06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MAYIS 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Soma Faciasının Nedenleri 3 S 01 işçi kardeşimizin yaşamına mal olan iş kazası/iş cinayetinin üzerinden bir hafta geçtikten sonra geniş kapsamlı bir değerlendirme yapmak olanağı ve gereği vardır. Olayın başlangıcında her ne kadar kömürlerin içten içe yanması ana neden gibi görünse de esas soru böyle bir başlangıcın neden bu ölçüde ağır sonuçlara yol açtığıdır. Başlangıçtaki nedenin kömür madenlerinde oldukça sık karşılaşılan ve de oldukça basit yöntemlerle aşılan bir sorun olduğu da bilindiğine göre, değil bu ölçüde, çok daha hafif kayıplara dahi yol açmamış olması gerektiği de açıktır. Facianın gün ışığına çıkarttığı bir gerçek de AKP hükümetinin artık demokratikleşme sürecimize hiçbir katkı yapamayacağının anlaşılmasıdır. Özellikle AKP başkanı en ufak eleştiri ya da protestoyu ihanetle eşdeğer görecek ve kendini kaybedecek derecede gerçeklikten uzaklaşmıştır. Prof. Dr. BURHAN ŞENATALAR CHP MYK Üyesi orumlular cezalandırılmalı Sorunun kapsamlı bir değerlendirme sonucunda netliğe kavuşması, sorumluların gerekli cezaları almaları, en önemlisi böyle bir facianın bir daha asla yaşanmaması için gerekli tüm adımların ivedilikle atılması zorunludur. Konunun geniş bir analizi bizi söz konusu maden işletmesinin ötesinde, ülkemizdeki madencilik sektörünün genel ve yaygın sorunlarıyla karşı karşıya getirecek, bununla da kalmayıp sorunun ülkemizdeki ekonomi politikaları, siyaset yapma tarzı ve demokratikleşememe, tersine var olan yetersiz demokrasiden bile giderek uzaklaşma gerçeği ile ilişkili olduğunu gösterecektir. Madende gaz maskelerinin küflü oluşundan sensörlerin yeterli bir uyarı sağlamayışına, yaşam (sığınma) odasının bulunmayışından faciadan kısa süre önce çıkarılan kömürün el yakacak derecede sıcak olması ve buna rağmen ciddi bir önleme başvurulmamasına kadar çok sayıda eksiklik, ihmal ve hatanın söz konusu olduğu açıktır. Küçük ve önlenebilir bir sorunun devasa bir faciaya dönüşmesi kuşkusuz bir kaza olarak nitelenemez. Hele böyle bir olayı 100150 yıl öncesinin olayları ile karşılaştırmak, giderek bu gibi olayların bu sektör için doğal olduğunu söylemek halkımızın ve de özellikle maden işçilerimizin zekâsını yok sayan bir hakarettir. Hükümet facianın en geniş biçimde tahlil edilmesinden ve birbiriyle bağlantılı tüm nedenlerin aydınlığa kavuşmasından korkmaktadır ve sorunun tekil bir sorun olarak anlaşılması için çaba göstermektedir. Sorunu yaratan temel nedenler tek bir işletme ile sınırlı olmadığı gibi, sadece madencilik sektörü ile de sınırlı değildir. Söz konusu madenin işletilmesi, özelleştirme kapsamında olan bir formülle bir özel firmaya devredilmiş ve firmaya alım garantisi verilmiştir. Üretime bir sınır konmadığı gibi üretim ko şulları hakkında da herhangi bir özel koşul getirilmemiştir. Bu tür bir özelleştirme gelişmiş ülkelerde görülemez. Çünkü bu yöntem firmaya aşırı kâr hırsıyla davranmanın kapısını açmakta, hatta yolunu göstermektedir. Firma da bir yandan ücretlere baskı uygulama, sendikayı güçsüzleştirme ve yanına çekme, iş güvenliğini önemsemeyip çalışanları ağır risklerle karşı karşıya bırakma yolunda ilerlemiştir. AKP’nin yürüttüğü özelleştirmelerin çok büyük bölümü hukuki açıdan sorunlu olduğu gibi, piyasa ekonomisinin temel ilkeleriyle bile uyumsuzdur. Uygulama tümüyle “ben yaptım, oldu” mantığıyla yandaşları kollayan ve kayıran, buna karşılık emeğin gereksinim ve haklarını gözardı eden bir anlayışa dayan mıştır. Gelişmiş ülkelerde özelleştirme uygulamalarında mutlaka sektörle ve de tekil firmalarla ilgili ciddi bir regülasyon söz konusu iken AKP uygulamalarında görülen kurallar hep keyfi ve kayırmacı olmuştur. AKP’nin anlayışı Facianın gözler önüne serdiği bir gerçek de işyeri denetimlerinin önemli bölümünün yetersiz ve yüzeysel oluşudur. Bu da raslantı değildir, AKP’nin neoliberal/kökten piyasacı anlayışının bir sonucudur. “Önce insan, önce iş güvenliği” yerine “önce üretim, önce kâr” anlayışı, işyerlerinin sıkı denetimini firmaları rahatsız eden, üretimi engelleyen bir müdahale olarak görmektedir. Aynı anlayışla AKP sendikal hakların değil geliştirilmesini, kullanılmasını da hi sakıncalı görmektedir. AKP iktidarı için emeğin hakları, temel insan hakları, sendikal haklar gibi kavramlar ayak bağıdır. Özellikle 30 yıldır birçok ülkede uygulanan neoliberal politikaların sonuçları 20082009 kriziyle birlikte netleşmiş ve devletlerin ekonomideki rolüne bakışta yeni arayışlar başlamıştır. Bu rolün özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan, işçi haklarının son derece zayıf, eşitsizliklerin de derin olduğu ülkelerde daha da önem taşıdığı açıktır. Başta madencilik sektörü ve inşaat sektörü olmak üzere tüm alanlarda çalışma koşulları, iş güvenliği, sendikal haklar konuları yeni bir değerlendirme ve düzenlemeye gereksinim göstermektedir. Bu çerçevede Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 176 sayılı sözleşmesinin imzalanması ve onaylanması, paralel olarak AB görüşmelerinde sosyal politikalarla ilgili 19. fasılın görüşmeye açılması önemli başlangıç noktalarıdır. Facianın gün ışığına çıkarttığı bir gerçek de AKP hükümetinin artık demokratikleşme sürecimize hiçbir katkı yapamayacağının anlaşılmasıdır. Özellikle AKP başkanı en ufak eleştiri ya da protestoyu ihanetle eşdeğer görecek ve kendini kaybedecek derecede gerçeklikten uzaklaşmıştır. AKP başkanının bu tavrının bazı yakınlarına da sirayet etmesiyle, kamu güçleri tüm yurttaşlar için giderek bir tehdit unsuru ve korku kaynağı olmaya başlamıştır. 21. yüzyılda artık çok yaygın kabul gören bir bakış açısı, hukukun üstünlüğünün ve temel insan haklarının bulunmadığı bir ortamda sürdürülebilir gelişmenin de gerçekleşemeyeceğidir. Günümüz demokrasi anlayışı “insan devlet için değil, devlet insan için” biçimindedir. Günümüzün ekonomi anlayışı da “insan ekonomi için değil, ekonomi insan için” biçimindedir. Zulüm ve Ölüm Kimlik Sormaz! Başbakan Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) toplantısında “Ben diktatör olsaydım, meydanlarda rahatça dolaşamazdınız” dediği sırada, Uğur Kurt adlı vatandaşımız, Okmeydanı’nda kurşunla öldürüldü! 30 yaşındaydı, Narin’le 3 yıllık evliydi, iki yaşında Ali Kemal adlı bir oğlu vardı, Beyoğlu Belediyesi’nde taşeron firmada temizlik işçisi olarak çalışıyordu... Oğluna da giydirdiği Fenerbahçe formasıyla çektirdiği, eşiyle birlikte poz verdiği gülümseyen fotoğrafları internette dolaşıyor... Üstelik Cihan Haber Ajansı’nın kayıtlarında polisle çatışırken değil, bir cenaze için gittiği cemevinin avlusundayken vurulduğu açıkça görülüyor... HHH Gözlerim dolarak izlediğim fotoğraflarına bakarken düşündüm: “Bir yaşam, bir umut, bir mutluluk, bir annebaba, bir eş, bir evlat, yine şiddet kurbanı oldu... Devlet niye var? İktidar niye var? Canımızı korumak için mi? Canımızı almak için mi?” Ne yazık ki, dün Cengiz Çandar’ın da yazdığı gibi “‘Şiddet’, iktidarın her toplumsal olayla olağan baş etme yöntemi haline getirildi. Asıl sorun bu.” Bu yönteme çanak tutmamak gerek! HHH AKP iktidarının bu şiddet eğilimi, toplumda da yansımasını buluyor... mynet.com sitesinin yayınladığı habere göre: Binali Yıldırım’ın kardeşi, Türk Kızılayı İstanbul Şube Başkanı İlhami Yıldırım, Uğur Kurt’un vurulmasının ardından Okmeydanı’nda gösteri yapanlar için “Ya bu ülkede eşşek gibi sessizce yaşayacaksınız ya da defolup gideceksiniz!” diye tweet atmış. Daha sonra hesabını kapatıp açmış, tweetlerini gizlemiş. HHH Cengiz Çandar da yazısında başka bir tweet alıntılamıştı: “Okmeydanı’nda Alevileri kışkırtmak için Alman Gizli Servisi BND satın alınmış elemanlarıyla faaliyette. Hedef Köln mitingini yaptırmamak.” Öyle anlaşılıyor ki, AKP’nin “kriz yönetme yönteminin” “düşman yaratmak” stratejisinden, “faiz lobisi”, “Yahudiler”, “dış mihraklar, haber ajansları” vs’den sonra, Almanya da nasibini alıyor... Hem de tam, Erdoğan’ın, Türkiye’deki çatışmaları oraya taşıyacağından korkan Almanları tedirgin eden Köln gezisi öncesinde. HHH Bu satırları yazarken, Okmeydanı olaylarındaki ikinci bir ölüm haberi internete düşüyor: Bir vatandaş daha ölmüş; “kimliği belirsiz”. Şiddet, zulüm ve ölüm, kimlik sormaz! Halkın Egemenliğidir Adalet KASIM AVCI Adalet, mülkün temelidir. Adalet, halkın bilincidir. Adalet, halkın üretim gücüdür. Adalet, halkın ekmeğidir. Adalet, halkın dirliğidir. Adalet, yurdun gelecek aydınlığı olduğu kadar da anayasalarla, yasalarla, uluslararası sözleşmelerle, çağdaş hukuk kurallarıyla sağlanan hakların, olanakların, hizmetlerin, özgürlüklerin eşit olarak sunulması, kullandırılmasıdır. Uygulamada hiçbir ayrım yapılmamasıdır... Ötekileştirilmemesi, taraf, yandaş yaratılmamasıdır. Tasada, sevinçte ortak olunmasıdır... Halka, hizmet sunmakla görevli olan; seçilenlerin, atananların, ayna kadar saydam, toprak kadar bereketli, güneş kadar aydınlatıcı olması gerekmektedir... Anayasamıza göre “herkes, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel haklara, özgürlüklere sahiptir...” Anayasamızın herkese eşit, ayrımsız tanıdığı haklara, özgürlüklere dokunulmakta mıdır? Dokunuyorsa kimler, neden dokunmaktadır? Dokunma gerekçeleri nedir? Halkı korumakla görevli güvenlik güçleri; anayasayı, yasaları uygulamakla yetkili, ulus adına yargı erkini kullanan yargı organları halka dokunulmasını, güçsüzlerin ezilmesini önleyemez mi? İsterse önler elbet... Her şeyden önce, egemenliğin gerçek sahibi olan halk yasalarımızı, anayasamızı bilmekte midir? Hak ve özgürlüklerinin farkında mıdır? Eğitimden, öğrenimden yeterli yararlanmış mıdır? Karanlıktan kurtulmuş, bilimle aydınlatılmış mıdır?.. Haklarını koruyacak dirence, özgürlüklerini geliştirecek bilince erdirilmiş midir? Adalet mülkün temelidir... Bu temel sürekli korunmalıdır... Güçlü kılınmalıdır... Bağımsız, tarafsız olmalıdır... Haklıyı bulmalı, doğruyu tartmalıdır. Kimsenin gölgesinde kalmamalı, buyruğunda olmamalıdır... Haklıyı haksızdan, suçluyu suçsuzdan ayırmalıdır... Adalet, halkın bilincidir. Yüzyılların tarihi birikimidir... Kökü, geçmişin derinliklerindedir. Gövdesi günümüzde dipdiri durmakta, bayrak bayrak dalgalanmaktadır... Dalları, yaprakları, meyveleri yarınlarımıza uzanmaktadır... Ağaçlarımızı, parklarımızı, dağlarımızı, kentlerimizi vb.. sahiplenen gençlerimiz, halkımızın bilinçlenmiş, dirençli gücüdür... Geleceğimizin bilinçli gücü, dirençli aydınlığıdır... Halkımız, özellikle gençlerimiz, sanatçılarımız, özgürlüğü sevi edinenlerimiz, yaşamı adaletin özünde bulanlarımız; özgür, bağımsız, yansız güneş kadar aydınlatıcı, ısıtıcı adalet istemektedir... Bunları sağlamak için adalet üretme özlemindedir... Eylemler yapmaktadır...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle