02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MART 2014 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Sinema yazarları bu gece verilecek Oscar için tahminlerini açıkladılar u Görüşüne başvurduğumuz 6 sinema eleştirmeninden 5’i seçimini Steve McQueen’in ‘12 Yıllık Esaret’ filminden yana kullandı. Serdar Akbıyık ise, ‘Düzenbaz’ın En İyi film seçileceği görüşünde. Sonucu bu gece hep birlikte öğreneceğiz. Oscar, ‘Esaret’e gider kaldırılması olduğu için “12 Yıllık Esaret” filmi Oscar’ı alır. Benim de favorim bu film. Akademi, toplumsal içerikli konulara rağbet eder, bu yüzden bu film en iyi film ödülünü alır. Tunca Arslan: Yalnızca “Oscar’ın habercisi” sayılan Altın Küre’yi kazanması nedeniyle değil, Akademi üyelerinin ortalama beğenisine seslenen tipik “Oscar filmi” olması nedeniyle de “12 Yıllık Esaret” bu yılın galibi ilan edilecek tahminimce. ABD’nin toplumsal belleğine seslenen filmler iyi prim yapıyor ve yönetmen Steve McQueen de kişisel anlatımından biraz ödün vererek, ödüle göz kırpan yalın bir dil seçmiş. Adaylar arasındaki “Yerçekimi” ve “Düzenbaz”ın şansları az, en iyi film seçilirlerse ciddi bir sürpriz olur. Gönlümden geçen, kazanmasını istediğim film ise Martin Scorsese’nin yönettiği “Para Avcısı” (The Wolf of Wall Street). Atilla Dorsay: Amerikan vicdanına seslendiği için Oscar’ı alacak olan film “12 Yıllık Esaret”. Oscar’ı alması gereken film ise sinemasal anlatımı yenileyen az sayıda filmden biri olduğu için “Yerçekimi”. Uğur Vardan: “12 Yıllık Esaret” senaryo ve reji açısından ele aldığı dönemi gerçekçi fırça darbeleriyle önümüze atıyor. Filmin en önemli özelliklerinden biri arkadaki sosyal ve psikolojik yapıyı doğru gözlemlerle aktarması olsa gerek. Ayrıca şu noktanın altını da çiziyor: Mesele “Efendiköle ilişkisi” olunca, eğitim de kültür de bir işe yaramıyor… Bütün bunlara Akademi’nin sevdiği türde bir anlatım da eklenince filmin heykele uzanması kolaylaşıyor gibime geliyor... Serdar Akbıyık: Oscar’ı “Düzenbaz” alır, çünkü film Oscar’ın istediği parlaklığı, eğlenceyi içinde barındırıyor. Filmin oyunculukları, yönetmenliği tam Oscar değer yargılarına göre. Film, kıyafetleri, müzikleri, oyunculuk diliyle gösterişli bir film. Olkan Özyurt: Akademi, ödülü “12 Yıllık Esaret” filmine verir, çünkü film her sahnesinde bize özgürlüğün kıymetini iliklerimize kadar hissettiriyor. Anlatılan 160 yıl önce yaşanmış bir hikâye olsa da günümüz dünyasının özgürlük arayışına denk düşen bir tarafı var. Bunun da Akademi tarafından görüleceğini düşünüyorum. Eyvah! Yoksa Ben de Cemaat miyim? SOS. İmdat imdat! SOS. Eyvah eyvah! Yetişin dostlar tehlike büyük! SOS SOS. Ben şimdi ne yapsam, ne etsem! Beddua etmesini bilmem, ruh çağırmaya aklım ermez, hacıdan hocadan medet ummam, ben şimdi içimdeki şu şeytandan nasıl kurtulsam! İki gün önceydi. Bir gazetenin sürmanşetinde kocaman puntolarla yazıyordu: “Cemaat sızdı” diyordu... Alt satırda daha da kocaman kırmızı puntolarla “Cumhuriyet’te” diyordu... Ve kapkara puntolarla darbeyi indiriyordu: “Atatürkçüler tasfiye ediliyor”. İlk anda Türkiye Cumhuriyeti’nden Atatürkçüler tasfiye ediliyor sandım... Malumun tekrarı... Bunu bilmeyen mi var, bunlar yeni mi uyandı diye düşünürken anladım ki bizim gazeteden söz ediyorlar! İmzasız yazıyı okur okumaz derhal gazeteye koştum. Elimde büyüteç sızıntıyı aramaya başladım. Ortaçağda cadı avı vardı; şimdi vampir avcıları (sinemada) çok moda... Gel gör ki, cemaat sızıntısı öyle kolay kolay bulunmuyor. Eyvah, ya benim içime de sızmışsa diye, aldı mı beni bir endişe! Ne de olsa ben burada “yeni” sayılırım. Topu topuna 12 yıl olmuş Cumhuriyet’e geçeli! HHH Baktım sızıntıyı bulamıyorum, sürmanşetin ikinci bölümüne odaklandım: Binanın orta yerinde avaz avaz haykırmaya başladım: “Ben de Atatürkçüyüm! Beni de tasfiye edin!” Bana bakın, bu sefer veda partisi vermeden kimse beni kovamaz diye ekleyecektim ama fırsat bulamadım. Millet çevreme toplandı. Hasta mısın diyenlere, “evet cerahat sızıntısı...” demeye; yatıştırıcı ya da çay, kahve önerenlere neden Atatürkçü olduğumu anlatmaya başladım. Biraz sakinleştiğimde telefonun öteki ucunda Bekir Coşkun vardı: “Abi, Atatürkçüsün diye mi seni tasfiye ettiler?” diye sordum. Karşılıklı çok güldük! Aslında ikimiz de çok üzgündük. Adam neden ayrıldığını “Facebook”ta açıklamış, ayrılırken Cumhuriyet’e teşekkür de etmişti ama kışkırtmacılara yetmemişti! HHH Sürmanşeti tekrar okudum... Bu kez daha sakin... Sonra tek tek “Cumhuriyet” gazetesinde yazı yazan, haber peşinde koşan, emeğini, alın terini, birikimini, düşlerini, düşüncelerini her gün şu elinizde tuttuğunuz sayfalara döken Cumhuriyet çalışanlarını düşündüm... Ünlü ünsüz, genç yaşlı her birinin heyecan, umut ve daha güzel günlere inanç dolu yüzleri geçti gözümün önünden... Hepimize yapılmış bu ağır hakaret karşısında, bir de baktım Bertolt Brecht’in “3 Kuruşluk Operası”nın final şarkısını mırıldanıyorum: “İtişirler, didişirler sürdürürler kavgayı. En sonunda birleşirler Yerler yoksul hakkını.” O sürmanşeti atan gazetede çalışan arkadaşlara Brecht’i anımsattıktan sonra söyleyeceğim tek şey şu: Bırakın cemaat ve iktidar güçleri yesin birbirlerini. Nasılsa dün olduğu gibi yarın da birleşip yola devam ederler... Ama bari siz meslektaşlarınızı yemeyin! HHH Sevgili okurlar; söz vermiştim size, bugün Brezilya izlenimlerimin son ve üçüncü yazısını yazacaktım... Başlık bile hazırdı: “Savaştan Sambaya” olacaktı... Ama işte memleket ve medya halleri izin vermedi! Mustafa Kemal Atatürkçü olmak dışında, bugüne dek hiçbir şeyci olmamaya azmetmiş ben, bu konuda susamazdım! Bakan çocuklarının serbest bırakılması üzerine çok şey yazıldı, yazılacak da. Yıllardır anlatmaya çalıştığım bir şeyi Ahmet Hakan harika özetlemişti: “Muhafazakâr ahlak, sadece uçkura odaklı” diyerek... Kültür Servisi Sinema dünyasının en etkili ve en çok konuşulan ödülleri olarak kabul edilen Oscar ödülleri bu gece sahiplerini bulacak. “Düzenbaz” (American Hustle) ve “Yerçekimi” (Gravity) en iyi film dahil 10’ar dalda, “12 Yıllık Esaret” (12 Years A Slave) ise 9 dalda Oscar’a aday gösterildi. Sinema eleştirmenlerine 86. Oscar Ödülleri’ndeki “En İyi Film” tahminlerini sorduk. 6 eleştirmenden 5’i, bu yıl Oscar’ı, Steve McQueen’in ABD’nin toplumsal belleğine seslenen “12 Yıllık Esaret” (12 Years A Slave) filminin kucaklayacağı kanısında. Film, “Oscar’ın habercisi” sayılan Altın Küre Ödülleri’nde de bu yıl “En İyi Film” seçilmişti. Sungu Çapan: Konusu ABD iç savaşı ve köleliğin HOFFMAN’IN ÖLÜM NEDENİ RESMEN AÇIKLANDI u ‘Oğlanlar ve Guillaume’ en iyi film seçilirken, filmin yönetmeni oyuncusu Guillaume Gallienne en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Fransa’nın ‘Oscar’ları Cesar ödülleri sahiplerini buldu Uyuşturucuya ‘Guillaume’a dört ödül yenik düştü Kültür Servisi Adli tıp yetkililerinin yaptığı açıklamada, 2 Şubat günü New York kentindeki evinde kolunda bir enjektörle ölü bulunan ünlü oyuncu ve yönetmen Philip Seymour Hoffman’ın “aşırı dozda eroin, kokain, amfetamin ve benzodiazepin içeren bir uyuşturucu karışımından” öldüğü belirtildi. 46 yaşında ölen Hoffman, uyuşturucu bağımlılığına karşı uzun süre mücadele vermiş, ancak son zamanlarda uyuşturucuya yeniden yenik düştüğünü söylemişti. Sanatçının ölümünden sonra evinde yapılan araştırmada çok sayıda eroin torbası bulunmuştu. Kuşağının en büyük oyuncularından biri olarak kabul edilen Hoffman, 2006 yılında, ünlü yazar Truman Capote’yi canlandırdığı “Capote” adlı filmdeki yorumuyla En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ını kazanmıştı. Kültür Servisi Fransa’nın Oscarları olarak bilinen Cesar Sinema Ödülleri, önceki akşam törenle sahiplerini buldu. Başkent Paris’te bu yıl 39’uncusu düzenlenen törende Guillaume Gallienne’nin yönettiği “Les garçons et Guillaume, A Table” (Oğlanlar ve Giullaume, Sofrada) En İyi Filim ödülünü aldı. Film ayrıca, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Uyarlama ve En İyi Kurgu ödüllerine de değer görüldü. Polonyalı yönetmen Roman Polanski “La Vénus à la fourrure” (Kürklü Venüs) filmiyle En İyi Yönetmen ödülünü aldı. Belçikalı yönetmen Felix van Groeningen’in çektiği “Alabama Monroe” ise En İyi Yabancı Film ödülünü kazandı. En İyi Kadın Oyuncu ödülünü Sandrine Kiberlain, “9 mois ferme” filmindeki performansıyla kazanırken; Guillaume Gallienne, En İyi Erkek Oyuncu ödülüne “Les Garçons et Guillaume, A Table” filmindeki oyunuyla değer görüldü. “Quai d’Orsay” filminde gösterdiği performansla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü Niels Arestrup kazandı. Adèle Haenel ise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü “La Suzanne” filmindeki yorumuyla aldı. The Ringo Jets ‘The Ringo Jets’ (Tantana Records) Savulun popçular, tırsın piyasacılar, üç buçuk atın sahte rakçılar! Müzikseverin dostu, kolpacının düşmanı, rakçının, granççının ve indicinin bacanağı The Ringo Jets geldi. İki gitar (Deniz Ağan ve Tarkan Mertoğlu), bir davuldan (Lale Kardeş) oluşan İstanbullu rock’n roll üçlüsünün isimlerini taşıyan (İtalya’da Tommaso Colliva’nın yapımcılığında, perküsyoncu Mauro Refosco ve klavyeci Enrico Gabrielli’nin katkılarıyla canlı kaydedilen) ilk albümleri, bir yıla yakın rötar yapmış, Gezi Direnişi nedeniyle bekletilmişti. “The Spring of War” şarkısının klibi nedeniyle çok öne çıktılar diye söylüyorum: bu topluluğun en önemli özelliği soundu ve bu hiçbir şeyin gölgesinde kalmamalı. Pervasız bir sound bu; balta girmemiş kirli seslerle dolu cayır cayır bir rock’n roll. Ayrıca tüm elemanlar vokal yapıyor ki, biri çığlık çığlığa punk; diğerleri blues ve soul yankılı. İngilizce şarkılarla büyüyen şehir çocukları, metropolün yüklediği stresi boşaltırcasına çalıyor. Bu müzikte bas yok; inter netten mp3 depolayan kulaklara uygun yani… Sadece soundları bile The Ringo Jets’in memleketin müzik tarihindeki yerini şimdiden garanti altına almaya yeterli. Kramp’tan sonra ilk kez bu özellikte bir topluluk geldi. Candan Tezel ‘Hikâyeler’ (EMI) Konsept sahibi bir topluluktu 110; kendini belirsiz bir süre için askıya aldı. Elektronik tınılı alternatif rock topluluğunun şarkıcısı olarak tanıdığımız Candan Tezel, ilk solo çalışmasıyla topluluğun anayoluna bir yan yol çiziyor şimdi; ama bu yol aynı şehre gitmiyor. Kısacası topluluğun devamı değil “Hikâyeler” albümü. O vakitler daha kişiye özel bir malzeme biriktirmiş Candan. Kolektif olmayacağını düşünmüş ki, bunları dolabının kilitli gözünde saklamış. O nedenle “Hikâyeler” albümündeki hikâyeler, sadece Candan’ı bağlıyor, sahibinin kendi ağzından kendini anlatıyor. Candan artık selfservis bir yapımcı, 32 dakikaya sığdırdığı dokuz şarkı ile. Eskilerden iki yadigâr var solo albümde; biri davulcu Mehmet Uludağ, diğeri ise eski bir 110 şarkısı olan “Özledim Seni”. Akustik ağırlıklı bir çalışma olsa da, aralarda ince dijital çizgiler hissediliyor. Doyurucu bir çalgı zenginliği var. Özellikle yaylılar çok şey katıyor düzenlemelere. Şarkılarından yola çıkarak karakter tahlili yapılmaya müsait biri; güler yüzlü, sempatik, samimi ve sıcak bir karakter. Şarkıları da öyle... Örtülü bir mistisizmi, buğulu bir romantizmi var; yeni kuşak duygusal… Büyük şehir hayatında yuvarlanan bir melankolik… [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle