23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ŞUBAT 2014 ÇARŞAMBA 10 EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr BETAM’ın raporuna göre yoksul kesimin enflasyonu zenginden kat kat fazla Yoksula çifte kambur E n yüksek geliri olan yüzde 20’lik grubun maruz kaldığı ortalama fiyat artışı yaklaşık dokuz yılda yüzde 131 olurken, aynı artış en düşük gelirli yüzde 20’lik gelir grubuna mensup hane halkı için yüzde 144’e çıkıyor. Enflasyon zorunlu harcamalarda ne kadar yüksekse, yoksul kesim de fiyat artışlarından o ölçüde etkileniyor. Ekonomi Servisi Gıda fiyatları, vergiler ve döviz kurlarındaki artış nedeniyle enflasyon 2013’te yüzde 7.48’e çıkarken, veriler 20032013 arasında hane yoksullaştıkça enflasyon oranının arttığını gösteriyor. Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin (BETAM) raporuna göre yoksul kesimle zengin kesimin enflasyonu da farklı. Buna göre; en zengin yüzde 20’lik gelir grubu için enflasyon endeksi 230.6 iken, en yoksul yüzde 20’lik dilimde bu endeks 243.7’ye kadar çıkıyor. Diğer ifadeyle, en yüksek yüzde 20’lik gelir grubuna mensup temsili hane halkının maruz kaldığı ortalama fiyat artışı yaklaşık dokuz yılda yüzde 131 olurken, aynı artış en düşük gelirli yüzde 20’lik gelir grubuna mensup temsili hane halkı için yüzde 144’e çıkıyor. Yani enflasyon farkı yoksulların aleyhine yüzde 13’ü buluyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan enflasyon sepeti Y oksul, bütçesinin büyük kısmını gıda, konut gibi zorunlu ihtiyaçlara ayırırken, en zengin yüzde 20’lik kesim, ulaşım, giyim ve ayakkabı, eğlence ve kültür, eğitim, ev aletleri ve mobilya gibi ihtiyaçlara bütçesinde daha fazla yer veriyor. ağırlıklandırması tüm gelir ve harcama gruplarının bir ortalaması olduğundan, hesaplanan enflasyon endeksi aslında temsili (ortalama) hane halkının enflasyonunu yansıtıyor. Ancak değişik gelir ve harcama gruplarına özgü enflasyon, harcama sepetindeki mal ve hizmete bağlı olarak farklılaşıyor. Yoksullar bütçelerinin büyük kısmını gıda, konut gibi zorunlu ihtiyaçlara ayırırken, en zengin yüzde 20’lik dilimde bu ihtiyaçlar bütçenin çok daha sınırlı bir kısmına karşılık geliyor. Buna karşılık en zengin yüzde 20’lik kesim, ulaşım, giyim ve ayakkabı, eğlence ve kültür, eğitim, ev aletleri ve mobilya gibi ihtiyaçlara bütçesinde daha fazla yer veriyor. Bu nedenle enflasyon zorunlu harcamalarda ne kadar yüksekse, yoksul kesim de fiyat artışlarından o ölçüde etkileniyor. Haziran 2012’deki verilere göre, zengin ile yoksul enflasyonu arasındaki fark 11.2 idi. 2007’nin ikinci yarısından bu yana bütün ülkeleri etkileyen enerji ve gıda fiyatlarındaki artış, Türkiye’de zengin ve yoksul arasındaki enflasyon farkını artırdı. 2003 Ocak2013 Aralık döneminde en yoksulun bütçesinde yüzde 38.8, en zenginin bütçesinde ise yüzde 19.2’lik paya sahip konut, su ve enerji fiyat artışı yoksul enflasyonunu 92.5 puan artırırken, zenginin enflasyonunu 43.3 puan artırdı. Gıda ve alkolsüz içecekler en yoksul kesimin bütçesinde yüzde 31.3’lük paya sahipken, en zenginin bütçesinde bu oran yüzde 13.5’e kadar geriliyor. Küfür ve Fezleke Yürüttükleri işlerin haddi hesabı yok. ANAP döneminde kurulmuş; AKP döneminde “obezite”ye tutulmuşlar. Eşine az rastlanır, “ihale obezitesi”ne. İnşaat, enerji, maden, turizm; hepsinde onlar var. Uğruna binlerce ağaç kesilen Karadeniz Sahil Yolu onlardan soruluyor. Limanlar, barajlar, doğalgaz dağıtımı, demiryolu, havalimanı, 3. Köprü, 3. Havalimanı onların. Bazı ihaleleri “bonus”lu aldıkları da görülmemiş değil. Proje haritalarına açıp bakın: Ülke topraklarının her yerinde bir bayrak gibi şirketlerinin logosu dalgalanıyor. Onlardan biri için Kılıçdaroğlu’nun dağıttığı fezlekede “Koç’tan bile zengin” denilmesinde var bir hikmet... Ama üretim yok; buna da dikkat... HHH Fakat yetmiyor... Hep daha fazlasını istiyorlar. İsterken; bazı bürokratlarla kol kola. Aşamadıklarının odasına çıkıp bağırıp çağırmaya yelteneni de var. Karşı duranı bakanlara şikâyet ediyorlar. Fakat muradına erip bir tane daha fazla aldığında öyle mutlu oluyor ki biri, sevincini “Bu milletin a.... k.....” sözüyle dile getiriyor. Nasıl yani? Böyle mi sevinirdi bu millet? Yoksa öncekilerde de yapılan hep buydu, gördüğümüz cürmü meşhut mudur? HHH Bir gün geliyor, istemeden almak zorunda kalıyorlar. Hiç bilmediği, ilgilenmedikleri bir alanda, “al” deniliyor onlara. Öfkeleniyorlar. Nasıl öfkelenmesinler ki... Gazete bu. Ne para kazanabilir ne de hükümleri geçer... Derken, “al”ın yanında, bir de “ver” ekleniyor. “Obeziteye” giden yolda aldıkları “fazlalar”ın bir kısmını “kurulan havuza at” denildiğinde, daha önce tanımadıkları bir çaresizliğin içine düşüyorlar. O banka senin, bu banka benim kredi peşinde koşturuyorlar. Yetmiyor, biri şirketinden temettü dağıtıyor, diğeri hisse satıyor. Ki kayıt dışı para kayda girmiş gözüksün diye... İhale obezitesinin bedeli nasıl olurmuş, “fezleke” çok iyi anlatıyor. HHH Kılıçdaroğlu’nun dün önce grup toplantısında alıntılar yaptığı, ardından da dağıttığı 245 sayfa tutan bu “fezleke” “İnanılır gibi değil” denecek konularla dolu. Buraya aktardığım kısmı ise bir bedel hikâyesidir: “Obeziteye giden yolda alınan fazlaları, bir gün mutlaka vermek zorunda kalırsınız.” CHP lideri, “fezleke”nin akıbetini yakından takip edeceklerini söyleyip şu soruyu yöneltiyor: “Fezleke Adalet Bakanlığı’na geliyor. Adalet Bakanlığı yazı yazıyor, ‘fezleke bize gelmeyecek’ diyor, ‘doğrudan Meclis’e gönderin’ diyor. Meclis’e gönderiliyor. Meclis bir yazı yazıyor, ‘fezleke bize geldi ama yanlış geldi, Adalet Bakanlığı’na gidecek’. Kime gidecek bu fezleke?” Sahi nerede bu fezleke? Adı geçen bakan, büyükşehir belediyesi adaylığı için kampanya yaparken, para toplananlar, ülkemizi refaha eriştirecek mega projeler için canla başla çalışırken, bu uğurda, yargıçlar savcılar değişti de ihtiyati tedbir kararı kaldırılırken nerede? Bize daha çok küfür edilsin diye mi saklanıyor?.. Hedef 2023’te Fındık Konseyi’nin hazırladığı raporda üründe markalaşma yoluna gidilmesi ve ARGe desteği verilerek çikolata sanayisinin teşvik edilmesi istendi. AHMET ŞEFİK 1 milyon ton fındık sistemi modern uygulamalarla (makineli toplamaya, otomatik sulama ve gübrelemeye uygun) yapılmalı. * Lisanslı Depoculuk faaliyetleri 2014 mahsulünde aktif hale getirilmeli. Ürün İhtisas Borsası ve Vadeli İşlemler Borsasında aktif işlemler başlatılmalı. * Alan bazlı destekleme ödemesine 2014 sonrasında verim ve kaliteyi ön planda tutan modelle devam edilmeli. * Organik Tarım ve İyi Tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı. * Üretici organizasyonları desteklenmeli, fındık üreticilerine sağlanacak destekler üretici organizasyonları aracılığıyla verilmeli. * Optimum ölçekli arazi ve işletmeler için Miras Hukuku’nda bölgeye özgü düzenleme yapılmalı. * Rekolte çalışmaları tek elden yapılmalı. * İşlenmiş ürünlerde markalaşma yoluna gidilmeli. Çikolata sanayii teşvik edilmeli, ARGE desteği verilmeli. * Eximbank kredileriden sektöre özel uzun vadeli ve düşük faizli krediler sağlanmalıdır. TRABZON (Cumhuriyet) Ulusal Fındık Konseyi Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümü olan 2023 yılındaki fındık üretim hedefini 1 milyon ton, bunun 700 bin tonunun ihracatı ile de fındık dışsatım gelirlerini 3 milyar dolar olarak belirledi. Konsey’in yayınladığı “Fındık Raporu”nda 18 maddede özetlenen çözüm önerilerinde, destekte verim ve üretimin artırılmasının ön plana alınması, üretici birliklerinin güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı. Raporda üretici ülkelerde Türkiye’yi İtalya, İspanya, ABD, Gürcistan, Azerbaycan, Çin, İran, Şili, Avustralya ve Fransa sıralandı; 26 ülkede de üretim hazırlığı olduğu belirtildi. Konsey Başkanı Sebahattin Arslantürk, halen Türkiye üretiminin 695 bin ton olduğunu belirterek çözüm önerileri konusunda şunları söyledi: * Ekonomik ömrünü tamamlamış fındık bahçeleri bölgesel iklim ve arazi şartlarına göre ruhsatlı fidanlarla yenilenmeli, yenileme işlemi sırasında dikim TEFE ve TÜFE gerçeği yansıtmıyor: İşyerleri ve okullara hazır yemek dağıtan sektörün zararının, son fiyat artışları da eklenince en az yüzde 30’a çıkacağını söyleyen (YESİDEF) Genel Başkanı Hüseyin Bozdağ, “Kuru fasulye ve patatesteki artış dahil, fiyat artışlarından toplam zararımız 1.5 milyonu geçti. Sektörde gücü olmayan firmalar bir yıllık kazançları olan teminatlarını kaybediyor. Açıklanan TEFE ve TÜFE rakamları gerçeği yansıtmıyor” dedi. Zamlar ağız tadını kaçırdı nel Başkanı Hüseyin Bozdağ kuru fasulye, patates ve pirinç fiyatlarındaki artışların yemek sanayicilerinde yıllık 1.5 milyon TL kayba neden olduğunu söyledi. Bozdağ, “YESİDEF olarak anlaşmaları TÜİK’in verdiği oranlara göre yapıyoruz. Yaklaşık 50 kalem üründeki yıllık enflasyon yüzde 14.9 artarken TÜİK yüzde 7.4’lerde kaldı. Üyelerimiz her yeni iş aldığında yüzde 7 geriden başlıyor. Dükkân kapatma noktasına gelenler var” dedi. Sektörün hammaddesi olan bakliyat ve patatesteki fiyat artışları Başta patates ve kuru fasulye olmak üzere gıda Bozdağ’ın verdiği bilgilere göre, fiyat artışları Son haftalarda gıda maddelerinin fiyatlarındaki artış hazır yemekçileri nedeniyle yemek sanayimaddelerine gelen zamfena vurdu. Okul ve işyerlerindeki mönülerden cileri tedarikçilerle de valar yemek sanayicilerini de de konusunda sıkıntı yaşısıkıntıya soktu. Türkiye Yekuru fasulye çıkarıldı, azaltılan patatesin yor. Sektörün maliyetlerden mek Sanayicileri Dernekleyerini havuç almaya başladı. kaybı yüzde 30’a çıkıyor. Maliri Federasyonu (YESİDEF) Genın, sanayicilerin zor şartlarda üretim yapmasına neden olduğuna dikkat çeken Bozdağ, “6.5 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmış bir sektörüz. Yıllık 95 bin ton patates kullanıyoruz ve maliyetlerimiz çok arttı. Kuru fasulye 12 TL’ye çıktı. Müşterilerimizle anlaşarak mönülerde değişiklik sağladık. Eskiden gariban yemeği olan kuru fasulye şimdi menülerde yok. Patatesin ise yemeklerde oranını azalttık. Yerine biraz daha fazla havuç ŞEYMA YILDIRIM koyuyoruz” dedi. yet artışını karşılama gücü olmayan firmalar bir yıllık kazançları olan teminatlarını kaybediyor. YESİDEF olarak yeni neslin yemek yeme alışkanlığı ile ilgili projeler oluşturduklarını kaydeden Bozdağ, Türkiye’deki obezite problemini çözmek için mücadele platformu kuracaklarını açıkladı. Türkiye’de her yıl kalp, obezite, diyabet gibi hastalıklara 60 milyar TL harcandığına dikkat çekerek bu bütçenin yüzde 20’si ile çocukların sağlıksız beslenme kaynaklı sağlık sorunlarının önüne geçebileceklerini söyledi. Acımasızlığın şiddetin ötesine geçtiği, yalanların gerçeğin üzerini çoktan örttüğü bir boyutun içinde yaşıyoruz: 19 yaşında oğlu dövülerek öldürülen anneye “Oğlum çok acı çekti; keşke kurşunlasalardı” dedirtecek kadar acımasız... 8.5 aylık hamile kadını namus uğruna vahşice öldürüp sonra da “töre cinayetinde taziye olmaz” diyecek kadar duyarsız... Ali İsmail Korkmaz’ı öldürenler “Başını kaldır gözlerime bak” diyen acılı annenin gözlerine utanmadan nasıl bakıyorlarsa; bu ülkeyi dolandıranlar, soyup soğana çevirenler aynı utanmazlıkla gözlerimizin içine baka baka yolsuzlukların üzerini örtbas ediyorlar. Çürük binalar birkaç rötuş ve boya ile geçiştirilip insanlar tehlike içinde yaşamaya devam ederken, hiç sorunsuz bölgeleri “afet riskli bölge” kapsamına alıp allayıp pullayarak ranta açıyorlar. Yeşil alanları, ormanları gözlerimizin içine baka baka katlediyorlar. Bir yandan içini boşaltıp üretimi baltalarken öte yandan göz boyayarak göklere çıkardıkları ekonomimiz, Türkiye’yi “dünyanın en kırılgan” ülkelerinden biri haline getirince topu utanmadan küresel krize ve dış mihraklara atıyorlar... Neye güveniyorlar? Amerikalı gazeteci yazar Gareth Jenkins “Başbakan Erdoğan’ın avantajı Türk halkının hafızasının çok zayıf olması. Döne döne hep felaket sayılabilecek politikacılara oy veriyorlar” tespitinde bulunmuş. Kamuoyunun belleğinin zayıflığı tartışılır bir konu. Somut gerçek ise kandırılmaya müsait olması. Yandaş medyanın ve AKP örgütlerinin başarılı toplum mühendisliğinin; gerçeklerin saptırılarak Aklın Yerini Para ve Din Alınca... farklı algı yaratılmasındaki başarılı rolünü de unutmayalım. Seçim dönemi yaklaşmışken iki küçük örnek. İşsizlik Sigortası’nda 20002012 yılları arasında tam tamına 82.3 milyar TL kaynak birikmiş. Ve bugüne kadar işsizlere sadece 5.5 milyar TL ödeme yapılmış. Ama nedense hükümetin aklına birden bu ülkenin işsizleri, özellikle de nitelikli genç işsizleri gelmiş. Yapılan açılmaya göre “Yeni Ulusal İstihdam Stratejisi kapsamında, eğitim seviyesi yüksek gençlerin kendi işini kurması için kredi muslukları açılırken, istihdam teşviklerine Kentlerin yağması sürerken sıra denizlere ve adalara da geldi. Yassıada ve Sivriada yüzde 60’ı aşan yapılaşma izni ile imara açılırken, Marmara ve Ege adalarının da plansız ve kontrolsüz yapılaşma kıskacı altına girmesiyle sivil toplum örgütleri harekete geçti. Adalar’daki forumlar, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri ve bağımsız bireyler bir araya gelerek “Adalar Savunması”nı kurdu. Büyükada’da bir basın toplantısı düzenleyerek kuruluşunu kamuoyuna açıklayan inisiyatif, yapılaşma planlarına ayrılan kaynak artırılıyor. İşsizlik maaşı uzun süreli işsizler için yaş grubuna göre (1500 liraya kadar) artırılırken, nitelikli gençlere daha fazla ödenek ayrılacak”mış. Bir diğeri de Milli Eğitim Bakanlığı’nın “artık özel okullara da ücretsiz tablet dağıtmayı gündemine aldığını” açıklaması. Dershane sorunu ve sınav skandalları arasından sızılıp orta sınıfın “oylarını” almanın yollarından biri daha... Aklın yerini “para ve din” alınca, işler bunu kullanmayı bilenler için daha kolaylaşıyor. Peş peşe anketler açıklanıyor. AKP’nin oylarına bakıyorum yüzde 49; yüzde 43.5 vesaire vesaire... Türkiye siyasi, ekonomik ve toplumsal tam bir çöküş içinde ve bunun mimarı olan iktidar hâlâ en güçlü parti... “Konut hakkı” diyerek oyları aldılar ve ülkeyi dev bir şantiyeye dönüştürdüler. İnsanlar kentsel dönüşümün çarklarında ezilse de umutlar tükenmiyor... “Sağlık hakkı” diyerek oyları aldılar. Hastanelerin içini boşalttılar, sağlık çalışanlarını güvencesiz ve uzun çalışma saatlerine mahkum ettiler. Vatandaş muayenede belki para ödemiyor ama sigortasından yapılan kesinti sürekli artıyor. “Eğitim hakkı” diyerek oyları aldılar. Devlet okullarını imam hatiplere dönüştürüp dershane furyasını misli misli katladılar. 8 yıllık kesintisiz eğitimi paramparça hale getirdiler. Eğitim yuvaları ticarethaneye dönüştü. “İlk kayıt yaptıran 10 veliyi umreye götürüyoruz” diye pazarlanıyor artık özel okullar... Dedik ya “aklın yerini para ve din alınca” düzeni tersine çevirmek giderek zorlaşır... İstanbul adaları, Yassıada, Sivriada, Gökçeada, Bozcaada ve Ayvalık adaları gibi üzerinde yerleşim bulunan ya da bulunmayan birçok tarihi ve doğal yerleşim merkezi, turizm ve kalkınma bahanesiyle yapılaşmaya açılıyor, yeni ‘mega projeler’in konusu haline getiriliyor. Adalarımız hakkında plan yapma yetkileri üzerinde yaşayan insanlara danışılmaksızın, yerel yönetimlerin ve koruma kurullarının onayı olmaksızın merkezi otoriteye ve bakanlıklara bağlanıyor, imar izinleri dağıtılıyor” denildi. Perakende güveni düştü Ekonomi Servisi Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Perakende Güven Endeksi (TEPE) ocakta bir önceki aya göre 3.2, geçen yılın aynı dönemine göre ise 1.6 puan azalarak 3.3 oldu. Endeksin düşmesinde geçen 3 aya göre işlerin durumundaki düşüş etkili oldu. Söz konusu düşüşe rağmen perakendeciler gelecekten umutlu. Gelecek 3 aya göre sipariş, satış ve istihdam beklentilerinde artış kaydedildi. Satış beklentileri geçen aya ve geçen yıla göre yükselirken gelecek 3 aya ilişkin beklentilerin denge değeri ocakta 20.6 puan oldu. Beklentilerde Ocak 2013’e göre 8.9 puanlık, Aralık 2013’e göre ise 3.3 puanlık artış oldu. Adalar Savunması kuruldu karşı “birini kaybedersek hepsini kaybederiz” anlayışı ile Marmara ve Ege adalarını savunmaya kararlı olduğunu vurguladı. Kentlerden sonra sıranın artık denizlere ve adalara geldiğinin vurgulandığı açıklamada “başta Marmara ve Ege olmak üzere tüm denizlerimiz ve adalarımız da rant, yolsuzluk ve talan kıskacı altında.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle