29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 NİSAN 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR BAKSI MÜZESİ ‘2014 YILI AVRUPA KONSEYİ MÜZE ÖDÜLÜ’ 15 Hüsamettin Koçan ve Anne Brasseur. Kadın ve çocukların emeği... ‘Duble Hikâye’ adlı sergisi Karaköy’deki Depo’da yer alan Gülçin Aksoy: ‘Eril iktidarla derdim var’ Ağaçları Kesip Lale Dikmek... Şu sıralar İstanbul’da ne yana baksanız, rengârenk laleler... Ay ne güzel, ne güzel, diyemiyorum! Renk bahçesi, göz busesi, hayatın cilvesi! Gelin görün ki, kenti tepeden tırnağa rengârenk çiçeklerle örtmeye kalksanız da kentin yağma ve talan düzenine kurban edildiğini gizlemek, örtbas etmek imkânsız. Lale dikmek, ağaç katliamını örtmez... 3. köprü ve bağlantı yollarının artı üçüncü köprünün “doğal sit” alanı olduğunu; bu “çılgınlığın” yarattığı ve yaratacağı tahribatı; doğa ve tarihi dokunun nasıl yok edildiğini uzmanlar her gün dile getiriyor. Ve geleceği bir damlacık düşünenler ve düşleyenler, sürdürülebilir bir İstanbul özleyenler lalelere bakıp sevinemiyor! Lale dikmek, ağaç katliamını örtmez... İnsan katliamını da!.. Daha çabuk, daha çabuk yapılıp bitsin istenen köprü yapımında çöken iskele... Üç taşeron işçinin ölmesi... O işçilerin ailelerine sorun siz laleleri... Kültür Servisi Baksı Müzesi, Avrupa Parlamenterler Meclisi tarafından verilen “2014 Yılı Avrupa Konseyi Müze Ödülü”nü, önceki gün Strazburg, Palais Rohan’da yapılan bir törenle aldı. Müze, ödülünü 22 ülkeden katılan 37 müzeyi geride bırakarak kazandı. Ödülün simgesi olan Joan Miro’nun bronz heykelciği 1 yıl boyunca Bayburt Baksı Müzesi’nde sergilenecek. Avrupa kültürünün zenginliğini yansıtan müzelerin başarısını ödüllendirmeyi ve yaratıcı modelleri desteklemeyi amaçlayan “Avrupa Konseyi Müze Ödülü”, bu sene Prof. Hüsamettin Koçan’ın 2010 yılında Bayburt’ta kurduğu Baksı Müzesi’ne verildi. Strazburg Belediye Başkanı Roland Ries, Avrupa Parlamenterler Meclisi Başkanı Anne Brasseur ve Avrupa Müze Forumu Başkanı Goranka Horjan’ın konuşma yaptığı, Palais Rohan’da yapılan törende, ödülü Baksı Müzesi adına müzenin kurucusu Hüsamettin Koçan aldı. Koçan, törende yaptığı konuşmasında Baksı Müzesi’nin bugünlere, sanatçıların, Bayburtluların, özellikle de kadın ve çocukların inancı ve emeği ile geldiğini söyledi. Gabo eve döndü Gabriel Garcia Marquez’in tedavisi evinde devam edecek Kültür Servisi Geçen hafta zatürree ve sıvı kaybı tanısıyla hastaneye kaldırılan ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez önceki gün taburcu edilerek evine döndü. Ancak hastane yetkilileri, yakınları ve dostlarının “Gabo” dediği 87 yaşındaki Kolombiyalı yazarın durumunun “nazik” olduğunu belirtti. 30 yıldan fazla süredir Meksika’nın başkenti Mexico’da yaşayan Marquez, ambulansla evine getirildiğinde çok sayıda gazetecinin evin önünde beklediği, ancak yazarın yardımcılarının yatak çarşaflarını kaldırarak fotoğraf ve film çekilmesini önlediği görüldü. Meksika Sağlık Bakanı Mercedes Juan, 1982 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Marquez’in akciğer iltihabının üstesinden geldiğini, ancak yaşından dolayı tedavisine büyük bir özenle devam edilmesi gerektiğini açıkladı. Marquez’in evindeki odasına bir oksijen tüpü, medikal bir yatak yerleştirildiği, başucuna da en sevdiği çiçek olan sarı güller konduğu öğrenildi. Ülkesi Kolombiya’da yıllarca gazetecilik yapmış olan Marquez, geçen hafta hastaneye kaldırılırken, asistanı aracılığıyla gazetecilere şu mesajı iletmişti: “Deli misiniz siz? Burada niye bu kadar vakit kaybediyorsunuz? İşinizin başına dönün!” bulü, algının düzenlenmesi ve buEVRİM ALTUĞ nu belirleyen tarihsel koşullarla heGülçin Aksoy, yüz binlerce insaplar bitmiyor. sanın kendilerini özgürce, özgünce Sergi kapsamındaki perforifade edebilmeleri için her tür ifade mansı niçin tasarladın? aracı ve yazılımını kullanmaktan Sergideki enstelasyonlardan biçekinmediği şu günlerde, bu emeği rini özellikle performansla birlikyaklaşık çeyrek asırdır “eline hante tasarladım. Güllerle kaplı bir dugi malzeme geçtiyse” sürdüren ve varın üzerine “İFTİHARLA TASözellikle totaliter, eril iktidarın her VİR EDER” yazan bir tabela yertürden hiyerarşik dayatmasına karşı leştirdim. Şu an yok edilmiş tarihi bağımsız yapıtlarıyla direnişe gebir sinemanın tabelasını dönüştüreçen bir “imge emekçisi”. rek oluşturduğum bir enstelasyon. Aksoy, İstanbul Bizler sürekli bir şeye göre tasvir Karaköy’dekiDepo’da yer alan edilme durumu yaşıyoruz. Kendi “Duble Hikâye”sinde bu emebaşına bir tasvir sunduğunu iddia ğin siyasi ve psikolojik darbelereden bir renkli duvar. le travma yaşamış farklı zaman diPerformans bu duvarın önünde limlerinden cımbızlanmış örneklegerçekleşti daha sonra video kayrini duyularımız ve hafızamızda tadı sergiye yerleştirildi. 1980 sonrazeliyor. sı bir ev hali tasarlanmıştı. Ortamın İsmi gibi, iki kata yayılan ve geçve nesnelerin renkli, insanların simişle geleceğin ortasında yer alan yah beyaz olduğu bir sahne. Türk şimdiki zamanla hesaplaşan sergi, sanat müziği formunda Gökçe Erserbest bir sunumla düzenlenmiş han, Utku Yiğit ve erkekler korosu işlerden oluşurken Aksoy, temsiile birlikte, sergi içeriğine göre yaliyet ve teslimiyet sarkacını eleştizıp bestelediği kendi şarkılarını sesren, türlü disiplin ve içerikteki bu lendirdi. Bense TV seyredip portayapıtların birbirleriyle ve izleyiciykal soyan ev insanıydım. (Bir baba le daha iyi ilişkiye geçebilmesi adısonra anne) 1980’lerdeki akşamlara na arşivci, fişlemeci zihniyeti, mikreferans veren, yeşil, kadife, siyah ropolitik bir ısrarla reddetmiş. beyaz TV karşısında portakalın soSergi, kabaca iki anoyulduğu baba koltuğu ile. ‘Cumhur Kadın’ dijital baskı 2012. Bugüne kadarki işlerin hep nim karakter KA ve GA’nın u Gülçin Aksoy, bir günce oluşturdu. Bu bir alhikâyelerinden ipuçlarını da gereken bir konu. Tek adam ternatif tarih yazımı sayılabilir mi? özellikle totaliter, taşıyor. temsiliyeti ve onun etrafında Kesinlikle eril iktidarlarla derdim Aksoy’un sergisinin odak eril iktidarın her biçimlenen yaşam biçimleri var; kadın veya erkek fark etmez. İktidar noktasını, yalnızca 100 adet türden hiyerarşik ile ilgileniyorum. dilinin kullanıldığı her şey beni son dehazırladığı, 1980 öncesinin örHep tekliklerin ya da siyah rece tedirgin ediyor. Başka bir dilin oladayatmasına karşı gütsel doküman ve propaganbeyazların yaşandığı bir yer bilirliği üzerine düşünüyorum. Hem bida tasarım karakterini yansıtan bağımsız yapıtlarıyla burası: “Bu doğrudur” ya raz da umut var, bu zamana kadar kulbüyük bir görsel dosya oluşdirenişe geçen bir da “Bu doğru değildir”; bir landığımız dil dönüşüyor ister istemez. turuyor. ‘imge emekçisi’. yandan ideolojik olarak teMesela sanat tarihine baktığınızda, Bu sergide, nasıl bir Türkillikler, öte yandan yaşam belli bir döneme kadar kadının esamisi kiye ile hesaplaşmaktasın? biçimi olarak her şeyin muyok. Ancak erkeğin aklından pay alabil Yaşadığım yerle, bu coğbah sayıldığı zamanlar. Şu anda yaşadığı diği zaman kadın var olabiliyor. Cumrafya ile hesaplaşmak kaçınılmaz. Aslınmızda geçmiş gitgellerden farklı değil. huriyetin ilk yıllarında da öyle. Bakıda senin de vurguladığın gibi, dönemleİktidar mekanizmasının temsili ve o yorsunuz, kadın sanatçılara erkek bileği re ayrılmış bir Türkiye ele alınıyor sertemsilin göstereni olan “bir ADAM” fik var sende deniliyor. Yahu niye erkek bigide. Bilindik 10’ar yıllık bir sınıflandırriyle derdim var. Gücün kendisinde topleğine sahip olayım ya da niye hep fırça ma. 10’ar yıl arayla ortak payda diye belandığı bir adamla. Hatta tek adam mese sürmek zorunda olayım? lirlediğim kestirme sözcüklerle bir duvar lesinin bile bir illüzyon olduğunu düşünüSanat tarihi beyaz heteroseksüel eroluşturdum. yorum. Akademinin kuruluşundan tutun kek tarafından biçimlendirilmiş. Tarihi Mesela 80’li yılları “ölümüne İSİMda, T.C.’ye gelene kadar, vesayet mekade iktidar sahibi yazıyor. E, bu anlamSİZ” ile dokudum. Çoğaltmanın bu denli yaşandığı bir dünyada sürekli tek silüe nizması ne yazık ki değişmiyor. Sanat ve da kadının bir tarihi olsun mu? Olmayıya değil, çizgisel aklın dayatmaları ve ka versin! ti çoğaltmış olmak gerçekten uğraşılması Çelişkiler çatışmalar Ağaçları kesip laleleri dikmek elbette tek çelişki değil bu ülkede... Ne de tek takıyye! (Bir zamanlar ne çok kullanılıyordu bu sözcük, artık gerçekleri gizlemeye, örtmeye, saklamaya gerek kalmadığı için, kullanımdan kalktı galiba!) AKP’li Bingöl Belediye Başkanı Yücel Barakazi’nin ilk icraatı, kadınlara kapıyı kapatmak oldu!.. Oha yani! “Kadınlara görev vermenin dinen ve örfen uygun olmadığını” açıklayan bu adam, AKP’nin kadınların sırtına basa basa yükselip bu hale geldiğini bilmiyor herhalde. Bilse de bilmek istemiyor! Karşısında bu aşağılanma yüzünden tepkisini ortaya koyan ve belediye meclis üyeliğinden istifa eden AKP’li yiğit bir kadın! HHH Meclis’te Kılıçdaroğlu’na atılan yumruk kimilerini çok şaşırttı. Beni hayır, şaşırtmadı! Ne bekliyordunuz? Bir ülkenin başbakanı kendine karşı olan, muhalif olan herkesi “vatan haini” diye suçlarsa; her fırsatta kin ve öfkeyi kışkırtırsa, intikam çığlıkları atarsa, gerilimi her an tırmandırırsa, sahi ne bekliyordunuz? Beni şaşırtan olsa olsa Meclis güvenliğinin bunca rezil durumda olması; 55 suçtan sabıkalı birinin elini kollunu sallaya sallaya Meclis’e girebilmesi... İntikam peşinde yanıp tutuşanlar bunu nasıl açıklıyor?.. HHH Kente lale dikip ağaçları gece yarısı baskınlarıyla sökebilirsiniz... Milleti aldatabilirsiniz... Sadakaya bağımlı hale getirebilirsiniz... Ancak lalelerle dış dünyanın gözünü boyayamazsınız! İçinizde hâlâ “ileri demokraside” yaşadığını sanan var mı bilmem ama önceki gün Alman Bertelsman Stiftung Vakfı’nın raporu açıklandı. 41 ülkenin uyguladığı ekonomik, sosyal ve çevre politikaları, demokrasi kalitesi incelenmişti. Sürdürülebilir kalkınma incelenmişti ve sonuç şöyle: Türkiye sonuncu oldu! Yani 41. İlk yedi: İsveç, Finlandiya, Norveç, Danimarka, İsviçre, Almanya, Yeni Zelanda... Son yedi: Bulgaristan, Hırvatistan, Güney Kore, Malta, Romanya, Macaristan... Ve Türkiye! Hay Allah, yine unuttum! “Uluslararası camia” ve yandaş olmayan yüzde 56 bizim Başbakan’a vız geliyordu ! 33. İSTANBUL FİLM FESTİVALİ’NDE BUGÜN ‘HUMUS’A DÖNÜŞ’ÜN YÖNETMENİ TALAL DERKİ İSTANBUL’DA AYŞEGÜL ÖZBEK ‘Savaş filmi değil, devrim filmi’ ‘Yalnızlar Rıhtımı’ İstanbul Modern’de Kültür Servisi “Bu İkiliye Dikkat” bölümü kapsamında Sadık Şendil’in 1965 yapımı, başrollerinde Ekrem Bora ve Türkan Şoray’ın rol aldığı “Sürtük” Atlas’ta saat 16.00’da, Serdar Akar’ın 1998 yapımı filmi “Gemide” saat 13.30’da İstanbul Modern’de ve Ö. Lütfi Akad’ın 1959 yapımı “Yalnızlar Rıhtımı” saat 11.00’de İstanbul Modern’de izlenebilir. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’ı kazanan ilk belgesel olan “Çevreyolu” ise Beyoğlu Sineması’nda saat 11.00’de gösterilecek. Sylvain Chomet’in ilk canlı aksiyon filmi “Attila Marcel”in gösterimi Citylife Sineması’ında saat 11.00’de yapılacak. Belgesel dalında 2013 Sundance Dünya Sineması Büyük Jüri Ödülü sahibi Talal Derki’nin “Humus’a Dönüş” filmi 33. İstanbul Film Festivali kapsamında bugün Atlas Sineması’nda saat 11.00’de tekrar gösterilecek. Suriye’nin Humus şehrinde devrimci gençlerin bir portresini sunan film, iki yakın arkadaşın özgürlük mücadelesini anlatıyor. Basset ve Osama pasif direnişle yola çıkmalarına karşın zamanla silahlı mücadelenin içinde buluyorlar kendilerini. Yönetmen Talal Derki, önceki gün Salon İKSV’de “Savaş Zamanı Belgesel Yapmak” başlıklı bir söyleşi düzenledi. Filmin çekimleri, savaşın ve çatışmaların içinde geçiyor. Çekimler sonrası filmin kurgucusu ve prodüktörü de savaşta yaşamlarını yitiriyor. “Humus’a Dönüş”ün karakter temelli bir belgesel olduğunu söyleyen Derki, filmi savaş filmi olarak değil, devrim filmi olarak çektiklerini belirtiyor: “Savaşta film çekerken birçok hata da yaptık tabii. Biz cephede bile olsak aslında bir yönüyle dışındayız diyorduk. Sadece takip ettik. Bu yüzden herhangi bir kadraja girmemeye çalıştık. Ama aslında kamerayı tutanla direnen arasında bir fark yok. İkimiz de hayatımızı tehlikeye atıyorduk. Yönetmen hikâyenin bir parçası olmalı mı? Bu soruyu sordum kendime. Arap Baharı filmlerinde aynı hatalar oldu. Kendilerini hikâyenin bir parçası olarak görmüyorlar. Halbuki siz de içindesiniz.” Suriye’deki savaşın mezhep savaşı olduğuna inanmadığını belirten Derki, filmde de altını çizdiği gibi savaşı rejime ve Esad’a karşı bir duruş olarak nitelendiriyor. n Kültür Servisi Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası (BİFO), bu akşam saat 20.00’de Zorlu Center’da Avusturyalı piyano virtüözü Rudolf Buchbinder, soprano Chiara Skerath, mezzosoprano Rachel Frenkel, tenor Frédéric Antoun ve bas Markus Marquardt’ı konuk ediyor. Konserde aynı zamanda Cemi’i Can Deliorman yönetimindeki Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu, Mozart’ın Requiem’i ile Beethoven’ın 3. Piyano Konçertosunu seslendirecek. n Kültür Servisi İspanyol ve Türk flamenko sanatçılarının bir araya geldiği flamenko gecesi yarın saat 20.00’de Üsküdar Bağlarbaşı Kongre Merkezi’nde yapılacak. Vokalde Pico de Triana, gitarda Alper Kargin ve Kerem Can’ın müzikleriyle yer alacağı etkinlikte Manuel Reina, Işıl Reina ve Cris Candela da danslarıyla sahnede olacak. Flamenko gecesi ücretsiz olarak düzenleniyor. Buchbinder bu kez BİFO eşliğinde çalacak Flamenko gecesi... Filmmor Kadın Filmleri Adana’da Kültür Servisi 12. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali Adana Kadın Platformu ortaklığıyla 1213 Nisan’da Adana Kültür ve Sanat Merkezi’nde olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle