06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 HAZİRAN 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA DIŞ HABERLER 13 18 yıldan sonra Ankara’da ağırlanan ilk İran Cumhurbaşkanı, radikal unsurlara karşı işbirliği istedi Ruhani ‘ılımlı İslam’ önerdi DUYGU GÜVENÇ uhani, göreve başladığı ağustosR tan bu yana Türkiye’den davet alıyordu. Ruhani’nin 3 defa ertelenen ziyareti için Erdoğan da ocak ayında Tahran’a gitmişti. İran’dan Türkiye’ye cumhurbaşkanı düzeyinde son resmi ziyaret 1996’da Rafsancani ile gerçekleşmişti. Gaz pazarlığı Başbakan Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile yaptığı Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısının ardından basın mensuplarına açıklama yaptı. İran’dan ithal edilen doğalgazın pahalılığı ve bir indirime gidilip gidilmeyeceği ile ilgili soru üzerine Ruhani, “Gazın fiyatı bazı parametrelere bağlıdır. Kendine özel formülü vardır. Gazın fiyatı ile ilgili diğer parametrelerden haberdar olmaksızın karar verilmesi kolay değil. Müzakereler devam edecektir” açıklamasını yaptı. Konu ile ilgili olarak iki ülke bakanının görevlendirildiğini bilgisini veren Erdoğan ise “Arzu ederiz ki bu konuyu neticelendirecekler. Böylece ithal ettiğimiz gazı artırma fırsatı da yakalamış oluruz. Halkımıza daha ucuz doğalgazı nasıl halkımıza verebiliriz, bunun arayışı içindeyiz” dedi. ANKARA İran’ın yeni ve reformcu lideri Hasan Ruhani Ankara’da tarihi tersine döndürdü ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e “Bölgede ılımlı İslamın hâkim olması için birlikte çalışalım” önerisinde bulundu. Ruhani Suriye, Irak başta olmak üzere bölgeye dair endişelerini dile getirirken, radikal unsurlara karşı birlikte çalışmayı önerdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ruhani’nin ılımlılık çağrısını, Mevlana felsefesine benzeterek destek verdi. 18 yıl sonra Ankara’da resmi olarak ağırlanan ilk İran Cumhurbaşkanı Ruhani için klasik protokol değiştirildi. Beraberinde 7 bakan ve iki uçakla Ankara’ya gelen Ruhani ilk olarak Çankaya Köşkü’nde Gül ile görüştü. Baş başa görüşmelerin ardından düzenlenen basın toplantısında Ruhani Mısır ve Suriye konusunda şu mesajları verdi: “Bugün hem aşırılık ve terörizmle mücadele konusunda hem de bölge ülkeleriyle ilgili görüştük. Suriye ve Mısır’la ilgili de görüştük. Bizim için önemli olan, iki ülkenin istikrar ve güvenliği için bu ülkelerde anlaşmaya varılması, bu ülkelerin idaresiyle ilgili halkın oylarının belirleyici olması ve ayrıca bütün bölgede akan kanın durmasıdır. Biz eskiden de bu alanda çok ortak bir bakış açısına sahiptik.” Edinilen bilgiye göre görüşmede, Ruhani’nin Suriye konusundaki işbirliği önerisine, Gül “istişareler devam etsin” diyerek kapı araladı. Ruhani, Suriye ve Mısır’daki seçimler için de Ankara’da “Halkların oyları belirleyici olmalı” dedi. Gül ise ortak basın toplantısında “Hepimiz bölgede çekilen acıların, yıkımların bitmesini istiyoruz. Türkiye ve İran’ın ortak çabaları inanıyorum ki acıların bitmesinde çok büyük katkı sağlayacaktır” dedi. Ruhani’nin, ayrıca BM’ye İran’ın sunduğu ve şiddet ve aşırıcılıkla mücadele tasarısını gündeme getirdiği öğrenildi. Ruhani, bu çerçevede, Türkiye ile yakın işbirliği yapmak istediğini ve dünyada ılımlı İslamın M ısır ve Suriye’de halkın tercihine saygı gösterilmesi uyarısı yapan Ruhani’nin Suriye konusundaki işbirliği önerisine, Gül “istişareler devam etsin” diyerek kapı araladı. Gül ayrıca, Ortadoğu’nun yaşadığı çalkantılar bittikten sonra yeni bir mekanizma kurulmasını önerdi. Ruhani için Çankaya Köşkü’nde verilen akşam yemeğinde özel protokol uygulandı. İki Cumhurbaşkanı’nın önüne kadeh konulmadı. Cumhurbaşkanları konuşmalarının ardından kadeh kaldırılmadı. İran protokolünün isteği doğrultusunda yapılan bu düzenlemenin yanısıra kadınlar için de özel bir yer ayrıldı. Kadınlar ayrı bir bölümde oturtuldu. (Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ) Değişimin Motoru ‘AKP’ Olunca… Bu mini diziye Ali Sirmen’in hatırlattığı “İspanyollar neden çoğulcu demokrasiye, hoşgörülü topluma geçti de biz geçemedik” sorusuyla başlamıştık… Demokrasiye geçişin gerçekleşmesi için bir ülkede her şeyden önce geniş bir orta sınıfın olması gerekiyor. İspanya’da Franco’nun son döneminde böyle bir orta sınıf oluşmuştu. ’60’ların sonu, ’70’li yılların başında; bizde ancak yeni yeni erişilebilen boyutlarda bir orta sınıf vardı İspanya’da. Bunun yanı sıra İberik yarımadasında Türkiye’de hiç olmayan başka bir şey daha vardı: Dört dörtlük bir siyasi sınıf! Franco’nun ölümünden tam iki gün sonra, 22 Kasım 1975’te, henüz 37 yaşındayken taç giyen Juan Carlos; diktatörlüğü arkada bırakmak isteyen ülkeye “umut” verebilmişti. İspanya parlamentosu Cortes’teki “taç giyme” konuşmasında, İspanya’da “yeni bir dönemin açıldığını” ilan eden genç kral, Tejero’nun ’81 darbesinin savuşturulmasında da önemli bir rol oynamış; siyasi aktörler arasındaki “tarafsızlığını” hep korumuş, devletin zirvesinde “tutkal” rolü oynamıştı. Geçen haftaki “tahttan feragat” açıklamasına neden olan skandallara dek, İspanya’da aslında pozitif bir figür olan kral, demokrasinin ilk kritik yıllarında Bask ve Katalan milliyetçiliğinin ayrılıkçı gerilimlerine karşı “birlik ve bütünlüğü” muhafaza etmekte işlevsel bir simge haline gelmişti. Kralın öne çıkarılan bu “emniyet supabı” konumunun yanında, demokrasiye geçiş mimarisinin ana hatlarını çizen tarihi Başbakan Adolfo Suarez de… Türkiye’de benzerine rastlamadığımız türden bir hoşgörü örneği ile sol uçta.. komünist partinin önünü açtı. Aslen kendisi eski bir Frankocu olan Suarez, tarihin karşısına çıkardığı görevin mahiyetini kavramıştı. Aşırı sağdan gelmesine karşın, komünist partinin yasaklarını kaldırmakta sakınca görmüyor, İspanyol komünistlerinin tarihi lideri Santiago Carrillo’nun 38 yıllık sürgün hayatına son veriyordu. İspanya’da seçimle işbaşına gelen ilk Başbakan Suarez’in başlangıçtaki bu “hoşgörü vizyonu” olmasaydı, demokrasiye geçiş yaşanamazdı. Demokratikleşme sürecinin sağ ve sol uçtaki iki anahtar ismi bu nedenle Suarez ile Carrillo’dur… İki lider, bir milyon kişinin can verdiği iç savaşın hesaplaşmalarına olası bir geri dönüşü İspanya’da engelledi. Hiçbir zaman “şiddete ve kamplaşmalara” çanak tutmadı. Bizde tam tersine demokrasi getirdiğini(!) iddia eden bir Başbakan, bugün tümüyle ters yönde, hep kutuplaşmaları kaşıyarak politika yapıyor. İspanya’da karşılıklı yumuşamayı sağlayan en önemli faktör, kuşkusuz AB projesiydi. O yıllarda, büyük genişlemeleri henüz yaşamamış olan AB, İspanyol demokrasisinin mutlak garantisi görülüyor; hoşgörü, refah, ilerleme ve modernizasyon aracı sayılıyordu. “Proje” İspanya’da, müzakerelerdeki pürüzlere rağmen, tüm partiler ve toplumun bu sebeple desteğini alıyor; “değişimin motoru” şeklinde değerlendiriliyordu. En parlak yıllarını yaşayan Brüksel’in Madrid nezdinde inandırıcılığı tamdı. Brüksel cephesinde de kimse, İspanya’nın projeye bağlılığından kuşku duymuyordu. Taraflar arasında, Türkiye ile olduğu gibi bir çifte standart duvarı, yalan rüzgârı yoktu. Siyasi liderler, Kopenhag Kriterleri ile eş anlama gelen AB taahütlerine angaje olmuşlardı. İspanya’da neredeyse tamamını yaşadığım AB müzakereleri döneminde, liderlerin, bizde her gün tanık olduğumuz türden demagoji, popülizm, retorik yaptığını görmedim… ’77’de başlatılan, on yıldan kısa sürede ’86’da tamamlanan AB’ye giriş sürecinde, herkes, bir tarihi bahis yaşandığının bilincindeydi ve bu “bilinç”le hareket ediyor, kartlarını ona göre oynuyordu… ’86’da İspanya’yı AB’ye sokan başbakan olarak tarihe geçen sosyalist lider Felipe Gonzalez de keza.. demokrasiye geçişin diğer liderleri gibi hep aynı güçlü “tarihi sorumluluk” duygusuyla davrandı ve kendisinden önce çizilmiş olan çerçevenin hiç dışına çıkmadı. O yıllarda Cumhuriyet için yaptığımız bir söyleşide, hiç unutmuyorum, gelinen noktada kendisine düşen en önemli görevin artık “Montesquieu’nun güçler ayrılığını hayata geçirmek ve İspanyol devletini modernleştirmek” olduğunu söylemişti. Bizim ise açıkça; “Biz ne Montesquieu’nun, ne Rousseau’nun çıkardığı bir partiyiz. Bu işin hafızasını biz kendimiz oluşturduk!” diyen bir başbakanımız var. 20. yüzyılın son diliminde demokrasiye geçişini tamamlayan İspanya, Türkiye’nin aksine, tam doğru zamanda, doğru siyasiekonomik konjonktürde, doğru liderlerle, doğru yerdeydi. Bu unsurları biz hiç bir araya getiremediğimiz için, demokrasi randevusuna hep geç kaldık… İfade özgürlüğünün, güçler ayrılığı ve demokrasi mücadelesinin önemine, dijital çağda Türkiye’de de artık sonunda uyanan kitleler var. Ama heyhat bu uyanış, demokrasi hayalinin elimizden tümüyle kayıp gittiği bir döneme rastlıyor... Bu trajik gecikmeye hüzünlenmemek, üzülmemek elde değil. Vizyonlu siyasi sınıf gelişmesi, İslamın radikal unsurlardan ayrılması için birlikte çalışmayı önerdi. Kaynaklar, Ruhani’nin bu önerisine BM’de de destek verildiğini belirterek Gül’ün de olumsuz yaklaşmadığı bilgisini verdi. İran, hem PKKPJAK gibi unsurlara karşı, hem de Suriye’deki radikal unsurlara karşı da Türkiye ile işbirliği yapmak istediği de iletildi. İran ile Batı arasındaki nükleer görüşmelerin Cenevre’de yeni bir boyuta taşındığı gün Ankara’ya gelen Ruhani’ye, Gül, Türk ve İran özel sektörünün bir arada çalışmasını önerdi. Gül, iki ülke ilişkilerinde “yeni bir dönem başladığını” söyledi ve Türkiye ile İran’ın Fransa ve Almanya gibi birbirine benzer iki ülke olduğunu ve aynı şekilde ticaret ve yatırım yapılabileceğini söyledi. Gül, iki ülke arasında imzalanan tercihli ticaret anlaşmasının bir an önce onaylanmasını isterken, Karma Ekonomik Komisyon’da alınan kararların da uygulanmasını istedi. Gül şöyle konuştu: “Yaptığımız anlaşmaları uygulamak çok önemli. Bu ziyaretin bir dönüm noktası olacağına inanıyorum.” Ticaret hacminin 30 milyar dolara çıkarılmasının hedeflendiğini söyleyen Gül, Ruhani liderliğinde İran’da ekonominin açılması Dünyaya birlikte açılalım... nı övdü. Gül, “Bölgemizde hiçbir ülkenin nükleer silaha sahip olmasını istemiyoruz. Kitle imha silahlarından arındırılmış bir Ortadoğu vizyonumuzu koruyoruz” derken, Ruhani ise, “Bölgemizin konvansiyonel silahlardan da arındırılması ve barışçıl teknolojiler konusunda kendi haklarını elde etmesi gerekiyor” diye konuştu. Ruhani için Çankaya Köşkü’nde verilen akşam yemeğinde Gül bölge için yeni bir çağrıda bulundu. Gül, bölgenin yaşadığı Suriye, Irak, Filistin başta olmak üzere yaşadığı sıkıntıları anımsatarak, “Yapıcı ve ortak katkıda bulunma” çağrısını yaptı. Gül, bunun için de “Böyle bir vizyon bölgemizde iyi komşuluk, içişlerine karışmama, sınırlara saygı temelinde bir işbirliği ve dayanışma ruhunun hakim olmasını ve bunun mekanizmalarının tesisini içermelidir” mekanizmasını önerdi. Gül, Ruhani’ye “Zatı devletlerinin ‘aşırılıkları sona erdirelim, ılımlılıktan başka çaremiz yoktur’ şeklindeki veciz çağrısına ortak kültür mirasımızın sembollerinden biri olan Mevlana Celladeddin Rumi’nin asırları aşan felsefesinin günümüzdeki yansıması olarak görüyorum” yanıtını verdi. Gül yeni mekanizma önerdi İstişareye ‘evet’ T 10 anlaşma ürkiye’ye beraberinde bir cumhurbaşkanı yardımcısı ve 7 bakan ile gelen Ruhani’nin ziyareti sırasında Köşk’te 10 anlaşmaya imza atıldı. Bu anlaşmalar arasında Esendere ve Sero Kara Hudut kapılarının ortak kullanımı, Kapıköy ve Razi sınır kapılarının kullanımı, nüfus işleri alanında işbirliği, ortak film yapımı, kültürel alanda değişim programı, Tarihi ve Kültürel Miras İşbirliği Uygulama Programı ve turizm alanında işbirliği, devlet taşınmazlarının yönetimi, ulaştırma ve haberleşme alanında işbirliği ve Türk ve İran Standart Enstütüleri arasında işbirliği yer aldı. 7 bakan, Tuzhurmatu kana bulandı Zencani’nin Fotoğraf: AA İRAN malları açık artırmada Çifte standart duvarı yoktu Nakliyecilerden Farsça ilan luslararası Nakliyeciler DerneU ği Türkçe ve Farsça olarak gazetelere verdiği ilanda İran’ın, “Sizin ülkenizde yakıt pahalı” diyerek her sefer için tek yönde ortalama 750 dolar fiyat farkı aldığını duyurdu. Tam sayfalık ilanda, son 6 ay içerisinde 3 defa görüşme yapıldığı ancak sorunun çözülemediği belirtilerek “Transit geçişte her iki ülkenin de aynı uygulamayı yapması, İran’da Türk taşımacılardan alınan yakıt fiyat farkının ve İran’dan Türk taşımacıların yük almasını zorlaştıran İran’daki yasanın kaldırılması” istendi. İlanda, “Bunlar sağlanamıyorsa en kısa süre içinde İran araçlarına mütekabiliyet uygulanması konusunda gereğini takdirlerinize arz ediyoruz” denilerek aradaki eşitsizliğin giderilememesi halinde Türkiye’nin de “mütekabiliyet” uygulaması çağrısına yer verildi. I rak’ın Selahaddin vilayetine bağlı Tuzhurmatu ilçesinde düzenlenen saldırıda en az 29 kişinin öldüğü, 110 kişinin yaralandığı bildirildi. Güvenlik yetkilileri, Aksu Mahallesi’ndeki polis kontrol noktasına önce yakıt tankeriyle, daha sonra yardıma koşanları hedef alan ikinci bir bomba yüklü araçla saldırıda bulunulduğunu belirtti. Kimi kaynaklar, saldırı hedefinin bölgedeki Kürdistan Yurtseverler Birliği ve Kürdistan Komünist Partisi olduğunu ileri sürerek parti binalarında hasar meydana geldiğini kaydetti. Irak Türkmen Cephesi Başkanı Heysem Muhtaroğlu ise AA’ya yaptığı açıklamada, “Bu katliamlar, Türkmenlere karşı bilinçli yürütülen operasyonlar kapsamında yapılıyor” dedi. KILIÇDAROĞLU’NUN GEZİSİ ALMANYA’DA YANKI BULDU Haber Merkezi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta sonu Essen’e yaptığı ziyaret Alman medyasında geniş yankı buldu. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan yardımcıları Faruk Loğoğlu, Bülent Tezcan, CHP Yurtdışı Koordinatörü Durdu Özbolat ve CHP milletvekillerinin de katıldığı geziye gazeteler geniş yer verdi. Almanya’nın ciddi gazetelerinden FAZ; Kılıçdaroğlu’nun Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de bir diktatör rejimin istediği şeklinde görüşüne yer verirken, sadece Almanya’dan değil, Avrupa’nın birçok ülkesinden de Erdoğan karşıtlarının ve CHP gönüllülerinin mitinge geldiğini yazdı. Der Spigel dergisinin internet sayfası Kılıçdaroğlu’nun Essen ziyareti ile ilgili, “Kılıçdaroğlu Soma’da yaşanan faciayı hatırlattı. İş kazalarında Avrupa’da üçüncü ükeyiz. Ülkemizde herkesin tok kalmasını istiyoruz, hayatlarını kaybetmeden” görüşüne yer verdi. Der Spiegel ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun parti olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğini desteklediğini, özgürlük, demokrasi, hukuk devleti yolunda mücadele verilmesi gerektiği şeklindeki açıklamalarını da yansıttı. REUTERS TAHRAN (Cumhuriyet) Türkiye’deki 17 Aralık yolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklanan ve daha sonra serbest bırakılan İran asıllı işadamı Rıza Zarrab’ın İran’daki ortağı olduğu söylenen İranlı milyarder Babek Zencani’nin bazı malları satışa çıkarıldı. İran’da milyar dolarlık yolsuzluk suçlamasıyla 31 Aralık’ta tutuklanan ve hâlâ cezaevinde bulunan Zencani’nin bazı gayrimenkullerinin satışa çıkarıldığına dair ülke gazetelerine ilan verildi. Gazetelerde yer alan ilanlarda, ünlü milyardere ait ülkenin çeşitli noktalarında yer alan toplam 13 otel, villa ve alışveriş merkezinin açık artırma usulüyle satışa çıkarıldığı belirtiliyor. İran Yargı Sözcüsü Gulam Hüseyin Muhsini Ejei’nin açıklamasına göre, Zencani’nin 15 bin milyar riyal (yaklaşık 460 milyon dolar) değerinde mal varlığı var. Tahran, Zencani’nin ülkedeki mal varlığının borcunu kapatmaya yetmeyeceğini gerekçe göstererek işadamının yurtdışı mallarının da izini bulmaya çalışıyor. Zencani, İran devletini 2 milyar 350 milyon Avro dolandırmakla suçlanıyor. AKP’nin ‘hafızası’ dilde tören Barış için 4 ABD heyeti Erbil’le petrolü konuştu Dış Haberler Servisi Bir ABD heyetinin petrol ihtilafı başta olmak üzere çeşitli konuları görüşmek amacıyla Irak’ın kuzeyindeki Kürt Bölgesi’ni ziyaret ettiği bildirildi. Ziyaretin Kürt petrolünün Türkiye üzerinden ihraç edilmesine Irak merkezi hükümeti ve ABD’nin karşı çıktığı dönemde gerçekleştirilmesi dikkat çekici bulundu. İran Press TV’nin konuyla ilgili haberinde heyetin Erbil’i ziyaret ettiği belirtilerek “Kürdistan, Bağdat ve Washington’un karşı çıkmasına rağmen Türkiye üzerinden tek taraflı petrol ihracından vazgeçmedi” denildi. Haberde Ceyhan’da Kürt petrolünün yüklendiği tankerin birkaç gün önce Fas’tan ayrıldığı anımsatılarak “tanker, petrolü boşaltmadan uluslararası sulara girdi ve iki Türk hükümet kaynağı petrolün henüz satılmadığını söyledi, ancak Kürt yetkilileri haberleri yalanladı” dendi. Dış Haberler Servisi Papa Francesco, Fener Rum Patriği Bartholomeos, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, önceki gün Vatikan’da Filistinİsrail barışı için birlikte dua etti. Papa Francesco, 2426 Mayıs’ta Ürdün, İsrail ve Filistin’e yaptığı gezi sırasında Ortadoğu barışına katkı sağlamak amacıyla birlikte dua etmeyi önermişti. İngilizce, İtalyanca, İbranice ve Arapça sunulan törende üç dinin kitabından parçalar okundu. Böylelikle Vatikan’da ilk kez Kuran okunmuş oldu. Duaların da üç kitaplı dinin dünyaya geliş sı rasına göre okunduğu törende konuşan Papa, “Tanrım, şimdi bize yardım et. Bize rehberlik et ve barışı bize bağışla. Gözlerimizi aç ve bu kadar savaş yeter de” ifadeleriyle barış temennisinde bulundu. Papa, barış yapmanın, savaşmaktan daha fazla cesaret istediğini kaydetti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle