30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 NİSAN 2014 PAZAR 8 GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada seçimine olağandışı bir ivme kazandıran ama şimdilik en tarafsız gözle bu olaya bakarak Gül’ün kişisellikten çok, demokratik rejime yaptığı olumlu katkıları açıklamayanlara katılmadan … ….ne yolda yorumlanırsa yorumlansın; bu davranışını RTE ile rekabeti kızıştırmak ve bundan nemalanmak gibi ilkel bir fikre bağlamamak gerekiyor. Gül; onurlu ve kimliği sağlam bir duruş sergiledi. Devlet hizmetlerinin en şereflisi TC ve halkının başkanı olmak gururunu taşıyan bir insan olarak... ….Çankaya’dan sonra ancak devlete ve millete hizmetlerine devam edeceği bir makama onuruyla gelmeyi elbette arzu ediyordu. Bu hizmet yolu Başbakanlık ve parti başkanlığı gibi, sorumluluk yükleyen koltuklar olabilirdi ve elbette Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra başkalarının “emri ve isteklerini yerine getirmeden” bu görevin bütün sorumluluğunu üstlenmeye hazırdı. Fakat… HHH ….yaşanan süreçte devletin de, partinin de, Başbakanlık’ın da, parti başkanlığının da tekelinde olduğuna kendini inandırmış ve de üstelik sözüm ona demokrat, demokrasiye bağlı bir kişiliği varmış gibi RTE… ….adeta siyasetin haracını yiyor. Rıza gösterdiğim, elimde avucumda tuttuğum ve tutacağım bu sorunlu ve sorumlu devlet ve demokratik koltuklara oturacakların…. ….ancak ve ancak kendi emrinde, adeta gerektiğinde güverteyi temizleyen bir tayfa gibi olmasını… yat deyince yatmasını bilen, şunu şunu yap deyince bunları sorgusuz sualsiz yapan velakin… ….başına buyruk oturduğu koltuğun hakkını vermeyen, olası girişmeleri olan da değil olması olasılığı az olanları bile hemen defterden siliyor. RTE, yıllarca önce ve hele son aylarda devlet yönetiminde hükümetin tutumuna aykırı davranışlarıyla göze çarpan Gül’ü, bence çoktaaan gözden çıkarmıştı. Şimdi bu yolun taşlarını döşüyor. HHH Bilinen, izlenen bu manzaraya karşın hâlâ bu adamın, RTE’nin, demokrasinin her kuralına saygılı olduğunu, hâlâ bu ülkede, tabii yalaka yandaşları ve hasta taraftarları dışında, iddiaya edenler varsa, lütfen parmak kaldırsın! Bu halka yıllarca ayakları sağlam basan bir demokrat olduğunu yutturdu. Oysa tepeden aşağıya, bu ülkenin siyasal ve yönetsel tek adamı olduğunu demokrasi maskesi altında gizledi. Gül’ün son çıkışı bu maskeyi araladı. Gerçek yüzün küçük bir bölümü göründü. Hele bir yukarı çıksın, emre amade bir başbakan ve parti başkanı da atasın, ondan sonra gerçek yüzünü göreceğiz. HHH Dönelim günümüze. Cumhurbaşkanı seçimi kapıya dayanınca hemen her gün Çankaya adayı olmaya karar vermediğini söyledi ama aslında Köşk’ü çoktan yan cebine atan siyasal bir söz hokkabazlığına karşın… düzenlediği her toplantıda nasıl bir cumhurbaşkanı olacağını, cumhurbaşkanı olarak nasıl bir devlet düzeni planladığını anlattı durdu. Kendisi yukarıda “koşup terleyecek”, örneğin huzura çağırdığı; munis, bahşettiği Başbakanlık koltuğuna müteşekkir kişiyi, huzuruna çağırdığı TC Başbakanı’na, şu bu konularda yapması gerekenleri bildirecek… RTE’nin atamayı planladığı, hatta Gül duysun diye kulislere saldığı bu formüle uygun gördüğü isim de başka sahillerde gezerken RTE’ye söylemediğini bırakmayan örneğin Numan Kurtulmuş! Gül’e bir başka, uzaktan bakınca demokratik yöntem gibi görünen bir yolu da kulislere sarkıttığı bilgiler içeriyor. Gül veya başkaları parti başkanı mı olmak istiyor, bunun yolu kongreden geçer diyor. Gül’e amansız ve ne sonuç vereceği önceden kestirilemeyen çok adaylı, hatta tepeden Gül aleyhine sonuç çıkmasını sağlayacağı bir kongre tavsiye ediyor. Seçil, gel başım üstüne! RTE’nin bu, işitilip de artık inanılmayan masallarından biri bu! HHH Ama Gül, RTE’nin emri kumandası altında ve hazırlop bir başbakanlığı da kabul edecek, emanetçi başbakan olma karakterinde olmadığını son açıklamasında “bugünkü şartlar çevresinde” dediği, tabii RTE’nin günlerdir sıraladığı koşullarda, “gelecekle ilgili siyaset planının olmadığını”, daha doğrusu olamayacağını söyleyerek gerçekçi bir karar açıkladı. Ha, olasılık diye yazılıyor. Gül, RTE’yle görüşmesinde Cumhurbaşkanlığı’ndan vazgeçip geçmediğini soracakmış. Şayet RTE’den evet yanıtı alırsa Çankaya’ya yine aday olacakmış! Yahu bu ne hayal gücü. RTE yakalandığı Köşk sevdasından asla vazgeçmez. HHH Amma... Gül, bilemem; acaba şu fedakârlığı yaparak adaylığını koyabilir mi? Parti aforoz eder ama Gül, sağdan soldan, hatta Kürtlerden de oy alır ve Cumhurbaşkanlığı’na yeniden seçilebilir. Bu, uzak, gerçekleşmesi olanaksız bir olasılık değil... Devlet umurunu sadece bilen değil, ayrıca tarihsel bir görev yapmış olarak devletin tek elden kişisel bir araç gibi kullanılmasının önüne de geçmiş olur ki… …RTE’nin tükenmez ihtiraslarını kesecek tek yol da bugün bu görünüyor. Hayatın içinden çıkan büyülü gerçekçilik akımından mı başlasam, dilinin zenginliğinden mi, yoksa o düşsel Maconda köyünün, köyü kuran Buendia ailesinin geçmişini anlatan öyküsünden mi?.. Yoksa bir umudu mu, aşkı mı, demokrasiyi mi, özgürlüğü mü? Kolombiya ve Türkiye! Demokrasisi gelişmemiş iki ülke... O coğrafyalarda yaşayan aydınların, yazarların, sanatçıların, emekçilerin, gençlerin verdiği demokrasi mücadelesi... Darbeler, yoksulluk, baskı, şiddet... Masalla gerçeği harmanlayıp gerçeküstü olanı yanı başımıza getiren edebiyatçılar. O “Yüzyıllık Yalnızlık”, “Kırmızı Pazartesi”, “Kolera Günlerinde Aşk”, “Albaya Mektup Yok”, “Başkan Babamızın Sonbaharı”, “Bir Kayıp Denizci”, “Labirentindeki General”, “Sevgiden Öte Sürekli Ölüm” ve öteki kitapları. Gerçekliğin düşsel büyücüsünden, Marquez’den söz ediyorum... 87 yaşında hayata veda eden o büyük yazardan... Romanlarının, öykülerinin tümünü okudum... Ben onun gazetecilik yıllarını, edebiyata geçişini, direncini, insan sevgisini, hüznünü, mücadelesini anlatacağım. Evrene, insanlığa bakışını! Hayatı algılayışını... Kolombiya tarihinin dışında evrensel düzlemde bireyin yaşantısını bir mitos olarak nasıl değerlendirdiğini kendimce yazmaya çalışacağım. Hayata karşı cesur olmak, baskılardan yılmamak, direnmek!.. Özkan Mert’in dizelerinde olduğu gibi haykırmak: “Diren! Ey kalbim Diren! Hayâsızlığa, Namussuzluğa HABERLER Paul Celan gibi, dudaklarında aramamıştır dudaklarını, yabancıyı umursamamıştır kapısının önünde, gözyaşını gözde aramıştır. Kimi zaman bir gece rüzgârı olmuş, kimi zaman bir mavi bulut... Hüzün! Aşk! Sevgi! Barış! Yükselen suları seyretmiştir hüzünlü sabahlarda... Kuşları! Çiçekleri! Mırıldanmıştır yalnızlığının içinde: “çiçek açmakta bir yaylım ateşi dostun olarak ölmekte” HHH Büyülü, masalımsı bir gerçeklik, çocuklar, o hüzün bulutu, yüzyıllık yalnızlık, hayatın derinliğine doğru akan bir ırmak gibi... Benim ülkem de “Yüzyıllık Yalnızlık” gibidir... Vahşi kapitalizme ve emperyalizme karşı bir başkaldırışın simgesi, günümüz dünyasında sürüyor... Sosyalist bir yazarın, Gabo Baba’nın fotoğraflarına bakıyorum uzun uzun... O gençlik ve yaşlılık fotoğrafları... Sevecenliğin, içtenliğin, direncin yanı başında bir hüzün ve yalnızlık! Masamdan kalkıp, pencereden dışarıya bakıyorum... Ölümden korkmayan bir adam, öldün... Kirli düzenin çarkları sürüyor... Diren diyorum, diren... Yağmaya, soyguna, hırsıza karşı çık... Rantçılara meydan oku... Direnen kazanır, direnmeyen kaybeder... Güle güle Gabo Baba... Nasıl olsa yüzyıllık yalnızlığı bize bıraktın! Güney Amerika’nın hayallerini miras bıraktın; tüm renkleri, insanları bize sen tanıttın... GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada dilimde hizmet vermesine karşın adından hâlâ söz ettiren Köy Enstitüleri, küresel ölçekte örnek alınan bir deneyimdir. Her şeyden önce Köy Enstitüleri, eğitimde coğrafyasal fırsat eşitliğinin adıdır. Bugün Türkiye’de 7 bölgeye eşit ağırlıkta yayılmış bir eğitim kurumu yoktur. Oysa Hasan Âli Yücel’lerin, İsmail Hakkı Tonguç’ların öncülüğünde açılan bu kurumların Türkiye haritasındaki yeri işaretlendiğinde tüm bölgelerin ışıklandığı görülecektir. Kepirtepe (Kırklareli), Arifiye (Sakarya), Savaştepe (Balıkesir), Kızılçullu (İzmir), Ortaklar (Aydın), Çifteler (Eskişehir), Gönen (Isparta), Aksu (Antalya), İvriz (Konya), Düziçi (Osmaniye), Hasanoğlan (Ankara), Gölköy (Kastamonu), Akpınar (Samsun), Pazarören (Kayseri), Akçadağ (Malatya), Yıldızeli (Sivas), Beşikdüzü (Trabzon), Pulur (Erzurum), Dicle (Diyarbakır), Erciş (Van), Cilavuz (Kars) Köy Enstitüleri sadece bu illerin değil, çevresindeki köylerin, kasabaların da çekim gücüydü. Yaz tatillerinde okullararası gezi düzenlenerek bölgelerin birbirini tanıması da sağlanıyordu. HHH Köy Enstitülerinin ruhu neydi? Bu soruyu sadece bir sözcükle yanıtlamak gerekirse şunu söyleyebiliriz: Üretim! Eğitimin böylesine üretimle iç içe olduğu bir sistem beraberinde doğal olarak pek çok alanda çoğalmayı getiriyordu. Öğrenciler tarımsal üretimin içinde yer alarak hem toprağı ve teknolojiyi öğreniyordu. Kendi elektriklerini kendileri üreterek bilimin ışığını her anlamda hissediyorlardı. Doğal kaynaklardan kültüre bölgelerindeki tüm zenginlikleri araştırarak, bedenle beyni, kendi ifadeleriyle kol ile kafayı birleştiriyorlardı. Bir başka deyimle bilimle günlük yaşamın gerekleri buluşuyordu. Bugün de evrensel anlamda bilimin gelişimini sağlayan unsurların başında insanların yaşamlarını kolaylaştırmak, ulaşılan her hedefi bir adım ileri götürmek, araştırmacı ruhu güçlendirmek ve yaymak gelmiyor mu; işte Köy Enstitülerinin varlık nedeni de bunlardı. HHH Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu eğitim sorunlarına kalıcı çözümler aranmaya başlandığında, 21. yüzyılı yakalama hedefi masaya konduğunda, aklın yolunu izleyen herkesin ilk başvuracağı deneyimlerin başında Köy Enstitüleri gelir. Söz konusu olan, bu kurumların bugün aynı çerçeve içinde kurulması değildir. Ya nedir? Köy Enstitülerinin ana hedefi olan öğrenme ve üretme heyecanını bugünkü kuşaklara da verebilmektir; Köy Enstitüleri deneyimini 21. yüzyıl değerleriyle buluşturmaktır. Köy Enstitüleri öğrencilere öncelikle öğrenmeyi öğretiyordu. Bunu başaran bir kişi artık neyi nereden, nasıl öğreneceğini kendisi de bulur. Kimileri şöyle diyebilir: Kardeşim, 1940’larda Türkiye nüfusunun yüzde 80’i köylerdeydi. Bu anlamda böyle bir eğitim örgütlenmesi gerekliydi. Bugün neredeyse tam tersi; nüfusun ancak yüzde 25’i köylerde oturuyor. Buna verilecek çok yanıt var ama, sadece şu gerçeği paylaşmak bile yeterli: Bugün büyük kentlerin ortalama üçte ikisi kırsal kesimden göçenlerin oluşturduğu semtlerle kuşatılmıştır. Bir araç için petrol ne ise eğitim için hedef seçip onu başarma heyecanı taşımak da odur. Köy Enstitüleri marşı şöyle diyordu: “Karanlıkla cengimiz var / Savaşalım arkadaşlar / Kafamızda, kolumuzda / Eriyecek dağlar taşlar.” Düşsel Büyücü Gabo Baba... Diren! Kötüye Çirkine, yanlışa Diren! Yenilme.” HHH Marquez (Gabo Baba) 1927 yılında doğdu, büyükannesi ve büyükbabasının yanında büyüdü, Bogota’daki Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nde hukuk ve gazetecilik öğrenimini yarıda bırakıp gazetecilik yapmaya başladı. Çok iyi bir gazeteciydi... Gazeteciliği bırakıp 1940’ların sonlarında öyküler yazdı ve adını duyurdu. Okurlarıyla bir sevgi bağı kurdu! Direncin gücünü gösterdi! Korkusuzdu! Sürrealizmi durduğu yerden indirmiş, hayatın kıyısına koymuştu... Tıpkı Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Yaşar Kemal, Sait Faik, Orhan Kemal gibi... Gabo Baba’nın kitapları gerçeğin kendisidir ve o yüzden okurla dostluk kurmuş “Yüzyıllık Yalnızlık” evrensel düzlemde bir mitos olarak değerlendirilmiştir. 1967’de yayımlanan roman bugüne kadar 30 milyondan fazla satmıştır tüm dünyada. Hüzünle kaplı olan hayatın sayfalarında, Gabo Baba ölümden, şiddetten, karanlıktan hiç korkmamıştır. Baskı, yıldırma ona vız gelmiştir... Gezi Direnişi’nin simge ismi için Okmeydanı Cemevi’nde 40 yemeği verildi Berkin buluşması Haber Merkezi Gezi Parkı Direnişi sırasında Okmeydanı’nda polis tarafından gaz fişeği ile vurulan ve 269 gün yaşam mücadelesi verdikten sonra 11 Mart’ta yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın 40 yemeği Okmeydanı Cemevi’nde verildi. Yemeğe siyasetçiler, sanatçılar, gazeteciler ve çok sayıda yurttaş katılarak Elvan ailesinin acısına destek oldu. Alevi geleneklerine göre yapılan 40 yemeğinde baba Sami Elvan ile Berkin’in dayıları Kenan Düzen ve Gürsel Düzen kapıda gelenleri karşıladı. Kapısının tüm yurttaşlara açık olduğunu belirten baba Elvan “Cemevi Berkinimizin” dedi. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Okmeydanı Cemevi dedesi Binali Doğan tarafından Türkçe okunan lokma ve bağış duasının ardından et, pilav ve helvadan oluşan yemek yurttaşlara dağıtıldı. 40 yemeğine, HDP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Gezi Parkı eylemleri sırasında Ankara’da polis kurşunuyla öldürülen Ethem Sarısülük’ün kardeşi İkrar Sarısülük ve Taksim Dayanışması üyesi Cem Tüzün de katıldı. Acılı baba Sami Elvan, gazetecilerin soruşturma ile ilgili sorularını yanıtlarken şöyle konuştu: “Bir basamak ileri gidemiyoruz. Yeni atanan savcı bu konuya eğildiğini, üstüne düştüğünü ifade ediyor. Temennimiz bir an önce bu davanın sonuçlanması. Biz adalet istiyoruz. Berkin için her perşembe vurulduğu yerde anma yapıyoruz. Failler bulunana kadar da bu anmayı devam ettireceğiz.” Cemevi’nde hazırlanan köşede Berkin ile özdeşleşen ekmek ve mumlar yer aldı. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) TAYAD ‘Ekmek’ bırakacak TAYAD üyeleri, Berkin Elvan’ın katillerinin bulunması için bugün sabah saatlerinde İstanbul’un çeşitli semtlerinden Taksim Meydanı’na ekmek bırakma eylemi yapacak. Eylem akşama değin sürdürülecek. Polise soruşturma izni vermedi Envanterde gaz silahı yokmuş!.. İstanbul Haber Servisi Gezi eylemleri sırasında işitme engelli Selçuk Yıldız’ın Sancaktepe’de polis tarafından gaz fişeği ile vurularak gözünden yaralanmasına ilişkin İstanbul Valiliği, savcılığa gönderdiği yazıda “gaz bombası atan teçhizatın envanterde bulunmadığını” öne sürdü. İstanbul Valiliği, soyut iddialara dayandığı gerekçesiyle Yıldız’ın yaralanması olayında polislerle ilgili soruşturma açılmasına izin vermedi. Yıldız avukatı aracılığıyla temmuz 2013 tarihinde gaz fişeği atan polisler hakkında soruşturma başlatılması için İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Kamu görevlililerin soruşturulması için izin isteyen savcılığa 7 ay sonra valilikten yanıt verildi. Valilik yazısında, mobese görüntülerine ulaşılamadığ, şikayetin soyut iddialara dayandığı ve ciddi bulgu ve belgelere dayanmadığını belirtildi. ‘Hasta tutuklular için adalet!’ Gaz bombası düşük yaptırdı Yurt Haberleri Servisi Şanlıurfa’da, seçim sürecinde yapımına izin verilen gecekonduları yıkmak isteyen polislere direnen mahalle sakinleri arasında bulunan Semra Göktaş’ın müdahale sırasında kullanılan gaz bombası ve tazyikli su nedeniyle düşük yaptığı bildirildi. Göktaş’ın akrabası Emine Göktaş, “Bizden gelip oy istediler ama canımızı yaktılar” diye tepki gösterdi. l İSTANBUL/BALIKESİR (Cumhuriyet) İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, hasta tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumuna dikkat çekmek için yaptığı “F Oturması” eyleminin 109.’uncusu gerçekleştirdi. Grup adına basın açıklaması yapan Rahşan Anter, ağır hasta tutuklu Feride Argus ve tüm hasta tutuklu ve hükümlülerin serbest bırakılarak tedavilerinin sağlanmasını istedi. İHD Balıkesir Şubesi üyeleri de Yeşilli Meydanı’nda toplanarak cezaevlerinde yatan 202 ağır hastanın serbest bırakılması için 202 mum yaktı. Pankarta özel güvenlik dayağı Okmeydanı Cemevi’nde Berkin’in portresinin de olduğu köşede Berkin ile özdeşleşen ekmek ve mumlar yer aldı. 40 yemeğini katılan yurttaşların düşüncelerini yazdığı defterde “Aşk olsun sana gülen çocuk, aşk olsun. 269 gün direndin faşizme inat. Direndikçe bir mum gibi eridin, eridikçe milyonları aydınlattın” sözleri dikkat çekti. Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesinin 40. gününde bir kişi de Taksim Tünel Meydanı’ndan Gezi Parkı’na kadar simgesel olarak taşıdığı uçurtmayla koştu. Berkin için Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Antalya Şubesi’nde de mevlit okutuldu. Öte yandan yontucu Elbruz Denge tarafından yapılan “Çocuklar Ölmesin” temalı yontu, Datçalıların yoğun katımıyla Cumhuriyet Caddesi’ne bakan alana konuldu. Sanatçı İbrahim Çiftçioğlu da, “Berkinimiz, Datçalıların da yüreklerinde, yanı başında olacak artık” dedi. Aşk olsun sana l İstanbul Haber Servisi İstanbul Üniversitesi Beyazıt Yerleşkesi’nde Öğrenci Kolektifleri tarafından asılan “Yolsuz rektöre, katil AKP’ye karşı 1 Mayıs’ta Taksim’e” yazılı pankart, önceki gün özel güvenlik görevlileri tarafından indirildi. Öğrencilerin dün pankartı yeniden asmak istemeleri üzerine özel güvenlik görevlileri müdahale etti. Sosyal paylaşım sitelerinde yayımlanan olaya ilişkin görüntülerde kız ve erkek öğrenciler yerlerde sürüklenerek dövüldüğü görülüyor. Yaralayan polis açığa alındı ‘Çocuk katilleri yargılansın’ Datça’da ölümsüzleşti ‘Geri zekâlı nereye atıyorsun’ Polisin Gezi Direnişi sırasında Berkin Elvan’ın gaz kapsülüyle vurularak öldürülmesini, Okmeydanı ve Sancaktepe’de barikat kurarak protesto edenlere polis tazyikli su ve gaz bombası ile müdahale etti. Eylemciler de polise molotofkokteyli ve havai fişek attı. Bir göstericinin attığı molotofkokteyli birinci kattaki pencerenin pervazına isabet etti. Polis, Akrep adı verilen zırhlı araçtan “Geri zekâlı nereye atıyorsun” şeklinde anons yaparak göstericilere tepki gösterdi. İstanbul Haber Servisi Kaybedilen yakınları için yıllardır her hafta Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın kutlanacağına dikkat çekerek kaybedilen çocuklarının isimlerinin yazılı olduğu balonları gökyüzüne bıraktı. Cumartesi Anneleri dün 473. oturma eylemini, 23 Nisan’ın yaklaşması nedeniyle kaybedilen çocuklara ayırdı. Cumartesi Anneleri’nin ortak açıklamasında ise 23 Nisan’da devlet yöneticilerinin kutlamalarda “Çocuklar geleceğimizdir” mesajları verecekleri belirtilerek 1990’lı yıllarda çocukların devlet eliyle katledildiği anlatıldı. l BURSA (Cumhuriyet) Bursa’da oynanan BursasporGalatasaray maçı sonrası çıkan olaylarda plastik mermi kullanarak Bursaspor taraftarı Ali Osman Yılmaz isimli taraftarın gözünden yaralanmasına neden olan polisin açığa alındığı bildirildi. Bursa Emniyet Müdürlüğü’nden yapılan açıklamada, G.İ. isimli polis memurunun amirlerinden habersiz savunma tüfeği ile kapsül attığının belirlendiği ve gerekli işlemlere başlanarak görevinden uzaklaştırıldığı açıklandı.Gözünden yaralanan Ali Osman Yılmaz’ın tedavisi sürerken sağ gözünün içinde kanama olduğu ve yüzde 80 görme kaybı yaşayabileceği öğrenildi. ESP’den operasyon tepkisi l İstanbul Haber Servisi Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) önceki gün İzmir’de MLKP operasyonu adı altında 1 Mayıs öncesinde ESP üyelerinin gözaltına alınmasını protesto ederek gözaltına alınanların serbest bırakılmasını istedi. Galatasaray Meydanı’nda toplanan ESP’lilere, Cumartesi Anneleri, SDP ve HDP yöneticileri ve üyeleri de destek verdi. ESP İl Başkanı Çiçek Otlu, “Gözaltılar ve baskılar partimizin 1 Mayıs’a yürüyüşünü engelleyemeyecek” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle