07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 ŞUBAT 2014 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Endonezya D başkanı içini kitabında döktü evlet başkanlarının hayatları konumları itibarıyla her zaman ilgi çeker. Hele eşleri kamuoyunu fazlaca meşgul edip biraz ortalığı karıştırmışsa! Böyle karıkoca devlet büyüklerinin hayatını merak eden çok olur, o vakit kitap yazması kaçınılmazdır. Endonezya’nın emekli generallikten gelmiş Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono görev süresi dolmadan yaşam öyküsünü kaleme aldı, 900 sayfalık oku oku bitmez kitabında, kelimenin tam anlamıyla içini de döktü. Artık iki başkanlık dönemi sonundaydı, bir kez daha seçilme şansı olmadığından kimseye eyvallahı kalmamıştı! Endonezya basını gibi başkanın adını kısaltırsak, Bay SBY ülkenin 6. başkanı olup görev süresi 8 ay sonra dolacak. On yıldan beri süren, epeyce tartışmalı geçmiş dönemini daha doldurmadan anlattığı kitabının adı, “Her zaman bir seçenek vardır” diye umut veriyor. Geçen hafta Cakarta sosyetesiyle siyasiler huzurunda, tanıtımı görkemli törenle yapılan kitabın değinmediği bir Sağır Sultan kalmıştır; meğer başkan kimlere küs değildir ki! Avustralya Başbakanı Tony Abbott’a iki ülke arasında son zamanda yaşanmış casusluktelekulak olayındaki kırgınlığından tutun da evineailesine kara büyü yapılmasına, aldığı her ödülün muhalifler tarafından eleştirilmesinden kendisine layık görülmemesine, hatta seçim kampanyasında verdiği sözleri yerine getirmemesine kadar içinde ukde kalan her şeyi yazıp eteğindeki taşları dökmüştür. Abbot’a ayırdığı bölüm, güncelliği nedeniyle en çok dikkati çeken kısım oldu. “Bir lider katı, fakat akılcı olmalıdır” başlıklı bölümde, denizaşırı komşuya hayal kırıklığını anlatırken “Telekulak olayını hâlâ içime sindiremiyorum, keşke olay ortaya çıkmadan önce bize bilgi verselerdi, bunu basından duymak çok acı vericiydi” diyor ve hem telekulağa maruz kalmayı hem de bundan haberdar olmayı aynı anda bekliyor. Olaydan sonra komşudan kayda değer bir açıklama gelmediğinden de dert yanıyor. Hatırlanacağı üzere, Avustralya’yla Endonezya arasındaki suları soğutan telekulak olayı yüzünden iki ülke arasında kara kedi dolaşmıştı, CAKARTA elçilikler kapatılmış, kimi ilişkiler askıya alınmıştı. SBY başkanlık sürecinde edindiği tecrübelerini GÜLSEREN aktarmakla bu TOZKOPARAN kitabın sonraki JORDAN başkanlara yararlı olmasını diliyordu ve “Meyve veren ağaç taşlanır!” misali görevinde çoğu zaman haksız eleştiri ve hatta iftirayla karşılaştığını belirtip “İşte bu kitap bunlara bir cevaptır¨ diye yazıyordu. Kitabını Endonezya kumaşı olarak bilinen batik desenine benzetiyor, “Bir başkanın günlük hayatı nasıldır, boş zamanlarında neler yapar, uçakta nasıl vakit geçirir, oğlu neden uzun kollu gömlek giyer! diye merak edip şöyle bir göz atmak isterseniz benim kitabım tam size göredir” demeye getiriyordu. Kitap vitrine çıkar çıkmaz, tartışmaları da beraberinde getirdi. Kimi politikacılar, eleştirmenler vakit kaybetmeden taarruz oklarını fırlatmaya başladılar bile! “2004 seçim kampanyasında, ülkenin tanınmış insan hakları savunucusu Munir Said Thalib’in tartışmalı suikastı ile ilgili dosyayı aydınlatacağına söz vermiştin, hani nerde?” diyeninden “Yakın tarihte yaşanan insan hakları ihlallerini çözümleyip karara bağlayacaktın, ihlal ve tacizler için önlem alacaktın. Ne oldu!” diyene kadar eleştiriler hemen geldi. Jakarta Post gazetesi, “Siyasi gücünün avantajından faydalanmak için yazılmış bir kitap değil, başkan bir şey kazanmak veya kaybetmek peşinde de değil, yalnızca kitapları seven birisinin, paylaşmak için yazdığı alçakgönüllü bir kitap!” diye olumlu karşılık vermekle SBY’nin gönlünü aldı. Başkanın bu ilk kitabı değildi, Endonezya’nın tarihi gelişimini günümüze kadar inceleyen üç kitabının yanı sıra, Hayatın Bahçesi adlı bir şiir kitabı da bulunuyor. Endonezya’nın gündemindeki bu kitabı, daha ABD başkanı seçilmeden ayağının tozuyla “The Audacity of Hope (Umudun Cesareti)” başlıklı kitabını peşinen yazmış bulunan Obama’ya kıyas ederseniz, eh gecikmiş, hatta son zamana kadar beklenmiş bir Başkanlık Tarihçesi diye siyasi literatürde hak ettiği yeri bulması umuduyla okunası kitaplar arasına koyarsınız. [email protected] Belçika’nın ‘Cesur Misafirleri’ K ültür ve sanat kenti Gent, turistik ve kültürel zenginlikleriyle dikkat çekiyor. Yerel yönetimde yıllardır sosyalistlerin söz sahibi olduğu bu kentin diğer bir özelliği ise farklı kültürlerin bir arada yaşamasının kentin zenginliği olarak algılanması ve bunun övünç kaynağı olması. Gent’teki Türklerin büyük çoğunluğunun Afyon ilinin Emirdağ ilçesinden geldiğini artık ırkçılar bile ezbere biliyor. Hatta 2011 sonunda ırkçı Vlaams Belang partisinin Gent şubesi “Emirdağ’ın sana ihtiyacı var!” sloganıyla geri dönüş kampanyası başlatmıştı. Kentin Entegrasyondan Sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı ise Türk kökenli sosyalist politikacı Resul Tapmaz. Tapmaz’ın annebabası da Emirdağ’dan tabii ki! 2425 Ocak tarihlerinde Gent Belediyesi Türklerin Belçika’ya göçünün 50. yılı nedeniyle düzenlediği “50. Yıl Göç” programını tanıttı. Gent’te göçün 50. yılı hem göçün kente kattığı değerleri gözler önüne seren hem de göç ve göçmen olgusunun derinlemesine tartışıldığı önemli etkinliklerle kutlanacak. Bir yıl boyunca 50’den fazla etkinliğin gerçekleştirileceği Gent’te, şehre ilk defa tekstil fabrikalarında işçi olarak tanesi. Rehber eşliğinde 5 dilde sokak gelen Türkler “Cesur Misafirler” gezileri, konserler, sergiler ve film adıyla, tekstil fabrikasından başlamak gösterileri ile dolu dolu bir 50. yıl üzere, kentte nasıl karşılandıkları, programı hazırlayan Gent Belediyesi, hangi işyerlerinde çalıştıkları gibi Sivil Toplum Kuruluşları ile de durumları gözler önüne seren ve işbirliği yapıyor. Etkinlikler kentin insanları göçün ilk yıllarına rehber önemli kültür ve sanat merkezleri eşliğinde götüren bir etkinlikle kente ile müzelerinde gerçekleşecek. damgasına vuracak. Gent yönetimi, Tanıtım toplantısında konuşan Gent özellikle en büyük göçmen topluluğu Belediyesi Entegrasyondan Sorumlu olan Türk toplumunun kentteki Belediye Başkan Yardımcısı Tapmaz, geçmişini, katkılarını, göçün insanlık varolduğu BRÜKSEL sürece bitemeyecek bir olgu yarattığı değişimleri ele olduğunun altını çizerken bir alan akademik, kültürel işçi çocuğu olarak göçün 50. ve sanatsal çalışmalar yılında yapılan bu çalışmaları içeren zengin bir etkinlik organize etmekten duyduğu takvimi sunuyor. Özellikle mutluluğu dile getirdi. Kültür Gent tarihini ve hikâyesini ve Turizm’den sorumlu yansıtan STAM şehir ERDİNÇ UTKU Belediye Başkan Yardımcısı müzesi, kente öğrenci ya Annelies Storms ise göçün da işçi olarak gelip burada Gent tarihinde önemli bir yere sahip “takılı kalanların” “Takıldık” adlı olduğunu kaydederken “göçmenler fotoğraf sergisi ile göç hikâyelerini Gent toplumunun bir parçası” gün ışığına çıkarıyor. “Göçün ilkleri” dedi. Gent Belediye Başkanı Daniel ile göç tarihi, müze duvarları dışındaki Termont da şu ifadeleri kullandı: 35 farklı mekânda da gözler önüne “Göç her zaman varolmuş ve seriliyor. Türklerin Gent’te açtıkları varolmaya devam edecek olan bir ilk lokanta Boğaziçi Lokantası, ilk olgu. 1900’lerde Flaman Bölgesi’nde İtalyan dondurmacısı Venezia, Türk iş bulamadıkları için Amerika’ya ve Faslı işçilerin çalıştığı tekstil göç eden Flamanları hatırlayın, fabrikası bu mekânlardan birkaç hatta Valon Bölgesi’ne göç eden Flamanları. İspanyol iç savaşının çocuklarını hatırlayın. Onlar da 1937’lerde genellikle Gent’e göç etti. Tabii ki 1964’te şehrimize göç eden Türkleri hatırlayın. Bu yılın kültürel etkinliklerinin ana temasını bu göçün 50. yılı oluşturuyor ve Türkler Gent’in daha da renklenmesini sağladılar. Şu sıralar ise Doğu Bloku ülkelerinden gelen göçü yaşıyoruz.” Yeni kuşak Türk kökenli Gentlilerin yaşam biçimlerinin ilk kuşaklardan çok farklı olmasına karşın yine de istihdamda ve diğer alanlarda ayrımcılığın kendini hissettirdiğini vurguladı. T.C. Anvers Başkonsolosu Kemalattin Eruygur ise “Her geçen on yıl, Türklerin artık geçici bir işgücü değil, Belçika’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu gösterdi” dedi. Gent Belediyesi Başkan Yardımcıları Tapmaz ve Storms 25 Ocak’ta Gent’e göç eden ilk kuşaktan 50 çifte birer plaket vererek kente yaptıkları katkılar için teşekkür ettiler. Her şey çok güzel düşünülmüş de ırkçılarla dalga geçmek için “Gent’in sana ihtiyacı var!” kampanyası başlatmayı akıl edememişler! [email protected] ‘Gazete, kitap okumayan Türkler’ K ütüphaneden telefon ettiler. Kendilerine “Malmö’de neler yapıyorsun? Yakında, bir konuda yardımcı olmam için uygun bir Türklere yönelik kolay İsveççe ile basılmış zamanımda uğramamı istediler. “Hangi På Lätt Svenska (kolay İsveçce) adlı aylık bir konuda?” diye sordum. “Kitaplar konusunda...” gazete çıkarılacak. Gazetenin bütün masrafları Sözü uzatmadan, “tamam” dedim; 2 gün ve personel giderleri Devlet Göçmen Dairesi’nce sonra buluşmayı kararlaştırdık. Neden çağırmış karşılanacak. Gazetenin sorumluluğunun olabilirlerdi? Okumak için en son aldığım kitapların bana verilmesi söz konusu. Gel, bu işi geri verilme tarihlerine baktım, süreleri henüz birlikte yapalım.” Bekârdım o yıllarda, çoluk dolmamıştı. Geriye bir tek olasılık kalıyordu: Benden, çocuk henüz yoktu. Valizimi hazırladım, haber Türkiye’den satın alınacak yeni kitapların listesini beklemeye başladım. Bir hafta sonra, Durusoy isteyeceklerdi. Daha önce böyle istekleri olmuştu. Ağabey yeniden aradı, sesi iyi değildi: “Çok Önerdiğim kitaplar Lund’daki bir kültür merkezinde üzgünüm, Türklere yönelik kolay İsveççe başka önerilerle de birleştirilmiş, uygun bulunanların gazete çıkarılması projesinden vazgeçildi. Türkiye’den satın alınmasına karar verilmişti. Hemen Kürtçe, Yunanca, Sırpça, Arnavutça dillerini kolları sıvadım. Türkiye’deki kitap kulüplerinin karşılayacak gazete çıkarılmasına karşın, listelerini taradım. İnternetten yayınevlerinin Türklere yönelik gazete projeden çıkarıldı. sitelerine girdim; yeni çıkan kitapları inceledim. İsveçliler, aslında duygularını pek belli Şiir, öykü, roman başta olmak üzere birçok dalda listeler hazırladım. Görüşmeye gittiğimde, gülümseyerek bir odaya aldılar beni. Yıllardır gele gide çoğunu tanıyordum zaten. Özenle hazırladığım kitap listesini çantamdan çıkarıp masanın üzerine koydum. Şef, gözlerimin içine bakarak konuşmaya başladı: “Biliyorsunuz, bütün dünyayı etkileyen ekonomik bir kriz var!” Bunları bana söylemesinin bir anlamı yoktu. Kitap listesi hazırladığım için bir karşılık beklemiyordum. Bakalım sözü nereye ettirmeyen insanlardır. Gerekçeyi açıklarken bağlayacaktı. “Türkçe kitaplarla ilgili yüzüme karşı, açık açık, ‘Türkler, bir sorunumuz var!” dedi. Şaşkınlıkla uslu, uyumlu, ancak, gazete, kitap MALMÖ sordum: “Ne gibi?” “Türkçe kitaplar okumayan insanlardır; onlara yönelik okunmuyor! Almanya’dan her gün gazete çıkarmaya gerek yok’ dediler.” getirttiğimiz günlük 2 Türkçe gazeteyi Kütüphanedeki görüşmemden sonra, de açıp okuyan yok. Bunda internetten iskambil kâğıdı oynamaktan başka bir okumanın payı da olabilir. Ancak, şeyin yapılmadığı derneğimizden içeri bizim sorunumuz Türkçe kitaplar. girdiğimde Kenan, bir masada 3 kişi ile ALİ HAYDAR Yaptığımız istatistiklere göre, Malmö birlikte taş oynuyordu... Kenan, deli dolu, NERGİS kütüphanelerindeki Türkçe kitapların ama sevdiğim mert bir arkadaşımdır. okunma oranı diğer dillere göre en son İsveç’e aynı yıllarda gelmiştik. Masadan sıralarda yer alıyor.” Birden “aşağılanmışlık” kaldırıp bir kenara çektim; “Kenan” dedim, duygusuna kapıldım. Kadın, düpedüz yüzüme karşı “Durum böyleyken böyle, bir çözüm bulmamız “Cahil bir toplumsunuz!” diyordu sanki. Uzatmadan gerek...” Kenan, her zamanki kıvrak zekâsıyla sözlerini bağladı: “Sizden, Türkçe kitapların hemen “Türk usulü” çözümü buldu: “Biliyorsun, okur sayısının arttırılması için bize yardımcı buradaki insanların hiçbirisi kitap okumaz. olmanızı bekliyoruz. Elimizdeki sonuçlara göre, Taştan, iskambilden başka bir şey bilmezler. Türkiye’den yeni kitap siparişlerinde bulunmakta Ancak, milli bir konuda görev düştüğünde de zorlanacağız. Kısa sürede önlem almazsak, biriki ellerinden geleni yaparlar. Ben diyorum ki: yıl içinde raflardaki Türkçe kitapları kaldırmak Buradan 4050 kişiyi götürüp kütüphaneye üye zorunda kalabiliriz.” yapalım, adlarına sürdürümcü kartı çıkaralım. Masanın üzerine yaydığım kitap listelerimi Değişik zamanlarda kütüphaneye uğrayıp kitap toplayıp çantama koyduktan sonra ayağa kalktım: ödünç alsınlar. Evde biriki hafta beklettikten “Elimden geleni yapacağım!” dedim ve çıktım. sonra iade etsinler. Kütüphane görevlileri, Benzer bir travmayı İsveç’e geldiğim ilk yıllarda kitapların okunmadan geri getirildiğini nereden da yaşamıştım. O yıllarda, Devlet Göçmen bilecekler; sınava çekecek değiller ya!” “Tamam Dairesi, yabancıların kolay İsveççe öğrenmelerini Kenan, tamam!” diyerek dernekten ayrıldım. sağlamak için çeşitli dillerde kolay İsveççe ile Birkaç gün sonra da kütüphaneye uğrayıp “Çok hazırlanmış ve okurlara bedava dağıtılan gazeteler düşündüm, ancak Türkçe kitapların daha çok çıkarıyordu. Türklere yönelik gazete çıkarılması okunmasını sağlayacak bir çözüm bulamadım” da gündemdeydi. 28 bin sözcüklü Türkçe İsveççe dedim. Sözlüğü hazırlayıcısı sevgili dostum, ağabeyim Durusoy Yazan, Stockholm’den telefon etmişti: [email protected] İ Tango, kırmızı güller ve şarap keyfi.... zmir uçağından Münih havaalanına indiğimde turşu gibiydim. Geride bıraktığım anılar ve kriz nedeniyle imkânsızlıklar içindeki insanların acıları ve umutların yanı sıra gülümseyen bir Ege güneşinin ışıltısıyla doluydu kafamın içi. Yaklaşık 2 saat sonra kapkara bulutların üstünüzde dolaştığı, kar atıştıran bir şehre inince insan şaşkınlaşıyor. İstanbul’un ünlü Cezayir sokağında başlayan koşturmacalardan sonra Akçay bataklığında çırpınan çaresiz insanların yaşadıklarına tanık olup Ören kıyılarında denizi kaşla göz arasında kayalarla dolduran sözde uyanıkların (!) marifetlerini fotoğrafladıktan sonra, Akçay’da bakkal dükkânlarında saat onu birkaç dakika geçtiği için şarap satmayanların yarattığı sinirlenişlerimi gülümseyerek hatırlıyorum uçağın koltuğuna gömülüp... Münih ise o çok iyi bildiğim dolu dizgin bir hafta sonuna hazırlanıyordu. Kentin en eski Blues grubu “The Chidley”in konserini ayağımın tozuyla gidip izlerken yeni konser afişleri yapıştırılmış bildboard’larda klasik müziğin dehası sayılan Daniel Barenboim’den tutun da Fazıl Say’ın 23 Şubat’ta vereceği konsere kadar kentin her köşesinde bir etkinlik vardı. En çok dikkatimi çeken ise yeniden tango modasının şehri sarıp sarmaladığını görmek oldu, konserler, dans yarışmaları... Zaten şubat aylarının her vakit müzikle dolu geçtiğini söylemeye gerek yok, zira faşing balolarını 14 Şubat Sevgililer Günü heyecanı takip ediyor. Vitrinler baştan aşağı kırmızı MÜNİH güller ve kalp şeklindeki yastıklarla şimdiden doldu bile... Münih’in ünlü Haidhausen semtindeki “Rusticana” adlı Arjantin barı başta olmak üzere tango müziğinin yeni sevdalısı EROL ÖZKAN genç kadınlar bugünlerde harıl harıl kurslara gidip tango öğreniyor. Münih’teki tango tutkunları 26 Mart’ta Buenos Airesli tango grubu Miguel Angel Zotto’nun Philarmoni’de vereceği konsere hazırlanıyorlar. Bu arada İstanbul’da tango denince aklıma Cezayir sokakta salı akşamları Club Sakman’da sahneye çıkan genç ses Mehtap Meral’in söylediği aşk şarkıları geliyor. Meral, sesinin ipeğimsi dokunuşları bir yana “aşk” adlı CD’si ile müzikseverleri büyülüyor. Münih’te Arjantin rüzgârları eserken giderek yayılan tango modası vitrinlere de yansımış halde. Kırmızı dantelli, fiyonklu şık ve seksi tango kıyafetleri, rugan ayakkabı çeşitleri göze ilişiyor... Geçen günlerde Max Weber meydanındaki ünlü caz kulübü “Einstein” da ise başka bir tango grubu “tango Cruch” vardı. Elektronik müzikle caz ve tangoyu birleştiren bu grubu dinlemeye gittim. Konserin sonunda ise kar atıştıran bir cumartesi gecesi evsizlerin kartonlar üstünde uyuduğu Gartner Meydanı’ndaki parkın yanında tramvaydan indim. Acele adımlarla eve dönerken parkın kanepelerinden birinde unutulmuş ya da bırakılmış bir demet kırmızı gül bana eski sevdalarımı ve aşkın tılsımlı güzelliğini hatırlattı... İçimde tortulanmış karışık duygular içinde rüzgâr ıslıkları ve kar serpintileri altında evime giriyorum sonunda... Bir şişe kırmızı Fransız Chalet şarabı ile iki parça İtalyan Gorgonzola peynirinin yanı sıra tavan arasından bulup çıkardığım eski tango CD ile düşlerimi parlatıyorum. 3 bin km. ötede zor koşullarda yaşayan ve kriz nedeniyle her şeye haklı olarak isyan eden genç yüzlerdeki tebessümleri hatırlayarak... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle