06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 ARALIK 2014 ÇARŞAMBA 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK cumhurbaşkanına, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde rastlanmadı. Üstelik bu ülkenin yüzde 48’i, yaklaşık yüzde 50’si oy vermeyerek RTE’yi istemediklerini, hatta açıklamasalar bile pek çoğunun nefret ettiğini, bir araştırma yapsa ikide bir ben bu devletin başıyım derken yalnız yüzde 52 gibi kıt kanaat oyla ağır aksak tepeye tırmandığını ve… …o koltuğa rüşvetten, yolsuzluktan, hırsızlıktan başı gözü yaralı bir insan olarak oturduğunu da saptayacak! HHH Saptasa ne olacak diyeceksiniz. Haklısınız. Bu ülkeyi astığı astık, kestiği kestik yönettiği 12 yılda yüzüne başına çarpılan önce ikiyüzlü, hatalı ve yanlış kararlardan öyle dönüş yaptı ki, ne utandı ve ne de bu döneklikleri yüzüne çarpan olmadığı için aynı yolda, örneğin dillere destan rüşvet olaylarını darbe diye öyle tanımladı ki, aziz ulusumuzun yüzde 52’si başına gelecek siyasal olası felaketlerin farkına bile varmadı, oy verdi. HHH Binali Yıldırım’ın 5 Ocak’ta baş efendinin Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini söylemesini, Başbakan AD böyle bir tarih yok diye yalanladı... Devletin başı ya, 19 Ocak’ta başkanlık edecekmiş kurula. Diyor ki, mademki devletin başıyım, öyleyse yetkimi kullanırım ve ekliyor: Belli aralılıklarla bir araya gelişimiz kimseyi rahatsız etmesin! Yahu başbakan sıfatıyla dolanıp duran AD rahatsız olmadıktan sonra bizlere ne gam! O zaten seçilmeden önce değişik bir cumhurbaşkanı olacağını ilan etmiş; bunu bile bile beni seçtiniz, öyleyse bu davranışlarımı sindirin diye şimdi halkın kafasına vuruyor. Bir kez daha anlaşıldı ki RTE için halk yok, ben var! HHH Şimdi bakın bu adam bu anayasaya uygun yasalarla seçilmedi mi? Evet! Hayır! Şimdi anayasayı da, bağlı olduğu kriterleri de inkâr ediyor. Beni ben olduğum için seçtiniz havasında! Aralıklarla Bakanlar Kurulu’nu toplayıp başkanlık edecekmiş. Anayasa ise cumhurbaşkanlarının Bakanlar Kurulu’na “gerektiğinde” başkanlık edebileceğini emrediyor. Aksine hareket edeceğini ilan eden RTE: 1) Anayasa tanımıyor. 2) Kendini anayasa ve yasaların üstünde görüyor. 3) Devlet de, devleti yöneten hükümet de benim demek istiyor. 4) Yeni ve dar görüşlü İslamcı kafasına göre bir cumhuriyet yaratmak için gönderildiğine inanıyor. HHH Diyeceksiniz ki anayasada gerektiğinde başkanlık edeceğini emrediyorsa; 19’unda Bakanlar Kurulu’na başkanlık etmesine ne gerek var? Hükümete destek olmakmış amacı! HHH Oysa gerçeği, yani söz dinleyen, tepedeki ne derse eyvallah diyen AD’nin gelip geçici olduğunu Binali Yıldırım açıklayıverdi. Diyor ki: “Davutoğlu’nu işbaşına getirdik. Görev verdik. İlk hedefimiz 2015 seçimleri.” Bu, seçimde 330’un üzerinde vekil çıkardık mı, anayasayı zaten değiştirip başkanlık sistemine geçeceğiz. O gün geldi mi güle güle AD demek! HHH Şimdi durduk yerde TÖ’nün cumhurbaşkanı seçilince her dediğine evet diyeceğini hesaplayarak başbakanlığa Yıldırım Akbulut’u getirmesiyle AD’yi lütfen kıyaslamayınız. Zira Akbulut, devletin ulusal yararları söz konusu olduğunda TÖ’nün kimi önerilerini reddetmesini bilen bir devlet adamıydı. TÖ’nün Bakanlar Kurulu kararıyla Türk askerini Amerikalıların yanı sıra Irak’ta savaşa sokmayı içeren önerisine asla ödün vermedi. Bu açıdan RTE’nin her dediğine evet diyen AD ile benzer yanı olmayan bir başbakandı! Bir zamandı. Hayali bile cihan değer! Gazeteci Sedef Kabaş’ın, kapatılan yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili attığı tweet nedeniyle gözaltına alınması tepkilere neden oldu n Baştarafı 1. Sayfada GÜNDEM MUSTAFA BALBAY korkutma, yıldırma’ İstanbul Haber Servisi Gazeteci Sedef Kabaş, 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması ile ilgili attığı tweet nedeniyle “terörle mücadelede görev alan kamu görevlilerini hedef gösterme” iddiasıyla gözaltına alındı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu savcılarından Vedat Yiğit’in resen başlattığı soruşturma kapsamında Kabaş, ‘tehdit’ suçundan adli kontrol tedbiri istemiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkeme de Kabaş için istenen adli kontrol istemini reddederek, serbest bıraktı. Kabaş’ın gözaltına alınmasına hukukçular dahil pek çok kesimden tepki yağdı. Kabaş, Twitter’da rüşvet ve yolsuzluk soruşturmalarının kapatılmasına tepki göstermek için attığı “17 Aralık soruşturmasına takipsizlik kararı veren hâkimin ismini unutmayın” tweet’i nedeniyle dün öğle saatlerinde gözaltına alındı. Bilişim Şube polisleri, Kabaş’ın Çekmeköy’deki evine baskın düzenleyerek bilgisayarlarına el koydu. Asayiş Şube Müdürlüğü’ne götürülen Kabaş, polislerce ifadesi alındıktan sonra Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne getirildi. Kabaş’a savcılıkta tweet atmaktaki amacının ne olduğu soruldu. Suçlamaları reddeden Kabaş, görüş beyan ettiğini, kimseyi hedef göstermediğini söyledi. Savcı Vedat Yiğit tehdit suçundan Kabaş’ı adli kontrol istemiyle mahkemeye sevketti. Mahkeme de dosyadaki mevcut delil durumu, öngörülen cezanın alt ve üst sınırı nazara alınarak adli kontrol talebinin reddine karar verdi. Öte yandan soruşturmanın herhangi bir kişinin şikâyetiyle başlamadığı, savcılığın resen soruşturma başlattığı öğrenildi. Serbest kaldıktan sonra adliye önünde açıklama yapan Kabaş, sabah saatlerinde evine gelen polislerce evinin arandığını belirterek, “Ardından cep telefonum, bütün işimi yaptığım, bir yandan da benim bürom olan eğitimlerinin bütün verilerinin bulunduğu bilgisayarıma ve oğlumun çizgi film izlemek için kullandığı tabletime el koydular” dedi. Kendisi hakkında suçlamanın “terörle mücadele yapan kişilere yönelik hedef göstermek” olduğunu anımsatan Kabaş, “Halbuki tam tersi. Her zaman terörle mücadele edenleri alkışladım. Benim eleştirim 17 Aralık soruşturması kapsamında yolsuzluk, hırsızlık rüşvet gibi suçlar konusunda ciddi şüphesi olan kişilerle ilgili gerekli soruşturma ve takip yapılmadan dosyanın kapatılmasına yönelik bir eleştiriden ibarettir. Değerli hâkimimiz ifademi aldı ve ardından tweeti’mi ifade özgürlüğüm kapsamında değerlendirdi” diye konuştu. Kabaş’ın avukatı Vildan Yirmibeşoğlu da savcılıkta müvekkiline “Bu tweet’i siz mi attınız? Ne maksatla attınız?” diye sorulduğunu belirtti. Gözlemci olarak Emniyet’te ve savcılıkta bulunan İstanbul Barosu Yönetim Kurulu üyesi Hasan Kılıç ise “Sedef Hanım, polisin evine gelmesi nedeniyle yardım ‘Amaç gözdağı, Çok sayıda habere imza attı CNN International, NTV, ATV, TV 8, Sky Türk’te çok sayıda haber programına imza atan, röportajlar yapan Kabaş, TRT 2’de bir süre devam eden “Medya Medya” adlı programında medya analizleri yaptı. Kabaş, 2007 yılında kurduğu şirketinde, şirketlere, iş dünyasından isimlere, yöneticilere, kurumsal iletişim konusunda eğitim, koçluk ve danışmanlık hizmeti sunuyor. Sesli Düşünenler, Zamanı Dize Getirenler, İpek Dokulu Başarılar, Soru Sorma Sanatı ve Hayatını Seçen Kadın adında beş kitabı bulunan Kabaş, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. için İstanbul Barosu’nu aradı. Polisler bizim gelmemizi beklemeden bilgisayarlara el koyarak gözaltı kararını uyguladılar. Arama kararı usule aykırı olarak, genel ifadelerle belirtilmiş” dedi. zaten. Ancak buradan önemli bir durumu açıklamak istiyorum. Polis bu bilgisayarların harddisklerinin imajını almak ve onu götürmek durumundadır. Yoksa bilgisayarı toptan alıp götüremez” dedi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu da gözaltıya tepki gösterdi. TGC açıklamasında, “17 25 Aralık süreciyle ilgili haber yapan 70’e yakın gazeteci 120 davayla yargılanıyor. Bu süreçle ilgili şimdi de bir meslektaşımızın Twitter mesajı nedeniyle gözaltına alınması gazetecilere gözdağı verilmek istendiğinin yeni bir örneğidir. Bir mesaj nedeniyle Sedef Kabaş’ın evinde arama yapılması, bilgisayarına, telefonuna el konulması ‘makul şüphe’ kavramının en çok gazetecilere uygulanacağı yolundaki kuşkularımızı da artırmaktadır. 2015 yılına girerken gazetecilerin halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı için görev yapmasının önündeki engellerin kalkmasını kamuoyunun şeffaf bir biçimde oluşabilmesi için gerekli görüyoruz” denildi. İfade özgürlüğü ‘Ben ifade verirken Sarraf hangi partiyi planlıyor?’ Kabaş’a destek olmak için Emniyet’e giden CHP milletvekili Şafak Pavey de Twitter’dan şu açıklamayı yaptı: “Sedef Kabaş’la Emniyet’teydim. Mesajını paylaşıyorum: ‘Ben ifade verirken acaba Reza Zarrab (Rıza Sarraf) hangi çılgın yılbaşı eğlencesini planlıyor?’” Avukat Celal Ülgen, Sedef Kabaş’ın gözaltına alınırken delil elde edilme yöntemine sert eleştiriler yöneltti. Ülgen, “Bilindiği gibi Twitter IP ve kullanıcı bilgilerini Türkiye’ye vermiyor. Şimdi bilişim suçları başka bir yol buldu. Tweet atanlar ile ilgili arama kararı çıkartılarak bilgisayarlarına el konuluyor ve bu delil ile soruşturma yürütülüyor. O bilgisayarın içinde suç iddiası yapılan tweet’e ulaşılmıyorsa yapacak bir şeyleri kalmıyor TGC’den tepki ... ölecek. Yardım eder misiniz?” demiş. Arkadaş cebindeki paranın çoğunu verip, acil şifa dilemiş. Fotoğraftaki çocuktan çok etkilenmiş. Yaşamın tadını çıkaracağı yaşta böyle bir hastalığa tutulmasına kahrolmuş. Az sonra garson gelmiş, seslenmiş: “Biliyor musunuz, o çocuk lösemi değil. Sapasağlam... Seni kandırıp paranı aldılar...” Arkadaş, çocuğun lösemi olmadığını öğrenince öyle sevinmiş ki, “işte buna içilir” diye haykırmış... Garson şaşırmış... “Aldatıldın, paran gitti” demeye çalışırken, arkadaş ona da dönmüş, “o güzelim çocuk sağlıklı ya, sen de bendensin” diye gülümsemiş... HHH Olaylara farklı bakış, iyimserlik gibi konuları düşünürken, kardeşim Doğan Subaşı’ndan dinlediğim bu öykü aklıma gelir. Yazı aramızda, ben de iflah olmaz bir iyimserimdir. Koşullar ne olursa olsun, daha iyiyi yapabileceğimizi düşünmek gerekir. Hele iktidarın, her türlü yöntemi kullanarak kendisi gibi düşünmeyen herkesi “öğrenilmiş çaresizlik” tuzağına ittiği, “kaybettiniz, bunu kabul edin, rahat edin” dayatmasıyla karşı karşıya bıraktığı şu günlerde, daha iyiyi düşünmek çıkış yolunun ilk taşı. Zira bugünlerde ayrıca bir “iyimser olma suçu” var... Koşullar böylesine kötüyken, iktidar iktidardan düşse bile iktidarı bırakmaz havası yerleşirken, nasıl iyimser olunabilir! Geçenlerde, “nasılsın” diye soran bir gruba, öylesine tok bir sesle “iyiyim” demişim ki, garip garip yüzüme baktılar. Ben de onlara garip garip bakınca dile geldiler: “Bu koşullarda nasıl iyi olabilir ki?” Şu karşılığı verdim: “Ne olursa olsun, ne kadar kötü koşullarda olursak olalım, buna karşı mücadele etme duygusu içinde olmak bile iyi olmaya yeter. Bizden sonraki kuşaklara en azından şunu söyleyeceğiz; size uğruna mücadele edilecek bir ülke ve ilke bırakıyoruz... Böyle bir coşku ve tutku ile dolu olmak az şey mi?” HHH 2014’ün son günündeyiz... 2015’e ne olursa olsun umutlu giriyoruz. Umutla girmeliyiz. Umut, geleceğin kaldıracıdır. Umut, bugünün merhemidir. Umut, kökü insan kalbinde ve beyninde olan, ama her yerde büyüyebilen bir çiçektir... Umut, iki şeyle şahlanır, tüm kara bulutları dağıtır; emek ve hedef. Umut, cesaretin bileğidir. Korkunun gözleri çoktur ama, umudun gözleri daha çoktur. O yüzden insan umudunu yitirdi mi, korku seline kapılır. Evet, her şeyi yalan ve sahte bir iktidarla karşı karşıyayız. Evet, yalan hızlıdır... Gerçek ayakkabısını giyinceye dek, yalan dünyayı üç kez turlar... Ama gerçek, zamanın çocuğudur. Yalanın mumu ne zamana kadar yanarsa yansın, giderek erir ve söner. Gerçeğin ışığı giderek güçlenir. Kâbus dolu bir yılı geride bırakıyoruz... En büyük sorun, iktidarın kendisi. Çünkü Türkiye’ye, çevremize, dünyaya, bütün temel sorunlara çözüm amaçlı değil, kullanım amaçlı bakıyor. Hal böyle olunca en derin toplumsal gerilime bile, “bana pay çıkar mı, oyumu artırır mı” diye yaklaşıyor. Ancak daha iyi bir gelecek için asıl olan iktidar kâbusu değil, buna karşı olanların umudu, hedefi ve emeğidir. 2014’ten çekip çıkaracağımız tek şey, geleceğe dönük umudumuzdur. Merhaba 2015... Erdoğan’ın 19 Ocak kararını değerlendiren muhalefete göre ’Davutoğlu gölge başbakan’ ‘İnsanlık suçu FIRAT KOZOK ANKARA Cumhuriyet’in kamuoyuna duyurduğu IŞİD silahlarının Türkiye üzerinden geçtiğini ilk kez kayıt altına alan BM raporu, muhalefeti ayağa kaldırdı. CHP Sözcüsü Haluk Koç, konuyla ilgili soru üzerine “BM’ye ‘paralel’ suçlaması gelirse şaşırmamak lazım” yorumunu yaparken, Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “insanlığa karşı suç işlemekten” yargılanmasını istedi. Aygün, Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvuruda, Türkiye’nin Suriye’deki silahlı unsurlara destek sağladığı yönündeki iddiaları anımsatarak şunları kaydetti: “Bu husus dış basında defalarca dile getirildiği gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce hazırlanan raporda da ifade edilmiştir. Son olarak Cumhuriyet gazetesine haber olan BM raporunda çarpıcı saptamalar yapılmıştır.” Gazetemizin haberini de dilekçesine ekleyen Aygün, “Bu rapor ile Türkiye’nin terörizme destek olduğu vurgulanmaktadır” derken, şunları kaydetti: “Şüpheliler Suriye’nin yasal rejiminin devrilmesini sağlamak adına terör örgütü mensuplarına destek vermekte, silahların ülkemiz üzerinden geçisini sağlamakta, bizzat kendileri MİT aracılığı ile bu örgütlere silah sevk ettirmekte, teröristlerin sınırlardan geçişlerine, ülkemizde tedavi görmelerini olanak sağlamaktadırlar. Suriye’deki mevcut durumdan bizzat şüpheliler sorumludur. Meydana gelen ölümlerin her birinden tek tek şüpheliler sorumludur. Zira şüpheliler El NusraIŞİD isimli terör örgütlerini desteklemekte ve bunların mazlum bölge halkına yönelik terör faaliyetlerine sebebiyet vermektedirler. Şüpheliler hakkında kamu davası açılmasını saygılarımla talep ederim.” Cumhuriyet’in duyurduğu IŞİD raporu muhalefeti ayağa kaldırdı: yargılansınlar’ Geldik mi yılın en son yazılarına? Geldik. Bir yılın son gününde, biten yıl üstüne söylenmedik, yazılmadık ne kalmıştır ki şu fukara gazeteci onları dillendirebilsin? “Yıl sonu ve yılbaşı yazı günüme denk gelmese ne iyi olur” dersin ve zalim takvim sana her iki günün de yazı gününe denk geldiğini söyler. Milattan Sonra 2014 bitiyor, bu gece yarısı 2015 başlıyor N’apsam? En iyisi saçmalayayım... Buyrun... HHH Galaksi yılı 703’ün ne son günü idi ne de ilk. Evrenin uçlarında yer alan bir galaksinin seçkin bir üniversitesinde, “Eski Çağlar Tarihi” kürsüsünde doktora yapan gencecik bir kadın, tezini öngörülen tarihe yetiştirebilmek için geceyi gündüze katarak çalışıyordu. Aylardır bilgisayar ekranına taşıdığı notları düzene sokmak kolay iş değildi. Çalakalem tutulmuş uzunca bir nota dalıp gitti. Aynen aktarıyorum: “ ... ‘Yıldız takvimi’ diye adlandırılan ve şu anda kullandığımız ‘Galaksi takvimi’nden farklı olarak zaman ölçümünde bir dizi sapma taşıyan sistemden de önce insanların büyük çoğunluğu ‘Güneş takvimi’ adını verdikleri sistemi kullanıyorlardı. Zaman ölçümleri de bizler için anlaşılması çok zor bir sistemdi. Yaşadıkları galaksideki güneşlerden birinin çevresinde Dünya’nın döndüğü süreye dayanıyordu. Kesin olmayan eski çağlar tarihi kayıtlara göre insanların büyük bir kesimi İsa adlı bir peygambe Galaksi Yılı 703’ten Notlar rin (Peygamber bir tür inanç sisteminin kurucusu için kullanılan bir deyim) doğum gününü başlangıç almışlar. Ondan önceki yılları İÖ (İsa’dan önce), sonrasını ise İS (İsa’dan sonra) diye adlandırdıkları tuhaf bir sistemdi...” Doktora öğrencisinin tuttuğu, henüz sistematik olarak sıralanmamış tez notlarından bir başkasını aktarıyorum: “... Güneş takviminin (İS) 2010 – 2020 yılları arasına rastladığı tahmin edilen bazı kayıtlar var. Bunların tümü henüz çözülmüş, dolayısıyla çözümlenebilmiş değil. Yine de bazı fragmanlardan öğrenebildiğimiz kadarıyla o zaman diliminde, Dünya gezegeninin ekvator kuşağı ile kuzey kutbunun ortalarına doğru bir kara parçasında Anadolu ve Truaki (Bazı kaynaklara göre Trakia) bölgelerini kapsayan ve Turkia, Turkey ya da Türkiye diye adlandırılan bir ülke var. O ülkede (İS) 2014 güneş yılına ilişkin bazı ilginç olgular var. • Türkiye’de ‘Lider, Reis, Başkan’ filan gibi adlarla anılan, bizim Galaksiler Konseyi Başkanına benzer bir konumda bir adam var. Ülkesinde toprak altında kömürleşmiş linyit denen maddeler enerji kaynağı olarak kullanılıyor. Bu ilkel enerji kaynağının çıkarıldığı yeraltındaki galerilerde yangın çıkmış ve 301 maden işçisi ölmüş. O başkan ‘Bunlar bu işin fıtratında var’ demiş. Fıtrat ‘doğal, kaçınılmaz, olağan’ anlamına geliyor. • Aynı adam ülkede ne kadar olumsuz, kötü olay varsa hepsine ‘Paralel yapının işi’ diyormuş ve ona inananlar çokmuş. Havadaki su buharı ani bastıran soğuk yüzünden kar adı verilen yarı katı su parçacıklarına dönüştüğünde hayat zorlaşıyormuş ve o adam bunun için de ‘Paralel yapı yaptı’ demiş. (Not: Bu son olguyu kanıtlayan bir belgeye ulaşılamadı). • Aynı adam hemen her gün ve hemen her konuda bir söz söylüyor, bir fikir ileri sürüyormuş ve o söze itiraz edenlere çok kızıyor; hatta o söz üstüne durmadan tartışılmasına ifrit oluyormuş. • O ülkede, o yıllarda birçok konsey üyesi için hemen hepsi belgelenmiş hırsızlık, rüşvet, kaçakçılık gibi suçlamalar ileri sürülmüş. Ancak konsey üyelerinin hiçbiri cezalandırılmamış. • O ülkede bir genç kadın o konsey üyeleri hakkında dava açılmaması kararını veren savcı için ‘bu ismi unutmayın’ yazan 140 karakterlik bir mesajı elektronik ortamda yayımlamış ve polis onu hemen gözaltına almış.” Doktora tezinde bunlar gibi ve hepsi sadece (MS) 2014 güneş yılında Türkiye denen ülkede geçmiş olaylar aktarılıyor... Ancak yerim doldu, hepsini sizlerle paylaşmam mümkün değil. HHH Saçmaladım mı? Evet. Ama bunu zaten baştan ilan etmiştim. Ayrıca o doktora öğrencisi ile ilgili bulduğum bir bilgiyi daha aktarayım da saçmalayıp saçmalamadığıma siz karar verin. Bilgi notu: Öğrencinin doktora tezi Üniversite Konseyinde “Doğru olması mümkün olmayan olaylar aktarılmış... İnandırıcılıktan uzak... Bilimsel olarak ciddiye alınamaz bulgular” gerekçesi ile reddedilmiş. Nice yıllara dileklerimle bilgilerinize sunarım... ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 19 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini açıklaması muhalefetten sert tepki gördü. Muhalefet, Erdoğan’ın açıklamalarının “yetki gaspı niteliği taşıdığı, fiilen başkanlık sistemine geçildiği ve Davutoğlu’nun ‘gölge başbakan’ olduğu” görüşünde birleşti. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, bu durumun televizyonda çok fazla izlendiği “Taht Oyunları” dizisinin, Türkiye’nin siyaset sahnesine uyarlanabileceğini söyledi. Koç, “Malzeme ettin kendini Ahmet Bey. Şu anda sen, bütün bizim, sana yardım etme, seni muhatap alma çabalarımıza rağmen sen bu vesayetin altında ezildin ve şu anda sen, etkisiz bir elemansın Ahmet Bey. Sadece ismin var. Ne işlevin var, ne görevin var. Hepsine el konulmuş vaziyette, konulmamış olan kısmına da el konacak demektir bundan sonra. Zor zanaat Ahmet Bey’inki, ne kadar taşınabilir bakalım, hep beraber göreceğiz” dedi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Erdoğan’ın 19 Ocak’ta Bakanlar Kurulu’na başkanlık edeceğini açıklamasına, resmi Twitter hesabı üzerinden tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “Kabineye başkanlık edip güç gösterisi yapmaya çalışan Cumhurbaşkanı, Hizbullah ile PKK arasındaki egemenlik savaşını seyretmekle yetiniyor” dedi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Şevkat Çetin, Erdoğan’ın açıklamalarının “anayasal sistemi zorlayarak fiilen başkanlık sistemine geçme” anlamına geldiğini belirtti. Çetin yasalar önünde hiçbir sorumluluğu bulunmayan Cumhurbaşkanı’nın kabineye başkanlık etme hırsının, “ülkeyi ister istemez çift başlılığa ve kaosa götüreceğine” vurgu yaptı. HDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ise “Bakanlar Kurulu’nu toplayacak olağanüstü bir durum bulunmadığını, olağanüstü durumun AKP’de olduğunu” vurguladı. Kürkçü, “Erdoğan’ın başkanlık hırsına mevcut anayasayı kalkan yapması için düzenlenmiş bir oyun, bir gösteriden ibarettir. Kimin güçlü ve muktedir olduğunu göstermek, Başbakan Davutoğlu’nun aslında ‘gölge başbakan’ olduğunun altını çizmek, bütün iplerin Erdoğan’da olduğunu göstermek için düzenlenmiş bir toplantı” görüşünü dile getirdi. ‘Sen etkisiz elemansın’ ‘Babalarının şirketi değil’ C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle