02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 ARALIK 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 Acil İnfaz Grubu gençlerin peşinde İnsanlar artık ağızlarından da nefes alabilmek için sokağa döküldüler. O günün sabahı kapılar çalındı, yüzlerce genç Acil Mahkeme’ye çıkarılıp Cefa ve Eza Evleri’ne tıkıldı: “Sen on yıl içeride yat da aklın başına gelsin. Götürün bunu.” Bir Dilim Ekmek Kadar Özgürlük Özgürlükler Oteli yüksek duvarlar arkasında adada Big Chief’e, yönetimini dilediğin gibi eleştirip hatta küfredebileceğin yegâne sığınaktı. İzlediğim ama ne anlama geldiğini anlayamadığım sokak eylemi hakkında geniş bilgiyi ancak otelde öğrenebilirdim. Öyle de oldu. Burada herkes birbirine dost. Büyük ekranda o gün izlediğim büyük nümayiş ve kalabalığa Chief yönetiminin gazlı, sıkılan sularla haşin müdahalesi gösteriliyordu. Olayları anlatan spiker; “Böyle halka böyle tıraş” diyordu arada sırada. Yanımda oturan adam: “Şimdi boku yedik!” dedi. Anlamadığım bu çıkışın anlamını açıkladı. “Dinle bak sokaktan yükselen seslere, kulak ver” dedi. Evet, sokaktan bu kez sevgi sesleri yükseliyordu. Yanımdaki dostuma “Ne oldu ada Ulusal Futbol Takımı yıllardır beklenip de alamadığı galibiyetle biten bir maç mı aldı” diye sordum. “Yok be” dedi. Adam daha önceki özgürlüğü ve nedenini anlatıyordu. Kısa kesti. “Şu hale bak savunduğumuz birkaç çam ağacına karşı bir nefeslik özgürlük istemimiz yok oluyor” dedi. Zaman Daralırken Ufukta bir son kapışma görünüyor. Zamanın gittikçe daraldığını hepimiz hissediyoruz. Bu kapışmada risk faktörünün büyük olduğuna karar vermiş olan iktidar partisi, gündeminin tamamını bu dar zaman aralığına sığdırabilmek için Cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana sıkıştırılmış, hızlandırılmış bir tempoyla hareket ediyor. Besbelli ki aceleleri vardır ve atılacak her adımda tepkilerin hesaba katılması zamanı da geçmiştir. Geçmiş dönemlerde (20022007 ve 20072013) uyguladıkları “iki adım ileri bir adım geri” taktiğini artık bıraktılar. Şimdi hız zamanıdır. Peki, hız risk taşımıyor mu? HHH İvmeyi artırmanın tehlikelerini onlar da görüyorlar ama politikada zirveden sonrası her zaman iniştir; inişte hız kontrolü her zaman zordur. Artık hem fren tutmaz; hem de bu hızı kullanmak ve yapılması gereken ne varsa bir an önce yapmak gerekmektedir. AKP’nin, Erdoğan’ın ideolojik öncülüğünde attığı adımlar bundan sonrasının muhalefet partileri, hareketleri açısından da belli bir hızın zorunlu olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki yılın ilk yarısında kozlar paylaşılacak, muhalefet güçleri için iktidarı durdurmak büyük bir başarı, iktidar partisi için gündemini tamamlamak büyük zafer, tersi ise sonun başlangıcı anlamını taşıyacaktır. HHH İktidar partisinin ya da daha doğru bir tanımla AKP Hareketi’nin geleceğini garanti altına alabilmesinin tek yolu rejimin ve aynı anlama gelmek üzere devletin kökten değiştirilmesidir. Bu nedenle ideolojik saldırının dozu yükseltilmiş, Cumhuriyet döneminin kazanımlarının değil, tümünün ortadan kaldırılacağı hemen hemen ilan edilmiş gibidir. Cumhurbaşkanının “Parantezi kapatıyoruz” sözünün açık anlamı budur. Bunu şimdi bir fantezi gibi duran Osmanlıca, eğitimin tümüyle dinselleştirilmesi, din referansının akıl ve bilimden önce geldiğinin açık ilanı tüm bunlar ideolojik saldırının koçbaşları olarak Cumhuriyet’e yöneltilmiştir. HHH Rejimi ve devleti kökten değiştirmeyi amaçlayan ideolojik saldırının kendiliğinden başarıya ulaşması beklenemez. Bu, ancak baskının artırılması ve sistemleştirilmesi ile mümkün olabilecektir. Bu nedenle de eşzamanlı olarak polisin yetkilerini artıran, hukuk sisteminde köklü değişiklikleri amaçlayan güvenlik yasaları Meclis’tedir. Bu değişiklikler olmadan yalnızlaşmayı seçmiş bir partinin başarı şansı yoktur. Bu arada yalnızlaşmanın bilinçli bir seçim olduğunu da belirtmekte yarar var. AKP bu adımları ancak yalnızlaşarak, ittifaklarını bozarak onlarla pazarlık yapma zorunluluğundan kurtularak atabilirdi ve öyle de yapmıştır. HHH Devlet içinde tehlikeli bir ortak olmanın ötesine geçmiş olan cemaatin tasfiyesini Kürt hareketi ile iplerin kopartılmasının izlemesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ne var ki cemaatin hâlâ tam tasfiye edilemediği, Kürt sorununun ise değişen uluslararası koşulların da desteği, öznel ve nesnel gücü nedeniyle kolayca kenara çekilebilecek bir sorun olmadığı ortadadır. Seçimlerin garanti altına alınabilmesi ise bunu şart koşuyor. AKP’nin sıkıştığı konulardandır; yine de “Şimdi olmaz seçimlerden sonra bakarız” demesi büyük olasılıktır. Buna karşılık Kürt hareketinin baskı rejiminin daha koyulaştırılması TMK’nin kaldırılmak yerine yeni baskı yasalarıyla güçlendirilmesine karşı kendini korumaya alması, “çözüm sürecinin” AKP Hareketi’nin hedeflerine tabi kılınmasını kabul etmeme eğilimine girmesi de beklenebilir. HHH Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki AKP’nin ideolojik, baskı yasalarını artırmaya dayalı politik saldırısının karşısında muhalefet güçlerinin kendi durumlarını, tutumlarını gözden geçirmeleri de zamanın baskısı altındadır. Artık konu seçimi kim kazanacak sorusu ile açıklanabilecek bir konu olmaktan çıkmıştır. Sorun seçime kadar AKP Hareketi’nin nasıl geriletilebileceğidir. Çünkü seçimlerden sonra AKP’nin yalnızlaşma politikasını terk etmesi, son rötuşlar için ideolojisi değişmiş devlet çatısı altında yeni ittifaklar oluşturması da mümkün olacaktır. Baskı yasalarına karşı toplumsal ve siyasal muhalefetin atağa geçmemesi durumunda Erdoğan’ın söylediği gibi “parantez kapanacaktır.” “Olsun mücadele yeniden başlar” diyen arkadaşlara, tarihin her zaman halktan yana sonuçlanan hikâyeler yazmadığını, geçecek berbat, uzun, acılı zamanları da zevkle kaydettiğini söyleyelim de söylenmedi denmesin. KUDETA 3 CÜNEYT ARCAYÜREK 5 İzleyebildiğim Eskiye Özlemin Son Nümayişi Oteldeki dostum, “Bugün sana öyle bir nümayiş izleteceğim ki, gazetene gönderdiğin yazıların en anlamlısı ve önemlisi olacak” dedi. Otelden çıktık ve kenti yukarıdan gören bir tepeye tırmandık. Dostum, biraz beklememi söyledi. Ve sonra, çok muntazam, ikişerli gruplar halinde yürüyen bir insan kuyruğu birden ortaya çıktı. Sessiz, hiçbir slogan atmadan yürüyorlardı. Gruptaki kadınların ellerinde kiliselerde gördüğüm uzun mumlar vardı. Bembeyaz uzun ve bol giysiler giymişlerdi. Yavaş adımlarla yürüyordu insanlar. “Nereye yürüyorlar” diye sordum dostuma. “Yılda iki kez olsun Chief’in ziyaretlere açık tuttuğu insanların unutamadıkları bir önceki ada yöneticisinin kabrine” dedi. “Ya ellerindeki mumlar?” “Kabre vardıklarında alacakaranlık başlıyor... Kabre ve çevresine Chief elektrik verilmesini yasakladığı için bu mumlar kabir çevresine dikiliyor ve mumların fitilini yakıyorlar.” “Anlamadığım şey şu” dedim dostuma, “Bir önceki yöneticiye insanların gösterdiği sevgiyi Big Chief neden, mesela elektrik verdirmeyerek engellemeye çalışıyor?” “Zira” diyerek açıkladı: “Bir önceki yönetici bugünkünün nefret ettiği diğer çağdaş ülkelerdeki yaşamı bütün öğeleriyle adaya getirmiş, insanların insan gibi yaşamalarını sağlayan bir düzen kurmuştu.” “Eee ne var bunda sakınılacak?” “Var” dedi dostum, “Kıskançlıktan” ve sonra hayretle, şaşkınlıkla izlediğim şu kısa açıklamayı yaptı: “Zira bugünkü yönetici, eski yöneticiyi, insanların bu kadar yıl sonra bile unutmamasını ve insanların insan gibi yaşamalarını sağlayacak bir düzen ve başka ülkelerdeki hasretini çektiğimiz çağdaşlığa özen gösterilmesini bir türlü unutamıyor. Bugünkü kıskanıyor eski yöneticiyi” dedi. ON’lar (1) (0) Söylediklerini biraz daha açıkladı: “Çam ağaçları kentin bu kısmının süsü. Ağızları adeta fermuarla kapatılmış insanların artık rahat konuşmak, ağızlarından da nefes alabilme olanağına kavuşmak için nihayet sokaklara döküldüler işte.” Belki daha bilgi verecekti ama birden ekran karardı. Sonra aydınlandı ve... Big Chief badem bıyıkları, uzun mu uzun boyu ile gülmeyen yüzüyle ekranda göründü. Ve konuştu: “Sevgili Adalılar, Kardeşlerim” diye başladı: “Bugünden itibaren bedava alacağınız ekmeğinizi iki dilime çıkarıyorum. Afiyetle yiyin” dedi. Yanımdaki adam işte bu vaadi dinleyince; bu defa “Şimdi boku yedik” diye bağırdı ve ben de o sırada sokaktaki sevinçli bağırışların nedenini anladım. Dostum, “Artık ne bir anlık nefes ne de özgürlük isteyen olur” dedi. Bir dilim bedava ekmeğe çam ağaçları da özgürlük istekleri de gaz kokusu arasında yitip gitmişti. Oteldekilerin ortak kanısı, gençlik durmayacaktı. O gün yeni bir olay olmadı ama.... O günün gecesi sabahın erken saatlerinde bazı kapılar çalındı. Acil İnfaz Grubu’nun adamları 20 yaşlarında hangi evde bir genç varsa, alıp götürdüler. Böylece yüzlerce genç evinden alındı ve eylem günü alıp götürülenlerle beraber Acil Mahkeme’ye çıkarıldılar. Acil Mahkeme acil bir karar vererek sayısını öğrenemediğim sayıda genci Cefa ve Eza Evleri’ne tıktıklarını öğrendim. l Big Chief badem bıyıkları, uzun mu uzun boyu ile gülmeyen yüzüyle ekranda göründü. Ve konuştu: “Sevgili Adalılar. Kardeşlerim” diye başladı: “Bugünden itibaren bedava alacağınız ekmeğinizi iki dilime çıkarıyorum. Afiyetle yiyin” dedi. Yanımdaki adam işte bu vaadi dinleyince; bu defa “Şimdi boku yedik” diye bağırdı ve ben de o sırada sokaktaki sevinçli bağırışların nedenini anladım. Dostum, “Artık ne bir anlık nefes ne de özgürlük isteyen olur” dedi. Ama gençler durmayacaktı... Ve birden... Biz söyleşirken farkına varamadığımız olaylar başladı... Nereden geldikleri anlaşılmayan, su sıkan, arkalarını dönüp ağır kokulu gazlar salan gruplar bembeyaz giysili kadınlara saldırdılar. Erkekleri de uzun lastik coplarıyla dövmeye başladılar. Yerde sürünenlerin ah sesleri meydanı bir anda adeta savaş alanına dönüştürmüştü. Bu sırada kalabalık büyük projektörlerle aydınlandı. Öyle kuvvetliydi ki ışık kimse kafasını önünden kaldırıp etrafına bakamıyordu ve... ... Birden hoparlörden “dikkat” diye bir komut duyuldu. Zaten sessizdi meydan bir kat daha sessizleşti. Big Chief’in o tehditkâr korku veren sesi duyuldu: “Ah benim sevgili kardeşlerim ah! Şu manzarayı içim parçalanarak izliyorum. Ben size eskiyi her alanda anımsatan bu kabre, yönetimin izin verdiği günler dışında gitmemenizi öğütlememiş miydim? Neden bu öğüdümü dinlemediniz ah benim sevgili kardeşlerim” dedi. Birden iri yarı, hoparlörsüz, sesi her tarafta duyulan bir adamı muhafızlar omuzlarına kaldırdılar ve o, insanlara yine söylediklerini yinelemelerini emreden bir sesle dedi ki: “Yaşasın ey büyük şanlı Chiefimiz!” Kalabalık yinelemedi bu sözü. Ama bu kez kalabalık, sıska ama gür sesli bir adamı omuzlarına aldı. O da şöyle bağırdı: “Yaşama ey büyük eli kanlı Chiefimiz!” Daha çok kadınlar, tabii gene erkekler sıska adamın söylediğini yinelediler. Muhafızlar bu sefer daha hiddet ve şiddetle kalabalığa saldırdılar. O gece oteldeki odamda küçük kırık dökük masaya oturdum ve ertesi sabah gazeteye gönderdiğim yazıyı yazdım. BAKANLIK KARARLI Suç Gazeteme faksladığım yazıda geçen günkü olayları anlattığım gibi acil muhakemedeki sorgulamadan da geniş bilgi veriyordum. “Soru: Nedir yapmak istediğin?” Yanıt: “Masum, dünyanın her ülkesinde varlığı normal bir istek. Bir nefes özgürlük!” Acil sorgu: “Ama adanın her yerde gözü kulağı olan raporları yetkililerin öyle söylemiyor.” “Acaba ne diyorlar öğrenebilir miyim?” “Tabii! (raporları karıştırdı) Bak burada masum dediğim bir nefes özgürlük hareketinin asıl amacının saçını sizler uğruna süpürge eden Big Chiefimizin bir gecelik rahatını bozmaya hatta yerine badem bıyığı, uzun boyu bosu olmayan adını öğrenemedikleri birini getirmek istediğiniz yazılı”. “Haddimize mi düşmüş efendim. Tövbe tövbe! Big Chief’in yerine birini getirmek mi?!” “Öyledir öyle, sen on yıl içeride yat da aklın başına gelsin. Götürün bunu. Resimlerini de gazetelerin basmasını engelleyin. Yüzü misal olur başkalarına. Bu sümsükler yüzünden yerimizden koltuğumuzdan olmayalım bir de.” Ertesi günü yazılar müdürü Uktu’dan bir mesaj aldım: “Her şey tamam da eylemcilere müdahale eden Helal Acil Müdahale Grubu bu kadar gazı nasıl üretiyorlar? Bunu anlatmayı unuttun galiba” diyordu. Haklıydı. Hemen bir notla istediği ve yazının münasip bir yerine koymasını rica ettiğim şu notu gönderdim: Ada yönetimi Helal Müdahale Grubu’nun devamlı gaz üretebilmeleri için dünyanın ancak bir ucunda bir ülkede yetiştirilen, insanlarda sürekli büyük ağır kokulu gaz üreten bir bitkiyi ithal edip yediriyorlar. Bu bitkiyi sürekli yiyen grup elemanları, istenildiği zaman ve yerde devamlı gaz çıkararak kalabalığı ağır kokuyla serseme çeviriyorlar. Aile hekimine pazar nöbeti gündemde ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, nöbet uygulamasından “taviz verilmeyeceğini”, hekim ve hemşire sayısının artmasıyla süreç içinde pazar günleri de nöbet getirilmesinin planlandığını kaydetti. Sağlıkta memur anlayışıyla 68 saat mesaili bir yönetimin dünyada ve Türkiye’de olmadığını söyleyen Müezzinoğlu, “Aile hekimliğinin nöbetsizmiş gibi algılanmasını açıkçası yadırgıyorum, doğru bulmuyorum” diye konuştu. Uygulamadan “taviz verilmeyeceği”ni söyleyen Müezzinoğlu, “Tam aksine hekim sayımız ve hemşire sayımız arttıkça biz bunu pazar günlerine de ve olabildiğince ilk planda vatandaşın karşısına sabah 8, akşam 8, 12 saatlik bir muhataplığı önümüzdeki 23 yılın içinde planlıyoruz” dedi. Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF), aile hekimlerine getirilen nöbet zorunluluğu nedeniyle eylem yapmaya hazırlanıyor. Eylem kapsamında aile hekimleri bugün Türkiye genelinde iş bırakıyor. Yarın da başkentte bir araya gelecek aile hekimleri, Kolej Meydanı’nda “Aile hekimliği sağlığın gülen yüzü, geleceğidir” mitingi yapacak. Aile hekimleri iş bırakıyor Yarın: Big Chief ‘diktamen’e dönüştü
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle