20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sında MİT istediği her dosyaya erişecek. 3) Bu yasayla MİT’ten gelecek her talep kayıt sız şartsız yerine getirilecek ve bu talepleri yerine getirenlere hukuki ve cezai sorumluluk çıkmayacak. Bu, milletvekillerine tanınanın üzerinde bir dokunulmazlık tanımak demektir. 4) Önleyici dinleme adı altında MİT’e ucu bucağı olmayan dinleme yetkisi veriliyor. 5) Düzenleme yargı bağımsızlığı kadar basın özgürlüğüne de darbe vuruyor. MİT belgesi yayımlayanlara hapis cezası getiriyor. HHH İkincisi, Eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’un Yeni Asya’da Cevher İlhan’ın sorularına verdiği cevaplardan: 17 Aralık sonrasındaki yargı ve Emniyet atamaları için: Atamaları yargı bağımsızlığı ve bunun güvencesi olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) açılarından üzüntü ve kaygıyla karşılı yorum. Yeni HSYK Yasası için: Kopenhag ölçütleri hoyratça çiğnenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çiğnenmiştir. Anayasa çiğnenmiştir. Yeni İnternet Yasası için: Bu düzenleme yürütmeye bağlı birine verilemez. Mutlaka bir savcıya verilmeli ve savcı bir yasak kararı alınca bunu sulh ceza yargıcının onayına sunmalı. Tersi düzenlemeler, Anayasa Mahkemesi’nden döner ve AİHM’in Türkiye’yi mahkum etme kararları ile sonuçlanır. HHH İşte demokrasi cinayeti manzarası... Bu manzara karşısında, AKP iktidarının bu güce erişmesinde büyük katkıları olan “Gazeteci abiler” bile Başbakan Erdoğan’a “Asıl hesabı biz değil siz vereceksiniz!” diyor... Bakalım seçmen bu cinayeti sandıkta nasıl değerlendirecek? Daha İyi Bir Hapishane Kurtarır mı Şakran Çocuklarını?.. Duvar filminin sübyan koğuşlarından yükselen çığlıklar, 2012 yılının şubat ayında sinema perdesinden inerek gerçeğin arasına karışır. 29 yıl öncesinin Duvar filminde, sübyan çocuklarının körpecik bedenlerini kanatan kurgu bu sefer, Pozantı Cezaevi’nin karanlık hücrelerinde, polise taş atmanın bedelini ödeyen Kürt çocuklarının bedenlerinde bir gerçekliğe dönüşmüştür. YUSUF NAZIM Şair 1 983 yılında ilk defa, Yılmaz Güney’in Duvar filminde tanımıştık onları. Sübyan koğuşlarının kimsesiz, boynu bükük, kalbi kırık çocuklarıydılar. Uzun yıllar sonra 2012 yılının şubat ayında Pozantı’da bir kez daha hatırladık. Mersinli taş atan çocuklara çıkmıştı adları; cezaevinde angarya işlerde kullanıldılar, dövüldüler, hakarete maruz kaldılar, istismar edildiler, tacize ve tecavüze uğradılar. Çoğu, ağır travmalar geçirdi. Kimi, yaşadığına bile pişman oldu. Bazıları, sonradan serbest kaldı; yaşadıklarını hazmedemedi, yüreği attı, dağa çıktı. Kimileri ise “daha iyi bir cezaevine” gönderildiler. Aradan neredeyse bir yıl geçmişti. Bu sefer, Şakran Cezaevi’nin gözden ırak dehlizlerinde kanadı çığlıkları. Yine çocuktular, suçluydular ve yine hapisteydiler... Yine, en ağırından kötülük bulaşıyordu bedenlerine; yine dayak, yine sünger odası, yine taciz ve istismar düşüyor paylarına. Yılmaz Güney, ölmeden önce Fransa’da çektiği son filmi Duvar’da, 4. koğuşun çocuklarını anlatır. 12 Eylül 1980 cuntası Türkiye’sinde cezaevindeki çocukların, bir köle sefaletine benzeyen hayatları vardır filmde; dayak, angarya, mutfak işleri, tuvalet temizliği, kömür çekme, çöp dökme... Ve bir de geceleri, yataklarından alınarak tenha bir köşeye götürülme korkuları vardır… Duvar filminin çocukları inanırlar ki, yeni ayı ilk gördüklerinde dua eder ve bir dilek tutarlarsa, Tanrı bu dileği yerine getirecektir. Bu yüzden, gökyü zünde ince bir kavun dilimi gibi parlayan yeni ayı gördüklerinde, bir dilekte bulunurlar: “Tanrım, beni daha iyi bir hapishaneye gönder.” ördüncü koğuşun çocukları D Dördüncü koğuşun çocuklarına bekledikleri kurtuluş, yeni bir ay için tuttukları dilekten değil, cezaevinin daracık koğuşlarında çocuk bedenlerini yatırdıkları isyandan gelir. Çocuklar, hayatlarına dört duvar arasında zerk edilmiş kötülüğe daha fazla dayanamaz, koğuşlarındaki yatakları yakar, isyan ederler. Bu, onları dördüncü koğuştan kurtaracak tek yoldur. Başarılı da olurlar ve adları bir isyana karışmış olarak “daha iyi bir hapishanenin” yolunu tutarlar. Oysa ki hayalini kurdukları “daha iyi bir hapishane”de onları, ellerinde copları, kötücül bakışları, plastik eldivenleriyle, anadan üryan soyunmuş çıplak bedenlerini en mahrem yerlerine varıncaya dek didik edecek “daha iyi çocuklar” hazır beklemektedir. Duvar filminin sübyan koğuşlarından yükselen çığlıklar, 2012 yılının şubat ayında sinema perdesinden inerek gerçeğin arasına karışır. 29 yıl öncesinin Duvar filminde, sübyan çocuklarının körpecik bedenlerini kanatan kurgu bu sefer, Pozantı Cezaevi’nin karanlık hücrelerinde, polise taş atmanın bedelini ödeyen Kürt çocuklarının bedenlerinde bir gerçekliğe dönüşmüştür. Bir zamanlar, 12 Eylül karanlığı tarafından kirletilen ülkenin vicdanı, yeni bir düzende ve yeni güç sahiplerinin elleriyle bir kez daha kirletilir. Filmde, diline ve etnik kimliğine bakmaksızın çocuk bedenlerine yönelen kötülük, bu sefer Kürt çocuklarının sıcak bedenlerine akar. Pozantı’da, taş atan Mersinli çocukların dört duvar arasına hapsedilmiş ruhu kanar. Pozantı Cezaevi’nin duvarlarını delen çığlıkları kısa sürede yankısını bulur. Çocuklar, içinde bulundukları cehennemde yaşadıklarını anlatırlar; dayak, kötü muamele, işkence, cinsel istismar, taciz ve tecavüz kelimeleri dökülür kâğıtlara… Çocuk bedenlerin ruhuna reva görülen acının şiddeti anlaşılır. Olay yargıya intikal eder, soruşturmalar açılır. Yaşananlar “istisna ve münferit olay” olarak görülür. Pozantı Cezaevi kapatılır. Mağdur çocuklar “daha iyi bir hapishaneye” gönderilirler… nı birbirine kavuştururlar. Bir kez daha kelimeler sessizce kanar dudaklarında, ezik ve yaralı bakışları konuşur çocukların. Sözler kifayetsiz kalır hayatlarına sinmiş bu kötücül karanlığı anlatmaya. Daracık hücreler, dayak, hortum, işkence, kötü muamele, küfür, taciz ve tecavüz sözcükleri düşer ajanslara. Bir kez daha yırtılır karanlığın kalın perdesi. Demokrasi Katledilirken: İki Tanık Herkesin gözü önünde siyasal ve toplumsal bir cinayet işleniyor: Demokrasi katlediliyor. HHH Herkes kendi meşrebine göre bir tepki veriyor bu cinayete: Kimi bilinçli çıkarcılar ve diktatörlük yandaşları, “İyi oluyor” diyor. Kimi cahiller, vicdansızlar, korkaklar, sanki kendileri bu felaketten kurtulabileceklermiş gibi, kafalarını kuma gömüyor, “Bana ne” diyor, arkasını dönüyor... Kimileri de hem toplumu, hem kendilerini ve ailelerini, hem de geleceği düşündükleri için, evrensel değerleri ve demokrasiyi korumak için bir şeyler yapmaya çalışıyor... Siz kimlerdensiniz? HHH Bir de elbette konunun uzmanları var. Bunların bir kısmı da köleliği seçerken, dürüst ve vicdanlı olanları da evrensel değerler, adalet, bilim ve demokrasi adına bu cinayete karşı çıkıyor. Bugün iki uzmandan bazı görüşler aktaracağım size: Birincisi, eski savcı, CHP Milletvekili İlhan Cihaner’in Cumhuriyet’ten Utku Çakırözer’e MİT Yasası ile ilgili olarak söylediklerinden bir özet: 1) Metinde “Diğer kanunlardaki düzenlemelere bağlı kalmaksızın” deniyor. Böylece metin, yasalar ve hatta anayasa üstü bir metin haline dönmüş durumda. 2) MİT’e yargıya ilişkin konularda adalet bakanında dahi olmayan olağanüstü yetkiler veriliyor. Avukatların dahi bilgi alamadığı soruşturma aşama ilekler en güzel hayalleridir çocukların Dileklere inanır mısınız? Hiç dilek tuttuğunuz oldu mu sizin? Ya çocuklar, çocuklarınız? Onların, küçücük yaşlarında gelecek kaygılarının ilk filizleri olan, hayal dünyalarına dahil oldunuz mu? Peki, hayatlarına anlam katacak en güzel şey “daha iyi bir hapishane”den ibaret olan çocuklar tanıdınız mı? Örselenmiş bedenlerinde türlü hikâyeler taşıyan bu çocukların sessiz çığlıklarını duydunuz mu? Göz göze geldiğinizde, bir türlü zapt edemedikleri bakışlardaki o korku dolu ıslaklığa hiç tanık oldunuz mu? Dilekler en güzel hayalleridir çocukların. Pozantı’nın taş atan sürgün çocukları şimdi Şakran’dadır. Tıpkı, dördüncü koğuşun çocukları gibi, yaşadıkları cehennemden kurtulmuş “daha iyi bir hapishane”nin karanlık koğuşlarına tıkılmışlardır. Umutları var mıdır? Yaşamlarına zerk edilmiş bunca kötülükten sonra hayal kuracak güçleri kalmış mıdır? Geceleri, karanlık hücrelerden arta kalan zamanlarda, koğuş pencerelerinin mazgallarından dışarı bakarlar mı hiç? Gökyüzünde, ince bir kavun dilimi gibi asılı yeni ayı gördüklerinde, hâlâ dilek tutarlar mı? Öylesine yaralıdır ki ruhları, nasıl bilirler, dört duvar arasında daha neler yaşayacaklarını? Hayal etmekten vazgeçip, meçhul bir zamana bırakırlar mı bu hayattan alacaklarını? Dilek tutarsalar eğer, daha iyi bir hapishane kurtarır mı Şakran’ın çocuklarını? D edenleri arızaya uğratılmış çocuklar Aradan henüz bir tam yıl bile geçmemiştir. Hapishane duvarlarına ölümden beter kötülüklerin sinmiş şehrin adı bu sefer İzmir’dir. Hapishanenin adı ise Şakran Çocuk Cezaevi… Çocuk etlerine bulaşan şey yine, hayatlarında büyüyen yoksulluğun şiddetiyle orantılı bir kötülükten başka bir şey değildir. Kanla, zehirle ve nefretle beslenen bu kötülük, daha donanımlı bir cezaevinin, karanlık ve nemli hücrelerinde, kameraların görmediği kuytuluklarda, sünger odalarında, cinsel koğuşlarında çocuk bedenlerine sinsice akmaya devam etmektedir. Bundan en çok da nasibini kapatılan Pozantı Cezaevi’nden gelen çocuklar almakta; rengi esmer, dili kırık olana yönelen aşağılama ve şiddetin dozu daha büyük olmaktadır. Böylece, bedenleri arızaya uğratılmış çocukların ruhları bir kez daha kanar. Psikologlarla görüşürken çocuklar, bir kez daha suskuyla başlarını öne eğerler; anlat dediklerinde susarlar, bakışları mahcup, parmakları B Gelecek Turizmde, gelecek sizde. Sürdürülebilir Turizm Destek Fonu ikinci dönemi başlıyor! Sürdürülebilir turizme katkı sağlayacak Şkirleriniz varsa www.gelecekturizmde.com’a başvurunuzu yapın, biz projenizi destekleyelim, siz de turizmin geleceğini. gelecekturizmde G e e S V Güçlü bireyler. Güçlü toplumlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle