06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 HAZİRAN 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] Dünya Bankası: Türkiye ihracatta, teknoloji ve katma değerde düşük ürünlere yoğunlaştı 11 Oyuna gelmeyelim Cem Negrin Ekonomi Servisi Dünya Bankası Türkiye’de ihracatın, teknoloji ve katma değer açısından düşük ürünlere yoğunlaştığını belirterek Türkiye için ihracatta ortayüksek ve yüksek teknolojili sektörlere ve yüksek katma değerli ürünlere yönelmesini tavsiye etti. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Cem Negrin, “Dünya Bankası’nın bize ‘çıkmalısınız’ dedikleri hazır giyimi, krizdeki Portekiz, İspanya ve İtalya için desteklenmesi gereken sektörler olarak açıklamalarını iyi niyetle değerlendirmemiz mümkün değil” dedi. Negrin tekstil ve ha AKP hükümetinin yatırımda öncelikli sektörler arasında gözden çıkardığı tekstil ve hazır giyim için Dünya Bankası da Türkiye’nin bu sektörden çıkması gerektiğini savundu. Ancak, Türkiye’de istihdamın ve ihracatın öncüsü sektör için Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği “Bu çağrıları pusula edinip oyuna gelmeyelim” dedi. zır giyimin Türkiye’de istihdamın dinamosu olduğuna işaret ederek Dünya Bankası’nın raporuyla ilgili şu açıklamaları yaptı: l Dünya Bankası’nın hazır giyim ve tekstil sektörü gibi geleneksel ihracat sektörlerimiz için yeniden olumsuz bir algı dönemi yaratılmasından endişe ediyoruz. l Türkiye son 10 yıldır ekonomideki normalleşme ve iyileşme ile yeni küresel rekabet koşulları içinde daha yüksek katma değerli ürünlere ve sektörlere yöneliyor. Hazır giyim sektörü de mevcut küresel rekabet koşulları içinde, üretim ve ihracatta daha yüksek katma değerli ve daha pahalı ürünlere odaklanmış durumda. Örneğin, kadın bluz ve gömleğinin kilosunu 39.5 dolardan ihraç ederken, monitör ve projektörleri 27.7 dolardan, motor parçalarını 18.2 dolardan, toplu taşıma araçlarını ise 12.9 dolardan ihraç ediyoruz. Nitekim, Türkiye’de sektörlerin en pahalı ihraç ettikleri ürünler incelendiğinde kg/fiyat olarak en pahalı ihracatı hazır giyim sektörünün gerçekleştirdiğini görüyoruz. l Bu sektörlerin hiçbiri hazır giyim ve moda endüstrisi kadar insan istihdam etmiyor. Konuya bir bütün olarak baktığımızda, Dünya Bankası’nın raporunu anlamak ve iyi niyetle değerlendirmek mümkün değil. l İspanya ve Portekiz’in ihracat artışı son derece önemli ve dikkati çekici. AB’nin göbeğindeki bu ülkelerde hazır giyim üretimi ve ihracatı desteklenirken, Türkiye’de bu sektörlerdeki ihracatın eleştirilmesi bizim açımızdan anlaşılır değil. Barışla Savaş Oyunları İç İçe... Barış diliyle yola çıkıp aynı toprakları paylaşan insanlara, savaşların en acımasız koşullarını dayatmada öylesine ustalaşıldı ki... En tartışılmaz bilinen örgütlenme eylem kalıplarına bakarak olup bitenlere ilişkin sağlıklı sonuç çıkarmak, kimin elinin kimin cebinin içinde olduğunu anlamak giderek zorlaşıyor... Barış sürecinde 1.5 yıldır kan akmaması, bu sürece umut bağlayanların sayısını katlayan en önemli, anlamlı gelişme, sonuç değil miydi? Çekilme sürecine uyulmamış, barış süreci gelişmeleri durmuş gözükse de kanın akmadığı bir uzunca sürecin barıştan yana beklentileri katladığı, aksine görüş açıklayabilecek de yokken... Ne olduysa yerel seçim sonuçları ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması üzerine yapılan siyasi hesaplar, zorunluluklar, kimi acil sonuç alıcı adımların hesabının yapılmasını gündeme getirdi... HükümetÖcalan eksenli taraflar arasındaki görüşmeleri, pazarlıkları çabuklaştırmayı zorlayan bir takvim ortaya çıktı... Seçim sonuçlarının ilk gecesinden başlanarak Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığında Kürtlerin önemli oranda oylarına gereksinimi olduğu dillendirildi. Çok dillendirilmeyen ama bilinen bir başka gerçek de sol kökenli Kürt siyasal hareketlerinin, Meclis’te ağırlığı olan siyasi hareketin, Erdoğan iktidarı ile olan Kürt açılımı ilişkilerini bozmamaya yönelik Gezi eylemlerinde simgeleşen, Erdoğan iktidarları karşıtı toplumsal muhalefetin eylemlerinde simgesel görünmeyi seçip ağırlığını koymaktan çekindiği idi... İşte Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden yolda Kürt açılımı üzerinden alınabilecek sonuçlara bağlı olarak Kürt siyasetçilerinin birinci turda olmasa da ikinci turda Erdoğan’ı, hükümeti desetekleyecekleri bir pazarlığın sıcak gündeme girişinin yalın açıklaması... HHH Kürt siyasi partileri, hareketleri açısından ÖcalanKandil’e uzanan bir halkada, siyaseten çok yıpranmış ve öfke, hoşgörü sınırlarını zorlayan, sivil diktatoryal öfkeli çıkışları, tehdit, baskı gücüyle oylarını korumayı seçmiş, seçmeninin sorgulamadığı varsayılsa da siyaseten en çok kirli çıkar, sermaye ilişkileri üzerinden yıpranmış Erdoğan’ın beklentilerine karşılık verilebilmesi sanıldığı kadar kolay bir iş değil... Kürt açılımı üzerinden inandırıcı, Kürt seçmene çok çekici gelebilecek, vitrinde çarpıcı sonuçların, kazanımların alındığına dayanmak gerekiyor... Hükümetin Diyarbakır çalıştayı, Kürt açılımı üzerinden somut adımların atılması arayışları, uzaktan barış amaçlı takvimin zorladığı adımlar olarak değerlendirilseler de bölgenin iç dinamikleri, gerilimden, dünya çapında yine bölge ağırlıklı oynanan bölücü, savaştan yana oyunlardan pay almamaları, kirlenmemeleri olanaksız gibi... Aynı hafta sonunda Irak’ta yaşanan, yüzlerce olduğu bilinen katiamların yansımalarını, El Kaide kökenli IrakŞam terör örgütü eksenli yeni terör dalgasını, Irak merkezi yönetimi ile kuzeydeki Kürt devleti savaşlarından, aynı paralelde Suriye Kürdistan’ı kanlı çatışmalarından ayrı tutabilir miyiz? Çifte pasaport çifte ülke vatandaşlığı, ucu açık sınır hesapları ile Türk bayrağının indirilmesinin anlamlarını savaş oyunları, hesaplarının dışında okuyabilir miyiz? HHH Sınırlarımızın içindeki büyük çoğunluğun barış içinde, birlikte yaşam iradesinin ağır basacağına güvenli, korkmadan evrensel insan hakları değerleriyle, Kürt açılmında ortak değerlerde buluşma zorunluluğunu sorgulamadan yürümek zorunda olduğumuz bir yoldayız tamam da... İktidarlarının seçim hesapları taktiklerini, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine ilişkin beklentilerini, demokrasinden hızla kopan icraatlarını nereye koyacağız? Güç kazanmak, kazançlı çıkmak adına; ucu açık, evrensel insan hakları, sözleşmeleri ile çatışan, barış içinde birlikte yaşam adına, savaştan yana, ayrılıkçı pek çok adımı atmakta sabıkalı iktidarlarının sayısız icraatları ortada... En başta Irak’ın işgalinde, sonraları üst üste Libya, Mısır, bize en ağır bedelleri ödetilen Suriye politikalarındaki rollerinden yeterince ders alınmadı mı? Bir de iktidarlarının devam edebilmesi adına, yürürlükteki çok eksikligedikli anayasal, yasal hukuk düzeni içinde girdiğimiz seçimlerin hukukunu da yok sayan Erdoğan odaklı hesapları nereye oturtacağız? Ne pahasına olursa olsun, Cumhurbaşkanı seçimi içinden, halkımızı kucaklamayı, bütünü içinde temsil etmeyi unutun; partili, hükümetin yönetimini de elinde tutan, sonunda otoriter, sivil diktatoryal bir başkanlık sistemine geçişi öngören bir sonucun amaçlandığı şimdiden ilan edilmişken... Hem TürkİslamSünni hem de Kürtİslam oylarını kaçırmama, siyasal İslamcı, ırkçı kimliklerle oy avcılığında, kirli, küçük hesapların içinde, nasıl bir gerçekten demokratik, insan haklarından, barış içinde birlikte yaşam koşularından yana sonuç çıkarılabilecek?.. Yani yeni cepheleşmeleri, iç çatışmaları, sınır savaşlarını üretmeyecek, Türkiye’yi Suriye’ye, Irak’a, en azından Ukranya’ya benzetmeyecek bir olumlu Kürt açılımı projesi, barış süreci üretilebilecek? Bir kez daha MUSTAFA ÇAKIR kandırdılar! ANKARA Hükümetin Meclis’e sunduğu “taşeron” tasarısında yer alan 3 çocuk düzenlemesi “kadınlara erken emeklilik müjdesi” olarak kamuoyuna sunuluyor. Oysa gerçek durum çok farklı. Çünkü kadınların AKP döneminde 58’e yükseltilen emeklilik yaşı düşmüyor. Sadece her çocuk için en fazla 2 yıl borçlanma hakkı getiriliyor. Yani kadın emeklilik için yine 58 yaşına kadar beklemek zorunda. Ayrıca 3 çocuğun hepsi için asgari düzeyden borçlanmak isterse de bugünkü rakamlara göre 24 bin lira prim ödemesi gerekecek. AKP’nin yaptığı yasal düzenlemeyle 1 Ekim 2008’den sonra işe başlayan kadınlarda emeklilik yaşı 58’e, erkeklerde de 60’a yükseldi. Meclis’e sunulan tasarıya göre kadınlara 3. çocuk için de boçlanma hakkı veriliyor. Eksik primlerini tamamlayabilecek. Ancak emeklilik için yine 58 olan yaşı bekleyecek. Oysa bu düzenleme Meclis’e sevk edilmeden önce 3. çocuğa borçlanma hakkı ile birlikte yaşın da düşürüleceği beklentisi vardı. Ancak Meclis’e sunulmasıyla birlikte tasarıda yaşla ilgili bir düzenleme olmadığı ortaya çıktı. Sosyal güvenlik uzmanlarının verdiği bilgiye göre ayrıca kadın, doğumdan sonra ne kadar süre çalışmazsa çalışmasın en fazla 2 yıl için borçlanabilecek. AKP, “emeklilikte yaşa takılanlarla” ilgili de yıllardır hiçbir adım atmıyor. 6 aylığına başladı 9 yıldır sürüyor Projenin başladığı tarihten bugüne 3 bin 353 engelli yurttaşa destek olduklarını belirtek bu sayının neredeyse Avea çalışan sayısına eşit olduğunun altını çizen Avea CEO’su Erkan Akdemir projeyi 6 aylığına başlattıklarını, ancak 9 yılı geride bıraktıklarının engellilere desteğin devamının da geleceğini söyledi. Akdemir, “Engelli vatandaşımız sigorta ve iş güvencesi ve erken emekliliğin yanı sıra profesyonel ve düzenli bir iş ortamı ile düzenli bir gelirin de sahibi oldu. Aileleri de düşündüğümüzde, yaklaşık 12 bin yurttaşımızın yaşamında fark oluşturduk. Projeye destek vererek istihdamını sağladığımız kişilerin pek çoğu, işe yerleştikten sonra evlenmiş, hatta çocuk sahibi olmuş durumda. Bu da bizim Türkiye’nin engelsiz büyümesi için ne kadar doğru bir projeye hayat verdiğimizi gösteriyor” dedi. Nestle Godiva’ya göz dikti Engellilerin yüzde 80’i işsiz Ekonomi Servisi Avea’nın engelli istihdamını artırmak için 9 yıl önce Fiziksel Engelliler Vakfı (FEV) ile başlattığı ‘Özümüzle Üretiyoruz Projesi’ 3 bin 353 engelli yurttaş iş sahibi oldu. Bugüne kadar 10 bin 680 engelliyle mülakat yapan FEV tarafından, 7 bin 513 engelli adayın da iş görüşmesini gerçekleştirildi. Avea Üst Yöneticisi (CEO) Erkan Akdemir, FEV Başkanı Doç. Dr. Kahraman Emmioğlu ve Avea Kurumsal İletişim Grup Direktörü Füsun Feridun’un katılımıyla düzenlenen toplantıda verilen bilgilere göre engellilerin yüzde 80’den fazlası iş hayatına katılmıyor. Avea’nın engellilerin iş bulma sürecinde yaşadığı sıkıntılara işaret eden IPSOS raporuna göre Türkiye’de Türkiye’de 9 milyon engelli var. Türkiye’de 5 engelliden sadece 1’i çalışıyor. Toplantıda “Özümüzle Üretiyoruz Projesi” ve engellilerle ilgili şu bilgiler paylaşıldı: * İşe yerleştirdiğimiz engellilerin yüzde 3’ü üniversite, yüzde 3’ü meslek yüksekokulu; yüzde 29’u lise, yüzde 22’si ortaokul, yüzde 37’si ilkokul mezunu, yüzde 3’ü ise okumayazma bilmiyor. * İşe yerleştirilen 3 bin 201 engelli yurttaşın yüzde 80’i erkek yüzde 20’si kadın. Türkiye’de aileler engelli kızlarının çalışmasına sıcak bakmıyor. Erkek engelliler üzerinde yoğun bir çalışma baskısı var. * Engellilerin en çok istihdam edildiği sektörler sıralamasında ilk beşte gıda, market ve mağazacılık, finans, temizlik ve iletişim sektörleri yer alıyor. * Engellilerin en büyük korkusu yanlız kalmak. Yaş ilerledikçe iş bulmaları zorlaşıyor. Aktif sosyal hayatları yok. Engelliler, işverenlerin ilk işten attığı kesim oluyor. Büyük bölümü asgari ücretle ve sigortasız çalışıyor. ‘Serbest ticaretin anahtarı tarım’ LEYLA TAVŞANOĞLU Ekonomi Servisi İsviçreli gıda üreticisi Nestle Avrupa ve Kuzey Amerika paketli gıda pazarında yaşanan zayıf büyümeyi kısmen telafi etmek için üst segment çikolata ürünlerine yöneliyor. Nestle Üst Düzey Yöneticisi Paul Bulcke, “Üst segment çikolata benim özel bir hayal kırıklığı yaşadığım alan” açıklama sı üzerine uzmanlar Nestle’nin ilgilenebileceği çikolata üreticileri arasında Ülker’in sahip olduğu Godiva’nın da bulunabileceğini belirtiyorlar. Analistler üst segment çikolatada büyümek için en kolay yolun satın alma olduğunu belirtiyorlar. Kepler Cheuvreux analisti Jon Cox, “Sanırım şirket üst segment çikolata alanında küresel bir inisiyatifi gelecek aylarda veya çeyreklerde başlatacak” dedi. Kriz Merkez’e rekor kırdırdı Ekonomi Servisi Mer kez Bankası 2013’te dördüncü kez kurumlar vergisi rekortmeni olurken, bunun altında Türkiye’nin yüksek cari açığı, sermayenin dışa bağımlılığı ve buna bağlı olarak da kurların geçen yıl rekor üstüne rekor kırması yatıyor. 2013’te döviz açık pozisyonu olan şirketler kurdaki dalgalanmadan zarar görürken Merkez, elindeki döviz rezervlerini yüksek fiyattan satarak bundan 5 milyar lira kâr elde etmişti. Merkez Bankası kriz yılları olan 2000, 2001 ve 2011’de de vergi rekortmeni olmuştu. Banka, 2000 yılında 218 milyon lira, 2001’de 1 milyar 464 milyon lira, 2011’de 1 milyar 448 milyon lira vergi tahakkuk etmişti. Geçen yıl 889.8 milyon vergi ile şampiyon olan Merkez, ağırlıklı olarak döviz alım satımı, altın stoklarının değerlendirilmesi, bankalara kredi sağlanması ve ticari işlemlerden gelir elde ediyor. Merkez, dövizle ilgili olarak piyasaya ne kadar müdahale ederse geliri o ölçüde yükseliyor. Altın konusunda da aynı uygulama var. WASHINGTON Amerikan Türk Konseyi (ATC), Türk Amerikan İş Konseyi (TAİK) ve Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK) işbirliği ile düzenlenen ABDTürkiye İlişkileri 33. Yıllık Konferansı, 14 Haziran arası Washington’da yapıldı. Konferansın bu yıl ki teması “Değişen Dünya İçin Kritik Ortaklık”tı. ATC Yönetim Kurulu Başkanı James Jones, Türk Amerikan İş KonRint seyi (TA Akyüz İK) Baş kanı Haluk Dinçer’in açılış konuşmalarıyla başlayan konferans çerçevesinde 3 gün boyunca savunma, siyasi ve ekonomik ilişkiler alanlarında birçok panel düzenlendi. Konferansın 2 ve 3 Haziran’da yer alan Tarım ve Gıda oturumlarında “Şekerin Gelecek 10 Yılı” ve “Ticaret, Yatırım ve Ortaklık” konulu paneller yer aldı. Bu panellerin başkanlıkları TAİK Gıda ve Tarım Komitesi Başkanı ve Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) Başkanı Rint Akyüz ve TürkAmerikan Konseyi Tarım ve Gıda Endüstrileri Komitesi Başkanı Joseph Lukitsch tarafından yapıldı. Rint Akyüz konuşmasının başında şunları söyledi: “AB ile Türkiye arasındaki Gümrük Birliği Anlaşması’ndan dolayı, AB’nin 3. ülkelerle yaptığı ser NÜD Başkanı Akyüz, serbest ticaret anlaşması için AB ile ABD arasında yapılacak görüşmelerin tarım konusunda kilitleneceğini, tarımın stratejik öneminden dolayı anlaşmanın en zor tarafı olacağını vurguladı. best ticaret anlaşmaları dolaylı olarak Türkiye’nin aleyhine çalışıyor. Bu çerçevede ABD ile AB arasında imzalanması planlanan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşmasının, Türkiye dahil 3. ülkeler için refah seviyesini azaltacağı öngörülüyor.” Akyüz, bu açmazdan çıkabilmek için 3 alternatif olduğunu vurguladı. Akyüz’e göre, AB giriş sürecinin çok hızlandırılması, AB’ye girip söz konusu anlaşmanın etkilerinden kurtulmak ya da ABD ile paralel olarak serbest ticaret anlaşmasını eşzamanlı olarak gerçekleştirmek. Son alternatif ise AB ile olan Gümrük Birliği Anlaşması’nı Serbest Ticaret Anlaşması’na çevirmek. Akyüz, AB ile ABD arasında yapılacak konuya ilişkin görüşmelerin tarım konusunda kilitleneceğini, tarımın stratejik öneminden dolayı anlaşmanın en zor tarafı olacağını ve bundan dolayı görüşmelerin uzayabileceğini sözlerine ekledi. Düzeltme Gelir İdaresi Başkanlığı’nin açıkladığı 2013 Kurumlar Vergisi Rekortmenleri ile ilgili dün gazetemizde yer alan haberde IC İçtaş ile İÇDAŞ’ın adları sehven karıştırılmıştır. 3. Havalimanı ihalesini alan IC Holding listede hiçbir şirketi ile yer almazken, İÇDAŞ ise listenin 86. sırasında bulunmaktadır. Sanayi üretimi ihracatla arttı Ekonomi Servisi Sanayi üretimi nisanda bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4.6 artarken, büyümede ihracat desteğinin sürdüğüne işaret etti. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi ise yüzde 1 arttı. Ara malı imalatı nisanda geçen yılın aynı ayına göre yüzde 4.4, sermaye malı imalatı yüzde 5.7 büyüdü. Odeabank Ekonomisti İnanç Sözer, “Aramalı imalatındaki artış ihracatın güçlü olmasından kaynaklanıyor. Sermaye malı imalatındaki artış ihracatın yanı sıra iç talepte yatırım harcamasının da arttığına işaret ediyor. Bu da inşaat yatırımlarından kaynaklanıyor” dedi. UND’den Ruhani’ye mektup Ekonomi Servisi Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND), İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Türkiye ziyaretini ‘kangren’ haline gelen taşımacılık problemlerinin çözümü için bir fırsat olarak gördüklerini belirtti. Gazetelere “Türkiye ve İran Kamuoyları ve Yetkili Makamlarına Açık Mektup” başlıklı tam sayfa ilan veren UND, İran’ın Türk taşımacılardan, Türkiye’de yakıtın pahalı olduğu gerekçesiyle tek yönde ortalama 750 dolar yakıt farkı aldığını belirtti. İlanda ayrıca, İran’ın Türk taşımacılara yük veren İran vatandaşlarından navlunun yüzde 10’u kadar vergi alarak Türk araçlarını pahalılaştırdığı ifade edildi. Bu iki uygulamanın iki ülke arasındaki ticareti olumsuz etkilediği vurgulandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle