06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ŞUBAT 2014 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Cumhuriyet Çınarı: Hıfzı V. Velidedeoğlu Güz, Şiirlerle Şubat günlerinde Erenköy!.. Yaşlı insanların güneşe kavuştuklarında duydukları sevincini bilir misiniz? Yaşayanlar, yaşayacak olanlar er geç anlar! Bahçeye açılışı pencerelerin, bahçede doluşan kedilerin, ürkek tavukların, horozların getirdiği bambaşka bir güz... Ben her zaman şiiri ararım. Hemen her şeyin bir şiiri vardır. Orhan Veli’nin “rakı şişesinde balık olsam” şiirindeki gibi.. Değişik bir yaşam arayanlara git işte sokağa bak, çevreye bak, derim ben. Sokakta her şey vardır. Kış günlerindeki kapatılmışlığın ardından gelen güzellikler ya da çirkinlikler. İyinin de kötünün de güzelin de çirkinin de şiirleri olduğu gibi. İlk şiir defterimi bir bulsam... Ne yapsam da o günlere azıcık geri dönsem! İşte 1940 yılının bir mayıs günü. “Milli’ye gittim. Arkamdaki sıralarda o vardı. Yanında üç arkadaşı. Beyaz bir rob giymiş, çok güzeldi. Yanında da dört kız arkadaşı. Onunla bir konuşma yapmak içimden geldi. Hiç değilse ona, çocukluk günlerimizdeki bahçe oyunlarını hatırlatsam. Küçük yaşlarda yaşanan küçük olaylar vardır ya, bir türlü içimizden çıkmaz. İşte bir tanesi: O müsvette defteri, saklar hatıraları koynunda. Istırap dolu günleri. Ve sonsuz acıların yarattığı saçmalıkları. Defterin her sayfasında bir isim büyük harflerle yazılmıştır. Etrafı çiçeklerle süslü. Bazen ben gönderilmeyen mektuplar yazmışımdır sana. Gözyaşlarım o sayfaları doldurmuştur. Yıllar akarsuya kapılmış yapraklar gibi ağır ağır akacak. Ve ben bir gün aynada tanıyamayacağım kendimi. O zaman ne bir ümit ne de bir amacım olacak. Yıllar sonra bu defteri okurken düşen bir damla yaş dediklerimi kanıtlamıyor mu? En iyisi geçmiş yıllarımın anılarını yeniden yaşatmak... Seni bir bekleyen var. Gözetliyor yıldızlara bakıp bekliyor beklediği insanı. Arıyor beklediği insanı. Sokakları ve yolları. Seni bir bekleyen var. Bekliyor sabrının son noktasına kadar. Ayaklarının takırtısını hayallerinin perdesine yansıtmak için. Evet seni bir bekleyen var. Yalnız sesini duymak için. Nerede çocukluğumu saklayan bahçe dallarından sapan yaptığını erik ağacı, mırıldandığım senin sevdiğin şarkı? İstersen arayalım. Ve komşu bahçeden aşırdığımız gülleri. Onları bulamıyorum. Nereye gittiler, sen de bulamadın mı?” Şiirlerdir seni, beni yaşatan. Bir gün daha. En az bir gün... Yurt sevgisini belki de en çok orman ve doğa aşkıyla gösterir Velidedeoğlu. Öyle ki, sadece yurdunun doğasını görebilmek amacıyla ve kendi maddi olanaklarıyla yurt gezisine çıkar. 1945 yılının ulaşım koşullarında, ölüm tehlikeleri atlatarak Karadeniz’in kıyılarını, Doğu Anadolu’nun dağlarını, ormanlarını gezer. ÖNER TANIK ADD Genel Sekreter Yrd. L ise yıllarında Kurtuluş Savaşı’na katılan Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, TBMM’nin ilk memurlarından biridir. Ankara’daki en önemli yaşantısını, “Ankara’ya gelen Mustafa Kemal’i karşılamak, TBMM’de memurluk yapmak ve Mustafa Kemal’in okuduğu okulu ziyaret etmesi” olarak belirtir. Çorum’dan at arabalarıyla yapılan ve günlerce süren yolculuklarda gördüğü yurt manzarası, Kurtuluş Savaşı öncesi ve sonrasında gördüğü sancılı toplum, Avrupa’da görüp yaşadıkları ve tüm bu kıyaslamalar, ona yurt için tükenmez bir merak, araştırma, sorgulama ve çalışma özellikleri kazandırır. Artık toplumcu ve gerçekçidir. Cumhuriyet’in aydınlanma felsefesini özümsemiş, Atatürk ilke ve devrimlerine yalnız kalbiyle değil, aklıyla da bağlanmıştır. Cumhuriyet gazetesinde 40 yılı aşkın bir süre boyunca bugün çok aradığımız gerçek adalet ve hukuk çerçevesinde doğru bildiklerini söyleyecek ve yazacaktır. Yurt sevgisi yalnız bunlarla mı ölçülür? Velidedeoğlu, Cumhuriyet devriminin, yurtdışına okumaya gidenlere öğrencilik ödeneği verdiği öğrencilerden biridir. İsviçre’de doktorasını verdikten sonra, İtalyancasını ilerletmek ve ceza hukuku alanında kendini geliştirmek amacıyla Roma’ya geçer. Hemen Milli Eğitim Bakanlığı’na yazı yazarak “doktorasını vererek kendisinden beklenen görevi yerini getirdiğini, devletin verdiği öğrencilik ödeneğini almayı hak etmediğini ve kesilmesini” ister. Bakanlık da ödeneği keser. Devletin bütün olanaklarını şahsi çıkarları uğruna kullananlara ne büyük ders! Velidedeoğlu, üniversitede öğretim üyeliğinin sürdüğü 1974 yılına dek nice büyük hukukçular yetiştirdi ve sonradan profesör olan Muammer Aksoy, Ragıp Sarıca gibi öğrencileriyle 27 Mayıs 1960’tan sonra oluşturulan anayasa komisyonlarında birlikte görevler yaptı. Yurt sevgisini belki de en çok orman ve doğa aşkıyla gösterir Velidedeoğlu. Öyle ki, sadece yurdunun doğasını gö rebilmek amacıyla ve kendi maddi olanaklarıyla yurt gezisine çıkar. 1945 yılının ulaşım koşullarında, ölüm tehlikeleri atlatarak Karadeniz’in kıyılarını, Doğu Anadolu’nun dağlarını, ormanlarını gezer. Buradaki gezilerin amacını “ormanlara olan borcumu; gezdiğim yerlerin, özellikle ormanların güzelliklerini ve dertlerini yazmak ve kamuya duyurmakla, elimden geldiğince bu sorunu kamuya mal etmek için çaba harcamakla ödeyebilirdim ancak” diye açıklar. Ressam Fikret Otyam’ın aksine taze ağaç filizlerini yediği için keçileri sevmez Velidedeoğlu. Cumhuriyet devriminin Anadolu’nun ücra bölgelerinde neden uygulanamadığını da görmüştür. Devrimin kadrolarındaki samimi yaklaşım, garip bir bürokrasi engeliyle karşılaşmakta ve halkla buluşamamaktadır. Rize’de kadın ile erkek arasında hak eşitliği olmadığını görünce isyan etmektedir: “Cumhuriyet ilan edileli 24 yıl olduğu halde niçin hâlâ biz buraları aydınlatamadık ve burada halka iş alanları açamadık, buraya kültür getirerek kadını ‘insan’ yapamadık!..” Tespiti açıktır: “Devlet düzenimiz Osmanlı bürokrat ve feodal zihniyet ve alışkanlığından ayrılmadığı için, insan kaynakları ile halktaki zekâ kaynaklarını ve vatanımızın üstünde ve altındaki zengin doğa kaynaklarını birbirine bağlayarak almamız gereken verimi alamıyoruz.” Hiçbir olumsuzlukta halkını suçlamaması, onun Cumhuriyet devriminden aldığı bir özellik ve toplumculuğunun bir gereğidir. Yurt gezilerinde Köy Enstitülerine uğramayı ihmal etmeyen Velidedeoğlu, Beşikdüzü Köy Enstitüsü’nün öğretmen ve öğrencileriyle görüşmüş, Reşat Şemsettin Sirer’in bakan olması nedeniyle bu okulların büyük bir baskı altında olduğunu yerinde gözlemlemişti. İşte 1947 yılındaki bu ziyaret sırasında CHP Milletvekili Raif Karadeniz ile aralarında bir tartışma yaşanmıştı. Raif Karadeniz, Köy Enstitülerinde karma eğitimi uygun bul madığını belirtince, Velidedeoğlu şu tarihi uyarıyı yapmıştı: “Siz, Atatürk’ün kurduğu ve tüzüğüne ‘Devrimcilik’ ilkesini koyduğu CHP’nin bir milletvekili olarak, bu ilkeyi koruyacak yerde, bunlardan ödün verirseniz, sonra bunun arkası çorap söküğü gibi gider ve sonunda yine bir şey kazanamazsınız. Olan ülkeye olur.” Velidedeoğlu bir dil ustasıdır... Dili, halkından öğrendiğini halkına tutan bir ayna gibi işletir. Ona ihanet etmez. Onun canlılığına, işlerliğine, yeterliliğine saygı gösterir. Bilmem kaç yabancı dil bilir, bilmem kaç Avrupa ülkesi görmüştür ama ayakları Türkiye’dedir. Türk dilinin ve Türk milletinin özelliklerini gözetir. Atatürk’ün ‘Büyük Nutku’nu herkes okusun anlasın diye günümüz Türkçesine çevirir ve Söylev’i çıkarır meydana. 12 Mart ve 12 Eylül’ü hem karşıdevrim, hem de “faşizm” olarak niteleyen Velidedeoğlu, o karanlık günlerde işkencenin bitmesi için yazılar kaleme alıyor, “İnsan hak ve özgürlüklerinin korunması ve güvence altına alınması gerekir” diyordu. Pek çok ödül alan Velidedeoğlu, yine bir ödül töreni sırasında, 1990 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’nün Kenan Evren’e verilmesi üzerine, “Bana verilen bu ödül, halk ödülüdür. Oysa Evren’e ödülü devlet veriyor. O ödül bana verilseydi kabul etmezdim” diyordu. Yine bu yıllarda, bugünün Türkiye’sini öngörerek “bir hilafet partisi Türkiye için büyük tehlikeler oluşturur” uyarısında bulunuyordu. Örnek bir insandır Velidedeoğlu... Günümüzde hızla yok edilen değerlere büyük önem verir. Öğrenciliğinin geçtiği yerlere yeniden gidip komşularını arayışı, Zürih’te bir öğrencim var diye doktorasını yapan Muammer Aksoy’un kapısını çalışı, Almanya’da kiraladığı evin sahibini yıllar sonra ziyaret edişi, örnek aile yaşantısı, öğrenci ve akademisyen arkadaşlarıyla kurduğu dostluklar, siyaseten tam zıttı kişiler dahi olsa tartışma biçemindeki nezaket, insana olan güveninin, inancının, vefa duygusunun eseridir. Ne yazık ki Çorum Belediyesi, böyle büyük bir değerin adını taşıyamamış, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Parkı’nın ismini değiştirmiştir. Hepimiz onun ismini yaşatmak ve mücadelesini anlamak gibi bir çabayı daha fazla göstermeliyiz. Ölümünün 22. yılında Atatürkçü Düşünce Derneği Onursal Başkanı Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nu saygıyla anıyoruz. Silivri Mahkumlarına Çin İşkencesi “Çin işkencesi” deyimi, uzun süren, insanı yavaş yavaş öldüren, böylece ölmeden önce çok uzun bir süre bilincini yitirmeden, büyük, çok büyük acılar çekmesini sağlayan işkenceler için kullanılır. Esas ilkesi, tek darbesi oldukça yumuşak ve etkisiz olan bir eylemin sürekli olarak tekrarlanmasıdır. Pek çok vahşi biçimi vardır... Kamuoyunda en çok bilineni, işkence edilecek kişinin saçlarının kazınarak, kafası sabitlendikten sonra aynı noktaya damla damla su akıtmaktır. İlk damlalar yumuşak da olsa, uzun zaman sonra öyle bir acı vermeye ve etki yapmaya başlar ki, kişi buna dayanamaz ve büyük acılar içinde ölür. HHH Türkiye’nin çeşitli cezaevlerine dağılmış olan Silivri mahkumlarının yıllarca süren durumları bana “Çin işkencesini” anımsattı. Önce bir celp ve tutuklama: Kimi sanığın, yurtdışından koşup gelerek teslim olduğu bir süreç. Sonra iddianamenin beklenmesi: Neyle suçlandığı hakkındaki belirsizlik... Medyada uluorta suçlamalar, yargısız infazlar. Sonra yargılama süreci: Kabul edilmeyen lehteki kanıtlar ve tanıklar... Sahte olduğu iddia edilen aleyhteki kanıtlar... Sınırlanan savunma hakları. Ve sonunda karar: İsyan duyguları... Temyiz... Bir umut. Yargılayan mahkemelerin kapatılması ama davaların devam etmesi: Bir umut daha. İktidarın en yetkili ağızlarından “kumpas kuruldu”, “komplo”, “paralel devlet”, “paralel yargı” sözleri: Polislerin, savcıların ve yargıçların suçlanması, bazılarının görevlerinin değiştirilmesi... Bir umut daha. Nihayet, bu mahkemelerin tümüyle kapatılması, ellerindeki davaların alınması: Yine umut. Ve devam eden zindan hayatı: Parçalanan aileler, hastalanmalar, ölümler, kayan hayatlar! HHH Yıllarca devam eden bu süreç “Çin işkencesinden” başka nasıl adlandırılabilir ki! ne kedisiz ne kitapsız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle