02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Palme’nin kemikleri sızlıyordur S on yıllarda tavsamıştı ama bu yıl Svenska Dagbladet gazetesi olayı güncellemeyi becerdi. Palme cinayetinden söz ediyorum. Biliyorsunuz İsveç Başbakanı Olof Palme 28 Şubat 1986’da öldürülmüştü. Katilin hâlâ bulunamadığını da biliyorsunuzdur. Gazeteler de her yıl 28 Şubat’ta cinayet soruşturmasıyla ilgili bir şeyler yazmaya çalışırlar. Ama cinayeti aydınlatmada bir arpa boyu yol alınamadığından son yıllarda yazacak bir şey de bulunamıyordu. Bu yıl Svenska Dagbladet gazetesi olayı büyütmeyi başardı. Öyle başardı ki yabancı basın da konunun üzerine atladı. Çünkü gazete Palme’yi, ırkçı Güney Afrika devletinin öldürttüğü iddiasını yazar Stieg Larsson’un adına dayandırdığından yankısı büyük oldu. Ne de olsa Larsson, birçok dile çevrilen kitaplarıyla 75 milyon okura ulaşmış bir yazar. Filme de çekilen romanlarını “Milenyum trilojisi” olarak hatırlayacaksınız. Ejderha Dövmeli Kız kısa bir süre önce bir kanalda gösterilmişti. İşte bu Stieg Larsson, Palme cinayeti üzerine de araştırma yapmış ve hazırladığı kapsamlı bir raporu 1987’de, yani cinayetten bir yıl sonra polise vermiş. Svenska Dagbladet gazetesi de yazarın polise verdiği dosyayı inceleyerek Güney Afrika bağlantısını tekrar gündeme taşıdı. Yazılanlar İsveç polisinin nasıl çalıştığı konusunda fikir verdiğinden dolayı da ilginç. Palme cinayetiyle ilgili soruşturmanın gelmiş geçmiş en kapsamlı soruşturmalardan biri olduğu söyleniyor. Soruşturma dosyaları milyonlarca sayfadan oluşuyor. Soruşturma kapsamında şu veya bu şekilde adı geçenlerin sayısı 12 bin. Cinayeti üstlenenlerin sayısı da 130. Güney Afrika bağlantısını sorularla açıklayalım: Güney Afrika devleti Palme’yi neden öldürtmek istesin? Bu ülkede demokrasiye geçilmeden önce ırkçı bir rejim vardı. Nelson Mandela hapisteydi. Siyahların direniş hareketi ANC (African National Congress) en büyük maddi ve manevi desteği İsveç’ten görmekteydi. Beyazların ırkçı rejimi bu yüzden İsveç’e diş bilemekteydi. Stieg Larsson cinayetle neden ilgilendi? Stieg Larsson, gazetecilik yapmaktaydı. Aşırı sağcı ve ırkçı örgütler üzerine uzmanlaşmıştı. Irkçılığa karşı bir dergi çıkarmaktaydı. Cinayetle ilgili ihbarda, Güney STOCKHOLM Afrika’ya ajanlık yapan Bertil Wedin adlı bir İsveçli aşırı sağcının adı geçmekteydi. Stieg Larsson, Bertil Wedin hakkında geniş bilgi topladı. İsveçli OSMAN İKİZ daha önce orduda görev yapmıştı. Ayrıldıktan sonra ırkçı Güney Afrika devletinin istihbarat servisi Boss’a çalışmaya başlamıştı. Paralı asker olarak da anılıyordu. 19751985 arası İngiltere’de yaşamıştı. Palme’nin arkadaşı Güney Afrikalı antifaşist beyaz kadın Ruth First’ün 1982’de Londra’da öldürülmesinde de adı geçmekteydi. Bertil Wedin’in Olof Palme’yi sevmediği de biliniyordu. Stieg Larsson, araştırmasını tamamlayıp polise verdi. Güney Afrika bağlantısından kamuoyunun haberi yoktu. Ta ki ırkçı rejimin yıkılmasının ardından yargılanan eski polis Eugene de Coch’un 212 yıl hapis cezasına çarptırıldığı dava sırasında dört Güney Afrikalı ajanın Palme cinayetiyle bağlantısı olduğu yolundaki açıklamasına kadar. İşkenceci eski polis 212 yıllık hapis cezası alırken sanki eski arkadaşlarından intikam almak istemişti. Adını verdiği dört ajandan biri de Bertil Wedin’di. Bir diğeri de süper ajan olarak anılan Craig Williamson’dı. Craig Williamson’ın cinayet sırasında Stockholm’de olduğu da saptanmıştı. Bunları öğrendiğimiz sırada yıl 1996 idi ve dünya kadar gazeteci Bertil Wedin’le konuşmak için Girne’ye gitmişti. Wedin 1985 sonbaharından bu yana Girne’de yaşadığını, cinayet sırasında da Kıbrıs’ta olduğunu söylemişti. Sorular üzerine İsveç polisinin de kendisini telefonla arayarak iddialar konusunda görüşlerini sorduğunu belirtmişti. Wedin 18 yıl sonra tekrar gazete sayfalarında. Kıbrıs’ta kendisiyle görüşen Svenska Dagbladet’ten gazeteciye “İsveç polisi ile aramızda çok kısa bir telefon konuşması geçti. Daha sonra büyükelçilikler ve değişik aracılarla polise ulaşmaya çalıştım ama ilgilenen olmadı. Vereceğim isim belki Palme’yi vurandı. Ama bundan sonra gelseler de konuşmam” dedi. Ortalıkta bu tür iddialar dolaşırken polisin zahmet edip Girne’ye kadar gitmemesi nasıl açıklanabilir. Kriminolog Prof. Leif Persson’a göre Palme cinayeti, İsveç polisi için büyük lokmaydı o yüzden altından kalkamadı. Palme’nin de kemikleri sızlıyordur herhalde. [email protected] Sürrealite ülkesi Belçika! B rüksel daha iyi keşfedilmeyi hak eden bir kent! Dikkatli ve istekli bakana, kendisine emek verene, her keresinde başka güzel bir yüzünü gösteren. Ama bu yazımda başka bir yüzünden, öteki ve gerçeküstü Brüksel’den bahsedeceğim. New York, Tokyo, Paris, Rio, Madrid ya da Budapeşte değil. Kein Berlin! (Berlin değil) Burası Brüksel. Sürrealitenin başkenti: “La capitale du suréel.” Brükselli müzik grubu Jaune Toujours, “Ici Bruxelles/Brussel BRÜKSEL ne kadar Brüksel kişi başına hier Burası Brüksel düşen milli gelire göre ” adlı şarkısında aynen Londra ve Lüksemburg’dan böyle diyor. “Bu bir sonra Avrupa’nın en zengin pipo değildir (İmgelerin 3. bölgesi olsa da zenginlerle İhaneti 19281929)” yoksullar arasındaki uçurum resmi ile anımsayacağınız gittikçe artıyor. Yoksulluğun gerçeküstücülük akımının ERDİNÇ UTKU ve dilenciliğin başkenti en önemli temsilcilerinden olmaya aday Brüksel’de Belçikalı ressam René adım başı rastladığınız Magritte belki de dilenciler ve köşebaşlarında sıkça Brüksel’den esinlenerek o yaratıcı gördüğünüz evsizler de “Sürrealitenin yapıtlarını üretmiştir, kim bilir! Her başkenti” resminin Ezan sesi davası 2 yollardan aramaya karar vermiştir. Dava açılıp basına yansıdıktan sonra başına gelenler anlatılır gibi değildir. Müslümanlığından utanmasını söyleyerek kınayan mı istersiniz, aforoz edilir gibi köyden atılmakla ve hatta ölümle tehdit görmesi mi! Kraldan çok kralcı kesilen köy 004 yılında tsunami muhtarı Rıdvan bunun felaketiyle tüm dünyada önce İslama sonra tanınan Endonezya’nın belediyeye hakaret BandaAçe bölgesindeki olduğunu, davasını Kampun Java köyünde daha geri çekmezse aforoz önce eşi benzeri görülmemiş edileceğini söyleyip bir dava açıldı. 75 yaşındaki gözdağı vermiştir. Cami Sayed Hasan dava imamı Didik ise “Köy iddianamesinde, köyündeki halkı bundan rahatsız cami müezzininin ortalığı değil, ama mübarek ayağa kaldıran bir sesle ezan adam huysuzluk edip okuduğunu, uzatıp bir türlü şikâyetçi oluyor” sona erdirmediğini ve ayrıca demiştir. İmam Didik, gün boyu bitip tükenmek dediği dedik çıkmış, bitmeyen vaazların, duaların hatta inadına ses üstelik bir de hoparlörle düğmesini sonuna dek dışarıya verilmesinden çevirmiştir. Basına rahatsız olduğunu ileri yansıyan davayı herkes sürmüştü. Kalp hastası bir tarafından ele alıp olan Hasan, gürültüye yorumlamıştır. Jakarta dönmüş bu desibeldeki Post gazetesi okur anketi sesi kaldıramadığını, bu yapmış ve birçokları nedenle kendi namaz ve Hasan’ı cesaretinden ibadetine yoğunlaşamadığını dolayı tebrik ederek söylüyordu. Yalnızca camiyi davasına destek değil aynı zamanda Bandaçıkmıştır. Müslüman Açe Belediyesi ve Açe Din Adamları Danışma Kurulu ile Endonezyalıların bir kesimi de Allah’ın işine karışılmaz, Şeriat Dairesi’ni de dava ediyordu. Hasan davayı açarken deyip camilere ayar çekilmesine soğuk bakmaktadır. bunun başına neler getireceğini tahmin etmiş miydi Ancak beklenmedik bir gelişme Sayed’e arka çıkacaktı: bilmiyoruz, ama anlaşılan, artık sabrının taşma noktasına Ülkenin Başkan Yardımcısı Pak Boediono, Sayed’i gelmiş olmasıdır. Endonezya’da bu bilinmedik bir şey davasında haklı çıkaracak şekilde, kendisinin de ezanın değildir, ezanı tatlı tatlı dinlemek bir hayaldir, kısık sesle okunmasından haz aldığını açıkladı. bilen bilir. Gerçekten de burada ezan sesi, Dava günü gelip çatınca, Sayed Hasan korumalar CAKARTA camilerden yankılanan Kuran okumaları, eşliğinde mahkemeye götürüldü ve orada davası sağır sultanı bile rahatsız edecek düzeydedir. görülmedi, aksine dosyasını geri çekmeye zorlandı. Camilerde din adamları, ezan başta olmak Sayed, sonunda pes edip davayı geri çekiyordu ama basının araya girmesi yüzünden kamuoyunun üzere, gün boyu bütün faaliyetlerini da etkisiyle camiler ve müezzinler de geri adım hoparlörle duyurarak adeta “Bakın bütün GÜLSEREN atacaklardı. Geçici de olsa, ezana çekidüzen verildi; gün boş durmuyor, ibadet ediyor ve daha TOZKOPARAN nereye ve ne zamana kadar, bilinemiyordu. Dava neler neler yapıyoruz, habire dua okuyup JORDAN geri çekilmiş olmasına karşın, etkisini sürdürecek vaaz veriyoruz, ibadetimiz yerinde!” görünüyor. Geçen hafta eski başkan yardımcısı, diye mikrofonuna kuvvet avazı çıkartır. şimdiki Endonezya Cami Meclisi Başkanı Yusuf Kalla ülke Müezzinlerin eğitimi de Allahlıktır! Bu ise vaziyeti çapında camilerdeki ses sistemlerinin elden geçirileceğini, daha da vahimleştirir. İlkokul çağındaki çocuktan tutun yüksek sesle okunan abartılı vaazlara sınırlama getirileceğini da, sesi detone ergen gençlere, hatta emekliliği gelmiş açıkladı. Taşranın köy yollarına 50 teknik araç ve 150 imama kadar mikrofonu kapan güya ezan okur. Müezzin teknisyen gönderilerek işe başlandı. Ancak şimdiye kadar sırasını erken gelen kapar ve kim hançeresinden ses yapılan şey sesi azaltmak değil, kalitesini düzeltmek çıkarıp yırtınacaktır, belli olmaz! Bazen bir pop şarkıcısı biçiminde görülmekteydi. Yine eski tas eski hamam bile çıkabilir karşınıza. Nitekim geçen yıl Cakarta misali çocuklardan cırtlak sesli delikanlılara, horoz sesli Ramazan Caz Festivali kapsamında şarkıcı Andien, yaşlıya kadar herkes mikrofon sırasını bekliyordu. Zira Cut Meutia camisinde caz konseri vermişti. Yalnızca hükümet ülkede bulunan 800 bin camiye yeterince para ezan olsa biteceğini bilirsiniz; ancak cuma akşamından yardımı yapmamakla suçlanıyor, “Para yok ki ses düzeni başlayarak bütün gece, ramazanda her gün, pop müzik kuralım!” diye çamura yatılıyordu. Sayed’in davası bestesine dönüştürülmüş ilahilerin canlı yayından, ayarı işte böylece, iki cami arasında kalmış beynamaz gibi ne yapılmamış hoparlörlerden yayımlanması sağlamı hasta, sonuçlandı, ne de tamamen ihmal edildi; Sayed de davasını hastayı ölümcül eder; bebeleri de uyutmaz. Sayed Hasan toptan Allah’a havale etti. da önce imam ile konuşmuş çözüm aramış, sonra derdini yetkililere anlatmış yüz bulamamış, sonunda hakkını yasal [email protected] olmazsa olmazlarından! Diğer Avrupa ülkelerinde, örneğin Paris’te yoksullar kent merkezlerini terk ediyor. Brüksel’de ise tam tersi. Burjuva sınıfı çevre yerleşim birimlerine taşınırken yoksullar Brüksel’i terk edemiyor. Kent merkezinde sıkışmış durumdalar. Sürrealite sadece Brüksel’le sınırlı değil. Acaba Belçika’ya “sürrealite ülkesi” mi desek? İsterseniz ona aşağıdaki haberleri okuduktan sonra siz karar verin! Flamanca yayın yapan devlet televizyonu VRT haber merkezi mart ayında bir muhabirini 6 hafta boyunca Valon Bölgesi’ne gönderiyor. Nina Verhaeghe aynı yurtdışı muhabiri gibi bölgede yaşamın içine girecek ve radyo, televizyon için canlı bağlantılar yaparak Flamanlara bölgeden haberler aktaracak. VRT bu kararı “Birçok Flaman için Valon Bölgesi yabancı ülke gibi. Bu bölge hakkında çok az bilgi sahibiyiz” diyerek savunuyor. Haber Müdürü Soenens, “Valon Bölgesi belki çok yakınımızda fakat birçok Flaman için bilinmiyor. Bu nedenle Nina’yı gönderiyoruz. Halkın nabzını tutacak” derken Verhaeghe de Namur ya da Liege’de 6 haftalığına ev aramaya başladı. Brüksel Ulaşım Bakanı Brigitte Grouwels tebdili kıyafet Brüksel’deki taksilere binip yolcuların taksi hizmetleri ve şoförler hakkındaki görüşlerini öğrendi. Siyah bir peruk ve büyük bir gözlük takan bakanı görenlerin tanıması imkânsızdı. Grouwels’ın görüştüğü taksi müşterileri genellikle Brüksel’deki taksi hizmetlerinden memnun olduklarını dile getirdi. Grouwels, tebdili kıyafet yaptığı taksi araştırması sonrası kendi bakanlığı sırasında olumlu olarak gözlenen değişikliklerin bir listesini yaptı. Belçika’nın Çin’den 15 yıllığına ödünç aldığı iki panda Xing Hui ve Hao Hao Belçika’ya getirildi. Pandaları havaalanında Başbakan Elio Di Rupo, Savunma Bakanı Pieter De Crem ve Emeklilik Bakanı Alexander De Croo karşıladı. 16 Mart’a kadar pandaları görmenin mümkün olmadığının önceden bildirilmesine karşın binlerce Belçikalının Mons şehri yakınlarındaki Pairi Daiza Hayvanat Bahçesi’ne gittiği belirtildi. Pandalar ülkenin Flamanca ve Fransızca konuşan bölgeleri arasında krize neden oldu. Başbakan Di Rupo’nun pandaları Flaman bölgesindeki Anvers Hayvanat bahçesi yerine, halen belediye başkanlığını yürüttüğü Mons şehri yakınlarındaki Pairi Daiza hayvanat bahçesine yerleştirmesi ayrımcılık iddialarına yol açtı ve Flamanlar tarafından “skandal” olarak tanımlandı. Belçika’da yakında çocuklara sadece babalarının soyadı verilmesi sona eriyor. Yeni doğan çocuğa ya anne veya babadan birinin soyadı verilebilecek ya da hem annenin hem de babanın soyadı birlikte kullanılabilecek. Soyadlarının sırasını da yine anne ve baba belirleyecek. Anlaşmazlık halinde ya da herhangi bir tercih yapılmaması durumunda yeni doğan çocuğa otomatik olarak “babanın soyadı + annenin soyadı” sıralamasıyla iki soyadı verilecek. Uzmanlar gelecek nesiller için işin daha da karmaşık hale geleceğini belirtiyorlar. Çift soyadlı annebabaların çocuklarının da çift soyadlı olması halinde seçeneklerin 10’a kadar çıkması bekleniyor. “Bu bir ülke değil!”, burası Belçika! Sürrealitenin vatanı... [email protected] A vusturya balolar ülkesidir. İtfaiyeciler Balosu, Fırıncılar Balosu, Mülteciler Balosu, Opera Balosu ve Akademisyenler Balosu bunlardan organize eder. Lanet olası gün 24 Ocak’ta bir Türk bazılarıdır. Kimileri protestolarla karşılaşır. şair arkadaşımızın şehir merkezinde Concordia Protesto edilenlenlerden biri Opera Balosu, Basın Kulübü’nde okuma etkinliği vardı. Viyana diğeri ise aşırı sağcıların düzenledikleri Viyana Kooperationrings Balosu’nun devamı olan aşırı “Kooperationrings” Balosu’dur. Geleneksel sağcı Avusturya Özgürlükçü Partisi’nin düzenlediği Opera Balosu’na Avusturya siyasetinde ve Akademisyenler Balosu ve buna VİYANA sermaye çevresinde öne çıkmış isimler katılır. karşı düzenlenecek protestolar Tanınmış kimi yabancı siyasiler, uluslararası nedeniyle polis yoğun önlemler üne sahip sinema, sanat, yüksek sosyete almıştı. Balonun yapıldığı mekhân üyeleri ve sporcular bu baloda boy gösterir. Avusturya Cumhurbaşkanlığı Avusturya’nın para babaları, ünlüleri yüksek sarayı olan Hofburg’du. Baloyu paralar karşılığında baloya davet eder. Alternatif Avusturyalı ve başta Almanya çevrelere göre on binlerce insan yoksulluk sınırı olmak üzere Avrupa’nın başka KADİM ÜLKER altında yaşarken, balo için yapılan harcamalar ülkelerinden gelen binlerce provokasyon anlamına gelmektedir. Türk polisini antifaşist Hofburg çevresinde de eğittiğini bildiğimiz Avusturya polisi TOMA, ulaşabilecekleri alanlarda protesto etti. Okuma bitip biber gazı, kimyasal maddelerle karıştırılmış de parlamentoya doğru yöneldiğimizde onlarca basınçlı su ve plastik mermiler kullanmasa da yıldır görmediğimiz manzara bizleri beklemekteydi. balonun yapıldığı opera binası çevresinde kuş Viyana’nın merkezi olan eski şehri çevreleyen Ring uçurtmaz. Ama protestolar da her türlü önleme Caddesi trafiğe kapatılmıştı. Parlamento önüne rağmen yapılır, polis ile eylemciler arasında zaman gelince gözlerimize inanamamıştık. Avusturya’da zaman arbede yaşanır. Protestolara sebep olan diğer polis darbe mi yaptı diyenler bile oldu. Parlamento organizasyon, Viyana Kooperationrings Balosu binası önünde yüzlerce polis aracı beklemekteydi. ise Avusturya Neonazilerinin bir araya geldiği ve Ring Caddesi’nin Viyana Üniversitesi ile parlamento onların gövde gösterisine dönüşen bir etkinlik olarak binasının çevresinde tiyatrolar, müzeler ve çeşitli görülür. Buna karşı asıl protestoları antifaşistler resmi daireler vardır. Parlamento binasından yüz Balolar ve protestolar metre daha gittiğimizde Taksim Direnişi sürecinde gördüğümüz gibi yüzlerce kasklı ve kalkanlı polis yan yana dizilmişti. Daha erken saatlerde şehir merkezinde polis ile protestocular arasında çatışma çıkmış, her iki taraftan da yaralanmalar olmuştu. Bu çatışmaları kontrol altında tutmak ve Neonazilerin katıldığı balonun olaysız geçmesi için polis protestocuları birbirlerinden ayırmıştı, ne içeriden dışarıya ne de dışarıdan içeriye geçişlere izin veriyordu. Polislerin çokluğundan protestocular görünmemekteydi. Gecenin geç saatlerine kadar dondurucu soğukta polisin çemberi dışına çıkarılmayan protestocuların amacı, Neonazilerin cumhurbaşkanlığı sarayındaki balolarını protesto etmek ve onların toplum içerisinde kabul görülmelerine engel olmaktı. Zira baloya katılanlar arasında siyasetçiler, hukukçular, avukatlar yer alarak Neonazileri toplum içinde kabul görür hale getiriyorlardı. Cumhurbaşkanlığı sarayının seçilmesi onun için de önemliydi. Öyle de oldu. Protestocuların bu kaygıları daha sonraki tartışmalarda göz ardı edilirken, kırılan camlar, tahrip edilen polis arabası, yaralı polisler ve protestocuların hesabı, küçük bir grup olan Kara Blok ve Yeşiller Partisi’nin gençlerine muhasebe edildi de Yeşiller bile kendi gençlerine sahip çıkamadı. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle