30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 NİSAN 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI T tabloları Katar’a nasıl uçuruldu... ablodaki görüntü Osmanlı zenginlerinden Mustafa Ağa’ya ait. Çubuğunu yakmış, minderde yan gelmiş oturuyor. Karşısında 16’sında görünen bir delikanlı boynunu bükmüş bekliyor... Etrafta uşaklar, hizmetkârlar... Yağlıboya tablo, Mustafa Ağa’nın, Demirbaş Şarl’a para kaptırmadan önceki günlerinden. Ruslara yenilen İsveç Kralı Demirbaş Şarl, Osmanlı’ya sığınmış. Beş yıl devletin sırtından geçindiği yetmiyormuş gibi, İsveç’e dönerken de İstanbul’un sayılı zenginlerine, ağalarına, paşalarına yüklü miktarlarda borç taktı... Mustafa Ağa başta olmak üzere alacaklılar, Şarl’dan paralarını geri alabilmek için İsveç’in yolunu tuttular. Haftalarca süren yolculuğun ardından para yerine İsveç’in temiz havasını aldılar. Çoğu, geriye dönemedi. Sarışın, uzun boylu, ceylan gözlü İsveç kızlarına bağlanıp kaldılar. Kendi adlarını verdikleri köyler kurdular. Gazeteci Abdullah Gürgün yıllar önce gitti, İsveç’teki o Türk köylerini buldu, belgesellerini hazırladı, yayımladı... Başka bir yağlıboya tablonun objektiflerde görüntüsüne bakıyorum. 26 Osmanlı padişahını soyağaçlarıyla birlikte tek tek gösteren portreler. Hepsi aynı çerçeveye sığdırılmış. 17451779 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde İsveç elçisi olarak görev yapan Gustaf Celsing, ülkesine dönerken 102 parça suluboya/yağlıboya tabloyu, antika altın, gümüş ev eşyalarını, Osmanlı halı ve kilimlerinden oluşan şark odası takımlarını birlikte geçirmiş. Yaklaşık 235 yıl korunan Osmanlı mirası Celsing’in mirasçıları tarafından Katar’a 300 milyon Krona (yaklaşık 100 milyon TL) satıldı. Türkiye, İsveç’teki bu değerli eserlerin varlığından ilk kez 28 yıl önce bilgi sahibi oldu. Gazeteci Abdullah Gürgün, 1986 yılında, İsveç Radyo ve Televizyonu’nun Mozaik programında koleksiyonu tanıtan geniş bir programa yer verdi. O yıl Stockholm’deki Nordiska Müseet’te sergilenen eserler büyük ilgi gördü. Tablolar, daha sonra Södertälje Kültür Evi ve Gripshpolm Sarayı’nda gösterime sunuldu. Stockholm’deki Türk MALMÖ Büyükelçiliği, Türkiye Dışişleri Bakanlığı tablolar konusunda bilgilendirdi. Eskilstuna yakınlarında Biby Şatosu’nda, Gustaf ALİ HAYDAR ve Ulric Celsing NERGİS tarafından korunan Osmanlı tablolarının, 1804 yılında yürürlüğe giren koruma yasasına göre yurtdışına çıkarılması yasaktı. Koleksiyon, korunması ve bozulmaması kaydıyla aile içindeki kişilere devredilmesi anlamına gelen “fideikomiss” kapsamına alındı. Osmanlı tabloları ve değerli eşyaları, eski Osmanlı elçisi Gustaf Celsing’den torunu Fredrik Von Celsing ve eşi İnga’ya; onların ölümünden sonra da Otto von Celsing, Anna Sofia Celsing ve diğer iki kardeşe miras kaldı. Celsing ailesi, son yıllarda ekonomik sıkıntılar yaşamaya başladı. Biby Şatosu ve onu çevreleyen 1000 dönüm toprağı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalınca Osmanlı koleksiyonunu elden çıkarmaya karar verdiler. Mirasçılar, etik davranarak eserleri satmak için önce Türk yetkililere, sonra da İsveç Kültür Bakanlığı’na başvurdular. O günlerde 102 parça Osmanlı tablosunu ve değerli eşyaları 30 milyon krona almak mümkündü. Görev süresi 2013 yılında sona eren Türkiye’nin İsveç Büyükelçisi Zergün Korutürk, tarihi eserleri Türkiye’ye kazandırmak için çok çaba harcadı. Tabloları ve değerli eşyaları Türkiye’nin önde gelen sanat tarihçilerinden Prof. Dr. Nurhan Atasoy başkanlığındaki bir heyete inceletti. Eserler o fiyata değer bulundu. Ancak, paraları ayakkabı kutularında saklamayı yeğleyen Osmanlı’nın sözde mirasçıları, bu bedeli ödeyerek eserleri satın almaya yanaşmadı. İsveç Kültür Bakanlığı da nasıl olsa Türkler alacak diyerek konuya ilgisiz kaldı. Tam o günlerde Katar Emirliği devreye girdi ve eserlerin tamamına 300 milyon İsveç Kronu ödeme teklifinde bulundu. Gizli sürdürülen pazarlıklar kısa sürede sonuçlandı. Satışa izin vermeyen “fidelkomiss” engelini aşmak için de çare bulundu. Mirasçılardan Otto Von Celsing, Londra’ya taşındı. Sonra da İsveç Mahkemesi’ne başvurarak eserleri de götürmek istediğini bildirerek “fidelkommiss” yasal engelinin kaldırılmasını istedi. İsveç mahkemesi, Otto von Celsin’in bu isteği doğrultusunda karar verdi. Eserler 2013 yılında Londra’ya götürüldü. Katar’la sürdürülen gizli pazarlıklar çoktan sonuçlanmıştı. 2013 yılının sonunda, 300 milyon İsveç Kronu ödenen 102 parça yağlıboya/suluboya tablo ve değerli eşyalardan oluşan Osmanlı mirası Londra’dan Katar’a uçtu... [email protected] Osmanlı Mavi gözlü, Kızılderili, sarışın ngilizcede Oxymoron denilen tezatkökenini açıklamak alışkanlığına çelişik, haber başlığına pek yakışır. sahip olmalıydı, ismi İrlandaİskoç Tezat, anlamı kuvvetlendirmek için dillerinde “bereketli kadınbona dea”, karşıt şeyleri bir arada söylemektir: anlamına gelmekteymiş. Bilgiçliğim Devasa cüce, ateş gibi buz, akıllı tutmuş bulundu, ben de ülkemizi birçok budala, ekşi sütlaç gibi... Ama bu kez kez baştan sona gezmiş, Akdeniz’e başlığımız tezatı değil, gerçeği ifade ait kitapları olan Freya Stark adlı ediyor. Kızılderililerin en vahşisi diye İngiliz gezginci kadının adını verdim; kovboy çizgi romanlarına konu olmuş çıkaramadı, üstelemedim. Freya’yı, Cheyenne Kabilesi’ne ait sarışın, akşam yemeği için girdiğim Uncle mavi gözlü, beyaz kadın gerçektir. Bu Charlie Cowboy Saloon lokantasının oxymoron kadını, yerli halkın adını tüm masaları o cumartesi gecesi taşıyan Cheyenne kasabasındaki bir dolunca, yer gösterilen Amerikan kovboy restorantında tanıdım. ABD’nin barda tanıdım. Kısa boyluydu, tırmanıp Kanada’ya sınır eyaleti Montana’da oturduğu yüksek taburelerden WC’ye başlayan vahşi tabiat evvela göze hoş gitmek üzere üç defa kendi başına gelir ama sonra, üzerinde pek araç inmiş, fakat geri döndüğü zaman geçmediği için sapasağlam kalmış çıkması epeyi müşkül görünmüştü; asfaltı km’lerce yalnız katederken yardımcı oldum. Zaten o tabureler ürkütücü olur. Arazinin dağcılar için yapılmış CHEYENNE volkanik olduğunu anlamak olmalı, diye aramızda için jeoloğa gerek yoktur; şaka teatisi dahi yaptık. her taraf eski bir yanardağın Kovboy çizmeli barmaid öfkesine ait izler taşır. kızın sürekli değiştirdiği Buzlu, karlı, yer yer donan bira kupalarının sayısını yağmura tutulup hasılı takip etmek mecburiyetim MAHMUT üşüye titriye bu bölgeleri yoktu, ancak epeyi alkol ŞENOL geçtikten sonra Wyoming almış olmalıydı; neşeliydi, eyaletinin Cheyenne şehri, konuşuyordu. Türk olduğumu adeta sığınılacak limandır. Cheyenne, öğrenince, üniversitedeki oğlunun Vahşi Batı’nın esfeli safilini’dir; önce Türk kız arkadaşından söz etti, cep adamı ipe çekip sonra şerife haber telefonunu açıp fotoğrafını gösterdi; verirlerdi. Elbette bugün, Cheyenne tanıyamadım. Fakat bu vesileyle böyle değildir: Eyaletin 60 bin nüfuslu aile albümüne girmiş olduk. Büyük başkentidir; yarım saatte canınız sıkılır. anneannesine kadar, başına kaz tüyleri Beyaz Adam, 1850’de Cheyenne takılı tüm aileyi sıraladı, babası dışında halkını ortadan kaldırıp asayişi temin hepsi Cheyenne’di. Baba maceraperest için 1867’de şerif tayin etmiştir. Vahşi bir İrlandalıymış; mavi göz ve beyaz Batı’da sayısız suzişli maceralar ten, peder hatırasıdır. İrlandalı, yıllar geçiren Yankeekovboylar katledip evvel annesiyle evlenip yerleşmiş, yok ettikleri Kızılderili hatırasına boy boy çocuk sahibi olmuş ancak saygı gösterip şehir isimlerini aynen kısa sürede sıkılıp Brezilya’ya gitmiş; bırakmıştır. Cheyenne katliamı aslında orada kardeşleri de varmış. Freya, bir soykırımdır; bugün, yargılansa babasız büyüdüğünü anlatıp Brezilyalı yeridir. 19. yüzyıla girildiğinde kardeşlerin hasretiyle göz yaşı dökeceği kabaca sayıları 50 bin civarındayken sıra, onun solunda oturan ve sohbetimiz nüfusu şimdi 5 bine inmiştir. Onlardan boyunca karşıdaki ekranda hafta birisi Freya’dır; mavi gözlü, sarışın sonuna ait sıkıcı Amerikan futbol kadın... Kendisini tanıtırken adının maçlarını izleyen bir adam, cebinden mendil çıkarıp uzattı. O zaman tanıştık, meğer kocasıymış. Deminden beri karısının bar sandalyesine tırmanması için koluna girdiğim aklıma gelince, beni bir ter bastı, ne de olsa kovboy yerindeyiz! Fakat adamcağız oralı değildi. Kocası da babası gibi beyaz, ravatlı bir Çingene Marien Meydanı’nın yoksulların en büyük sevinci güneşin ışıltısı... Marien İrlandalı! Kocasının beyazı alkolden yanıbaşındaki Peter kilisesinin tam köşesinde her Meydanı’nda her zamanki gibi yine hareketli hafta kırmızıya dönmüştü. Freya’yla arası gün saatlerce santur çalmaya bayılıyor. Avurtları sonları. Canlı heykellerin yanı sıra sokak müzisyenleri limoni olmalıydı, küs gibi oturuyordu, çökmüş yüzünde unutulmuş üç günlük sakal, yorgun yine iş başındalar. Münih’te yıllar önce sokak ilgisizdi. Freya, “İrlandalı erkekler hali göze çarpıyor. Parasızlık içinde kıvranan adamcağız müzisyenleri derneğini kuran meydanın en kıdemlisi böyledir, kadına değer vermez gelip geçenleri dikkatle izliyor. Eger önündeki kirli akordeoncu İvan Hajek yine tek başına etrafında görünür ama eşlerini severler!” dedi. çanağa üç beş kuruş atarlarsa ne âlâ! Yoksa aç açına toplanan dinleyicileri tınıları ile büyülüyor. Ben ise Kocasının sevgisine kanıt olarak, geçen geçirilecek bir gece var önünde... İlk yaz güneşinin Peter kilisesinin köşesindeki santurcuyu görmeye doğum gününde 5 bin Dolar nakit gülümsediği meydandaki çöp bidonlarını yoklayan gidiyorum. Yakaları eprimiş kirli beyaz gömleğinin hediye vermesini gösterdi. Freya, bunca yüzlerce yaşlı insan zor geçen günleri atlatmak ve ayakta üstüne kravatını takmayı ihmal etmeyen, göz altları parayı harcayacak yer aramak üzere kalabilmek için mücadele ediyor... İşsizliğin kat torbalanmış bu yoksul santurcu, dizlerinin Las Vegas’a gidip kumarda şansını be kat arttığı Münih’te evsizlerin, yoksulların üstüne yatırdığı eskininde eskisi santurunun deneyecekmiş! Kocası neme lazım MÜNİH sayısı çığ gibi büyüyor... Almanya federal nüfus telleri üstünde gezinen minik tokmaklarıyla deyip karısının peşinden Las Vegas’a araştırma dairesi tarafından yaptırılan bir ankete müziğini çalıyor. Yağmur yağdı yağacak... gidiyor. “Kumarda kaybedenin aşkta göre, Almanlar en çok yaşlılıkta fakirlikten Santurcunun önündeki para çanağına göz kazanması ihtimaline karşı tedbirli korkuyorlarmış. Geçenlerde yaşları 58 ile 64 atıyorum, kinayeli bir tebessüm!.. İşlerin kocam var” diye güldü. Cheyenne arasında olan 1500 kişiye sorular yöneltildi. iyi gitmediği belli. Yanıbaşındaki koltuk Freya’nın mavi gözleri, beyaz cildi, Buna göre kalifiye olmayan çalışanlardan değneklerinin dibinde ağzı açık yeşil sarışın saçları vardı ama Kızılderili EROL ÖZKAN yüzde 38.9’u emekli olduktan sonra çalışmak çantadan çaktırmadan eğilip bir fırt attığı ruhu içine sinmişti; ırkının DNA’sı zorunda kalacaklarını düşünüyor. Yüksekokul gereği, alkolle arası pek yoktu. Kovboy kutu şarabına bakıp gülümsüyorum. Sonra çizmeli barmaid’in kupalarına da hayır mezunlarında ise bu oran 22.3. Çoğu evsiz kulağına eğilip “Zorba”yı çalmasını diyemiyordu. İçti, içti, sarhoş oldu. tren garı, telefon kulübelerinde sabahlayıp metro söylüyorum. Dudaklarındaki yarım yamalak gülümseyiş Kocası büyük fedakârlık gösteriyor gibi çıkışlarında ve pastanelerin sıcak hava akımı gelen kayboluyor. Ve Theodorakis’in ünlü film müziği olan sıkıntılı ifadeyle yerinden kalktı, bir mazgallarının üstünde kıvrılıp yatıyor. Almanya’da son “Zorba”yı tıngırdatıyor santurcu. Keyiften uçuyorum. çiroz kadar zayıf olduğu halde karısını alınan bir kararla toplam 110 bin olan telefon kulübesi Çanağına yüklü bir bahşişi hak ediyor bu sevimli çalgıcı. sırtladı, kovboyların arasından çıkarttı. sayısı da 48 bine indirildi. Artık yağmurlu havalarda İçinden bir hüzün dalga dalga yüzünü yalayıp geçiyor Freya gidince, barmaid’in kovboy sığınacak yerleri de kalmadı garibanların! Münih ve gözleri dolu dolu oluyor... Ve güneş son sözlerini çizmelerine artık dikkatimi verebilirdim; gibi hayli zengin bir kentte sokakta yaşamak zorunda söylüyor Marien Meydanı’nda... ama bu ayrı bir hikâyedir. olanların çokluğu esasen üzücü olan taraf. Yardım erolozkan66 @hotmail.com örgütleri ya da çeşitli kiliselerin desteğiyle geçinen bu [email protected] İ K Çingene santurcunun gözyaşları Endonezya’da yasaklanamayan kadın sünneti 2 40 milyon nüfusuyla dünyanın en kalabalık gibi, daha 2 aylıkken sünnet ettirmiş. Kızı da hiçbir Müslüman ülkesi olan Endonezya’da kadın şey hatırlamadığını, evlenip sonra kendi kızı olursa sünneti çok canlar yakıyor. Dünya Sağlık onu da sünnet ettireceğini söylemekte. 43 yaşındaki Örgütü ve BM’nin baskısı karşısında hükümet yasal Ati, lafa karışıyor ve sünnetli olduğunu, kızlarını da düzenlemeye gitmiş ve 2006’da “kadın sünnetini” 40 günlük olur olmaz sünnet ettirdiğini, korkacak bir yasaklamış. Gelenekler ise bildiğini okumakta, şey olmadığını gülerek anlatıyordu. Kocasının 2. eş yasağı dinleyen yok. Wahid Enstitüsü gibi bazı dini almasına da razıydı ve kendi çocuklarını üvey anneye örgütler olaya daha esnek yaklaşsa da hükümet, bırakıp para kazanmaya Cakarta’ya gelmişti. Fatima’nın da 2 kızı var ve o da Ulema Konseyi başta olmak üzere İslami CAKARTA 40 günlükken sünnetçi eline teslim otoritelerden gelen baskıya dayanamayıp zaten edilmiş. Kızların tersine, 3 oğlunu hiç uygulanmamış yasağı 2010’da kaldırmıştır. ise daha gösterişli bir törenle sünnet Zira hastaneler, küçük klinikler halktan gelen ettirmiş. Sünnet sırasında kızların yoğun talebi karşılamak üzere yasadışı sünnete kulağına küpe deliği açtırmak da bu devam etmiştir. Kadın sünnetinin yapılmasına GÜLSEREN işin mükafatı sayılıyor, bedavadan gerekçelerin başında “hijyentemizlik ihtiyacı, TOZKOPARAN libidonuncinsel arzunun baskı altına alınması, deliniyor. Hastanelerin çoğu sünnet JORDAN kadının kocasına daha güzel görünmesi” gibi paketleri sunmakta. Oğlanlara şeyler öne sürülür. Türkiye’de belediyelerin fakir tören yapılırken kız sünneti sessiz çocuklara toplu sünneti gibi burada da kızlar bıçak sedasız hallediliyor. Kızlar söz konusu olunca, çok altına yatıyor. Dini merkezli kuruluşlar, halka sünnet çok, bir dua okutulup komşulara, geleneksek yemek yaptırmayı teşvik için para ve yiyecek dahi dağıtıyor. olan kavrulmuş pirinç “nasi goreng” dağıtılıyor; Kimi Endonezyalı kadın sünneti tırnak kesmek gibi hepsi o kadar... Kız çocukların sünnet edilmesinde sıradan, basit bir olay olarak aktarıyor; kanıksanmış yaş faktörü önemli, anlaşıldığınca... Çoğunlukla elbette... İşte konuştuğum kadınlardan aktaracaklarım: bebekken yaptırılması yaygın bir uygulama. Bandung Aşırı dindar, ev işlerinde bize yardımcı olan Sadiyah, şehrinde 12 yaşa kadar sünnet yaygın... Geleneğin 2 aylıkken ailesi tarafından kız kardeşleriyle beraber sac ayağından birisi de sünnet sırasında kızların sünnet olmus, bunun Müslümanlığın gereği olduğuna saçlarının sıfıra vurdurulması. Buna sebep ise inanıyor. Üniversite mezunu olmuş kızını da kendisi doğarken bebeğin saçının kanla kirlenmiş olması ve temizlenmesi için de illa ki kesilmesi gerektiği gösteriliyor. “Uzamasın diye yalnızca ucundan azıcık aldırıyoruz” diyor Fatima... Bahsettiği bölge klitorisin kenarlarıdır. İddia edilenin aksine eşiyle ilişkisinde bir sorun yaşamadığını, her şeyin yolunda olduğunu da savunuyor. Her hikâye bu şekilde bitmiyor elbette, sünnet sırasında kanamalar ya da hijyen olmayan ve ehli kişilerin olmadığı ortamlarda yapılan operasyon nedeniyle enfeksiyona maruz kalan bebek ve kız çocuk hikâyeleri de mevcut. Bunun yanında hiç kimse rızaları alınmadan kız çocuklarının hayatlarına sorumsuzca yapılan bu müdahalenin adil olup olmadığını hesaba katmıyor, sorgulamıyor. Hükümet ise uygulamayı güya düzenlemek için klitorise zarar vermeden sadece üstünün, hafifçe kırpılması gerekir gibi bir tarif getirmekle yetinmiştir yasağı kaldırdığında. Ancak bu sınırlama bile Dünya Sağlık Örgütü’nün uygulamayı “yaralama” tanımından çıkarmasına yetmiyor. BM geçen yıl üye ülkelere bu uygulamayı tamamen kaldırmaları çağrısı yapmıştı. Endonezya’da yılda 2 milyon kız çocuğunun sünnet olduğu akılda tutulursa, işin hem ekonomik ve hem de sağlık açısından önemi ortaya çıkacaktır. Hasılı, sünnet çocuklarına, “Oldu da bitti, maşallah” diye hokkabaz oynatmak keyfinin böyle acıklı bir yanı da bulunuyor. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle