Katalog

SAYFA CUMHURİYET 9 MAYIS 2014 CUMA 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada başkasını tezgâha sürüyor. Örneğin cumhurbaşkanı olduktan sonra tapulu malı gibi baktığı AKP’yi kime emanet edeceğine sözünden çıkmayacak, yerine başbakanlığa hangi partili arkadaşını getireceğine bir türlü karar veremiyor. Parti genel başkanlığına, başbakanlığa kimi getirmeyi uygun bulduğu RTE’nin kafasında askıya alınmış, öyle, efendi hazretlerinden çözüm haberi bekliyor. Siyasal kararsızlık güncel yaşama egemen oldu. Kafalar karışık. Bakmayın AKP’nin kamuoyunda adı geçenlerin birlik dirlik beyanlarına. RTE’den sonra da partide, hükümet kuruluş ve işleyişinde hiçbir ayrılık, Çankaya’da oturan efendi hazretlerini üzecek bir hareket, davranış asla olmayacağı şeklindeki açıklamalara... Kulak asmayın. Zira... HHH Adı geçenlerin her birinin kulağı telefonda, gözü kapıdaki RTE’den beklediği mutlu haberi getirecek ulakta. Partideki hava bu. Hükümet başkanlığı pek çoğunun beklentisi iken; yakın geleceği doğrudan ilgilendiren bu temel sorunlar henüz çözümlenmeden bir iki gündür, bir başka hukuksal ama üstelik siyasi ahlakı doğrudan ilgilendiren bir konu hafif hafif kaşınmaya başlandı. Nedir bu sorun? 11 Temmuz 2014 Cuma günü cumhurbaşkanı adayları Resmi Gazete’de yayımlanacak. İmdiii… Çankaya adaylığı bu tarihte ilan edilirse... Muhterem beyefendi hazretleri acaba yasalarda başbakanlar ve bakanlar için ayrı bir hüküm olmamakla beraberBaşbakanlık görevinden istifa edecek mi? Bu ülkeyi ondan başka yönetecek, kalkındıracak ve ekonomiyi düzlüğe çıkaracak başka kimse yok kafasında ki, üstelik artık koşar adım Çankaya yokuşunu tırmanan RTE için Başbakanlıktan istifa etmek, zor dostum zor! HHH O, bir koltuğunda iki karpuz taşıma sevdasında. Hem Cumhurbaşkanı olmayı, hem de Başbakanlığı ve tabii partiyi, tepeden tek elden yönetmek istiyor. Dolaylı hareketlerle bu inancını duyumsatıyor tabii... Çevresinden de adaylığı resmiyet kazandıktan sonra Başbakanlık görevinden istifa edeceğine ilişkin bir açıklama gelmiyor. Çevresindekilerin, o kararını onlara duyumsatmadan bu konuda tek sözcük söylemek ne hadlerine... Vallahi her an kırk satır mı, kırk katır mı içeriğinde koşullar önlerine konulabilir. Bunu biliyorlar ve dillerini ceplerine koydular, susuyorlar. HHH Makul denilen bir süre var. Başbakanımız, ezeli ebedi liderimiz diye göklere bile adını yazdıkları RTE, bu olası sorunlarla ilgili görüş ve kararını kafasında saptadıktan sonra açıklayabilir diyenler de var aralarında... Ne olabilir bu karar? Çeşitli olasılıklar söyleniyor. Örneğin, hiçbir yasada, hatta anayasada, bir başbakanın resmen cumhurbaşkanlığı adaylığı ilan edildikten sonra görevinden istifa etmesini gerektiren, emreden bir madde, bir özel bölüm yok!.. Öyleyse, adaylığımın ilanı ile birlikte neden başbakanlıktan istifa edeyim, diyebilir... Hele bir ilk turda mı olur, ikinci turda mı, cumhurbaşkanı seçilmesi kesinleşsin. O zaman Başbakanlık görevinden istifa edeceğini söyleyebilir... Yahu sen de bir kamu görevlisisin, yasalar gereği seçimlerde aday olan kamu görevlileri o gün görevlerini bırakıyor da diyebilirler RTE’ye. Ama o, iyi de kamu görevlisi aday oluyor. Seçilemezse yine görevine dönebiliyor diye bir yanıt verebilir. HHH Öyle ya; RTE’yi halk cumhurbaşkanı seçmezse… Kaldığı yerden zorbalığa devam edebilmesi için bu durumda başbakanlıktan neden istifa etsin? Gerçek amacını çoktan çevresi aracılığıyla, hatta kimi konuşmalarıyla duyurdu bile. Hem Çankaya’dan anayasadaki sınırlı görevlerini bir yana atarak ülkeye yön verecek... ... Hem de bu konudaki uygulamalarını emrindeki başbakanla veya yolunu bulursa bizzat hem de yürütmenin başı olarak yürürlüğe koyacak! Siyasal ihtirası çoktan boyunu aştı. HHH Demokratik rejim, ülke yönetimi ne zaman olağan düzeye kavuşacak acaba diye düşünenler, akıl yoranlar var sessiz çoğunluk içinde. Yanıt ise kısa ve sade: Bu ülke, nasıl olur, olacak bilmek elbet olanaksız ama… ... RTE’den kurtulduğu zaman! HABERLER Mamak’ta ölen Balyoz sanığı Murat Özenalp’in eşi Sema Özenalp ‘Ölümü Türkiye’nin ’ utancıdır Mamak Cezaevi’nde ailesi ile açık görüş sırasında geçirdiği beyin kanaması sonucu hayatını kaybeden Balyoz davası hükümlülerinden Albay Murat Özenalp’in eşi Sema Özenalp, “Artık acımızı dindirecek, onun ruhunu huzura kavuşturacak tek şey cezaevindeki arkadaşlarının derhal özgürlüklerine kavuşmalarıdır” dedi. Milli Savunma Bakanlığı lojmanlarındaki evlerinde görüştüğümüz Özenalp, Balyoz sürecinde sanıklar ve ailelerinin yaşadıklarını kendi ailesinden örneklerle şöyle anlattı: Murat’ın yaşamı bizim gururumuzdu. Ölümü ise Türkiye’nin kaybıdır, utancıdır. Amerika’dan gencecik çocuklar telefon ediyor. Görevle gittiği Mekke’den bile telefon ettiler. Üç yıldır her gece dua ettim. Hayırlısı ile ve sağlıkla çıksınlar dedim ama olmadı. Artık ne yapsak Murat’ı geri getiremez. Belki içerideki 236 silah arkadaşının çıkmasına bir küçük katkı sağlayabilir umuduyla konuşuyorum. orada. Nasıl oldu bilmiyorum ama üç yıl sonra TÜBİTAK da söyleme zahmetine katlandı. Şimdi Anayasa Mahkemesi sadece vicdanının sesini dinleyecek. Artık hukukun içinde çözülebilecek bir şey yok çünkü hukuk da yok bu ülkede. Birinin artık dur demesi lazım. Oradan yazı gelsin, görüş gelsin, beklemenin anlamı yok. Her saniyenin kıymeti var artık. Kimsenin zamanı yok. İçerideki o çocukların da zamanı yok. Murat’ın ölümünü herkes gibi Anayasa Mahkemesi de dikkatle değerlendirmeli. Yedi aydır başvurumuz orada bekliyordu. İnsan hayatı söz konusuysa gerisi teferruat olmalı. Bir an önce kalanları cezaevlerinden çıkarsınlar. Bizim acımızı dindirecek, Murat’ın ruhunu huzura erdirecek tek şey, onların oradan derhal çıkmasıdır. Komutana yapılan protestoları insanların acısına bağlamak lazım. Keşke olmasaydı. Ama bizlerin yaşadığı acıların, öfkenin, kırgınlıkların binde birini bile bilmiyorsunuz. Hepimizin içi yanıyor. Keşke komutan o protestoları yaşamasaydı ama keşke insanları da o hale getirmeselerdi. Üç yıl boyunca TSK camiasından kimseden destek görmedik. Bakın cezalar onandı. Şu apartmanda kimse gelip kapımızı çalıp da “geçmiş olsun” demedi. Ama tutuklu eşleri ile bizim derdimize sahip çıkan Müyesser Yıldız gibi gazetecilerle biz kocaman bir aile olduk artık. l Biz çok mücadele ettik. Yaşadığımız haksızlığa katlanmak çok zordu. İçeridekiler için de, dışarıdakiler için de. Çocuklarımıza anlatamadık. Babası kızımız Duru’ya söylememizi istemedi. Bu kadar uzayacağını bilmiyorduk. Nasıl olsa birkaç ay içinde çıkar diye düşünüyorduk. Davanın birçok aşamasında “Tamam artık bitti. Şimdi çıkacak” dediğimiz durumlar oldu ama hiç sonuç çıkmadı. ‘Uzamaz’ diyorduk ‘Kumpas’ sözünde samimi değiller Ben hükümetin “kumpas” söylemini samimi bulmuyorum. Bunların hepsi Başbakan’a anlatıldı. Başbakan bunu biliyordu. Genelkurmay Başkanı’nın da kendisine söylediğini duyuyoruz. İnanmak da istiyoruz. 17 Aralık’tan önce kumpas demiş olsalardı yürekten inanırdım samimiyetlerine. Ben süreçte kullanıldığımızı düşünüyorum. “Askerlere de yaptılar. Bize de kumpas kuruyorlar” demek daha inandırıcı olacağı için öyle söylediler. Eğer samimi olsalardı, bir gün içinde çözerlerdi. Genelkurmay Başkanı telgraf çekmiş. Başbakan’dan, Milli Savunma Bakanı’ndan ziyaret ya da taziye gelmedi. Biz ilk günden beri içerideki subayları Abdullah Öcalan ile birlikte bir afla çıkaracaklarını biliyoruz. Yeniden yargılama olsa bile yıllarca sürecek. Beraat ettirmeyecekler ama o arada af çıkaracaklar. Hakkımızı helal etmiyoruz Kocamı ve arkadaşlarını orada resmen çürüttüler. Ben ve iki çocuğum bunu yapanlara hakkımızı helal etmiyoruz. Allah hepsini bildiği gibi yapsın. Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın oraya gelmesinin benim için bir kıymeti yok. Bir tek sebeple memnuniyet duyuyorum: Eğer gelmeseydi hem Murat’ın içerideki arkadaşları hem de Kuvvet’teki arkadaşlarını ve tüm orduyu incitirdi. Yoksa benim kimseden bir beklentim de yok. Ama Kuvvet Komutanı’nın gelmesi, içerideki arkadaşlarının sakinleşmesini sağladı. O tepkiyi alacağını bile bile geldi. Bunu yaparak Murat’a kıymet verdiğini azıcık da olsa göstermiş oldu. Genelkurmay Başkanı’nın gelmemesi ise hiç şaşırtmadı. ‘Hepsinin sağlığı kötüye gidiyor’ O insanlar, o cezaevlerinde kaldıkları sürece sağlıklı çıkmaları zorlaşıyor. Bir dönem aman sağlıklı olsunlar da içeride olsunlar diyorduk. Şimdi onu da geçtik. Sağlıkları kalmadı, ki bunlar alınanların en genç grubudur. Hakan Köktürk açık kalp ameliyatı geçirdi. Murat oradayken safrakesesi alındı, stent takıldı. Daha neler var. Anayasa Mahkemesi hemen karar vermeli. Ortada TÜBİTAK raporu var zaten. Ondan önce de 30 tane rapor vardı l Meclis’te ÖYM’lerle ilgili kanun değişirken hükümet Balyoz’da yeniden yargılama için 30 Mart sonrasını işaret etti. Bu yüzden seçimlerden sonra cezaevlerinde çok büyük beklenti oluştu. Onlar içeride, biz dışarıda öyle umutluyduk ki. Günü bile belliydi. 15 Nisan’da çıkılacağına inanmışlardı. Biz de Duru’nun 23 Nisan Bayramı’na yetişir diye bekledik. Duru, babasını “Kaç gün kaldı parmağımla sayayım” diye sıkıştırdı. O da “Perşembe günü belki” dedi. O gece bana “Anne hadi gözlerimizi kapatalım sen babam ol ben sana sarılayım” dedi. Bunlar kimseye anlatamadığımız o kadar küçük şeyler ki... 23 Nisan da geçince herkesin umudu dibe çöktü. ‘Nisan umudu da bitti’ l Neler yaşadık anlatamam. O ölene kadar, küçük kızımız Duru’ya babasının “gizli görevde” olduğunu söyledik. İlk başlarda okuma yazma bilmiyordu. Daha kolay oluyordu. Ama okula başlayınca ziyaretlere gittiğimizde minibüsten inince kapıdaki “cezaevi” yazısını okumaması için tüm aile seferber oluyorduk. En çok da ağabeyi Batu. Kardeşini oyalamak için ne numaralar yapardı... ‘Çocuklara ‘gizli görev’ dendi’ l Murat’ın öldüğünü Duru’ya açıkladıktan sonra babası ile ilgili gerçekleri de öğrendi. İnternette yazılanlara baktı. “Babam bir kahramanmış. 16 yıl vermişler” dedi. Sonra da “Keşke bir kahraman olarak 10 Kasım’da ölseydi” dedi. Sonradan da “Ama 1 Mayıs da güzel. İşçi bayramı ya!” diye kendi kendine ekledi. ‘1 Mayıs’ta ölmek de güzel’ Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ ‘Düzmece belge yüzünden’ l Murat’ın davaya ismini karıştıran delil 5 No’lu bellektir. Amiral olacak subayların listesi varmış orada. Ama bir subayın tahmini terfi zamanları bellidir. Çok büyük bir sır değil yani. Tutuklanmadan evvel Hint Okyanusu’ndaydı. Seyir esnasındayken haber geldi. Birçok limanda durmalarına rağmen kaçmayı düşünmedi bile. Ankara’ya geldi. Tayinimiz çıkmıştı. Lojmanı dışarıdan gösterdi. Teslim bile olamadan 22 Ağustos 2011’de İstanbul’a gitti, bir daha da gelmedi Eve arkadaşlarımızın desteğiyle taşındık. Ambulanstaki ihmal l Murat Albay’ın ölümünde bir ihmal söz konusu muydu? Eşi Özenalp’in Mamak Cezaevi’nde bekletilen ambulansa ilişkin gözlemleri dikkat çekici: “Mamak Cezaevi’nde ambulans vardı. O konuda sorun yok. Ancak ambulansın içinde hiçbir şey yoktu. Bomboştu. Sadece bir sedye var. Boyunluk yoktu mesela. Oradaki insanların tamamı tansiyon hastası ama ilk yardım çantasında dil altı hapı yok. Yine de 1520 dakika içinde GATA’daydık. Girdiğimizde nefes alıyordu ama kurtaramadılar.” Çekmeceden çıkan mektuplar l Önceleri ben okurdum babasının mektuplarını. Sonraları kendisi okur oldu. 11 ay önce kızına gönderdiği bir mektup buldum çekmecelerde. “Uslu bir çocuk olduğunu duyduğunu ve buna çok sevindiğini” yazmış. Kalpler çizmiş. “Benim sevgili küçük prensesim” diye yazmış. Her gidişimizde onu mavi bir çanta ile beklerdi kapıda. İçinde çikolataları, sütleri hazır tutardı. ‘Başarısı bile sorgulandı’ l Hayatı başarılarla dolu geçti. Mezun oldu, ihtisas kursunu birinci bitirdi, Harp Akademisi’ni birinci bitirdi. Silahlı Kuvvetler Akademisi’ni ikinci bitirdi. En iyisini yapmak onun için önemliydi. Başarıları bizim gururumuz olurken birilerinin de kıskançlığı olmuş herhalde. Savcılık sorgusunda “Nasıl bu kadar başarılı olabiliyorsunuz? Birileri sizi bir yerlere mi getirmeye çalışıyor” diye sormuşlar. O da onlara “Bu kadar savcı varken, özel yetkili savcı olabiliyorsunuz. Sizi de birileri mi buraya getirdi?” demiş. Belki de tutuklanmasının sebebi bu sözler oldu. ‘Babamın yeni görevini beğenmedim anne!’ l Çocukların anneannesi Hayriye Yıldırım da zaman zaman devreye girdi mülakat sırasında. Torunu Duru ile cezaevi ziyaretlerindeki diyaloglarını hatırladığında gözyaşlarına hâkim olamadı: “Cezaevi ziyaretlerinden birinde, ‘Annenanne sen beğendin mi babamın bu yeni tayin edildiği yeri’ diye sormaz mı? Ne diyeceğimi şaşırdım. Dedesi yanıt verdi, ‘Kızım asker her yerde görev yapar. Bu da gizli görev’ dedi. Bize bunları yaşatanları Allah’a havale ediyoruz. Murat geri gelmeyecek ama bunu yapan bedelini ödemeli. Duru’nun çektiklerinin hesabını burada mı öderler öte tarafta mı, bilemiyorum ama birileri ödemeli...” ‘Sizler ile güçlüyüm’ l Batu’ya da doğum gününde yazdığı son mektup var. “Bu dünyadaki en değerli varlık sizsiniz. Senin olmadığın bir saniye bile düşünemiyorum. Burada güçlü ve sabırlı olmamın en büyük sebebi sizlersiniz” diye yazmış. Hep onların iyi bir eğitim alması hayalini kurardı. Batu’nun öğretmenine mektup yazmış, “Kimya’da biraz sıkıntısı var ilgilenir misiniz?” demiş. Ergenekon’da gerekçeli karar, sanıklara ıslak imzasız gönderilince iade edildi BARKIN ŞIK ANKARA Ergenekon davasına bakan Özel Yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan 16 bin 798 sayfalık gerekçeli kararla ilgili ilk skandal patlak verdi. Mahkeme, aralarında 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un da bulunduğu sanıklara, gerekçeli kararı “pdf formatında ıslak imzasız” olarak gönderdi. Bunun üzerine sanık avukatları, “usul açısından” her sayfasının mahkeme heyeti tarafından “paraf” edilmesi gereken gerekçeli kararı mahkemeye iade etti. Geçen hafta yaşanan bu olay ile ilgili olarak Cumhuriyet’e bilgi veren Orgeneral Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer, “17 bin sayfalık pdf formatındaki imzasız tebliği iade ettik” dedi. 275 sanıklı Ergenekon davasının gerekçeli kararı 8 ayda Islak imza skandalı kaleme alınmış ve geçen nisan ayı başında açıklanmıştı. Kararın 11 bin 500 sayfalık kısmında Ergenekon’un varlığına ilişkin deliller ve sanıkların bireysel hukuki durumlarıyla ilgili değerlendirmeler yer alıyor. Olay, savunma ve iddiaların yer aldığı kısım ise yaklaşık 5 bin sayfadan oluşuyor. Mahkeme heyetinin usul açısından 17 bin sayfalık gerekçeli kararı, yargılanan 275 sanığa her sayfası imzalı olarak tek tek iletmesi gerekiyor. Gerekçeli kararın, her biri 1000 sayfa olan 17 ciltlik Meydan Larousse’a denk geldiği belirtiliyor. Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararın yazımının uzaması nedeniyle ilk olarak Orgeneral Başbuğ’un yaptığı başvuruyu karara bağlamış ve “hak ihlalleri” yaşandığı gerekçesiyle tahliyeye hükmetmişti. Başbuğ’un ardından Ergenekon sanıkları birer birer cezaevinden çıkmıştı. Başbuğ’un avukatının gerekçeli kararı mahkemeye iade etmesinin ardından da benzer bir sürecin yaşanması bekleniyor. 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, tebligatlarla ilgili itirazları dikkate alırsa 275 sanık için toplam 4 milyon 675 bin sayfayı tek tek imzalayacak. l Mamak’tan, Hasdal’dan mesaj yağıyor. Hepsi acı içinde. Çıkar çıkmaz bize geleceklermiş. “Batu ve Duru’nun artık bir değil, 300 tane babası var” diye mesaj gönderdiler. Ben de cumartesi günü açık görüşe gidip onları ziyaret edeceğim. l En acıklı tören Mamak’ta yapılandı. Görüş masalarından bir platform hazırlamışlar. Onun üstüne koydular. Başına U şeklinde dizilmişler. Çakı gibi gördüğümüz adamlar, saç sakal uzamış. Ama yine de asker selamı ile uğurladılar. Ben de onlara teşekkür etmek ve moral vermek için yarın Mamak’taki açık görüşe gideceğim. Sınıf arkadaşı ve koğuş arkadaşı Sinan Albay’ın ziyaretçisi olacağız bundan sonra. Ayrıca Anayasa Mahkemesi önündeki eyleme de düzenli olarak katılacağız. ‘300 babamız var’