29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 NİSAN 2014 PAZARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 15 Geçen yıl INIVA’nın ödülünü kazanan Burak Delier’in sergisi Londra Rivington Place’te açıldı Özgürlüğün senaryosu yok HANDE EAGLE LONDRA Kasım 2013’te Londra’nın Shoreditch semtindeki INIVA’nın (Uluslararası Görsel Sanat Enstitüsü) ilk Komisyon ve Sergi Ödülü’ne değer görülen Burak Delier’in “Freedom Has No Script” (Özgürlüğün Senaryosu Yoktur) başlıklı sergisi Tessa Jackson küratörlüğünde Rivington Place’te açıldı. Özgürlük, hem felsefi hem de siyasi anlamıyla, tarih boyunca üzerinde en çok durulan kavramlardan biri. Burak Delier de INIVA’daki “Özgürlüğün Senaryosu Yoktur” sergisiyle özgürlük kavramına çalışma/çalışmama özgürlüğü, yaratma/yaratmama özgürlüğü, sanatsal özgürlük, sanat piyasalarının getirdiği koşullar altında sunulan “özgürlük” altında mercek tutuyor. Delier’in 201213 yıllarında gerçekleştirdiği çalışmalar INIVA’nın giriş katındaki yüksek tavanlı büyük salonda ser u Burak Delier, INIVA’daki sergisinde, özgürlük kavramına çalışma/çalışmama özgürlüğü, yaratma/ yaratmama özgürlüğü, sanatsal özgürlük, sanat piyasalarının getirdiği koşullar altında sunulan “özgürlük” altında mercek tutuyor. gileniyor. “Balotelli’nin Kaçan Golüne Övgü” (2013) başlıklı eser, arkasında serginin başlığı yazılı olan duvarın önünde, perspeks bir kutunun içerisinde kendi ekseni etrafında dönmekte olan ufak bir Balotelli heykelciğinden oluşuyor. Manchester City (şimdi Milan) forveti Balotelli’nin LA Galaxy takımıyla oynadığı maçta tam gole koşarken, bir anda fikrini değiştirip umursamaz bir edayla topu topuğuyla yavaşça saha dışına göndermesine inceden inceye gönderme yapıyor ve devamlı başarma hırsıyla yaşa ÖĞRENCİLERİNİN ARDINDAN BÖLÜM BAŞKANI DOÇ. DR. PINAR ARAS’A DA SORUŞTURMA SELDA GÜNEYSU ‘Max Frish’in oyununu nasıl sahnelersiniz? rekçeyle alternatif bildiriyi okumuşlardır?” sorularını yönelttiği öğrenildi. ANKARA – 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’nde, Max Frish’in “Yine Başladılar Şarkılarına” adlı oyununu sahneleyen ve oyun sonrasında “Tiyatro Günü” nedeniyle yönetmen Yücel Erten’in hükümete, özellikle de Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan “Türkiye Sanat Kurumu” yasa tasarısı taslağına yönelik eleştirilerde bulunduğu alternatif bildiriyi okuyan Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü (Tiyatro Bölümü) öğrencileri hakkında “toplu eyleme katıldıkları” gerekçesiyle soruşturma başlatılmıştı. Cumhuriyet’in edindiği bilgiye göre soruşturma oyunun yönetmeni ve bölüm başkanı Doç. Dr. Pınar Aras’a da sıçradı. Dekanlığın Aras hakkında da “öğrencilerin eylemine destek vermek” nedeniyle soruşturma başlattığı ve Aras’a, “Öğrencileriniz bu oyunu hangi gerekçeyle sahneye taşımışlar ve hangi ge mış” diye soru sorduğunu ve bu sorunun ardından da dekanlığa haklarında şikâyette bulunduğuna dikkat çektiler. ‘Kameralı kişi Öte yandan aynı okulşikâyet etmiş’ dan 2010 yılında mezun Erzurum olan ve bölümde yüksek Cumhuriyet’e bilgi velisans yapan öğrencilerren ve adlarının yayımAtatürk Üniversitesi den Emre Yılmaz da lanmasını istemeyen öğRektörlüğü her ne şöyle konuştu: renciler, dekanlığın oyunkadar ‘Yasak yok, “Bakanlığın hazırdan sonra, oyunun afişleriladığı ve kısa adı TÜni toplattırdığını ve yaktıoyun sahnelenmeye SAK olan ‘Türkiye Sağını belirterek, söz konusu devam edecek’ nat Kurumu’ yasa tasaolayın duyulmasının ardındese de dekanlığın rısı taslağı eğer kabul dan rektörlüğün kendileriGüzel Sanatlar edilirse, altını çizmek ne “Oyununuzu sahneleisteriz ki Türkiye’de yeceksiniz, yasak yok. DeFakültesi Sahne Ankara, İstanbul ve kanlık oyunu yasaklamış Sanatları Bölümü İzmir dışında tiyatama bizim yasak konubaşkanı hakkında da ro kalmayacak. O nesunda bilgimiz yok” dediğini kaydettiler. Buna karsoruşturma başlattığı denle, biz elbette ki bu yasa tasarısı taslaşın öğrenciler bugün, deöğrenildi. ğına karşıyız. Ancak kanlığın kendilerinin ifadeinanıyorum ki, Yücel sini alacağını belirttiler. Erten’in de söylediği Öğrenciler, oyun sonrasında bir gibi bir gün kurumlar özerk olacak kameralı kişinin kendilerinin yanıve sanat özgür hale gelecek.” na gelerek, “Bu bildiriyi kim yaz u maktan kurtulmaya duyulan özlemi, ihtiyacı anlatıyor Delier. Daha önce İstanbul’daki Pilot Galeri’de sergilendiğinde büyük ilgi toplayan “Koleksiyonerin Dileği” (2012) başlıklı enstalasyon çalışması da bu büyük salonda nefes alan eserlerden biri. Koskoca bir duvarı yine kızıla boyamış Delier, yanındaki şövaleye Mehmet Akif Ersoy’un “Ressam Haklı” şiirini koleksiyonerin vizyonu doğrultusunda yerleştirmiş. Karşı duvarda yer alan ekrandaysa Delier’in koleksiyoner Saruhan Doğan’dan bu çalışmanın bütününe dair yaptığı direktifli bir sohbet yer alıyor. Bir yandan yeni zenginin ressamdan eser sipariş etmesini konu alan eser, diğer yandan sanatçının yaratıcılığının tamamıyla bir paçavra gibi kenara atıldığını, para kazanma ve statü sahibi olmaya çalışma ihtiyacı ile ressamın “ressamlığını” kaybetmesi, sanatçı kimliğinden ister istemez yoksunlaşıp, alıcının kurallarına uymak zorunda olan bir robota dönüşmesini konu alıyor. Ama asıl “eser”, sanatçının alıcının koşullarına bağlanarak esersiz ve dolayısıyla sanatsız kalması. Öte yandan, “Cep Telefonumdan Notlar” (2012) başlıklı video, Delier’in cep telefonuna videoyla kaydettiği ve önünde bir gözetleme deliği bulunan beyaz kutuya yerleştirmesi, sanatçının şakayla karışık eleştirel iç dünyasını gözler önüne sermesinde ses buluyor. Sanatçının, “Kendimi fazlasıyla eleştiriyorum” deyip yine kendini eleştirmesi, izleyenleri 19 dakika 11 saniye boyunca hem güldürüyor hem düşündürüyor. Bu işlerinin yanı sıra bir de INIVA’nın komisyonuyla gerçekleşen “Ele Geçirilmişlerin Şarkıları” (2014) başlıklı 14 dakika 24 saniyelik bir video enstalasyon çalışması INIVA’nın üst katında dikkat çekiyor. Mimar Nevzat Sayın’ın tasarımını yapmış olduğu Uğur Kırtasiye’nin Dudullu’daki minimalist binasında çekilmiş olan video enstalasyon, beyaz yakalıların ruh hallerinin dışavurumunu aktarıyor. Delier bu çalışmasıyla iş hayatında başarı sağlamanın yolunun artık aslında gerçekleştirilen işin özüne bağlı olmadığını, tam tersine aynı çatı altında farklı akıllarla beraber çalışan insanların ilişkilerini kendi çıkarları doğrultusunda manipüle edebilme becerisinden geçtiğini ortaya koyuyor. Delier’in bu sergisini izledikten sonra ben şöyle soruyorum: “Yaşama özgürlüğünü elde edebilmek, çalışma tutsaklığına katlanabilmekten mi geçiyor? Eğer öyleyse, çalışma tutsaklığından vazgeçtiğimizde ne denli özgür olabileceğiz?” ([email protected]) Hukukun Sessizliği... Kısa bir süre önce yine bu sütunlarda çıkan “Hukuksuz Hukuk Fakülteleri” başlıklı yazımda, Türkiye Cumhuriyeti’nde hukukun nice zamanlardır iktidar tarafından hiçe sayılması karşısında bu ülkedeki hukuk fakültelerinin tepkisizliğini tartışmaya açmıştım. Açtım ama ne yazık ki tartışmak istediğim konu ile birlikte tek başıma kaldım. Çünkü tartışmaya katılan çıkmadı. Hukuk fakültelerinden hiç ses gelmedi. Aydın çevreleri derseniz, çok uzun zamandır, daha doğrusu şaşırmayın sakın, söyleyeceklerimi “abartma” diye nitelendirmekte de acele etmeyin! evet, daha doğrusu neredeyse Tanzimat’dan bu yana sadece kendi seslerine, kendi monologlarına kulak veren o narsistler öbeğinden de toplu sesler çıkmadı. Ve birkaç gün önce, bu ülkenin hukuk evreninde inanılmaz bir olay gerçekleşti. Türkiye Cumhuriyeti’nin Sayın Başbakanı, Anayasa Mahkemesi’nin medyada ifade özgürlüğüne ilişkin bir kararı için, televizyon ekranlarında, ulusunun gözlerinin içine baka baka, şöyle dedi: “O karara saygı duymuyorum!” Bir ülkenin başbakanı, görevinden ayrıldıktan sonra, dahası, çünkü o da yetmez, siyaseti bütünüyle bırakıp köşesine çekildikten sonra, belki, o da gerçekten belki, böyle bir söz söyleyebilir. “Belki” dedim, çünkü aslında o zaman da söylememesi gerekir. Çünkü ne de olsa bir zamanlar ülkesini yönetmiştir; böyle bir görevin yüklediği kimi sorumluluklar bir hayatın sonuna kadar devam eder. Ama eğer bir ülkenin görevdeki başbakanının ağzından böyle bir söz çıkarsa, o zaman ortada gerçekten çok, ama çok vahim bir durum var demektir. Çünkü alıntıladığım söz, ülkenin en yüksek yargı organı tarafından verilmiş, üstelik de özgürlüğe ilişkin bir karardır ve o ülkenin Sayın Başbakanı, o yargı organının kararı için “o karara saygı duymuyorum” dediği anda, bütün, ama bütün vatandaşlarına bundan böyle yargı organlarının kararlarına keyiflerince saygı duyma ya da duymama özgürlüğünü(!) tanımış olur. Ve şimdi, bir başka olgu. 2012 yılı verilerine göre Türkiye’deki hukuk fakültelerinin sayısı 68. Aradan iki yıl geçtiğine göre, bu sayıyı 70 gibi bir ortalama temeline oturtabiliriz. Ve, soru: Bu yetmiş hukuk fakültesi içerisinden acaba kaç tanesi, ülkenin en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin bir kararına saygı duymadığını açıkça söyleyen bir başbakanın bu sözü karşısında şu ana kadar tepki verdi? Yanıt: HİÇBİRİ! Sözü fazla uzatmayacağım. Yalnızca bir saptama ile yetineceğim. Böyle bir söz karşısında tek bir hukuk fakültesinin bile tepkisiz kalması, o fakültenin dört duvarı arasında öğrencilere hukuk eğitiminin verilmesi yerine, tüyler ürpertici bir hukuk sessizliği temelinde kocaman hukuk yalanlarının üretildiği anlamına gelir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle