05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 NİSAN 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 21 Hodkinson’dan ‘Sesler Tiyatrosu’ ve Ali Darmar’dan Junda Konçertosu Müzikte yeni sesler u Çağdaş bir resim sergisine, yeni bir tiyatro ya da bir sinema yapıtına merakla gidiyoruz. Yeni basılan bir romanı hemen alıp okuyoruz. Ama müzik deyince alışık kalıplarımıza dönüyoruz. Müziğin diğer sanat dallarıyla birleşmesi, yeni renkler araması bizi korkutuyor. Geçen hafta ayrı söylemdeki iki müzik yapıtının gün yüzüne çıkmasına tanık oldum. İkisi de aynı zaman diliminden ancak ayrı coğrafyalardan geliyordu. İngiliz sanatçı Juliana Hodkinson (1971) günümüz ses dünyasındaki özgür akımların bir temsilcisi. Ses kadar sessizliği, çalgılar kadar sıradan eşyaların tınısını, müziksellik kadar gürültüyü kuşatıyor yapıtları. Boğaziçi Üniversitesi’nin 150. yılı dolayısıyla başlatılan uluslararası konuk programı için üç hafta kadar İstanbul’da kalacak ve bu çevrenin esiniyle yeni bir yapıta başlayacak. Ali Darmar, Gürer Aykal, Ayşegül Sarıca. Camın Şairleri İzmir Kordon’da omuz omuza verip denizle şehir arasında kale duvarı gibi geçilmez bir engel oluşturan apartmanların arasında 1875’ten gelen bir yapı Fransız Fahri Konsolosluk binası. 1904 depreminde zarar görüp yenilenmiş ama zamanla rutubetin etkisi ile hırpalanmış, biraz daha gecikilse belki de yok olup gidecekmiş. Sekiz aylık bir restorasyon çalışması sonucunda Kasım 2011’de “Arkas Sanat Merkezi” olarak kapılarını açmış. Amaç, Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas’ın koleksiyonunu sanatseverler ile paylaşmak. İki katta 10 sergi “odası” bulunan bu güzel mermer binada ilk sergi 19. yüzyılın son çeyreğinden 20. yüzyılın başlarına uzanan sanatsal dönemden PostEmpresyonist eserlerden oluşuyordu. O günden bugüne altı sergi daha açılmış. Basında Arkas Koleksiyonu hakkında okuduğum yazılardan etkilenip meraklanmama ve çeşitli kereler İzmir’e gitmeme rağmen Arkas Sanat Merkezi’ni bir türlü ziyaret edememiştim. Geçen hafta sonu İzmir Kitap Fuarı için İzmir’e gittiğimizde bir fırsat yaratıp Arkas Sanat Merkezi’ni ziyaret ettik. İyi de etmişiz. İzmir Kordon’daki nadir tarihi binalardan birini içeriden de görmekle kalmadık, çok etkileyici bir sergiyi de izleme şansına kavuştuk: “Camın Şairleri”. Bu şiire çağrışım yapan sergi bildiğimiz ama örneklerini topluca görme olanağımız olmayan bir sanat dalını tanımamızı sağlıyor. Arkas Koleksiyonu’ndan derlenen sergide 20. yüzyılın başlarında Fransa’da ortaya çıkan Art Nouveau akımının cam sanatındaki en önemli üç temsilcisi; Émile Gallé, Daum kardeşler ve René Lalique’e ait 172 eser yer alıyor. Cam sanatının ürünleri, tek tek gördüğünüzde önemini doğru olarak kavrayamayacağınız eserler. Vazo, lamba, masa saati, cam pano olarak dekoratif bulup, belki zevkinize göre birini seçip evinizin bir köşesini süsleyeceğini düşüneceğiniz nesneler... Ama o kadar güzel işlenmişler ki oluşumlarını sağlayan büyük emeği, sanat zevkini, bakışını düşünmeden edemiyorsunuz. Cam sanatına büyük bir yenilenme ve değişim getiren Émile Gallé’nin “Ben mutluluğun emekçisiyim” sözü karşılıyor bizi serginin girişinde. 1846 1904 yılları arasında yaşayan Gallé, baba mesleği olan cam üretimini botanik ve sanat tarihi eğitimlerini kimya bilgisi ile karıp bir sanat haline getirmiş. Çiçek, yaprak motiflerinin yanı sıra yusufçuk, kelebek gibi hayvancıkların desenlerini de işlerinde kullanmış. Yenilikçiliğinin yanında kullandığı renklerin tonları, uyumu sanıyorum başarısının temelinde yatan en önemli neden. Bu cam işler buluştukları ışığın tonu ve gücüne bağlı olarak farklı görünümler iletiyor. Kabartma cam tekniği ile yapılan işlerde usta elinden çıkmış heykellerin etkisini buluyorsunuz. Émile Gallé’nin eserleri, zanaatın nasıl sanata dönüştüğünü, seri üretimin nasıl sanat ürünü halini aldığını da anlamanızı sağlıyor. Sergide Gallé’nin doğacı anlayışını cam üretimlerine uygulayan Auguste ve Antonin Daum kardeşlerin kendi buldukları yeni tekniklerle cam sanatını nasıl geliştirdiklerini de gördük. Bu eserler aynı zamanda figüratiften soyuta art nouveau’dan art deco’ya geçişi de örnekliyor. Serginin üçüncü ismi bir mücevher sanatçısı olarak tanınan René Lalique. Lalique’nin kendi geliştirdiği bir teknikle ve art deco üslubu ile ürettiği dekoratif objeler sergileniyor. “Camın Şairleri”nin küratörü Niko Filidis sergiyi bilgilendirici panolarla destekleyip cam sanatını ve bu sanatçıların niteliklerini daha iyi kavramamızı sağlamakla kalmamış, Arkas Koleksiyonu’ndan konuyu tamamlayan tablolarla da etkilerini güçlendirmiş. “Arkas Sanat Merkezi” binasıyla, sergileme anlayışı ile daha ilk adımda insanı etkiliyor. Bu güzel yapıda “Camın Şairleri”ni tanımak ise başka bir etki yaratıyor. 27 Nisan’da bitmesi planlanan sergi gördüğü ilgi üzerine 15 Haziran’a kadar uzatılmış. Kaçırmayın. Çağdaş yapıtların her seslendirisi onların baştan yaratılmasıdır. Juliana’nın geçen cumartesi akşamı sunulan “Sesler Tiyatrosu”nun provasını izledim. Danimarkalı SCENATET topluluğu ve okulun müzik kulübü de katılıyordu. Klasik çalgıların yanı sıra cam, porselen, güncel eşyalar, yaprak, tüy gibi cisimler de müziğin malzemesiydi. Elektro akustik malzemeyle tınıların incelikli işlenmesi, sessiz filmle teatral efektlerin kaynaşması bizler için oldukça yenilikçi söylemler. Oysa Avrupa’nın nice merkezinde bu tür dinletiler merakla izleniyor. Öyle ya, çağdaş bir re sim sergisine, yeni bir tiyatro ya da bir sinema yapıtına merakla gidiyoruz. Yeni basılan romanı hemen alıp okuyoruz. Ama müzik deyince alışık kalıplarımıza dönüyoruz. Müziğin diğer sanat dallarıyla birleşmesi, yeni renkler araması bizi korkutuyor. Çağlar boyu alışık olduğumuz melodiarmoni bağdaşmasını arıyoruz. Darmar’dan ‘Junda Konçertosu’ Hafta sonu Ankara’da Bilkent Senfoni Orkestrası’ndan Ali Darmar’ın (1946) “Junda” (Adası) başlıklı piyano konçertosunu dinledim. Gürer Aykal gi ‘ Ri t i Vurmalı çalgılar ustası Okay Temiz Kuledibi’ndeki atölyesinde çocuklara ritim eğitimi veriyor CEREN ÇIPLAK n n e , me a lo m bi yaratıcı bir şef, Ayşegül Sarıca gibi usta bir piyanist ve Bilkent Senfoni gibi disiplinli bir topluluğun elinde ilk seslendirisi yapıldı. Gerek piyanistik açıdan gerek senfonik renklerin işlenmesinde yorumcular üstün bir başarı sergilediler. Darmar, günümüzün neoromantik deyişinde; akıcı temalar buluyor, çalgıların renklerini ölçüp biçiyor, piyanoyu çalgı olarak çok iyi tanıdığından orkestrayla onun arasında tınısal buluşlar yaratıyor. Türk müziği ritimleri de mistisizmini artırıyor. Programlı Müzik olarak adlandırdığımız betimsel yapıtlara iyi bir örnek Darmar’ın konçertosu: Junda’nın çevresindeki motorların sesi, vapur düdüğü, martı çığlıkları, rüzgârlar, dalgalar akustik çalgılarla yaratılıyor ve bestecinin anılarıyla kaynaşıyor. Ayvalık’ta eylülekim ayındaki denizin dinginliği ve doğanın güzelliğini adeta rahatsız edici bir ortam olarak yorumlayan besteci bu algılamayı disonans akorlarla duyurmuş. Üçüncü bölümde Junda çevresindeki yıkık dökük bir manastır bir Ortodoks temasıyla çıkıyor karşımıza. Böylece yeniden başlayan bir öyküyle yapıt son buluyor. Bir müzik yapıtının ilk kez gün yüzüne çıkmasını izlemek, besteci ve yorumcular arasındaki işbirliğine tanık olmak heyecan vericiydi. Çocuklar mızıka, davul çeşitleri, borular, vibrafon, metal, çelik ve telli aletler, kurbağa gibi ses çıkaran hayvan aletleri gibi çok sayıda çalgı eşliğinde ritim duygusu öğreniyor... Vurmalı çalgılar ustası Okay Temiz uzun yıllardır Kuledibi’ndeki Ritim Atölyesi’nde çocuklara ritim eğitimi veriyor. Ritmi, “kâinatın ahengi” olarak tanımlayan Okay Temiz, “Ritmin en önemli olduğu ülkelerden Hindistan’da ritme anne, melodiye de baba deniliyor” diyor. Atölye çalışması, her cumartesi saat 11.0014.00 arasında 413 yaş grubu çocuklara yönelik gerçekleştiriliyor. Ritim duygusu öğrenilebilen bir şey midir? Elbette öğrenilebilir, kulağı kirlenmemiş ve algıları açık herkes ritim duygusunu geliştirebilir. Bu konuda istikrarlı olmak önemli. Çocuk ritim atölyesinde tür olarak hangi ritimleri öğretiyorsunuz? Belli bir ritim türü öğretmeye çalışmıyoruz. Amaç burada onları müzisyen yapmak değil. Öncelikle, farklı ülkelerin kültürlerine ait aletleri tanıyorlar. Kişisel anlamda konsantrasyonları gelişiyor, huzur bulu yorlar, birbirleriyle yarıştırmadan dengeli ve uyumlu olmalarını aşılıyoruz. Genç yaşta ritimleri tanımaları hafızalarını genişletiyor. İçinde saklı kalan doğaçlamalar su üstüne çıkıyor. Bir nevi beyin cimnastiği yapıyorlar. Dinleme sanatını öğreniyorlar. Kompozisyon yapmasını öğreniyorlar, aslında tüm bu saydıklarım büyükler için de geçerli. Yetişkinlere de eğitim veriyorsunuz, ama eminim ki çocuklar uçuk yorumları ve fikirle riyle sizi çok şaşırtıyorlardır... Elbette, onlar öğrenme konusunda çok açıklar ve algıları daha kuvvetli, teknik detaya girmeden verdiğiniz her şeyi hemen kapıyorlar, benimsiyorlar. Benimle beraber sahnede yer alıyorlar, doğaçlamalar yapıyoruz beraber. İzleyenler, bu kadar küçük çocuğun ortaya koyduğu performansa şaşırıyor, gözlerine inanamıyor. Davul demişken, bazı davulcular agresif, sert çalarken bazıları da yumuşak, naif bir şekilde çalıyor. Hep merak etmişimdir, bu çalış şekli davulcunun karakteristik bir özelliği midir? Bir davulcu sadece karakterinden dolayı agresif çalmaz. Kendi karakteri, kulağı, tekniği daha birçok şey etkendir, hatta hangi kültürle yetiştiği de önemli, egoları varsa bu da etkiler. Egosu yüksek kişi diğer müzisyenlerle birlikte değil hep kendisi önde olmak ve çok çalmak ister. Caz müziği doğaçlamaya dayanır ve birlikte çalan her müzisyenin doğru yerde doğru zamanlama ile çalması çok önemlidir. Bunun için müzisyenin egosunu terbiye etmesi gerekli. di baba Kültür Servisi 3. Naim Tirali Öykü Ödülü, 19 Nisan Cumartesi günü Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Yerleşkesi’nde yapılan törenle Hüseyin Peker’e sunuldu. Doğan Hızlan, Prof. Cevat Çapan, Semih Gümüş, Yekta Kopan, Oktay Akbal, Nursel Duruel ve Emine Tirali’den oluşan jürinin belirlediği ödüle, bu yıl Peker “Rüzgârlı Ceket” adlı öykü kitabıyla değer görülmüştü. Tirali ödülü Hüseyin Peker’in Kültür Servisi Türkiye Yayıncılar Birliği, 23 Nisan Dünya Kitap Günü’nde herkesi sevdiklerine kitap armağan etmeye çağırdı. Uluslararası Yayıncılar Birliği Kongresi ile aynı yıl UNESCO tarafından 23 Nisan “Dünya Kitap Günü” olarak kabul edilmişti. Her kitap bir hediye ’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle