24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 MAYIS 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bilgi Çağının Bihaber İnsanı (1) Teknolojideki akıl almaz ilerlemeler, yaşam temposunun artması, ürün çeşitliliği, bilgi kirliliği öyle noktalara ulaşmıştır ki insan ğu gibi “değerli” bulunmamaktadır. Zaten doğası olup biteni anlayıp analiz etmekte yetersiz kalmaktadır. Bu durumun bilincinde olan iletişim uzmanları, insanların aklını daha “gerçek” de çağımızda postmodernist yaklaşımlar nedeniyle iyice bulanıklaşmıştır. da karıştırıp algı bulanıklığı yaratarak siyasetçiler ve pazarlamacılar için çok uygun bir ortam yaratmaktadır. Günümüz dünyasında insanların entellekDr. F. GÜL TEKALPAN gi edinme ve gerçeğe ulaşma eskiden oldu Ç ağımızda, teknolojideki gelişmelerin sağladığı en önemli kazanım, bilgi paylaşımı alanında olmuştur. İnanılmaz ölçüdeki bilgi kirliliğine rağmen bilgiye ulaşmak için elimizde çok çeşitli teknolojik olanaklar vardır. Ancak insan, yaşam ve teknolojinin gelişim hızı ve piyasaya sürülen ürün miktarı alabildiğine artmış olan bir ortamda doğru bilgiye ulaşıp bu bilgiye analiz edebilmekte midir? Yaradılış özellikleri bu aşırı yükü kaldırabilir mi? Günümüzde insanın bilinci, bilinçaltı, arzuları, zaafları çok iyi bilinmekte ve belli amaçlar için sonuna kadar kullanılmaktadır. Çağımızın insanı, küresel düzende çoktan “oy veren” ve “satın alan” varlık olarak yeniden tanımlanmıştır. Tüm yönetim ve pazarlama stratejileri bu tanımlama üzerinden yürütülmektedir. Bu stratejilerin uygulama alanları reklam, halkla ilişkiler, propaganda, algı yönetimi vb’dir. Phil Hall halkla ilişkilerin neden kötü bir şöhreti olduğu sorusunu şöyle yanıtlamaktadır. “Muhtemelen bunun nedeni, AmeBaşbakan Erdoğan’ın, 17 Aralık sonrası dile getirdiği “paralel devlet” değerlendirmeleri doğrudur. Ancak “paralel devlet” oluşumunda yıllardır Başbakan’ın da rolü vardır. Bu nedenle Başbakan’ın “paralel devlet” şikâyeti yanlıştır! Cemaatin siyasal iktidarlara yanaşarak; ilmiyede, askeriyede, mülkiyede güçlenme girişimleri kendi açısından doğrudur. Ancak devletin yönetim kadrolarında olan ilgi Toplumu” ve “philistinizm” Çağımızın pragmatik yaklaşımları Einstein’in “gerçeğin arayışında olma, ona sahip olmaktan daha değerlidir.” görüşünden hızla uzaklaşmaktadır. Bilgi edinme r. Magoo”lar Topluluğu de dahil olmak üzere her tür çaba ve eylem Michael Levine, “Gerilla PR” adlı kita sonunda, ekonomik bir kazanç elde edilmebında aşırı bilgi yüklenmesine, yaşam tem si temel hedef haline gelmiştir. Sadece bil rikan halkının, işadamları ve politik liderlerin düşündüğünden daha akıllı olması ve takım elbiseli saygın bir kişi televizyona çıkıp da martıların her taraflarının ziftle kaplanmasından aslında hoşlandıkları konusunda dünyayı bilgilendirdiğinde, pek çok insanın bunu dikkate değer bulmamasıdır.” Tarihsel süreçteki örnekler bize istenen amaçlara ulaşabilmek adına halkın saflığının sonuna kadar kullanıldığını ve bunda da başarılı olunduğunu göstermektedir. İnsanlar, çoğu zaman üstesinden gelemeyeceği, kaldıramayacağı gerçeklerden kaçarak, kandırılmaya gönüllü de olmaktadır. Buradaki belirleyici “hal”, “kendini iyi hissetme hali”dir. Sevinilecek nokta ise her şeye rağmen, hiç olmazsa bugün için insanlar, kafalarının alabildiğine karıştırılmış olmasına karşın, martıların tüylerinin ziftle kaplanmasından mutlu olunamayacağını düşünebilmektedirler(!) pomuzun artması ve üzerimizdeki aşırı yük ve zaman baskısı da eklendiğinde her şeyi birbirine karıştırdığımızı ifade etmekte ve bu durumu Mr.Magoo etkisi olarak tanımlamaktadır. Mr. Magoo etkisine televizyon, radyo, yazılı basın ve elektronik ortamdaki bilgilerden oluşan ve beynimizi zehirleyen dev bir veri topu olarak adlandırılabilecek “Veri Dumanı” da eklendiğinde, sevimli çizgi roman kahramanı Mr. Magoo gibi, göremez, hatırlayamaz olur, ordan buradan duyduğumuz bilgileri kendimize ait sanacak kadar kendi benliğimizden uzaklaşırız. Levine, durumun vahametini anlattıktan sonra bu durumun halkla İlişkiler gerillaları (!) için büyük bir avantaj sağlayabileceğinin altını çizmektedir. “B “M tüel uğraşlar yerine duyu organlarıyla algılanan dünyanın dar sınırları içine sıkışıp kaldıklarını ifade eden Furedi’ye göre bunun adı bayağılaşmadır. (Daha da vahimi bunun neredeyse kutsanan bir durum olmasıdır.) Furedi bu durumu “philistinizm” kavramıyla açıklar. Eskiden Alman üniversitelerinde, üniversiteli olmayanlar için kullanılan argo bir tanım olan philistinizm gündelik sıradanlığın ötesinde bir düşünce hayatına sahip olmayanları ifade etmek için kullanılmaktadır. Çağımızın belki de en büyük paradoksu, “bilgi toplumu” ve “philistinizm” kavramlarının aynı zamanda konuşuluyor, tartışılıyor olmasıdır. Okuma alışkanlıklarının azalması ve okuma tercihlerinin değişmesi sonucu kendi tarihlerini bilmeyen kuşakların yetişmesi; beyni pelteleştiren televizyon programları; sloganlarla konuşma; değerlerin içinin boşaltılması; kulaktan dolma, derinliği olmayan bilgilerin yaygınlaşması; teknolojik oyuncaklar vb. insanların kendilerini geliştirmelerine değil tam olarak ne olup bittiğini anlamayan, kafası alabildiğine karışık bir toplum yaratmaya yöneliktir. Bu durum siyasetçiler ve pazarlamacılar için çok uygun bir ortam yaratmaktadır. Yoksa kandırılıyor muyuz? rüntü CD’leri servis edildiği zaman ortalığı ayağa kaldırmak düşündürücüdür. Konya Ereğli’de, “Anayasa Mahkemesi de dinleniyor” demek yanlıştır! Bu dinlemelere karşı önlem alması gerekenin şikâyette bulunması düşündürücüdür… Şayet dediği doğru ise ikinci bir yanlışlık daha vardır. Bildiğini daha önce açıklamamak! Haşim Kılıç’ın son konuşması sonrasında bu bilgiyi kamuoyuna servis etmek… Haşim Kılıç’ın sözleri içerik olarak doğrudur. A n a y a s a Mahkemesi’ne ve hukuka sahip çıkması da doğrudur. Ancak sorulması gereken soru şudur: Bu zamana kadar neredeydin? Günaydın Haşim Kılıç… 12 Eylül referandumu sonrası HSYK’de yapılan değişiklikler zamanında neredeydin? Hukukun bu yolla siyasi denetim altına alınacağını görmeniz gerekmiyor muydu? O makamdaki bir kişi bunu yaşayarak mı görecekti? Ya diğer hukuksuzluklar yapılırken neredeydin? Son HSYK düzenlemesine ve Twitter yasağına karşı vermiş olduğun kararlar doğrudur. Ve bu doğru kararlar seni hedef tahtasına koymuştur. Başbakan’ın dün kendisi ile iyi olanlar için, “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkısını söylemesi önemlidir. Ekip ruhunu ortaya koymaktadır. Bugün yollarını ayıranlara karşı suçlayıcı ve sert eleştiriler yöneltmesi ise yanlış ve düşündürücüdür. Alkışlayınca ve destekleyince yaptığı doğru, eleştirince yaptığı yanlış! Başbakan’ın eski yol arkadaşlarına karşı tutumunun özeti budur. Bu tutum ise yanlıştır. Bu kişilik yapısı, olaylara demokratik gözlükle değil de otokratik gözlükle bakmaktır… “Her zaman ben haklıyım” anlayışıdır. Bu anlayışta hiçbir zaman “Ben nerede hangi hataları yaptım” sorusu ve yaptıkları ile ilgili özeleştiri yapma çabası yoktur. Bulunduğu makam için bu kişilik yapısı yanlıştır. Hele gelmek için çaba harcadığı makam için bu yapı son derece sakıncalıdır… Doğru olan, o makama uygun birisi için mücadele etmektir. Yanlış olan ise iki seçenek arasına sıkıştırılmaktır. Bu noktada gözler muhalefettedir. Umutla bekliyoruz… Adalet İçin Daha Ne Bekleniyor? En yetkili ağızlardan Silivri davalarının “kumpas” olduğu söyleniyor... En yetkili ağızlardan “Onlar yaptı” iddiası duyuluyor... En yetkili ağızlardan “Ne kadar safmışız” itirafları çıkıyor... En yetkili ağızlardan “Çete, haşhaşi, paralel devlet” suçlamaları etrafa saçılıyor... Ama Hurşit Tolon’un, Engin Alan’ın, Dursun Çiçek’in, yüzlerce subayın ve daha nice haksızlığa uğrayanların çilesi bitmiyor. HHH İnsanlara umut aşılamak ve sonra da bu umutlarını çökertmek en eski beyin yıkama yöntemlerinden biridir: Bir bireyi, bir grubu, bir toplumu toptan değiştirmek, yepyeni bir inanç veya düşünce çerçevesinde biçimlendirmek istediğinizde, önce onun mevcut düşünce ve inanç yapısını yıkar, biyolojik ve psikolojik dengelerini altüst eder, “içini boşaltırsınız”... HHH Şimdi yine iki girişim yeni umutlar yarattı: Birincisi, Balyoz davası için Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvurudan kaynaklanıyor. Bununla ilgili olarak, avukat Şule Nazlıoğlu Erol’un mahkeme önünde giriştiği “Adelet Nöbeti” hareketi ve buna verilen olumlu, anlayışlı tepkiler, yeni umutları yeşertti. İkincisi, geçen perşembe günü Utku Çakırözer’in yazısında sözünü ettiği “Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma itirazı”. Bu itiraz, mahkumiyet kararına esas teşkil eden ünlü 5 numaralı harddisk’in gerçek olmadığı hakkında yeni verilen TÜBİTAK raporu çerçevesinde yapılıyor. (Yapıldı mı acaba?) Bu girişimi Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun da “Bir umut ışığıdır” diyerek desteklemesi önemliydi. Kanadoğlu, ayrıca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Balyoz kararını Ceza Genel Kurulu’na götürme yetkisine de işaret ediyor. HHH AKP iktidarının, işine geldiği zaman en kritik yasaları bile 24 saat içinde çıkardığını biliyoruz... Neden hâlâ bir sonuç yok anlamak zor: “Adalet konusundaki bu savsaklama da, oynanan bir oyunun parçası mı?” diye düşünmekten kendini alamıyor insan! Doğrular ve Yanlışlar HİLMİ TAŞKIN Eğitimciyazar ların, bu ‘yanaşmaya’ ve bu yolla devlet içinde güç elde etmeye ‘evet’ demesi yanlıştır. Siyasi muhaliflere karşı CD servisleri yapmak yanlıştır. Bu servisleri siyaseten kullanmak da yanlıştır. Dinlemeler yanlıştır. Dinleme şikâyetlerine karşı devlet organlarının yeterli önlem almaması da yanlıştır. Kendisi ve yakınları ile ilgili ses ve gö
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle