25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 NİSAN 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA “Hırsızlık” suçlaması ile “hırboluk” anlamına gelen “magandalığın” bir rayici yok. Rayici avukatlar öneriyor. Mahkemeler belirliyor. Yargıtay da onaylıyor. HHH Önümüzde Başbakan ile ana muhalefetin önceki ve şimdiki lideri sayesinde belirlenmiş olan çok önemli, çok ibretlik iki örnek var: 1 Deniz Baykal, 28 Şubat 2009 günü Sinop mitinginde, Erdoğan için “maganda ve külhanbeyi üsluplu” dedi. Erdoğan bu sözlerden çok incindiğini, halkın nazarında itibarının sarsıldığını öne sürerek Baykal’ı mahkemeye verdi. 100 bin TL tazminat istedi. Dava aylar sürdü. Önce yerel mahkeme sonra da Yargıtay da bu parayı çok buldu. “Başbakan’a 5 bin TL yeter!” dedi. Çünkü yerleşmiş içtihatlar, “tazminat yoluyla davacı zenginleşemez” diyordu. (Veya Başbakan yeterince zengin sayılıyordu!) Sonunda Baykal, 5 bin TL ödemeye mahkum edildi. 13 uygulanmasını istedi. Demek onun için... “Başçalanlık” ile “Magandalık” aynı ve eşit değerde bir fiildi! HHH Şimdi soru şudur: Baykal’ın 100 binlik cezasını 5 bin TL’ye indiren Yargıtay, Kılıçdaroğlu’nunkini de indirir mi? İndirirse, Yargıtay’ın gerekçesi, siyaseten “Davacı yeterince zengin (ve magandadır)” diye mi yorumlanır.. Yoksa, Yargıtay’daki paralel yapı Erdoğan’ın “Başçalan” tazminatını da tırpanladı diye mi? Göreceğiz. HHH Son bir parantez : Başbakan’ın yıllardır siyasetçi, gazeteci ve vatandaş ayırmadan her vesile ve her fırsatta bu kadar çok dava açması acaba mahkemelere, yargıç ve savcılara kanaat notu vermek ve yandaş olmaya yakın ve yatkın olanları belirlemek için midir? Eğer öyleyse, önümüzdeki dönemde “paralel yapıyı cezalandırmak” için “in” ilan ettiği adliyeden ve Yargıtay’dan hiç çıkmayacaktır! GÖRÜŞ YÜKSEL PAZARKAYA Erdoğan Dava Açınca... Magandalık ve Başçalanlık Rayici Eşitlendi! Maganda üslubu da 5 bin TL karşılığı Yargıtay kararıyla tescil edildi. 2 Kemal Kılıçdaroğlu, yeni CHP’nin üslubunu sertleştirmeye karar verdi. Tapelerin ortaya dökülmesiyle 17 Aralık 2013’ten itibaren her fırsatta, her yerde, her mecrada Başbakan için “Başçalan” demeye yöneldi. Yetmedi, “Başçalan’dan Başbakan olur mu ?” diye de sorup durdu. Sorunun yanıtı Yargıtay yerine Türk milletinin kendisinden geldi: “Olur olur.. Bal gibi olur!” Böylece Kılıçdaroğlu’nun dövmecilik hayali de suya düştü: “Başbakan’ın alnına Başçalan diye yazdıracağım!” deyip duruyordu. Erdoğan sonuçtan emin olduğu için sandıkların açılmasını beklemeden mahkemeye koştu. Ama herkesi hayrete düşüren bir hoşgörü sergiledi: “Başçalan” sıfatına da “Maganda üsluplu” tarifesi gibi 100 bin TL Ebemkuşağı Sendromu Siyasetçisi, seçmeni, dincisi, usçusu, kadını, erkeği bizim yurttaşımız, Türkiye’nin batı sınırını geçip Avrupa’ya gittiği zaman, ebemkuşağının altından geçmiş de cinsiyet değiştirmiş gibi oluyor. Bu benzetmeyi Aziz Nesin ustadan alıyorum. Değineceğim. Daha altmışlı yıllarda Almanya’ya davet edilen çoğu eğitimsiz ve Türkiye’de adı tembele çıkmış yüz binlerce işçimiz, Almanya’da Alman işçisinden bile daha çalışkan ve daha verimli oluvermiştir. Bunun iki sonucu oldu. Birincisi, sendikalı Alman işçisi, yıllar yılı verdiğimiz sendikal savaşım sonucu kabul ettirdiğimiz verimliliği, siz ne hakla artırıp, işverenin bize baskı yapmasına gerekçe yaratırsınız, diyerek bizimkilere başlangıçta epey bozuldu. Zamanla, özellikle Çalışma Bakanı olarak Bülent Ecevit gibi siyasetçilerin de özendirmesiyle Türk işçileri Almanya’nın en yüksek sendikalılaşma oranına kısa sürede ulaştılar. İkinci sonuç, bir ya da iki yıllığına getirilen Türk işçilerine, süre dolunca, Alman işverenler sarılarak geri göndermediler. Yerleşim sürecinin temelindeki en önemli etken budur. Görgü ve bilgi edinme gezileri olarak vergilerimizle Avrupa’ya gönderdiğimiz başta politikacılarımız, ama bilim insanlarımız bile, gittikleri yerlerde her şeye hayran kalıyorlar. Ancak dönüşte Türkiye sınırından girer girmez, sanki ebemkuşağının altından geçmişçesine, tekrar cins değiştiriyorlar. Sanki hiç görgü ve bilgi gezisi yapmamış, hiçbir deneyim edinmemiş gibi eski hale dönüyorlar. Uzun söyleşilerimizden birinde, 1988 yılında Aziz Nesin, bu gözlemi ilk kez Avrupa’da yaşayan Türk seçmeni açısından yaptı: “Hollanda’da ve Almanya’da Türkiyeli yurttaşlar, ‘Biz ne olacağız, yani Türkiye ne olacak? Neden böyle olduk? Nasıl kurtulacağız’ gibi sorular soruyorlar. Bunu sorarlarken, ben kendilerine diyorum ki, siz ne istiyorsunuz? Bakıyorum, sosyal demokrasinin gerçekleşmesini istiyorlar. Ve Hollanda’da da, Almanya’da da, oy verme hakkına sahip olanlar, sosyal demokratlara oy veriyorlar. Ya da gönülleri sosyal demokratlardan yana, belediyede de onlara veriyorlar. Ama bir bakıyorsunuz ki, Türkiye sınırından geçince, daha önce sosyal demokrat olanlar, birdenbire kapitalist liberal oluyorlar, ANAP’a oy veriyorlar. Bugün ANAP’ın genel başkanı ve hükümetin başı, başbakan olan Özal da, bu referandumdan sonra, yurtdışındaki Türk vatandaşlarına teşekkür etti. Onlardan oy aldı. Ebemkuşağının bir tarafından bir tarafına geçen kadın erkek olur, erkek kadın olur gibi, bizim Türkiyeli insanlarımız da Türkiye sınırından bu tarafa geçince kapitalist oluyor, öbür tarafta da sosyal demokrat oluyor. Bunun nedeni şu: Sosyal demokrasiden yana olursa, Almanya’da ve Hollanda’da aldığı mark’ların ve gulden’lerin sayısı artacaktır. Bu tarafta da eğer kapitalist liberal olursa, enflasyon nedeniyle gulden’lerin, mark’ların Türkiye karşılığı artacaktır. Bir mark, bin lira, bin beş yüz lira olacaktır. Bir yerden çok fazla gulden ve mark alacak, Türkiye’de çok daha fazla paraya çevirip, ev, apartman alacak. Diyorum ki kendilerine, siz kendiniz böyle yaparsanız, ne hakla soruyorsunuz Türkiye nasıl olacak, diye? Türkiye’nin beğenmediğiniz durumuna, siz ve biz hepimiz katkıda bulunuyoruz, diye konuşuyorum.” Aziz Nesin’in 1988 yılında parmak bastığı bu gerçek bugün daha da baskın, geçerli. Yalnız Türkiye’de “liberal kapitalist” iktidarın yerini, daha da beter olan “dinci kapitalist” baskıcı bir iktidar aldı. Madem demokrasi diyoruz ve bütün kusurlarımız ve zaaflarımızla insan seçmen olarak hepimiz istisnasız sandık hakkına sahibiz, o zaman muhalefetten kurtulmak isteyen bir Cumhuriyet Halk Partisi’nin de, biz insan seçmenlerin ta ki aydınlanıp bilinçleninceye dek, çıkara yönelik zaaflarımızı da hesaba katması gerekmez mi? Örgüt mü Daha Bela, Şirket mi? Başbakan ne demişti? “PKK cinayetlerini kınamadıkça BDP ile görüşmem!” Çok geçmedi. Değil BDP ile görüşmek özel temsilcisini göndererek Apo ile bile kucaklaştığı ortaya çıktı. Bir bakıma iyi de yaptı. Bir bakıma... Çünkü bu işi “Kürt oyları” ile yüzde 51’i tamamlamak ve Çankaya’ya çıkmak için yaptı ise lanet olsun! Başbakan ne demişti? “Twitter denen bir bela var. Kökünü kazıyacağım!” Nitekim ilk adımı attı. Yasaklattı. Dünyaya parmak ısırttı. Ardından devam etti: “Yaa şirket bunlar!” Yani “Ben elin gâvurunun şirketine mi yenileceğim?” Ama pazartesi günü “şirket” Ankara’ya geldi. İktidar yetkilileriyle kucaklaştı. Dün de UlaştırmaHabercilik Bakanı Lütfi Elvan açıkladı: “Görüş birliğine vardık!” Yani “şirket tamam!” Ne diyelim! PKK ile de görüş birliğine varmıştınız!.. Ama bir yere hâlâ varamadınız! “Örgüt”ü Çankaya’ya çıkmak için basamak yapacağınız anlaşılıyor. (MİT Yasası’na karşı olan Gültan Kışanak Hanım’a nazaran daha kurt ve Kürt olan BDP’li Sırrı Sakık’ın “MİT Yasası’nı desteklemesi” ilginç. Belli ki Çankaya için yardım ve yataklık yapma pazarlığı BDP’yi zorlayacak!) Çankaya Kir Kabul Etmez... Ne yazık ki demokrasimiz “Siyasal Parti Gerçeği”ne göre değil, “siyasal lider” realitesine göre işliyor. Her 1012 yılda bir teklemesi bundan. Liderlerin siyasal ve fiziksel ömrü bu süre ile sınırlı. Bu gerçeğin iki istisnası... CHP ile MHP... Bu iki parti de sağlam köklü çekirdek, toplumsal ve düşünsel bir tabana sahip. Buna silahtan ve terörden gerçekten vazgeçtiğini kanıtlarsa elbette BDP de dahil olabilecek. Ama daha uzun bir yol var önlerinde. “Siyasal lider” realitesi partileri liderinin siyasal ve fiziksel ömrü ile sınırlıyor. Her liderin hedefi Atatürk’ün koltuğuna oturmak. (Bunun tek istisnası, “lise diplomalı” Bülent Ecevit’tir.) Merkez sağın üç partisinden (DPANAP DYP) üç lider cumhurbaşkanı oldu. Ama üçünün de partileri tarihten silindi gitti. Şimdi sıra AKP’ye ve Tayyip Erdoğan’a gelmiş görünüyor. Partiden kopup Çankaya’ya çıkarsa... En çok öncekiler gibi iki seçimden sonra AKP’nin yok olacağının o da farkında. İhtiras küpü olmasının da payı var. Ama asıl neden, devamı olduğunu savunduğu merkez sağın son 50 yılda başına gelenlerden ibret alması. Bugün anlı şanlı Özal’ın değil partisi, partisinin binası bile yok. Demirel’in de keza! Tayyip Bey’in Çankaya’ya partisi ile birlikte çıkmak istemesi bundan. Ama Çankaya, AKP iktidarının kirini pisliğini hiçbir zaman kabul etmeyecektir. Yazarımız Meriç Velidedeoğlu’nun yazısı elimize ulaşmadığından yayımlayamıyoruz. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr GÖRÜŞ / Prof. Dr. HURŞİT GÜNEŞ* Etkin Muhalefetten İktidar Alternatifi Paradigmasına Yerel seçimlerin ardından iki hafta geçti. Artık serinkanlılıkla bu seçimlerin sonuçlarını masaya yatırabiliriz. Bu birkaç bakımdan önemli: birincisi, iktidar bu seçimleri bir güvenoyu (hatta aklanma) havasına sokarken, muhalefet, doğal olarak, ağır yolsuzlukların önce sandıkta mahkum olmasını istiyordu. İkincisi, seçimler birkaç ay içinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip Erdoğan’ın Köşk’e çıkma fırsatını elde edip etmediğini de gösterecekti. Ve nihayet bir yıl içinde ülke yeniden bir genel seçime gireceğinden siyasal manzara ortaya çıkacaktı. Ortaya çıkan partilerin güç sıralaması, deneyimli siyasetçileri şaşırtmadı. Ancak iktidar oylarında beklenen düşüşün gözlenmemesi kimilerini hayrete düşürdü. Aslında son bir yılda yapılan anketlerde, ekonomide yavaşlamayla birlikte, AKP’nin oylarında sınırlı fakat kesintisiz bir düşüş gözleniyordu. Nitekim bazı anketlerde Ocak 2012’de yüzde 55’lere tırmanan AKP desteği 17 Aralık öncesinde yüzde 50’nin altına inivermişti. 17 Aralık süreciyle yüzde 43.3’e kadar düştüğü anlaşılıyor. Kaldı ki, seçmenlerin son üç ayda değil, çok daha geniş bir zaman perspektifinde karar verdiği biliniyor. Bununla beraber, AKP’nin oy kayıplarının CHP’den çok MHP’ye kayması üzerinde durulması gereken bir konu. CHP ne yapmadı yahut MHP ne yaptı da bu oldu? Öte yandan, öteden beri Orta ve DoğuAnadolu’da göreli olarak zayıf olan CHP oylarının pek değişmediği ortaya çıktı. halefetle adeta rahatlıyor. İktidarın başındaki kişi de, hakaret dolu bir söylemle muhalefeti kışkırtıyor, tuzağa düşürüyor. Bu çatışma da CHP’yi iktidardan alıkoymaya yetiyor. Oysa ortada duran, mevcut iktidarı da pek beğenmeyen yahut da mutsuz olduğu için yeni bir umut arayışında olan çeşitli toplumsal kesimler ya da bireyler bir çekim alanı bulamıyor. Nihayet unutmayalım, seçmen neden bir partiye oy verilmemesi anlatıldığında siyasal tercihini değiştirmez. Seçmen, yaşam tarzı ya da düzeyinde temelinden bir değişim umudu gördüğünde oy tercihini değiştirir. Örnekle, 1970’li yılların başında CHP lideri Ecevit yeni bir vizyonla ortaya çıkmış, bırakınız iktidar partisi lideri Süleyman Demirel’i eleştirmek, tam aksine Demirel’in muhalefet ettiği bir akım haline gelmişti. Daha açık ifadeyle, karşı çıkan değil açıklanan vizyona karşı çıkılan hale gelmek fiilen gündemin daha sonra da siyasal sistemin iktidarı olma yolunu açacaktır. Pekiyi, bu vizyon nasıl olacak? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Siyasetin eksenlerinin değiştirilmesi gereği 1950’den bu yana ne yazık ki, Türkiye siyaseti (1970’li yıllar hariç) emeksermaye çatışması yahut da sosyal adalet üzerine oturmamaktadır. Bu nedenle tam anlamıyla bir sağsol rekabetinden bahsedilmesi mümkün değildir. Türk siyasal yaşamı (laiklik dahil) Batılı yaşam tarzını benimseyen aydın kesim ile buna direnen ve geleneksel yaşam tarzını muhafaza etmek isteyen geniş halk kesiminin çatışması üzerine kurulmuştur. (Tabii son yıllarda bir de kimliğe dayalı siyasetler gelişti). Çankaya’da yüksek oy alan CHP, Ankara’nın dış ilçelerinde, Erzurum’da ya da Kütahya’da düşük oy almaktadır. Ancak bu yapının mutlaka değişmesi gerekiyor. Bu da bu siyasal eksenlerin değiştirilerek bir hak olarak sosyal adalet ile (kimlikler ve inançlar dahil) geniş biçimde insan haklarına dayalı olarak özgürlüklerin sağlanması üzerinden (yaşam tarzı üzerinden çatışmayı da arka plana alarak) siyasetin yapılandırılmasını zorunlu hale getiriyor. Yolsuzluklar, Ortadoğu’da eli kanlı politikalar, muazzam dış borç, ekonomik durgunluk ve özgürlüklere vurulan darbeler... Bütün bunlar biliniyor; AKP iktidarının ülkeyi ne hale soktuğu malum... CHP’den beklenen ise bunları halka anlatmaktan çok, toplumsal refahta artış sağlayacak yeni bir vizyon ortaya koyabilmektir. Artık paradigma değişmeli! CHP kendini etkin muhalefete değil, iktidar alternatifi olmaya odaklamalıdır. *CHP PM üyesi, Kocaeli Milletvekili UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN şart Üslup değişikliği Önce bu denli olumsuz koşullar (örneğin ekonomide gözlenen durgunluk) ve vahim iddialara rağmen iktidarın neden gereken biçimde yıpranmadığı yahut ana muhalefetin neden yükselemediğinin kavranması gerekiyor. Siyaset bilimciler yolsuzluk iddialarının, refah artışı beklenen ülkelerde, iktidarı pek yıpratmadığını gözlemişler. O zaman ne yapılabilirdi? Öte yandan anlaşılıyor ki, gerek siyasal söylem, gerekse sosyolojik olarak MHP’nin AKP tabanına geçirgenliği yüksek. Hepsinden önemlisi, seçmen tabanımızın yanılgıya düştüğü bir mottoyu vurgulamak gerekiyor: “CHP iyi muhalefet yapamıyor!” deniyor. Aslında kişisel düşüncemiz, CHP’nin yeni kadrolarının geçmiş dönemlere göre çok daha aktif ve etkin muhalefet yaptığı yönünde. Ancak bu yerleşik retorik CHP’nin bir muhalefet partisi olarak kurgulanmasına neden oluyor. Örneğin, en keskin unsurlar alkışlandığı için partinin aktörleri de böylesi bir üslupla seçmen tabanının tatminine yöneliyor. Öylesine ki, CHP’ye bağlı olan ve zamanla iktidara karşı öfke biriktirmiş toplumsal kesimler sert mu Ailemizin temel direğini kaybettik. Milas eşrafından merhum Zarife ve Hüsnü Çerçi’nin kızları, emekli Albay merhum Abdülvahit Dilli’nin eşi, merhume Saime İra ve Gülsevim Enginsu’nun kardeşleri, Ruhsar ve Hüsnü’nün çok sevgili anneleri, Fırat ve Zeynep’in anneanneleri, Ozan’ın babaannesi, merhum Aydın İra, Akın İra, Müjdat ve Hülya Enginsu’nun teyzeleri NECLA DİLLİ Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Cenaze namazı 18 Nisan 2014 Cuma günü (bugün) öğle namazını müteakip Erenköy Galippaşa Camii’nde kılınacak ve naaşı 19 Nisan 2014 Cumartesi günü (yarın) öğle namazından sonra Milas Kabristanı’nda toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin. Tüm sevenlerinin başı sağ olsun. AİLESİ SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Kötücül 1 bağdoku 2 su uru... Bir nota. 2/ Ver 3 me, ödeme... 4 Genişlik, ya 5 yılmışlık. 3/ 6 Anlamsız, boş ve saçma 7 sapan söz. 4/ 8 Söz dinleme 9 yen çocuk lar için kul 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lanılan sözcük. 1 M E N E V R E K 5/ Kendi alanın 2 A K O V A M İ M da en önde gelen 3 E R G E N E kimse ya da nes 4 N Ü U M A R E N R ne... Muma batı5 S E R E N D A L rılmış fitil. 6/ İn6 A N A E N E M A ce ve uzun metal İ F A A R İ N şerit... Bir nota... 7 T O R E R O Rütbesiz asker. 7/ 8 U Z Bir erkeğin karısı 9 A M P U T E A S sağken ya da öldükten sonra baldızıyla evlenmesi. 8/ Racine’in, konusunu Osmanlı tarihinden alan ünlü trajedisi. 9/ Hitit... Faktör. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İdrar torbasının iltihaplanması... Berilyum elementinin simgesi. 2/ Dinsel inançları olmayan... Alışverişte durgunluk. 3/ Hastalıkların tanı ve tedavisinde ışınımdan yararlanan uzmanlık dalı. 4/ Nâzım Hikmet’in soyadı... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 5/ Yumurtalık... Pembe renkli şarap. 6/ Bir işe başlama, girişme. 7/ Mevlevi dervişlerinin kollarını iki yana açıp dönerek yaptıkları ayin... Otomatik para çekme makineleri için kullanılan kısaltma. 8/ Bozukluk, yanlışlık. 9/ Özür dileme... Şöhret.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle