyi Aytaç Alıcı’nın da bulunduğu 15 tanığın dinlenmesine karar vererek duruşmayı 8 Eylül’e erteledi. ÇOCUKLARI DAĞA GÖTÜRÜLEN AİLELER 23 GÜNDÜR EYLEMDE Anneler açlık grevinde OKMEYDANI’NDA OPERASYON İstanbul Haber Servisi Okmeydanı’nda halk otobüsünün yakılması ve önceki gün de Lice’de 2 kişinin ölümü üzerine yaşadışı grupların gösteri yapmasının ardından dün gece yarısı polis, Okmeydanı Cemevi çevresinde daha önceden belirlenen adreslere eşzamanlı operasyon gerçekleştirdi. Gözaltına alınan 7 kişinin PKK terör örgütünün gençlik yapılanması olan Yurtsever Devrimci GençlikHareketi (YDGH) üyesi oldukları belirtildi. Gözaltına alınanların izinsiz gösteri ve eylemlere katıldıkları, molotof kokteylli, havai fişekli ve parça tesirli el bombası kullanarak iş yerlerine ve kamu mallarına zarar verdikleri, 7 Haziran’da Beyoğlu ilçesinde 2 özel halk otobüsünü molotof kokteylli saldırı sonucu yaktıklarının belirlendiği iddia edildi. YDGH üyesi 4 kişinin daha arandığı öğrenildi. MAHMUT ORAL DİYARBAKIR Çocukları terör örgütü PKK tarafından dağa götürülen aileler, 2 günlük açlık grevine başladı. 23 gündür eylemlerini sürdüren aileler, sonuç alınamaması durumunda ölüm orucuna başlayacaklarını belirtti. Çocukları terör örgütü PKK tarafından dağa götürülen aileler, Lice’de 2 kişinin yaşamını yitirdiği olaylar nedeniyle ara verdikleri eylemlerine dün yeniden başladı. Ailelerin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önündeki orta refüjde bulunan çadırları, zabıta ekipleri tarafından refüjde çevre düzenlemesi yapılacağı gerekçesiyle kaldırıldı. Bunun üzerine aileler eylemi dağkapı meydanında sürdürme kararı aldı. 23 gündür eylem yapan aileler, dün 2 günlük açlık grevine başladıklarını sonuç alınamaması durumunda ölüm orucuna gireceklerini açıkladı. Şanlıurfa’da üniversite okurken 2 ay önce örgütü katılan Erhan Eren’in ağabeyi Fatih Eren, aileler adına yaptığı açıklamada, “Son günlerdeki acı olayların barış sürecine zarar vereceği ihtimali bizleri kaygılandırmaktadır” dedi. ‘Dövülerek öldürüldü’ ‘Görevliler emri uyguladı’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle