29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 “Para sayma makinesi” badiresini henüz atlatamadı. Ama yine de MİT’in “yalan makinesi” kullanmasını yasal hale getiriyor. Gülenci biri MİT’e sızarsa... Makinenin ucunu mikrofonuna bağlarsa... Sonuç “Bilal’li tapelerden” beter olacaktır. Başbakan ateşle oynamaya bayılıyor. Aleniyet “Paralel devlet”e veryansın ediyordu. Amacı “polis devleti”ne gidişatı örtmekti. Derken daha da beterini gerçekleştirdi. Halkın “gizli polis” diye andığı MİT’e baskın yasa ile hukuk üstü yetkiler tanıdı! Ve “polis devleti” aleniyet kazandı. Risk Ortaya Karışık Sanal Pazar bir kitle var.” Faydalı tavsiye. O “yolsuzlar” sayesinde, “Benim memurum işini bilir”ci ANAP, “Verdimse ben verdim”ci DYP iktidar olmadı mı?.. (Not: “Yolsuz” yolsuzluk yapan, hırsız, uğursuz anlamına gelmez. Parasız pulsuz, çulsuz demek. Yolsuz, kamusal soygunla kendi yoksulluğu arasındaki bağı göremez!. Tayyip Bey’in büyük bir rahatlık içinde, “Ayakkabı kutusundaki paralar bankaya ait değildi!” diyebilmesi de bundandır. olmak için gerekli. Ama ne yazık ki, hiç yeterli değildir. Bunun kanıtı Bülent Ecevit’tir. En kanlı düşmanları bile dürüstlüğüne toz konduramadı. Ama bu halk ona 40 yıllık siyaset yaşamında bir kez bile tek başına iktidar şansı tanımadı. Satır Satır... En net mesaj: CHP’yi sevmene gerek yok. Oy ver yeter. TTNET aboneliği gibi düşün. H Bn. Merkel, Zaman gazetesi manşetinde: “Hepimiz hukuka güvenin hizmetkârıyız!” Parola “Hizmet”, işareti “kâr”. H Türkiye’de üretilen TV’ler, artık içlerine Başbakan konularak satılacak. (Rüstem Batum) H Yalanları ortaya çıkmadıkça her siyasetçi dürüsttür. H Belli tıynettekiler mi politikada yolsuzluk yapıyor? Yoksa yolsuzluk politikası mı belli tıynettekileri buluyor? H Hitler’in gücü ve sefaleti iç içeydi. Yalancıydı. Hatipti. Zalimdi. Kibirliydi. Kindardı. Burnundan kıl aldırmazdı. (Nebil Özgentürk) H 40 yıldır Kadıköy’deyim. Ama nefret ediyorum. Perşembe günü Suadiye’den Göztepe’ye 58 dakikada geldim. Nedeni MS’nin sokağında bozulan kamyon. Ortalıkta bisikletten çok hafriyat kamyonu var. AKP’ye oy verelim diye mi tüm bunlar? (T. Yeşim Tarhan) H 6 işadamı 630 milyon dolarlık bir havuzu 6 ayda dolduruyorsa 1 başbakan, 1 oğul, 1 damat bu havuzu kaç ayda boşaltır. (Erkut Aydoğdu) GÖRÜŞ SEVGİ ÖZEL Çakma Osmanlılar Milletvekili olmuşlar. Olurlar; seçilmek, demokratik haktır. Çoğu yükseköğrenimli, birkaçının akademik sanı da var. On yıl önce seçilenlerin çoğu epey gençti; bugün pek genç sayılmazlar. Saç sakaldaki aklara değil, duruşa, sözüne, eyleme bakıyoruz. Ödevini içselleştiremeyen; başkasına yaptıran bir öğrenci gibi kimisi… Konu, başlık ne olursa olsun, çoğu kendi bildiğini okuyor, daha doğrusu okuduğunun “gerçek” bilgi olduğunu sanıyor. Çoğu sesinin, kullandığı sözcüklerin beden diliyle hiç örtüşmediğinin ayrımında değil. Örneğin tarım, yoksulluk gibi bir konudan giriyor, Abdülhamit dönemine uzanıyor. Verilen örnekler, ne uzak ne yakın tarihle örtüşüyor. Zaman zaman alkışlanıyor; alkışı duyunca eldeki kâğıdı unutup akılları sıra doğaçlama yapıyorlar. Başı sonu belirsiz, kırık dökük tümceler sıralıyorlar. Alkışla kendinden geçiyor, övgüler düzdüğü dönem gibi battıklarının ayrımında olmuyorlar. TBMM’de, üniversitede, hatta ilkokullarda Osmanlı hayranlığını dillendirenlerin tek yanlı okuduğunu ya da bilgi sandığı kulaktan dolma savlarla atıp tuttuğunu duyuyor, görüyoruz. Meclis’teki arkadaş Abdülhamit, Vahdettin dönemlerini öyle bir anlatıyor ki… Meğer Osmanlı’nın bireyleri özgürce, bir elleri yağda bir elleri balda yaşamış. Arkadaş, öyleyse Osmanlı niye battı? Batılı ona niye hasta adam dedi? Niye burnuna dek borca girdi de Batı’nın sözünden çıkamaz oldu? Profesör, öğretmen, köşe yazarı ve başka kimliklerle TV’lere tünüyorlar. Hiçbiri Osmanlı’nın yükseliş döneminden sonrasına değinmiyor. Tek tek padişah adı sayıyorlar. Oysa o padişahlar, çöküşün mimarları… Osmanlının son dönemde bütün savaşlarda yenildiğini, topraklarını yitirdiğini, yoksulluk ve bilgisizlik içindeki halkın hacılara hocalara, şeyhlere şıhlara sığındığını… Kadının ne evde ne evin dışında insan yerine konduğunu… Onlarca olumsuzluğu ağızlarına almıyorlar. Bir de havalı konuşuyorlar ki… Yalanı ballandırırken… Tek sözcükle bile yakalanıyorlar. Fener al, utanmayı bilen ara… Osmanlı’nın yok olmamak için zaman zaman birtakım yenilikler yapmak istediği bir gerçek… Ancak açtığı yeni okullarda hangi dille öğretim yapacağını bilemeyen bir imparatorluk, burnunun dibinde yaşanan bilimsel, uygulayımsal ve ekonomik gelişmeleri görmeden yaşarken, hangi özgürlükten söz ediyor bu arkadaşlar? Osmanlı’nın yüzyıllarca kullandığı, kimsenin yadsımadığı ve Türkçe olmayan dile Osmanlı Türkçesi diyorlar. 2000’li yıllarda çakma Osmanlı’nın kullandığı “Osmanlı Türkçesi” sözü, nedense “hakiki” Osmanlının hiç aklına gelmemiş. Çakma Osmanlıların hiçbiri çatlasa bugün o dili kullanamaz. Ona öv demişler, övüyor… Çakma Osmanlılar, sık sık tarih ve dil dersinden çakıyorlar. Sözüm yine utanmayı bilenlere… Atatürk dönemine, devrimlere saldırmak için ne sağlam gerekçeye ne gerçek bilgiye; hiçbir şeye sahip değiller. Kurtuluş Savaşı’nı ağızlarına almıyorlar; günahları boyunlarına belki dedeleri “Kuvvacıya ekmek, su veren kâfirdir” diyen ulusal savaşım kaçaklarıydı, belki emperyalistle işbirliği yapanlardı. Gazi dedemin anısına saygım gereği böyle düşünme hakkını kendimde görüyorum. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nın, Atatürk döneminin üzerinden yüzyıllar geçmedi. Dedemin anlattıkları harfi harfine aklımda… Neler yaşadıklarının izleri Sakarya’da, Dua Tepe’de, tüm Ege’de… Bütün Anadolu’da… Çakma Osmanlı’nın Anadolu’yu ne denli sevdiği ortada… Halkın olan ne varsa, ağaç, göl, tarla hepsi yok ediliyor; yolsuzluklar söz ebeliğiyle kapatılıyor. Çakma tarihle geçmişe övgü düzen sözde akademisyenler, vekiller, kimi aydınımsılar ve her şeyi bilen kimi köşe yazarları nedense baskıcı Abdülhamit’i, İngiliz gemisiyle kaçan Vahdettin’i iktidarda ya da iktidarın koltuğu altında oldukları sürece kahramanlaştırabilirler. Kendilerini de kahraman sanıyorlar. Şimdilik… Yalancının mumunun sonsuza dek yandığını yazan bir kitap var mı? İnternet yasası, yasağın uygulanması için 4 saat geçmesini öngörüyor. Neden? Halkın intikal süresi 4 saat olarak mı belirlendi? Oysa algılama standardını belirlemek çok zor. “Yetmez Ama Evetçiler” için 10 yıl gerekti! En net mesajlar Twitter’da verilebiliyor. Sonsayı: “Alo Fatih’in olduğu ülkede, muhalefete muhalefet iktidar köpekliğidir!” Özgür İnternet: “Köpeklere karşı en güçlü çare, kuduz aşısıdır! Aşının yasaklanması köpekliğe teşviktir!” Terzi, Türk Cerrahi Derneği Başkanı idi. Bir süre önce Avrupa Cerrahi Derneği Başkanlığı’na seçildi. Dünya örnekleri gösteriyor ki, sivil toplumun gücü ve iradesinin devre dışı bırakan ülkelerde sağlık sistemi neoliberal saldırılara uğruyor. Gezegenin kötü kullanılmasının sonuçları ortada. Sağlık sisteminin ticarileşmesi ise toplumların sağlığını topyekun tehdit etmekte. “Ulusların Sağlığı” sadece hekimler, tıp öğrencileri için değil, toplumun ruh ve beden sağlığı ile ilgili herkesin ufkunu genişletecek bilgilerle dolu bir kitap. İntikal Fayda Ajans’tan A. İlyas Başsoy’un CHP’ye aleni önerileri var: “Yolsuzluğun üstüne git. Ama seçim kazanma umudunu buna bağlama. Bu ülkede bir partiyi iktidar yapacak kadar ‘yolsuz’ İskoçyalı bir papazın oğlu olan Adam Smith (17231790) aslında ahlak felsefesi profesörü. Büyüme, piyasa, emek, ücret, işgücü, para, rekabet gibi kavramları ve birbiriyle ilişkilerini “Ulusların Zenginliği (Healh of Nations)” adlı 1000 sayfalık kitabında anlattı. Piyasaları “görünmez bir elin” yönettiğini savundu. Görünmez elin kimlerin cebinde olduğu, liberal ekonominin ahlakilik boyutu iki yüz küsur yıldır tartışılıyor. Ancak “sağlık ile zenginlik” ilişkisi tartışmasız. 15 ay önce ölen İngiliz profesör Gavin Moonley ise Muhteşem Yüzyıl’dan ve Kanuni’nin “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözünden etkilendiğinden mi, yoksa A. Smith’in kitabına kafiye düşürmek için mi nedir, oturup “Ulusların Sağlığı (Wealth of Nations)” adlı eseri yazdı. Kitap dünya sağlık çevrelerinde büyük Yolsuz İnternet Dürüstlük Dürüst olmak (öyle görünmek) elbet iktidar Ulusların Zenginliği mi Sağlığı mı? yankı uyandırdı. Başta ABD, her ülke siyasetinde sağlık da eğitim gibi en ziyade tartışılan konulardan. Ülkemizde ise tartışma halka inemiyor. Meclis düzeyinde kalıyor. O düzeyin düzeyi de malum... İktidar bildiğini okuyor. “Sağlıkta dönüşüm” de, “kentsel dönüşüm” ve “eğitimde dönüşüm”ün akıbetine uğramış durumda. Profesör Cem Terzi, günlük ameliyat ve ders yoğunluğu arasında Mooney’in kitabını Türkçeye kazandırmakla bu tartışmalara boyut ve anlam kazandırmayı düşünmüş. Kitaba eklediği değerlendirmede, Türkiye’nin sağlıkta dönüşüm macerasını anlatıyor. 9 Eylül Tıp Fakültesi’nde görevli Prof. Cem KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ‘Kullanın Onu!’ ‘Kullanın Beni!’ “Onu kullanın!”, “Süpürüp atmayın!” diye yana yakıla haykıran “Zapsu”nun bu yalvarışını “ABD”nin kabul etmesiyle, ülkemizin getirildiği durum ortada... Ötekine, “Kullanın beni!” diye beden diliyle de yakaran “Bebek Katili”ne gelince... Teslim alınıp “İmralı”ya getirilen terörist başı “A. Öcalan” kendisini sorgulayan “J.K. Alb. H. Atilla Uğur”a o böyle sesleniyor “1999” yılının “Şubat”ında. “Terör örgütü PKK” konusunda uzmanlaşmış olan Alb. H. A. Uğur; günlerce süren bu sorgulamayla, “Öcalan”ı yargılamanın yolunu açacaktır. “TSK”nin “terör” konusunda, terörle “savaşım” konusunda uzmanlaşması kuşkusuz hiç kolay olmadı, dolaysıyle “E. Alb. H. A. Uğur”un da bir bakımaailesinin de... Yıllar sonra “terörist” suçlamasıyla tutuklanıp yargılandığı “Silivri”de, sözde “Ergenekon Davası” sürecinde eşi “Pakize Uğur”dan dinlemiştim, öğlenleri verilen bir “ara” sırasında. Tutukluların da katılmasıyla, mahkeme salonunda jandarmalarla çevrili küçük bir alanda yapılan bu buluşmalar, “Başkan Yargıç Köksal Şengün”ün bu “insancıl” tutumuyla gerçekleşirdi... “Pakize Uğur” yakınmayan bir sesle: “Oğlumuz henüz dört yaşında; ‘Mardin’deki lojmandayız; bir gün aniden roketler yağmaya başladı her yönden; ilk anda insan ne yapacağını şaşırıyorsa da gerekeni yine yapıyor; iç koridora boylu boyunca uzanıyoruz; oğlan bunun oyun olmadığını anlıyor, sokuldukça sokuluyor bana...” “1993”te “Mardin Kızıltepe”ye “PKK”nin yaptığı o yoğun acımasız saldırıyı püskürttüklerini anlatarak konuşmaya katılmıştı “Alb. H. A. Uğur”. ’90’lı yıllarda, “Turizm”i baltalamak amacıyla “Antalya”da başlatılan “terör”ün önüne geçilmesi için görevlendirilen Alb. H.A. Uğur: “19971998’de altı ay geceli gündüzlü takip ve çarpışmalarla iki terörist grubunu etkisiz hale getirdik; böylece Antalya’da ‘terör’ yapamayacaklarını anladılar!” dedi. Kısa bir suskunluktan sonra: “Öcalan, ‘19992001’ yıllarında, kendi örgütünü ‘bitirme’ noktasına gelmişti; hiç kimse terör örgütünün eylemselliğini ‘kaybetti’ğini inkâr edemez!” diye ekledi. Evet öyleydi; ne ki çoktan hazırlanmış “BOP”un da yaşama geçirilme süreci başlatılmış, “2002”de “R.T. Erdoğan” sahnede yerini almıştı. Yavaş yavaş tırmanışa geçirilen “terör” plan gereği şiddetini artırınca da öngörüldüğü gibi sıra “masa başı”na gelecekti, getirilecekti; bilindiği gibi öyle de oldu. Bu duruma; “terör örgütü ile pazarlık” yapılmasına “E. Alb. H.A. Uğur” şiddetle karşı çıkar; “Terörist başı ‘Apo’ya elini veren kolunu; kolunu veren bütün vücudunu kaptırır!” diyerek “uyarılar” yapar. Böyle bir yapıda olan “Öcalan”; günün deyimiyle söylersek tam bir “enstrüman”dır, “ABD”, “AB” dolaysiyle “BOP” için. Kuşkusuz bunun anlamını çok iyi bilen “Alb. Uğur” pazarlıkta “TC Devleti”ni temsil eden “MİT”çi “H. Fidan”ın, “Sayın Öcalan!” demesine karşı çıkar haklı olarak. Çünkü “Terörist başı”na uygun görülen bu söz, “saygı”dan “öte” bir seslenişti; bir tür “eşitleme”ydi; ardından geleceklere “yol” açmaydı ki, bunun örneğini de verir “Alb. Uğur”. “Pazarlık” masasına “PKK” adına oturan sicilli teröristlerden olup aranan “S. Ok”a, “M. Karasu”ya, “Z. Aydar”a; “Güneydoğu’daki ‘devlet’ görevlilerinden ‘şikâyetçi” olduğunuz ‘kimse’ var mı?” diye sorar, “Öcalan”a “sayın” diyen o ağız. “AKP” iktidarınca böy le adım adım; sindire sindire yürütülen “Açılım Süreci”ne, “Açılım ihaneti” diyen “Alb. Uğur”; bu “bölünme açılımı”nı, “savunma”sında da ele alarak halkı bilgilendirmeyi sürdürmüştü, “7 Şubat 2012”deki duruşmada. O gün “Silivri”de izlediğimiz bu yargılama sürerken; Ankara “MİT Olayı”yla, kısacası “H. Fidan”ın soruşturma için “savcılığa” çağrılmasıyla çalkalanıyordu. Anımsanacağı gibi “MİT” ayaklanmış; “hükümet” çırpınıyor; “PKK” ile müzakere masasında “Başbakan”ı dört dörtlük temsil edip “bölünme açılımı”nı başarıyla(!) yürüten “H. Fidan”ı canla başla korumak için... “Başkent”te “Fidan” uğ runa “kıyamet” kopadursun, “Silivri” de duruşma bütün sıcaklığıyla sürüyor: “Alb. Uğur” bu “pazarlığın”, “PKK”yi “siyasallaştırma”ya götüreceğini ve bunun sonuçlarını da ayrıntılarıyla anlatıyordu... “Bugün” ne denli “haklı” olduğu bir bir ortaya dökülüyor. Peki, “terörist” olmakla suçlanıp “2008”den bu yana “tutuklu” olan “E.J. Kd. Alb. Hasan Atilla Uğur” kim? Ülke, “o iki enstrüman”dan da kurtulmalıdır... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1/ Küçük tes 1 ti, çömlek. 2/ 2 Mersin’in Silifke ilçesinde an 3 tik bir kent... Di 4 nin yasak ettiği 5 şeylerden sakınıp buyurduk 6 larını yerine ge 7 tiren kimse. / 8 “Uydurma söz, yalan” anlamın 9 da argo sözcük... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Fas’ın plaka imi 4/ 1 Gümüşhane’nin Şiran P O R T A L P İ ilçesinde bir şelale. 5/ 2 O B A N İ S A N Algılanan nesnelerin 3 T İ L K İ Ş E N temel niteliği... Bir sa 4 K L AME L İ F nat yapıtında işlenen 5 A L İ Ş A R K İ ana konu. 6/ En uzun 6 L A A T M A Ğ koşu dalı. 7/ İlenme, S A L O P E T beddua... Renkli, bo 7 yalı. 8/ Müslümanlık 8 P E S O A T A R ta mezhep kuran kim 9 O R T O Y A K A se... Türk müziğinde “usul” anlamında kullanılan sözcük. 9/ Yunan abecesinde bir harf... Köy oyunlarını yöneten kimseye verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Olumsuz ve kötü bir özelliği kendinde fazlasıyla toplayan kimse ya da yer. 2/ Sınır nişanı... Hoşgörüsüz, aşırı sofu kimseler için kullanılan sözcük. 3/ Bir deri hastalığı... Anadolu halklarının en eski ana tanrıçası. 4/ Doğu Karadeniz’de yetişen, turşusu ve salatası yapılan bir bitki. 5/ Bir nesnenin uzayda kapladığı yer... Türkiye’nin doğasını korumayı amaçlayan vakfın kısa yazılışı. 6/ Sabır gerektiren uzun iş. 7/ Acı belirten bir ünlem... Güzel, süslü. 8/ Cemaate namaz kıldıran kimse... Yapma, etme. 9/ Derebeylik Japonyası’nda en aşağı sınıfı oluşturan halk... Bataklık. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle