23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 NİSAN 2014 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Vicdanlarımızın Sesi ve Köy Enstitüleri Yolsuzluk ve Sandık Yolsuzluk ve rüşvet operasyonları, iddiaları, kayıtları sandığa ne kadar yansıdı? Kamuoyundaki genel kanı “beklenenden az” yansıdığı biçiminde. Acaba gerçekten öyle mi? Önce belirtelim ki, bütün partiler 2011 genel seçimlerine göre oylarını korur veya artırırken sadece AKP, devletin bütün olanaklarını kullanmasına, müthiş bir cepheleşme ve propaganda atağına karşın, iki milyon dolayında oy yitirmiştir... Bu, nereden bakılırsa bakılsın önemli bir gerilemedir. HHH Peki neden “Beklenenden az” deniyor; bunun için ne gerekçeler ileri sürülüyor: 1) “Sandıktaki tercihler, yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla değil, ekonomik durumla ilgili olarak belirlenir; AKP döneminde dünyadaki sıcak paradan ve özelleştirmelerden gelen fonların bol keseden dağıtılması bir refah algısı yaratmıştır.” 2) “Türkiye’de seçmenin eğitim ve kültür düzeyi düşüktür, din üzerinden yapılan demagojilerden etkilenmeye açıktır.” 3) “Başbakan Erdoğan, kamplaşma ve düşmanlaştırmayı başarıyla kullanmış, kendi taraftarlarının gerçekleri görmesini engellemiştir.” Gayri ciddi olan dördüncü bir yorum daha var: AKP’liler, “Seçmen, (milli irade) bizi akladı” diyor. Bu yorumun elbette ciddiye alınır bir tarafı yok: Çünkü sandığın yolsuzluk ve rüşvet iddialarının aklanma yeri olmadığını elbette herkes biliyor. Ayrıca muhalefetin toplam oyları yüzde 56 dolayında olduğuna göre, bu iddianın matematik ve siyasal temeli de yok. HHH Neden “Beklenenden az” dendiğine ilişkin benim de bazı gözlemlerim var: 1) Kamuoyunda “Erdoğan gidecek” algısı yaratıldı: İnsanlar, sanki açıklanan iddialar ve yerel seçim sonuçları (olanaklı olmadığı halde) AKP iktidarına son verecekmiş gibi yanlış bir beklentiye sahip oldu. 2) Türkiye sadece siyasal ve toplumsal olarak değil, kültürel ve sosyoekonomik olarak da tam bir “parçalanma” yaşıyor: Bir kesim “sanal ortam Twitter dünyasında” yaşarken, başka bir kesim bu sanal dünyadan habersiz bir “gerçek miting dünyasında” yaşıyor; rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, daha çok sanal dünyada egemen oldu ve bu dünyada yanlış bir beklenti oluştu. 3) Rüşvet ve yolsuzluk iddiaları çok da yeni bir bilgi değildi: Zaten Cumhuriyet tarihinin en büyük talan ve yağma döneminin yaşandığı gibi bir algı vardı, yeni kanıtlar yeni bilgi değil, bu bilginin somutlaştırılmasıydı. 4) Türkiye’de seçmen davranışları çok hızlı değişmez: Zaman içinde tedricen farklılaşır. Ayrıca toplumda, seçim sonuçlarının ne denli dürüst ve şeffaf olduğu konusunda kuşkuların oluştuğunu da kaydedelim. HHH Unutmayalım, her iktidar sonunda mutlaka gider: Otoriter ve totaliter rejimler hiç gitmeseydi, Nazi imparatorluğu çökmez, İspanya ve Portekiz demokratikleşmez, Sovyetler Birliği dönüşmezdi. O cak ayında bir grup arkadaşımla eğitim ağırlıklı bir Küba gezisi yapmıştık. Havana’da Okuma Yazma Müzesi’ni gezerken içim cız etti. On bir milyonluk bir ada ülkesi, kültürel değerlerine nasıl da sahip çıkmıştı. Atatürk’ün önerisi ile 1936’da okuma yazma sorununu çözmek üzere eğitmen kurslarını açmakla başlayan ve 1940 yılında kapsamlı, etkin ve diğer ülkelere örnek bir eğitim projesi olan ‘Köy Enstitüleri’ni anlatan bir müze bile kuramamıştık. Bugüne değin, hiçbir iktidar aradan 78 yıl geçmiş olmasına karşın, bu en değerli kültürel mirasımıza sahip çıkmamıştı. Köy Enstitülerini özgün ve evrensel kılan çok sayıda öğe var. Bunlardan en önemlisi, eğitim yoluyla demokrat bir toplum yaratma girişimi olmasıdır. Nitekim, 1935 yılında hazırlanıp 1945 yılında kadük olarak çıkan köylüyü topraklandırma yasası da bu girişimin bir parçasıdır. Lindsay’e göre ideal anlamıyla demokrasi “insanların sadece vicdanlarının sesini dinledikleri, yönetimin kişilerin rızasına dayandığı ve zorlamanın ortadan kalktığı sistem” olarak tanımlanır. Mackpherson’a göre ise “uygulamada bizzat bir iktidar sistemi ve kişileri denetim altına alan bir otorite sistemine dönüşür”. Köy Enstitülerinde Köy Enstitülerini özgün ve evrensel kılan çok sayıda öğe var. Bunlardan en önemlisi, eğitim yoluyla demokrat bir toplum yaratma girişimi olmasıdır. Nitekim, 1935 yılında hazırlanıp 1945 yılında kadük olarak çıkan köylüyü topraklandırma yasası da bu girişimin bir parçasıdır. Prof. Dr. GÜLER YALÇIN Köy Enstitülerini Araştırma ve Eğitimi Geliştirme Derneği (KAVEG) Başkanı Köylü topraklandırıldı demokratik bir toplum yaratma girişimi “iş içinde, iş için” eğitim ilkesi üzerine temellendirilmiştir. Bu ilke baskısız bir ortamda kafa, kol, yürek birlikteliği ile uygulanmıştır. Günümüzün deyimleriyle entelektüel zekâ, duygusal zekâ ve iş gücünü “sadece vicdanlarının sesini dinleyerek, zorlamanın ortadan kalktığı bir ortamda”, üretmek için kullanmış ve birbirleriyle eşit bir ilişki kurarak yaşamışlardır. Güvenli, yaratıcı, kendi kendine öğrenen, sorgulayıcı kimlikte ve imececi bireyler olmuşlardır. Kız öğrencilere liderlik rolü verilmiştir. Öğretmenlik bilgisi yanında köylünün ihtiyacı olan tarım, hayvancılık, demircilik, dokumacılık, inşaat, arıcılık, balıkçılık, dikişnakış, fotoğrafçılık, halk oyunları, spor, enstrüman çalma, tiyatro gibi beceriler de edinmişlerdi. H. Gardner’in 2000’li yıllarda ortaya attığı klasik zekâyı eleştirdiği çoklu zekâ kuramını adeta doğrularcasına, edebiyat alanında birçok yetenek ortaya çıkmış ve ayrıca her biri, yatkınlığı olup da kazandığı beceriyi içinde yaşadığı toplumun hizmetine sunmuştur. bin kitaplı kütüphaneler 20 bine yakın genç insan, Anadolu’nun tüm bölgelerinde örgün ve yaygın bir şekilde kurulmuş bulunan Köy Enstitülerindeki yaklaşık 3 bin kitaplı kütüphanelerinden de yararlanarak bilgiye ulaşmanın anahtarını elde etmiş ve Anadolu’nun dört bir yanına dağılmıştır. Üstelik, 1942’de Hasanoğlan’da kurulan üniversite düzeyindeki Yüksek Köy Enstitüsü’nde sistemin kendini yeniden üretmesi planlanmıştır. 19361952 yılları arasında 15 bin dönüm toprak işlenmiş, 750 bin fidan dikilmiş, 1200 dönüm bağ bahçe oluşturulmuş; 710 bina yapılmıştır. Yetişenler Türkiye’nin aydınlık yüzünün temel taşları olmuşlardır. Kurucumuz İsmail H. Tonguç’un asıl hedefi ise öğretmenin yanı sıra “köye yarayışlı meslek edindiren” “köy bölge okulları” açılması 3 idi. Tonguç “Köy Enstitüleri sistemi ile 1520 köyü kapsayan bölgede meslek edindiren yatılı veya yatısız bölge okulları açılacak, çevresinde fidanlık, deneme tarla ve bahçesi, revir, dispanser, kooperatif, işlik, sinema, kitaplık, tiyatro, spor ve oyun alanı gibi tesisler kurularak bir kültür merkezi yaratılacaktı” demektedir. Ancak 19461954 arasında 8 yıl boyunca toplam 9 yasa çıkarılarak Köy Enstitüsü ilkeleri yavaş yavaş ortadan kaldırılır. Köy Enstitülerinde demokrasi önce kaosa, sonra otokrasiye dönüşür; işlikler işlevini yitirir; resimler silinir; şiir ve müzik susar!.. torite sistemine geçiş Kırsal alana, yukarıda değindiğim etikle kent olanaklarının getirilmesini öngören bu yaklaşım, günümüzde hem kentlerde, hem de kırsal alanda geçerliliğini korumaktadır. Özellikle kırsalda üretimin desteklenmediği, kentte ranta dayalı ticari hayatın desteklendiği; sanatın susturulmaya çalışıldığı, insanların vicdanlarının sesinin dinlenmediği ve “demokrasinin uygulamada bizzat bir iktidar sistemi ve kişileri denetim altına alan bir otorite sistemine” ve giderek kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı çağdışı bir sisteme dönüştüğü Türkiye’de… O
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle