25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 ARALIK 2014 CUMA kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR Gürcistan yapımı ‘Mısır Adası’ filmiyle Oscar yolcusu olan İlyas Salman dünyaya sesleniyor ‘Pis çıkarlarınızı bize yutturmayın!’ ZUHAL AYTOLUN 87. Oscar Ödülleri’nde, “En İyi Yabancı Film” dalında yarışacak 9 film arasına Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” giremezken İlyas Salman’ın boşrolünü üstlendiği “Mısır Adası” filmi adaylar arasında yer almayı başardı. Giorgi Ovashvili’nin yönetmenliğini üstlendiği Gürcistan yapımında rol alan Salman, filmin Oscar adayı olmasından dolayı çok mutlu olduğunu söylüyor. Dört ay, bir gölün ortasındaki adada, farelerle savaşarak çekimlerini sürdürdükleri filme büyük emek harcadığını dile getiren Salman, filmin bir sosyal sorumluluk projesi olduğunu ve hiçbir gelir elde etmediğini de dile getirdi. “Zaten, orta halli bir hayatım var. Herkesin orta halli bir hayatı olsa; ne o çukurun dibini gören olurdu ne de tepeye çıkan” diyen Salman, oyunculuğuyla derdini anlatmanın yeterli olduğunu söylüyor. Oscar’da seçici kurulun kriterlerini bilmediğini, Nuri Bilge Ceylan gibi bağımsız sinemanın genç babası denebilecek bir ismin neden elendiğini anlayamadığını dile getiren Salman, “Sinema, yönetmen sanatıdır” diyor. ‘Mısır Adası’ Peki “Mısır Adası” filmi, Oscar’da ödül alırsa, sahneye çıkan Salman Türkiye’ye nasıl seslenir? Yanıtlıyor: “Yalnızca Türkiye’ye değil, dünyaya seslenirim. Dünya, iki savaş gördü bu yüzyılda. Silahlarla, nükleerle, ilaçlarla yapılan savaşlardı. Dünyada büyük silahlar var. Yoksul ülkelerde, etnik sorunlarla, dinle, dille savaşlar yapılıyor. Birileri büyük paralar kazanıyor bu bölünmeden. Beyaz beyaz saraylardan da izliyorlar. ‘Bu pis çıkarlarınızı bize yutturmayın’ demek istiyorum dünyaya. Bütün silahları yerin altına, ardına gömsünler artık.” Dünyada yaşananlardan sonra aşkın ve şiirin kalmadığını da sözlerine ekliyor. Ayrıca, Türkiye, dünyadan bağımsız olmadığı için aynı şeylerin burada da yaşandığını dile getiriyor Salman: “Ağaçlara tek tek bakmak, sonra ormanı görmek lazım. Yoksa tek bir ağaçtan çıkan yangın, bütün ormanı yok eder. Kars’ta bir kedi öldüğünü duyup İstanbul’da yas tutmayandan insan olmaz.” Sanatçılara bu anlamda rol düştüğünü vurgulayan Salman, cehaletle mücadelede eğitimden sonra ikinci önemli başlığın kültür ve sanat olduğunu söylüyor: “‘Sigara içmek yasak’ tabelası asar gibi, her yere ‘Cehalet yasak’ yazsınlar.” Dala konmuş bir güvercin... İsveçli usta Roy Andersson’un yılın bizce en iyi filmlerinden ‘İnsanları Seyreden Güvercin’i sakın kaçırmayın! 1981’de Stockholm’de bağımsız film kumpanDardenne kardeşlerin, başroldeki Marion yası Studio 24’ü kuran Andersson, 4 hazırlık yıCotillard’un depresyonu atlatıp işine dönmeye lından sonra çektiği ve Cannes’da jüri özel ödüçabalayan Belçikalı bir fabrika emekçisini şahalüne layık bulunan “2. Kattan Şarkılar”ıyla tüm ne oynadığı son filmleri “Deux Jours, Une Nuithayranlarını yeniden mest etti, eski saygınlığına İki Gün ve Bir Gece”yle, Çanakkale’de 1915’te kavuştu 2000’de. kaybettiği oğullarını arayan Avustralyalı bir ba“2. Kattan Şarkılar”ı izleyen, bir türlü görebayı oynayan Russell Crowe’un ilk kez yönetmediğim “Siz Yaşayanlar”ın (2007) ardından menliğe soyunduğu, “The Water DivinerSon Yaşayanlar adını verdiği üçlemesini şimdilik taUmut”un dikkati çektiği yeni haftanın bugün mamlıyor bu “Güvercin”le ama halen üçlemegösterime giren, gıcır gıcır filmleri arasında, İsnin dördüncü filmini tasarlamaktan da geri durveçli usta Roy Andersson’un “İnsanları Seyremuyormuş(!) Beckett, Bunuel ve Fellini hayraden Güvercin”i öne çıkıyor bence. nı üstat Andersson. Son Venedik festivalinde Altın Aslan’ı kazaÖlüme dair 3 trajikomik skeçle başlıyor “Günan “En Duva Satt pa en Gren och Funderavercin.” Karısının mutfakta yemek pişirdiği, yaşde pa Tillvaronİnsanları Seyreden Güverlı başlı tombik koca şarap şişesini açmaya çabacin” (tam çevirisiyle, Bir Güvercin Bir Dala larken kalpten gidiveriyor önce, sonra bir havaaKonmuş Varoluş Hakkında Düşünüyordu), Gölanı restoranında ansızın yere serilip ölüvermiş biteborg 1943 doğumlu, yaşı yetmiş ama işi daha hiç bitmemiş, filozof tavırlı, bilge yönetmen Roy rinin, parası ödenmiş birasıyla sandviçinin ne olacağı tartışılıyor ve daha sonra bir hastanede ölüm Andersson’un o kendine özgü, melankolik, tudöşeğindeki annelerinin kucağında sıkı sıkıya tuthaf, gerçeküstücü vizyonunun ürünü, sıradışı bir tuğu, cennete götüreceği, film baştan belirtmek gerekirse. para ve mücevher dolu Biri mızmız ve ağlak Sam çantasını almak için çe(Nils Westblom), ötekiştiren paragöz çocukki çokbilmiş ve kibirli Jolarına gıcık oluyoruz. nathan (Holger AndersSiyahlı, şişman kadın son) olan, insanları eğleneğiticinin yönettiği dans dirmek bizim işimiz diye stüdyosu, büyük dünya yola çıkmış, kahkaha toru Yönetmenin gülümsettiği savaşı felaketinin dehbası, vampir dişleri, tek dişşetle duyumsandığı, fali ürkünç adam maskesi gikadar düşündürücü de olabilen, şizmin pençesindeki 1943’ün bi dandik şaka oyuncaklakara mizahından nasibini Lotta Bar birahanesi ya da uyrı satan, iki gezgin ve bezbolca almış, dekormekân gar sömürgecilerin çoluk çocuk gin satıcı ortağın, tablo gibi taAfrikalıları metalden, devasa sarlanmış mizansenlerden oluşan kullanımından mesafeli bir silindir tencerede kaynattığı, birtakım skeçlerden bütünlenen oyunculuklarına, Brueghelvari verici bölüm gibi filmin hikâyesi olarak özetlenebilecek görüntülerinden ışıklandırmasına utanç unutulmayan bir başka sahnesi filmde, gerçek bir ‘auteur’ olan kadar iz bırakan sahneleri, de kuşkusuz kral 12. Şarl faslı. yönetmen seyirciyi resmen yaşaMalum kadınlardan hiç hazma, ölüme dair tefekküre daldırı tiyatromsu mizansenleri ve çeşitli zetmeyişinin ironik sahneleryor 100 dakika süresince. göndermeler, dokundurmalar da le verildiği filmde Ruslara karşı 2 gezgin satıcı kahramanını, içeren, aykırı üslubu aracılığıyla kaybettikten sonra Osmanlı’ya Andersson modern Don Kişotseyirciyi 100 dakika kadar sığınıp aylığa bağlandığı için Sanço Panza çeşitlemeleri olabizim tarihimize Demirbaş Şarl rak adlandırsa da bize Beckett’in yaşama, ölüme dair tefekküre geçmiş bu gay kral bölü“Godot’yu Beklerken”inin daldırdığı “Güvercin”, kolay kolay olarak mü epey eğlenceli filmde. unutulmaz ikilisi Vladimir’le akıldan çıkmaz, incelikli, harika Yönetmenin gülümsettiği kaEstragon’u çağrıştıran bu ikilidar düşündürücü de olabilen, nin “Godot”dan esinlenme, saçbir film olmuş çıkmış sonuçta. kara mizahından nasibini bolma sapan diyalogları üstüne geca almış, dekormekân kullanılişiyor “Güvercin”, Ruslarla samından mesafeli oyunculuklarına, Brueghelvari vaşa giden İsveç Kralı Demirbaş Şarl 18. yüzyıl görüntülerinden ışıklandırmasına kadar iz bırakan ya da İngiliz sömürgeciliğinin Afrikalıları tencesahneleri, tiyatromsu mizansenleri ve çeşitli gönrede pişirdiği 19. yüzyıl kolonyalizmi gibisinden dermeler, dokundurmalar da içeren, aykırı üslufarklı tarihsel katmanları ve çeşitli insanlık hallebu aracılığıyla seyirciyi 100 dakika kadar yaşama, rini iç içe geçirip baştan sona melankoliyle neşeölüme dair tefekküre daldırdığı “Güvercin”, koyi, bunaltıyla absürdü, gerçeküstüyle kara mizahı lay kolay akıldan çıkmaz, incelikli, harika bir film beceriyle harmanlayarak. olmuş çıkmış sonuçta. Geçmişin ve günümüzün karmaşık dünyasına Bizim ilkin Filmekimi’nde görüp gözümüzü bilgece kamera tutan bu “Güvercin”, sonunu gegönlümüzü alan bu Roy Andersson epiki, geneltirdiğimiz yılın bizce en iyi filmlerinden biri. de insanın kırılganlığı, aşağılanma ve empati ek1967’de başlayan yaklaşık yarım yüzyıllık kasikliği temalarını gözümüze sokan, tarihin suçriyerinde, İsveç Film Enstitüsü’nden mezun ollarını yüzümüze vuran, çepeçevre kuşatılageldiduktan sonra az ama öz çalışan, yüzlerce reklam, ğimiz ölüm kavramını da orasından burasından onlarca kısa film, 5 de uzun film çeken Anderskurcalayıp didikleyen, uygarlığın sömürgeci geçson ilk uzun filmi, humoristik “İsveç Usulü Aşk mişiyle modern kapitalizmin evreleri arasında giHikâyesi”yle adını duyurdu 1970’te ama 1975 dip gelen, sinemaseverlere kesinlikle salık veriyapımı “Giliap” gişe, seyirci ve eleştirmenler balecek türden, farklı ve mutlaka görülesi, karnavakımından beylik deyişle tam iki seksen yatınca, lımsı bir başyapıt kısacası. uzun yıllar yönetmenliğe ara verdi. Çanakkale Savaşı’nın öteki yüzü ‘Son Umut’ (The Water Diviner) bugün gösterime giriyor latımla yansıtıyor, kahramanlıklardan çok yitirilen yaşamları önemsiyor. 1915’te Gelibolu’da 3 oğlunu yitiren çiftçi JosGladyatör, dâhi matematikçi, Neonazi, yozlaşmış behua Connor (Russell Crowe) oğullarının acısına dayalediye başkanı, dini kahraman gibi güçlü rollerde izlenamayıp yaşamını sonlandıran karısının (Jacqueline diğimiz aktör Russell Crowe 6 yaşından beri film setMcKenzie) vasiyeti üzerine 1919’da İstanbul’a gelir. lerinde. Annesiyle babası setlerde yemek servislerinde Burada oğullarını bulması için ona Ayşe (Olga Kuryçalışarak orta halli bir yaşam sürdürüyorlardı, küçük lenko), Binbaşı Hasan (Yılmaz Erdoğan), Çavuş CeRussell böylece onlarla sinema dünyasına erkenden mal (Cem Yılmaz) yardımcı olurlar. Trajik dram, girdi. Sinemaya olan yakınlığı aslında dedesi Stanley Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk gençlerin erken Wemyss’ten kaynaklanıyordu. ölümlerine yakılmış bir ağıt niteliğinDedesi 2. Dünya Savaşı yıllarınCem Yılmaz’ın başarıyla söyleda kameramanlık yapmış. 73. Akadeu “Son Umut”, Avustralya dedir. diği “Hey Onbeşli” türküsü de öyküymi töreninde en iyi erkek oyuncu ödüAkademi ödüllerine 8 le birebir örtüşür. Gelibolu’da Avustlünü (Gladyatör) alan Crowe, törenralyalı, Yeni Zelandalı askerlerin kurde dedesinin savaş madalyasını yakadalda aday gösterilen ban oldukları efsanesine uymayan, sasına takmıştı. Heykelciğini alırken de filmde Yılmaz Erdoğan vaşı yüceltmeyen, savaş karşıtı bir “Auckland’ın kenar mahallelerinde erkek oyuncu dalında filmdir. Çorak topraklarda bir büyücü büyümüşseniz böylesine bir ünü dügibi su arayan Joshua’nın oğullarıyla şünmek bile olanaksız görünür. Topyarışıyor. “Son Umut”, olan tinsel bağlantısını su simgeler. lumun kimilerine sunduğu bazı avanÇanakkale Savaşı’nda Akademi ödüllü görüntü yönetmeni tajlara sahip olmayan, donanımı az yaşanan kıyımın Türkler ve Andrew Lesnie’yle (Yüzüklerin Efenama dirençli, cesur biri için amacına ulaşmak zor değildir” dedi. Avustralyalılarda bıraktığı disi) çalışan Crowe ilk yönettiği dramRidley Scott, Peter Weir, Ron Hotravmaları duyarlı, insancıl da eski usul öykü anlatımını yeğleyerek kültürel empati kurmayı başarıward, Michael Mann, Darren Arobir içerikle yansıtıyor. yor. “Her bireyin bir sevgi, yitirme, nofsky gibi yaratıcılarla çalışan, her biacı öyküsü vardır. Son Umut, ölüm, rinden farklı öğretiler edinen Crowe kakeder, bağışlama üstüne bir aşk öyriyerinin ikinci dönemine The Water küsü” diyen yönetmen Çanakkale Savaşı’nı yeni bir Diviner’ı (Son Umut/2014) yöneterek geçti. Filmin sebakış açısıyla anlattığını vurguluyor. Filmde doğru bir naryosunu eşleri Türk olan Andrew Knight’la Andrew Anastasios yazdılar. Anastasios başka bir projenin Türkçe konuşuluyor, Ayşe’yi canlandıran Olga Kurylenko Türkçe öğrenmiş, onun sesine yakın bir dublaj araştırmasını yaparken Çanakkale Savaşı sonrasında yapılmış. Savaş filminden öte savaşın çarpışan aileledefin işlemlerinde görevli Yüzbaşı Cyril Hughes’un re, onların yaşamlarına olan etkisini irdeleyen yapım yazdığı bir mektuba rastlar: “Yaşlı bir adam oğlunun bağımsız bir Avustralya filmi. mezarını aramak için ta Avustralya’dan buralara Cem Yılmaz’la Yılmaz Erdoğan öğretmeyi çok segeldi” cümlesi senariste esin kaynağı olur. Senaryoyu okuyunca etkilenen ve suçluluk duyan Crowe The Wa ven, oyuncularıyla her şeyi paylaşan büyük bir ustayla çalışmaktan, ona çıraklık etmekten alabildiğine hoşnutter Diviner’da hem yönetmen hem oyuncu. lar. Son Umut, Avustralya Akademi ödüllerine 8 dalAvustralya’daki Seven Network kanalında “100 yıl da aday gösterildi. Yılmaz Erdoğan erkek oyuncu dasonra Çanakkale mitolojisine açıklık getirmeliyiz, lında yarışıyor. Bugün gösterime giren The Water Diulus olarak olgun davranıp karşıdakilerin öyküsüviner (Son Umut), Çanakkale Savaşı’nda yaşanan kınü de hesaba katmalıyız. Aramızda hiçbir anlaşyımın Türkler ve Avustralyalılarda bıraktığı travmaları mazlık olmayan bağımsız bir ülkeyi işgal ettik” diduyarlı, insancıl bir içerikle yansıtıyor. yen Crowe öyküyü objektif, hümanist, duyarlı bir anASLI SELÇUK C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle