05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 2014 SALI 12 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK Türkiye hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan bir yabancıyı, tam orta yere atalım. Bakalım ne yapacak? Öncelikle elindeki cep telefonunu atacak. Çünkü daha ilk günden öğrenecek ki, bu ülkede Başbakan, Cumhurbaşkanı dahil herkes dinlenmektedir. İnsanlar özel bir şey konuşacakları zaman, tıpkı filmlerdeki gibi, sağa sola bakmakta, cep telefonlarını buzdolabına koyup, eğer kapalı bir yerdeyseler volümü yüksek bir müzik açarak sözlerinin duyulmamasını sağlamaktadırlar. Yabancı bir süre sonra öğrenecek ki, cüzdanını, kıymetli eşyalarını hep yanında taşımak zorundadır. Çünkü otelde ya da başka bir yerde eşyaları çalındığında başvuracağı herhangi bir polis noktası yoktur. Polisler, sadece ve sadece toplumsal olaylarda gaz sıkmak ve adam öldürmek üzere kodlanmışlardır. Yabancı, bu ülkede öyle elini kolunu sallayarak gezemeyeceğini, daha ilk girdiği mahallede öğrenecektir. Çünkü ülkede sıkıyönetim vardır ve ister sivil, ister resmi giysili görevliler, pasaportunu alıp onu casusluk şüphesiyle içerde tutabilirler. Yabancı, uzun saçlarını kesmesi, kulağındaki küpeyi çıkarması gerektiğini, bir cami fotoğrafı çekerken birdenbire saçlarından tutulup yerlerde sürüklendiklerini görüp yolunu değiştirmek isteyecek ama ansızın çevresi travestiyi acımasızca döven adamlar tarafından sarılacak, “Ulan i… ler bunları siz başımıza musallat ettiniz” sözleri arasında, iyi bir dayak yiyecektir. Yabancı, eşine dostuna bir haber yollamak için herhangi bir internet cafeye girdiğinde dehşete düşecektir. İnternet cafe Bruegel’den körler ... silme doludur ortaya çıkan ve etrafını çeviren dört beş kişinin şiddet dolu ve onon iki yaşlarında erkek uyarısıyla anlayacaktır. Koşarak çocuklar porno izlemektedir. Bir bilgisayarın başına geçtiğinde ilk gördüğü erkek berberine ise gerçek bir hayal kırıklığı girip, saçları kesilirken küpesini yaşayacaktır. İnternet en doğal elleri titreyerek çıkaracaktır. görüşmelere bile kapalıdır. DikLaik bir ülkeye geldiğini sa kat tehlike, bu adam yurtdışına nan yabancı, önce televizyon bilgi sızdırabilir! kanallarının çokluğuna şaşacak Yabancı canı sıkkın ve 150 kanalın dini yayın yapBeyoğlu’nun arka sokaklarında tığını görüp bilgilerini yeniden yürürken, birden bir adam onu yoklamak ihtiyacını duyacaktır. kolundan yakalayacak, direnYabancı, oteline giderken, mesine rağmen adam onu karanlık bir binaya sürükleyecek travestilerin dövüldüğünü, ve merdiven altında, bacaklarını açmış, iç çamaşırı olmayan bir kız çocuğunu gösterip, eliyle para işareti yapacaktır. Yabancı, cebinden bir miktar para çıkarıp adama verecek ve koşarak oradan uzaklaşacaktır. Dehşet içindedir, kendini aşağılanmış hissetmektedir, gece olmuştur, sokaklarda bilinçsiz bir biçimde koşarken, kulağına bir yerlerden bir ses ulaşır, birileri bir memleket türküsü söylemektedir. Yabancı sese doğru gider, köhne bir binadan içeri girer ve korkuyla önüne çıkan kapıyı açar. Dört beş erkek bir sobanın başında oturmuş, ısınmaya çalışmaktadırlar. Türkü söyleyen yabancıyı görünce türküsünü keser, onu buyur ederler. Oda is ve ayak kokuyordur. Duvarlar öylesine nemlidir ki, akan sular duvarlarda garip şekiller oluşturmuştur. Tek bir ampulün aydınlattığı oda yoksulluğun resmi gibidir. Yabancı sessizce, büyülenmiş gibi oturur. Bir sessizlik olur, odadakiler ona çay ikram ederler. Sıcak çay iyi gelmiştir. Bir süre sonra yabancı oturduğu yerden kalkar. Odadakilere teşekkür eder ve gecenin karanlığına dalar. Ertesi gün ilk işi, dönüş biletini öne aldırmak olur. Bu yabancı kim? Sen mi, ben mi, o mu? GÜNCEL GÜNDEM n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY yeni yetkiler irdelendiğinde hatta bu iki yasadan da daha fazla üzerinde durulmasını gerektiriyor. Teklif dikkatle incelendiğinde; topluma, bireylerin yaşamına ne getirip ne götürdüğünün açıkça ortaya konulmasını zorunlu kılan içerikte. Üstelik teklif; RTE’nin tek başına iktidar olduğu bir dönemde, demokrasiden oligarşiye hızla geçildiğini artık dünyada duymayanın kalmadığı bir dönemde yasalaşıyor. Daha önce Milli Emniyet (MAH) diye anılan MİT’i, Cumhuriyet döneminde, Adnan Menderes dahil hiçbir başbakan siyasal amaçları doğrultusunda kullanmadı. MİT’i doğrudan yönetmeye o denli heveslidir ki Başbakan, bugüne kadar hiçbir başbakanın aklına gelmeyen bir görevi üstlenmeyi yasa teklifine koydurdu. Şayet RTE’nin Milli İstihbarat Koordinasyon Başkanlığı’na başkanlık etmesini içeren maddeye parlamento içi ve dışı muhalefetin kesin karşı çıkışı olmasaydı, Başbakan… ...bu yasayla üstelik operasyon yetkisi de olan Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu’na başkanlık edecekti. Sanki iktidar, yoğun muhalefet nedeniyle Başbakan’ın koordinasyon kuruluna başkanlığını sağlayan o maddeyi geri çekti. Oysa… …RTE tek başına iktidarda kaldığı sürece bu kurula ha başkanlık etmiş ha etmemiş, kıymeti harbiyesi olmayan göstermelik bir davranıştan öteye bir anlam ifade etmiyor. Zira öyle bir düzen kurdu ki RTE, MİT Müsteşarı’nı bağımsız yargının bile ifadeye çağırmak için RTE’den izin alması gerekiyor. Kurula başkanlık etmeyecek ama emrinde olan MİT Müsteşarı ve kurula üye bakanlarına vereceği talimatlarla bal gibi servisin bütün olası operasyonlarını yönlendirecek. HHH Zaten gizli servis yasası çıktığı ilk günden beri; “devletin bütün daire ve kurumları” MİT’e hizmet etmekle yükümlü hale getirilmişti. Darbeler ve Gizli Servisler kitabımın 1989 yılındaki ilk baskısında MİT’in bünyesel çalışmalarını saptayan “MİTin her yerde gözleri var” ara başlığındaki uzun bölümde şunlar yazılı: “Devlet daireleri ve resmi kurumlar kendi kaynaklarından elde ettikleri milli güvenlikle ilgili haber ve istihbaratı zamanında MİT’e bildirmek ve hizmetin yerine getirilmesi sırasında bu örgüt mensuplarına gereken her türlü yardım ve kolaylığı göstermek zorundaydı. (644 sayılı MİT yasası, madde 5)” MİT’in görevlerini yerine getirirken kullanacağı yetkileri saptayan yasa teklifinin 3. maddesinin ‘a’ fıkrası şöyle diyor: “Milli güvenliğin ve ülke menfaatlerinin gerektirdiği hallerde yerli ve yabancı her türlü kurum ve kuruluş ile, örgüt veya oluşumlar ile, kişilerle doğrudan ilişki kurabilir, uygun koordinasyon yöntemlerini uygulayabilir.” Yasaya eklenen bu ve benzeri fıkralarla daha önceki sözünü ettiğim MİT yasasından elbette daha geniş yetkilerle MİT’in donatılması dışında hiçbir fark yok. Hatta bu fıkra ile MİT; Başbakan’ın “mili bütünlüğü sarsan, ülke yararlarına saldıran, darbe” diye nitelediği, paralel yapıya mensup, devlet bünyesine sızan cemaat mensuplarını saptayıp temizleme görevini de pekâlâ üstlenebilir. Ne var ki bu teklifle diğerleri arasındaki önemli fark; bu teklifin yasalaşmasından sonra; “Başbakan isterse MİT aracılığıyla insanların ‘özeline’ ulaşabilecek”, operasyon yapabilecek… …MİT mahkeme kararı olmadan her türlü dinlemeyi yapabilecek, resmi ve özel kuruluşlardan ve bankalardan bilgiyi alabilecek… …savcılar rüşvet ve yolsuzluk konusunda herhangi bir ihbarı önce MİT’e (yani MİT’in doğrudan bağlı olduğu Başbakan’a) bildirecek ve tabii işlem yapabilmek için izin alacak! Kısacası Başbakan, gizliaçık bütün istihbarat servislerinin başı oluyor. HHH Doğal olarak şu soru soruluyor ve yanıt aranıyor: Başbakan şayet pek hevesli ise, başbakanlığı bırakarak Çankaya’ya çıkmayı istiyorsa; HSYK’yi ve şimdi gizli servisi hükümetin emrine alacak bu yasaları çıkarmakta neden ısrar ediyor? Bu soruya yanıtı herhalde 31 Mart günü alacağız. Zira Başbakan 30 Mart yerel seçimini ülkenin “istiklal mücadelesi” diye tanımlıyor ama aslında 30 Mart RTE’nin kendi “istikbal savaşı”… Sandıkta bırakın beklediği yüzdeyi bir yana, AKP oylarında olası düşüş; RTE’nin “istikbalini” yani siyasal yazgısını çizecek! Üç dönem vekilliği sona erdiği için fiili siyasete veda edecek ya da yine bir yolunu bulup; örneğin parti yönetmeliğini değiştirerek yine genel başkan ve başbakanlığa devam edecek veya Çankaya’ya çıkma umudunu tazeleyecek! Bu olasılıkların hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin.. demokratik akla ziyan! Bu Bir Korku Filmi Değil… Kocasakal ve 9 baro yöneticisinin yargılandığı dava karara bağlandı Baroya beraat HATİCE TUNCER İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal ve 9 baro yöneticisi, “Balyoz davasında yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs” iddiasıyla yargılandıkları davadan beraat etti. Kocasakal “Biz hiçbir zaman beraat talep etmedik. Yargı kendisini beraat ettirdi” dedi. Duruşmayı yurtdışından baro ve avukatlık örgütleri ile çeşitli illerin baro başkanlarının da aralarında bulunduğu 100’ü aşkın hukukçu izledi. Kocasakal ve 9 İstanbul Barosu yöneticisinin “Yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs” suçlamasıyla 24 yıl arası hapis cezası istemiyle yargıEski İstanbul Barosu Başkanı ve avukat Turgut Kazan ve Prof. Dr. Köksal Bayraktar, davanın İstanbul Barosu’nun seçilmiş yönetimine darbe girişimi olduğunu ifade etti. Hâkim Mehmet Uğur Hançerli, atılı suçun sabit olmadığını belirterek 10 sanığın beraatına karar verdi. Adliye önünde basın açıklaması yapan Kocasakal, “Yargı kendisiyle ilgili hükmü verdi. Hâkim yargıyla ilgili olarak beraat kararı verdi” diye konuştu. landıkları dava karara bağlandı. Esas hakkındaki mütalaasını açıklayan cumhuriyet savcısı Abdullah İlbay, Ümit Kocasakal ve 9 baro yöneticisinin “yargıyı etkilemeye teşebbüs suçunu” işlediklerini, bu nedenle 4 yıla kadar hapis cezasına çarptırılmalarını istedi. Ümit Kocasakal, yargılanmalarına neden olan Balyoz davasının 6 Nisan 2012 tarihli duruşmasına girerek bir konuşma yapması ve dilekçe sunmasına ilişkin “Bugün olsaydı aynı şeyi yapardık. Hiçbir biçimde yaptığımdan pişman değilim. 2014 Türkiyesinin ölçeklerinde bu dava tarihi geçecek. Hem Türk hem uluslararası kamuoyu bu da Yargıyla ilgili vada esas hakkındaki mütalaasını verdi, hükmünü verdi. Ben sizden berat talep etmiyorum” diye konuştu. Mahkemeye baskı yaptığı, talimat verir gibi konuştuğu iddialarını reddeden Kocasakal şöyle devam etti: “Bir başbakan çıkacak ‘Biz yargıya gereğini söyledik’ diyecek, o yargıyı etkilemek olmayacak. Adalet Bakanı ve müsteşarı savcıyı arayacak, işte o namuslu savcı tutanak tutacak. Gezi iddianamesini tokat çarpar gibi iade eden hâkim, geleceğe başka şekilde taşınacak. Bülent Arınç’ın açıklamaları yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs değil de bizim oluyor öyle mi?” PAB heyeti, ‘korku imparatorluğu havasının sürdüğü’ endişesini dile getirdi ‘Türkiye için endişeliyiz’ AYŞE SAYIN Meclis’te ‘böcek’ araması n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Başkanı İbrahim Yiğit, Meclis’teki makamına günde en az 50 kişinin girip çıktığını belirterek odasında “böcek” araması yaptırdı. Aramada ”böcek” bulunamadı. Yiğit, “Tedbiren odamda arama yapılmasını istedim. TBMM Koruma Daire Başkanlığı’nın ilgili biriminden görevliler gelerek odamda ‘böcek’ araması yaptı” dedi. n ADANA (Cumhuriyet) Deltagaz Müdürü Ömer Cemil Sanal’ın 2007 yılında öldürülmesi olayında azmettirici olduğu iddiasıyla ağustos ayında tutuklanan Hatay’ın Dörtyol ilçesine bağlı Yeşilköy Belde Belediye Başkanı Fatma Görgen Selimoğlu, dün avukatlarının başvurusu üzerine tutukluluk süresi dikkate alınarak tahliye edildi. ANKARA Bağımsız parlamentoların temsilcilerinden oluşan Parlamentolar Arası Birlik’in (PAB) İnsan Hakları Komisyonu heyeti, kendilerine 2 yıldır randevu veremeyen TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e, 7 milletvekilinin tahliye edilmesinin ardından “gecikmeli” ziyarette bulunurken, bizzat “mağdur” olan milletvekilleri ile yüz yüze görüşerek sorunlarını dinledi. Türkiye’nin de üyesi olduğu PAB’ın İnsan Hakları Komisyonu Başkan Yardımcısı Ann Clwyd başkanlığındaki heyet, “tutuklu milletvekilleri” için uzun süredir Türkiye’yi ziyaret etmek istiyordu. Çiçek, tahliyelerden sonra randevu verdi. Heyet CHP lideri Kemal Kılıçdardoğlu’nu da ziyaret etti. PAB temsilcileri hükümetin, Türkiye’de yaşananlarla ilgili dışarıya verdiği bilgilerin doğru olmadığı endişeleri olduğunu belirterek “Korku imparatorluğunun sürdüğü havası var, bu doğru mu” sorusunu yönelttiler. Kılıçdaroğlu Çiçek’in daha önceki tutumuna dikkat çekerek “Bu bile durumu ortaya koyuyor” görüşünü iletti. Görüşmede CHP milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal da hazır bulundu. Haberal ve Balbay, cezaevi koşullarının son derece olumsuz olduğunu anlattı. Balbay tahliye sonrası yaşadığı “kara mizahı”, “25 ilde 162 konuşma yaptım. Hepsi polisçe kayda alınıyor. Artık konuşma sonunda polislere de teşekkür ediyorum” sözleriyle aktardı. Clwyd’in ise yıllar önce tutuklanan milletvekili Leyla Zana ile görüştüğünü belirterek, “Cezaevi koşulları daha da geriye gitmiş” dediği öğrenildi. Çiçek’i ziyaretinde ise Clwyd, kendisinin Türkiye’nin AB üyeliğine destek verdiğini belirtirken, ancak özellikle adil yargılama, hukukun işlemesi konusunda ciddi kaygıları bulunduğunu ifade etti. Çiçek’e, “Çoğu Meclis Başkanı gibi sizin de asıl görevlerinizden biri, milletvekillerini korumak, himaye etmek” görüşünü ileten Clwyd, tutuklu milletvekilini korumaya dönük, neler yaptığı konusunda bilgi istedi. Çiçek ise tutuklu milletvekilleri konusunu, siyaset kurumunun kendisinin ortaya çıkardığını ve bunu çözecek olanın da siyaset kurumunun kendisi olduğunu belirtti. İstanbul Emniyeti’nin dehlizlerinde binlerce telefon tapesi ve gizli tanık ifadesi var. Bunlar kullanılacağı zamana göre sınıflandırılıyor. Bugünkü hükümetin üyeleri de dahil olmak üzere pek çok kişi hakkında dosya hazır... Buna benzer sızıntıların karşısında şunlar da kulaktan kulağa yayılıyordu: Tapeler ve gizli tanık ifadeleri tek tip değil, karşılıklı tutuluyor... Bir taraf suçlamalara giriştiğinde karşı tarafın da elinde malzeme olacak. Son günlerde telefonları dinlenen kişilere ilişkin listeler gazete sayfalarını doldurunca aklımıza ilk gelen bunlar oldu. Dün hükümete yakın yayın organlarında yer alan telefon dinleme listelerinden anlaşılıyor ki, o dönemde yayılan bilgilerde doğruluk payı varmış. Bugün gündemde telefonlar var; kavganın daha da derinleşmesiyle gizli tanık ifadeleri de açık bilgiler haline gelebilir. Bu durum iktidar gücünü birlikte kullanan kesimlerin hedef seçtikleri kişilerin yanı sıra birbirlerini de her yöntemi kullanarak tasfiye etme planları yaptığını ortaya koyuyor. HHH Hukukun dışına çıktığınız an, artık nerede duracağınız belli olmuyor. Ceza hukukunun en önemli unsuru olan “usul”den yola çıkarak anlatmak gerekirse; ilk kapıyı yanlış açtığınızda artık doğru yere gitmeniz olanaksız. AKP hükümetinin her türlü hukuksuzluğu kullanarak “İleri demokrasinin önündeki engelleri kaldırıyoruz” diye yola çıktığı günlerde, sağduyu şunu söylüyordu: Eğer meşru olmayan yolları doğal saymaya başlarsanız, buradan hiçbir yere varamazsınız. İleri demokrasiye hiç varamazsınız. Hükümetin “Türkiye normalleşiyor” naralarının her şeyin önüne geçtiği o günlerde, sağduyunun sesini dikkate alan olmamıştı. Telefon ve ortam dinlemeleri de yine genel kuralsızlığın bir parçası olarak yaygınlaşırken dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım şu tür demeçler vermişti: “Siz de konuşmalarınıza dikkat edin... Gocunacak bir işiniz yoksa, telefonunuzun dinlenmesinden niye korkuyorsunuz?..” O gün bunu söyleyen anlayış bugün şunu söylüyor: “Paralel örgüt her yeri sarmış, akla hayale gelmeyecek kişileri bile dinlemişler... Derin kulak her yerde...” İnsanın; yapma ya, sahi mi, Allah Allah, nasıl olmuş, diyesi geliyor! HHH Vatandaşın sözünü değil de, telefonunu dinleyen iktidar gücünün kendi içindeki derin çatlak, toplum katında şu soruyu öne çıkarıyor: Hangi taraf haklı? Gelinen noktada haklı taraf diye bir şey yok. Türkiye yıllardır her türlü kanunsuzluğun uygulandığı, gücü olanın her şeyi yapabileceğini düşündüğü bir mekanizma ile yönetildi. Bu mekanizmanın parçalarını birbirinden ayırıp, şu kanadı masumdu, şu kanadı suçluydu denemez. Haklılık haksızlık bir yana, sorumluluk bağlamında değerlendirme yapmak gerekirse; bir araç kaza yaptığında direksiyonda kim varsa, birinci dereceden sorumlu odur. Öteki unsurlar daha sonra gelir. Bugün hükümet gücünü elinde tutanlar, geçmişte kandırıldıklarını, paralel yapının sinsice her tarafı sardığını iddia ediyorlar. Bunda “samimi” iseler izlenecek yol basit: Paralel yapının üzerine yıktıkları tüm olumsuzlukları ele alıp bir kalemde giderirler. Ancak hükümet bunu yapmak yerine, yine hukuku göz ardı ederek intikam almak niyetinde. Çözüm, önümüzdeki üç seçimi birlikte değerlendirip genel bir iktidar değişikliğini hedeflemekten geçiyor. 400 SAYFALIK EK İDDİANAME Gizli belge davasında Tedavisi başladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ergenekon davasında 5 yıl tutuklu kaldıktan sonra Anayasa Mahkemesi tarafından sağlık gerekçesiyle tahliye edilen eski İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, dün hastaneye yatırılarak tedavisine başlandı. Hilmioğlu, dün sabah Başkent Üniversitesi Hastanesi’ne geldi. Siroz ve kanser teşhisi konulan şaşırtan bir adım daha OZAN YAYMAN Hilmioğlu, gazetecilere tetkikler için geldiğini belirtirken “Başka söylenecek bir şey yok” dedi. Bitkin olduğu gözlenen ve hastaneye protokol kapısından giren Hilmioğlu, odaya alındı. Hilmioğlu, doktorların kontrolünden geçerken odada CHP milletvekili Mehmet Haberal da bulundu. Hayati Hilmioğlu, kardeşinin 3 hafta hastanede yatacağını ve tedavisinin yapılacağını söyledi. ‘Zirve’de müebbet istendi SELAHATTİN GÖKATALAY MALATYA Zirve Yayınevi davasında, Binbaşı Haydar Yeşil’e ait harddiskten dinleme kayıtları çıkan eski İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özcan Ersoy dinlendi. Ersoy dinlemelere tepki gösterirken, MİT ve jandarmanın personel dosyalarını istediğini, kendilerinin de bu dosyaları verdiğini açıkladı. Eski İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Özcan Ersoy, tanık olarak ifade vermeden önce kaydın bir bölümü salondakilere dinletildi. Ersoy, “Konuşan benim. Astsubay Murat ile görüşüyorum. Üniversitenin geleceği ile ilgili endişelerimi sordu. 6 yıl boyunca üniversitede dekanlık yaptım. O dönemin rektörü Fatih Hilmioğlu’nun son dönemiydi. Destek olduğu adaya, neden destek olmadığımı sordu. Bunun üzerine konuştuk. Dinlendiğimi bilmiyordum. Çok çirkin bir olay” diye konuştu. Savcı, sanık emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek” , “3 kişiyi öldürmeye teşebbüs” ve “3 kez hürriyeti tahdit” suçuyla cezalandırılmasını istedi. 13 sanık hakkında ise “hükümeti yıkmayı teşebbüs” suçundan, 3 misyonerin öldürülmesinin 5 sanığı hakkında ise 3 kez müebbet hapis cezası istedi. Savcı tutuksuz 2 kişi hakkında beraat istedi. Çiçek’e zorlu sorular Yeşilköy beldesi başkanı serbest İZMİR Kamuoyuna “askeri casusluk” olarak yansıtılan İzmir merkezli gizli bilgi ve belge bulundurma davasında savcılığın ek iddianame hazırladığı öğrenildi. TMK 10. maddesiyle görevli cumhuriyet savcısı Zafer Kılınç tarafından hazırlanan ek iddianamenin, aralarında yargılanan sanıkların da bulunduğu 150 kişiyi kapsadığı ve 400 sayfayı bulduğu bildirildi. TMK 10. maddesiyle yetkili İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, 10’u muvazzaf asker olmak üzere 15’i tutuklu 357 sanık yargılanıyor. Davada bir numaralı sanık olarak gözüken işadamı Bilgin Özkaynak’ın avukatı olan Muzaffer Sevgi Sakarya, “TMK 10. maddeye göre kurulmuş olan mahkemelerin kaldırılmasını da kapsayan yasa TBMM’de kabul edildi. Mahkemenin buna rağmen işlem yapmaya çalışması, iddianame kabul etmesi oldukça düşündürücüdür. Bu davada deliller bir oldubittiye getirilerek yasaya ve usule aykırı olarak toplanmış, hatta yaratılmıştır. Birbirini tanımayan insanlar sanık yapılmıştır. Bu ikinci iddianamenin bu şekilde acele biçimde, mahkemelerin kapanmasına 12 gün kala hazırlanması, yine usulsüz, hukuksuz ve dayanaksız birtakım suçlamaların yapılacağına delil teşkil etmektedir” dedi. Yargılanan sanıkların avukatlarından Murat Ergün de ilk iddianameyi hazırlayan cumhuriyet savcısı Kılınç tarafından hazırlanan ek iddianamenin 400 sayfayı bulduğunu söyledi. Ergün, 150 kişiyi kapsayan ek iddianamenin, yeni isimleri de kapsadığı yönünde bilgi aldıklarını aktardı. Ergün, davanın en önemli delili olarak gösterilen “Pandora” veri tabanındaki bir bölümün şifresinin yeni çözüldüğü ve bazı kişilerle ilgili yeni belgelerin ortaya çıktığı yönünde savlar bulunduğunu da söyledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle