06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 Nİsan 2014 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER T Bu Nasıl Seçim? ürkiye’de 30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimler neden bu değin önemliydi? Neredeyse kurulduğu dönemden bu yana yasallığı tartışmalı olan iktidar, son yıllarda ortaya saçılan, sıradan insanın tasarlayamayacağı tutarlarda, örgütlü, tasarlanmış yolsuzlukların, kıyımlarla dolu Suriye, Libya, Reyhanlı, Uludere saldırılarının, Gezi Direnişi’nde gençlerin öldürülmesinin sorumlusudur. Yetmezmiş gibi dört önemli yöneticisinin (bakan ve bürokrat) Suriye’yle savaş başlatmak amaçlı kışkırtma eylemleri planladıkları, Suriye toprağından Türkiye’ye füzeyle saldırılmasını tasarladıkları ses kayıtlarıyla açığa çıktı. Ardından da olay Dışişleri Bakanlığı’nca kabul edildi. İnsan olan için, bilinçli yurttaş için bunlardan daha korkunç suç olamaz! Bu ve benzeri birçok rezaletin oluşturduğu koşullarda yerel seçimlere gidildi. Yönetim, sıradan, yetkin, sorumluluk sahibi olmadığından, seçimler de sıradan değildi. Bir genel seçim, ülkenin geleceğinin, varlık yokluk sorununun oylandığı yaşamsallık niteliği kazanan seçimler baştan sona kuşkulu olaylarla yapıldı. Kırka yakın ilde, tam da oyların merkezlere taşınacağı saatlerde elektrikler kesildi. Eskişehir gibi seçmenin büyük bölümünün CHP’ye, Yılmaz Büyükerşen öğretmene oy verdiği yer de bu durumdaydı. Ankara’da saat yirmi dört sularında CHP ile AKP başa baş durumdayken ve toplama eklenmemiş yalnızca (CHP’nin ke Gençler Çağatay Güler Gençliğe sonuna kadar sarsılmaz bir güven besleyen, bu güvenini en açık ve kesin bir biçimde dile getiren tek önder Atatürk’tür. Daha 24 Mayıs 1918’de Ruşen Eşref’e imzalayıp verdiği fotoğrafa “Her şeye rağmen muhakkak bir aydınlığa doğru yürümekteyiz. Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız aziz memleket ve milletim hakkında sonsuz sevgim değil; bu günün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanlıkları içinde sırf vatan ve hakikat aşkıyla ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir” diye yazması bu güvenin ne kadar sağlam ve köklü olduğunu gösterir. “Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak” diyen O’dur. O kadar güvenir ki gençliğe, daha 1919’da “Biz her şeyi gençliğe bırakacağız... Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidim gençliktedir” demektedir. Bir başka konuşmasında bir gerekçesini açıklamıştı “Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda olmayacak.” Manda fikrine şiddetle karşı çıkan Askeri Tıp Okulu Öğrencisinin “Olacak iş değil ya, manda fikrini Mustafa Kemal kabul edecek olsa, tıbbiyeliler onu da reddedeceklerdir!” dediğinde heyecanlanan Mustafa Kemal coşkuyla haykırır: “Evlat, müsterih ol, gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya İstiklal, ya Ölüm!...” Sözlerini şöyle tamamlar: “Vatanın bütün ümidi ve geleceği size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır”. Büyük zaferin ikinci yıldönümünde savaş alanında yaptığı konuşmayı şöyle tamamlamıştı: “Son sözlerimi özellikle memleketimizin gençliğine yöneltmek istiyorum: Gençler! Cesaretinizi arttıran ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfanla insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız.” Ey yükselen yeni nesil... Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk. Onu yücelterek yaşatacak olan sizsiniz.” Bu emanetin sahipleriyle ilgili olarak yapılması gerekenleri şöyle özetlemişti: “Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik mevkiine konduğu vakit Türk milleti yükselecektir.” Gerekeni yaptık mı? Nietzche “Gençleri yozlaştırmanın en emin yolu onları kendileri gibi düşünenlere kendilerinden farklı düşünenlerden daha fazla saygı gösterecek biçimde eğitmektir” demişti ya! Bu sözleri neredeyse eğitim ilkesine dönüştürme çabalarını çok gördük. Nurullah Ataç, Günce’sinde ne yapılmak istendiğini gözler önüne serer: “Gençlere yol gösterelim ki işleri kolaylaşsın, varacakları yere daha çabuk varsınlar… Öyle mi sanırsınız? Unutmayın ki yol göstereyim derken çoğu, araştırma güçlerini yitirtiriz, onlara yardım edeceğiz diye alıklaştırırız. Bunun içindir ki severim dik başlı gençleri, öğüt dinlememelerini, kendi kendilerine aramalarını isterim” diye yazar. Gençliği yozlaştırmak, çıkarcı sürüler haline getirmek isteyenler başaramamıştır, başaramayacaklardır. Atatürk, Büyük Nutkun sonunda “Gençliğe Hitabe”yi okumadan önce şu girişi yapmıştı: “Bugün ulaşmış olduğumuz sonuç, yüzyıllardan beri çekilen milli felaketlerden alınan derslerin ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk gençliğine emanet ediyorum.” Bugün de “... Sizin gibi gençlere sahip oldukça, bu vatan ve milletin, şimdiye kadar elde etmeyi başardığı zaferlerin üstüne çok daha büyük zaferler koyabileceğine şüphe etmiyorum” diye seslendiğini duyuyorum. Sözünü ettiği zafer bilim, kültür ve uygarlık zaferidir. Tehditlerle, şantajlarla, havuç ve sopayla, bin bir güvensizlikle dolu; valilerin, kaymakamların, muhtarların, “güvenlik” güçlerinin, savcıların, yargıçların iktidar için çalıştığı koşullarda seçim yapılamaz, diyenler haklı çıktılar. Ayrıca ilkeli olunmalı, dincinin, Kürtçünün, “cemaat”çinin oyunu alacağım diye cumhuriyet değerlerine, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine duyarsız kalmak doğru değil, bu yöntemle oy da alınmaz, alınsa da güvenilir olmaz, diyenler de haklı çıktılar. GÜNAY GÜNER sin güçlü olduğu) Çankaya ile Yenimahalle oyları kalmışken, iki haber TV kanalında (CNN, NTV) bindelik ayrımla AKP önde gösterilir biçimde yaklaşık yarım saat bilgi yazısının dondurulmasının ardından AKP hızla öne geçirildi. Geçen bu zaman içinde Keçiören Kalaba’da, Yenimahalle Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde, Karayolları Genel Müdürlüğü’ndeki seçim merkezinde oy torbalarını çalmaya yönelik ardı ardına saldırılar oldu. Her şey bir yana da örneğin büyük oranla CHP’nin kazandığı bilinen Çankaya ilçesinin oylarıyla AKP nasıl seçim kazandı? Bunun açıklaması olamaz. Hangi uygar ülkede yurttaşlar oylarını korumak zo runda kalır ve imdada “güvenlik” güçleri yetişmez? Her gün bombaların patladığı Ortadoğu ülkelerinden ayrılığımız kalmadı. Aynı kabile tini, aynı tüzesizlik. Ne ki yurt genelinde de düşünüldüğünde, bunca benimsenemez kötülüğe karşın AKP’ye oy verildiği de bir gerçek. Siyasetçi değilseniz, halk dalkavukluğuna gereksinimin olmaz. Çok açıktır ki halkın yarısına yakın kesimi için yolsuzlukların, “yetim hakkı”nın, kıyımların, savaş kışkırtıcılığının, ülkenin bölünmesinin, güvenlikten yoksun bırakılmasının hiç önemi yok. Bu azımsanmayacak sayıdaki kesim, içi ancak faiz, kredi, destek, yardım, imar, rant sözcükleriyle doldurulabilecek “istikrar” vaadini önemsiyor. Tehditlerle, şantajlarla, havuç ve sopayla, bin bir güvensizlikle dolu; valilerin, kaymakamların, muhtarların, “güvenlik” güçlerinin, savcıların, yargıçların iktidar için çalıştığı koşullarda seçim yapılamaz, diyenler haklı çıktılar. Ayrıca ilkeli olunmalı, dincinin, Kürtçünün, “cemaat”çinin oyunu alacağım diye cumhuriyet değerlerine, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerine duyarsız kalmak doğru değil, bu yöntemle oy da alınmaz, alınsa da güvenilir olmaz, diyenler de haklı çıktılar. Bu durumda yeni CHP anlayışının sözcülerinin özeleştiri yapmalarını istemek, söz konusu siyasetin yanlışlığını geçmişte dillendirenlerin hakkıdır. ‘Milli İrade’ Bilinci... Bu ülkede emperyalizme tutsaklık uğruna mı demokrasiye geçildi? ‘Her mahallede bir milyoner yaratmak’, tarikat ve cemaatlere can vermek amacıyla mı yola çıkıldı? Yolsuzluklar, faili meçhuller ve dış politika kaosları adına mı perdelenmiş uğraşlar sergilendi? Demokratik karakterli bir ideoloji olan Atatürkçülüğün doğasına uygun kültür neden oluşturulamadı? Böylesine bir demokrasi, ulusalcılık zemininde ilerici, toplumcu ve bağımsız ‘milli irade’ yarışmalarına tanıklık edebilirdi. Ama olmadı. ‘Hurafe ve safsatalarla’ iradelere set çekildi. Ertuğrul KAZANCI Eğitimci/Hukukçu olarak yaşamıştır. Siyasal bilimci Maurice Duverger, “tek parti, tek şef” nitelikli partilerin uluslararası boyutta değerlendirmesini yaparken, Atatürk ve İnönü devirlerindeki CHP için: “Totaliter yapıdan uzak, iç muhalefete açık, durmaksızın çok partili sisteme geçmek isteyen özgün ve esnek bir yapı göstermektedir” der. Hatta Duverger; “Demokrasiye geçişin zorunlu ertelemelere uğramasının ‘mahcubiyeti’ tek parti CHP’de yaşanmıştır” şeklinde sözlerini sürdürür. 1925’te İngiliz tahrikli “şark isyanına” bulaşan “ Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” veya 1930’daki “Menemen” olayının ortam bulmasında açık rol sahibi “Serbest Fırka” etrafındaki eylemler ortadayken, demokrasi içinde değil miydik? İkinci Dünya Savaşı’nın 6 yıl süren ve 52 milyon insanın canını yakan kan ve ateşle dolu çatışması anımsanmalıdır. Türkiye’yi Y erel seçim sonuçları; nice şaibe savlarıyla yüklü, yıpranmış, çelişki ve başarısızlıkları ortaya serilmiş olan bir siyasal iktidarı yerinde tuttu. Gözleri perdelenmiş ve zihinleri koşullanmış birtakım kitleler şaşılacak kayıtsızlıkla bildiklerini okudular. Bu gelişmenin bir başlangıcı vardır. Buna elbette bakılmalıdır. Tarihte halkın; kişilik, dirlik ve esenliğini bilinçle geliştirmeyi amaç edinen devrimlerin, geniş kitlelere kendisini kabul ettirmesi daima zor olmuştur. Yüzyılların karanlığına bırakılmış saplantılarla iç içe girmiş halkların aydınlatılması için, çetin aydınlanma uğraşları verilmiştir. Türkiye’de Cumhuriyet ve devrim ilkelerinin; teokratik, bağnaz ve hanedan egemenliğine dayalı zeminle yer değiştirmesi hızlı ve keskin bir süreçtir. Kemalist ivme, evrensel yankılı ve etkin derinlikli devrimlerin alınyazısı olan; “halka rağmen ama halk için” gerçeğini de doğal İrdeleme: bir barış adası olarak koruyan İnönü yönetiminin, demokrasi için bu dönemde gösterdiği çabalar belleklerden yitirilmiş midir? Cumhuriyet rejimi kökleşmeden, Kemalist devrim pekişmeden, Köy Enstitüleri işlevini tamamlamadan, toprak reformu gerçekleşmeden, gericifaşist kıpırdanmalar gereğince önlenmeden çok particiliğe geçilmiştir. Çünkü Cumhuriyet, demokratik devrimci tutumu vazgeçilmez bir acillik saymıştır. Türkiye’deki demokrasi adımlarında “dış etmenlerin zorlamasından” çok konu açılmıştır. Ama kesin gerçek, Atatürk ve İnönü’nün; demokrasiye öncülük eden istekli tavırlarıdır. 50.000 Cezayirliyi bir günde katleden Fransa veya 1946 yılından bu tarafa en az 50 ülkede iç kargaşa ve darbe yaratan ABD nasıl bir insani demokrasi anlayışında olmuşlardır? Kenyalı yurtseverleri kurşuna dizdikten sonra HintPakistan ve Kıbrıs kavgaları çıkaran İngiltere, hangi yetkinlikle demokratik önermeler sürme hakkına sahip görülmüştür? Ama Fransa, ABD ve İngiltere, faşist İspanya ve Portekiz rejimlerinin şefleri Franco ve Salazar’la NATO’da beraber olurlarken demokrasi koşullarını aramamışlardır. Taçlı monarşilerin ve Sevr’cilerin kendilerine özgü demokrasileri mi Türkiye’yi zorlamıştır? Bunların hiçbiri 1925 ve 1930 ve 1945’lerdeki demokratik yönelişlerin akıl verici adresleri değildir. 1950’de toprak ağalarından oluşan DP iktidarını işbaşına getiren yoksul kitleler bu kez 2014’te yine kendi yoksul yaşamlarına karşıt bir gücü yerel çoğunluklu iktidar yapmışlardır. İktidar kadrolarına ilişkin yargılamalar gerektiren gerçekler, dikkate alınmamıştır. Gerilimden medet uman, totaliter, antidemokratik ve güven vermeyen bir anlayışa nedense destek çıkılmıştır. Bu desteğin akıl ve mantıkla ilişkisini bulmak güçtür. Öbür yandan sürekli; “ sağlaşıp sığlaşarak” topluma bir türlü ciddi sosyal, ekonomik ve kültürel projeler sunamayan, devrim öğelerinin örselenmesini seyreden sözde toplumcular da eleştirilmelidir. 1937’de anayasal kimlik kazanan “Altıok” esaslarını koruyamayanların, 1946’lardan günümüze doğru gelen toplumsal sorumlulukları fazlasıyla büyüktür. Cumhuriyetin devrimci özünü savunan düşünce ve eylemler, çok partili süreçte kendilerine gerekli mevzileri bulamadılar. “Halka mal olmamış devrimler vardır” diyen tutucularla, “Altıok’un bazıları kırpılmalıdır” diyen liberal dönekler arasında nice ilkeler öğütüldü. Halktan yana ilerici ve toplumcu düzen kurulabilseydi işte o zaman demokrasi, bilinçli bir “milli iradeye” dayalı olurdu. Yoksa aldatılmış, kültürel donanımdan yoksun bırakılmış ve sulandırılmış bağımlı yığınların noksanlıklarla dolu beyan yansımaları, bir “ideal” irade değildir. Sonuç: Buna ‘Zafer’ Denemez S Kadir Serkan Selçuk eçim üzerine daha çok konuşulup tartışılacak. Seçim gecesi yapılan ilk yorumlar ise, bu seçimin Recep Tayyip Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlandığı düşüncesinde birleşmiş görünüyordu. Bu seçimde birden fazla kaybeden olduğu ortadadır. Bunda herkes hemfikir; ancak diğer tarafın zafer kazandığı görüşü tartışmalıdır. Sıcağı sıcağına “Bu bir zafer” yorumunu yapmak makul görülebilir; ancak biraz daha süre geçtiğinde ve seçimin ortaya koyduğu tablo her yönüyle daha ayrıntılı incelendiğinde farklı çıkarımlar elde edilebilecektir. Öncelikle kaybedenlerden başlamak gerek. CHP ve MHP, bu seçimin tartışmasız kaybeden iki partisidir. 17 Aralık’tan bu yana devam eden sürece ve ortaya çıkan konjonktüre rağmen ne CHP ne de MHP oylarını arttırabilmiştir. CHP’nin oylarını arttırması beklenen kıyı kesimlerinde ve büyük metropollerde, MHP’nin oyunu arttırması beklenen iç kesimlerde iki parti de büyük hüsrana uğramıştır. Üstüne üstlük Antalya, Kastamonu, Balıkesir, Artvin gibi kaleler kaybedilmiştir. Bu fiyasko üzerine Kılıçdaroğlu ve Bahçeli başarısızlığı kabullenmeli; iki partide de gereken neyse bir an önce yapılmalıdır. Bu kadar müsait bir duruma rağmen böylesine bir başarısızlık kabul edilebilir gibi değildir. Seçimin genel seçim havasına bürünmesi de bu başarısızlığı kabul edilebilir kılmaz. Ancak özellikle bu seçim için, bir tarafın kaybetmesi diğer tarafın mutlak galip olduğu ve zafer kazandığı anlamına gelmiyor. Öncelikle genel seçimler açısından bakıldığında 2011 seçimleri, AKP’nin alabileceği maksimum oy oranını gösteren seçimler olmuştu. Bu seçimlerde ilk dört parti dışındaki partiler neredeyse sıfırlanmış ve AKP alabileceği oyun en fazlasını almıştı. Çünkü meydana gelen kutuplaşma, özellikle 2010’dan sonra AKP’nin CHP, MHP veya BDP seçmenlerinden oy koparmasını neredeyse imkânsız kılıyordu. 2014 yerel seçimlerinde ise bu imkânsızlık devam etmekle beraber, AKP oylarında belli bir miktar düşüş de yaşandı. Birçok kişi, bu seçimin 2009 yerel seçimleri ile kıyaslanması gerektiğini, dolayısıyla AKP’nin oylarını arttırarak başarı kazandığını savunabilir. Ancak bu seçimlerin özellikle Başbakan’ın büyük gayretiyle tam anlamıyla bir genel seçim havasına büründüğünü de göz ardı etmemek gerekir ve oylar buna yönelik olarak kullanılmıştır. Ayrıca 2009 yerel seçimlerinde ilk dört parti dışındaki partilerin aldığı yüzde 15’lik oy oranının, bu seçimlerde, tıpkı 2011 seçimlerinde olduğu gibi neredeyse sı fırlanması bunu destekleyen bir başka önemli veridir. Bu şartlar altında, 2011 seçimlerine benzer bir tablo hiç de şaşırtıcı olmayacaktı; ancak AKP 2011’de aldığı yüzde 49,9’un oldukça altında kalmış oldu. Üstüne üstlük AKP, genel seçimlerde farklı önde olduğu Ankara, Antalya, Balıkesir gibi birçok ili kılpayı kazanabildi. Ayrıca Doğu’da, elinde olan Ağrı, Bitlis ve Mardin’i de, bu seçimlerin istediğini alan tek partisi olan BDP’ye kaptırdı. Bu seçimin yerel değil genel seçim şeklinde düşünülmesi durumunda, AKP’nin 290 civarında milletvekilliği kazanabilecek olması da, iktidar partisinin gerileyişini gösteren bir başka kanıt olarak karşımızda durmaktadır. Ancak genel algı şu anda farklıdır. Başbakan, birçok kişi gibi seçimin tartışmasız galibi olduğunu düşünmekte ve cemaate karşı operasyon için elinin güçlendiğine inanmaktadır. Bunu da balkon konuşmasında bizzat kendisi belirtmiştir. Genel tabloya bakıldığında, halkta belli bir arayış olduğu, devletin tepesindeki çıkar çatışmasından bıkıldığı, CHP ve MHP’nin arayışa yeterince yanıt veremediği ve AKP’nin 2011’den sonra 2014’te de maksimuma ulaşmasıyla birlikte bundan sonra ciddi bir düşüş trendine gireceği ortaya çıkmıştır. Bundan sonraki dönem, her taraf için önemli değişikliklere gebe olacak gibi görünmektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle