27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 OCAK 2014 ÇARŞAMBA 8 n Baştarafı 1. Sayfada HABERLER CÜNEYT ARCAYÜREK GÜNCEL Uçak kazası davasında 7 kişiye 15 yıl hapis cezası istendi GÜNDEM tartışıldığı bir başka ülke var mıdır acaba?.. Bu ülkenin Başbakan’ı bile TV’lerde, yargının dışardan kurgulanan içerideki taşeronları aracılığıyla hareket ettiğini açıklayabiliyor. Bu, Başbakan’ın bile yargıya güvenmediği anlamına geliyor. Bu ülkenin vatandaşları güvenilirliği tartışılan yargıya nasıl güvenecekler? Ergenekon, Balyoz kararları pek çok çevrede çöpe atıldı. Başbakan RTE de bu davalarda sahte deliller üretilerek yüzlerce masum insanın haksız, mesnetsiz yere içeride yatmakta olduğunu söylüyor. Avrupa Birliği ile görüşmeler yapmak üzere Brüksel’e hareketinden önce yargının içine düştüğü açmazı bir kez daha itiraf etti. Dikkat! Bu itirafı herhangi birinden duymuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı söylüyor. HHH Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın hapis cezasını Yargıtay’ın onamasını “yargıdaki paralel yapının ince hesaplarına” bağladı. FB Başkanı da Başbakan’la aynı kanıda. Fakat aralarındaki fark; “ince hesapların” kaynağının adını Başbakan söyleyemiyor; ama Aziz Yıldırım Cannes’da The Wall Street Journal’e açıklıyor: “Ergenekon ve Balyoz davalarında olduğu gibi şike davası da aynı kumpasın işi. Gülen cemaatinin işi.” Yıldırım yargıdan umudunu o denli kesmiş ki, yeniden yargılanmayı beklemiyor bile... HHH Bir zamanlar Türkiye’de hâkimler var diye övünürdük. 12 yıl sonra varılan noktada ne yazık ki artık yargıya inanç ve güven giderek değer yitiriyor... Üstelik halk indinde. Ülkenin Genelkurmay Başkanı’nı terör örgütü kurmakla suçlayarak müebbet hapisle cezalandıran yargıya, isterse bu kararı iktidarın yaratığı özel mahkemeler vermiş olsun; adaletin yok sayıldığı konumuna gelen bir ülkede mahkemeleri, yargıçları değiştirilerek kimi davalar yeniden görülmeye başlansa bile yargıya yeniden güven sağlanması zor, çok zor!.. Yüzlerce masum insanın içeride boş iddialarla yatırılmasını, dışarıda tedavisine izin verilmediği için ölenlerin ıstırabını nasıl dindireceğiz, çekilen onca ıstırabı toplum belleğinden çıkarıp unutturabilecek miyiz? Cumhuriyet kurulduğundan beri tarihinde olmadık biçimde yargının böylesine tartışıldığı, kararlarının adaletten, hukuktan böylesi uzak olduğunun yadsınmadığı bir dönem yaşanmadı... Hiçbir hükümet, sanıkların haklarındaki iddiaları çürüten kanıtlara bugünkü hükümet gibi kayıtsız kalmadı... Ne zamanki yolsuzluk ve rüşvet olaylarının hükümete bulaştığını açığa çıkaran operasyon başladı; o zaman bu hükümet, birden yargının da, paralel devlet dediği Gülen cemaatinin etkisi altında kaldığını söylemeye ve bu doğrultuda harekete geçmeye başladı. Her günün bir sabahı olduğu gibi yargıyı, bu denli güvenilmez temel bir erk durumuna düşüren RTE’nin de ahiretten önce bu dünyada yargılanacağı bir günün mutlaka geleceği unutulmamalı! HHH Bu iktidar, yalnız bağımsızlığını dolaba kaldırdığı yargı nedeniyle yargılanmayacak elbette! İç siyasette uyguladığı kararların hangi amaçlara koşut olduğunu, yasadışı pek çok işlemin hangi partisel ya da kişisel hesaplar uğruna uyguladığını içeren dosyalar gün ışığına çıkacak bir gün. Dış politikada devleti küçük düşüren, olumsuz sonuçlar veren kararları, siyaset gereğidir diye yargı dışında kalabilir amma lakin şu Suriye politikalarındaki kimi uygulamalarının üzeri hükümet polikasıdır diye örtülebilir mi? Üç ayda Esad’ı iktidardan indireceğini iddia ettiği Suriye politikası iflas etti. Üç ay değil üç yıl sonrasını göremeyen politikaları Suriye’de mezhep kavgalarına uzanan, El Kaide gibi örgütlerin giderek kuvvet kazandığı bir iç savaşı öngörmedi. Suriye’deki iç savaşa taraf tutarak katkı sağlıyor... ... Ve ilgili yasanın izin verdiklerine sığınarak, MİT’i Suriye’ye silah ihraç eden devlet kurumuna dönüştürüyor. HHH Reyhanlı’da patlayan bombanın öldürdüğü insanların... Uludere’de katledilen 34 vatandaşın hesabını bile veremiyor. Daha niceleri var yazılıp, söylenen ama şu sıra unutulan... Bu olayların hesabının nasıl sorulacağı belli de, zamanı belli değil! Umut bu ya; belki yarından da yakın! ‘Hiçbir önlem n Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY almadılar’ ISPARTA (Cumhuriyet) Isparta’da 30 Kasım 2007 tarihinde Atlas Jet’e ait yolcu uçağının düşmesi sonucu 57 kişi yaşamını yitirmişti. Olayla ilgili davaya, Isparta Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Davanın 23. duruşmasında mütalaasını veren Cumhuriyet Savcısı Murat Kılıç, sanıklar Dünyaya Bakış Hava Taşımacılığı AŞ Genel Müdürü Aydın Kızıltan, sorumlu uçak mühendisi Faruk Çağımnı, eğitim müdürü İsmail Taşdelen, bakım müdürü Fikri Zafer Dinçer, Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcısı Oktay Erdağı, Sivil Havacılık Genel Müdürü Ali Arıduru ve Dünyaya Bakış Hava uSorumluların, birden fazla insanını ölümüne neden olmak suçundan cezalandırılması istendi. Taşımacılığı AŞ ortağı Yavuz Çizmeci’nin, “denetleme görevini yerine getirmedikleri, arıza ve eksiklerin bildirilmesine karşın önlem almadıkları” gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu 85. maddesi 2. fıkrasına göre “Birden fazla insanın ölümüne neden olmak” suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını, diğer 11 sanığın da beraatını istedi. Sanık avukatları, yeniden bilirkişi tayin edilmesini, simülasyon incelemesi yapılmasını ve kaza kırım raporu doğrultusunda hüküm kurulmasını istedi. Bilirkişi heyeti oluşturulması talebini reddeden mahkeme duruşmayı 25 Mart’a erteledi. TİHK Siverek’te bulunan insan kemikleriyle ilgili raporunu tamamladı: Çelişkilerle dolu FIRAT KOZOK ANKARA Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Siverek’te bir inşaat kazısı sırasında ortaya çıkan insan kemikleriyle ilgili raporunu tamamladı. Raporda, Adli Tıp Kurumu’nun kemiklerin 50 yıl öncesine ait olduğu saptamasına yer verilirken buna karşın rapordaki belirsiz ifadelerin kafaları karıştırdığı ifade edildi. Kurum, cumhuriyet başsavcılığının, olayla ilgili adli kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına da itiraz edecek. Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde geçen yıl bir inşaatın temel kazısını yapan işçiler, insana ait olduğu belirlenen kemik ve kafatası bulmuştu. Soruşturma sırasında, 1980 yılından itibaren faili meçhul şekilde ortadan kaybolan kişilerin akrabaları, İnsan Hakları Derneği aracılığıyla savcılığa başvurarak, bulunan kemiklerin yakınlarına ait olabileceğini söyleyerek DNA testi istemişti. Adli Tıp Kurumu raporunda ise kemiklerin 1980 ve sonrası dönemlerde kayıp olduğu iddia edilen kişilere veya kasten öldürme eylemi sonucu gömülmüş herhangi bir kişiye ait olamayacağı ifade edilmişti. Bunun üzerine cumhuriyet başsavcılığı, olayla ilgili adli kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti. Tartışmaların ardından TİHK, Siverek raporunu tamamladı. Rapor TBMM ve Başbakanlık dahil çeşitli bakanlıklara ve kurumlara gönderildi. Raporda, şu saptamalar yer aldı. l Kemiklerinin bulunduğu yerin 1990’lı yıllarda kullanılış şekline ilişkin iddialar, kayıp yakınlarında, kayıpların burada gömülü olduğuna inanmalarına neden olmuştur. l Adli Tıp Kurumu’nun raporundaki belirsiz ifadeler (kemiklerin birden fazla kişiye ait ve karışık olmasından kaynaklanan sebeplerle DNA incelemesinin yapılamamış olduğunun yazılı olması) nedeniyle, özellikle kayıp yakınlarında gerçeğin örtüldüğü, etkin bir soruşturmanın yapılmadığı kanaati oluşmuştur. l Kurumumuz, konunun derinlikli bir biçimde incelenmesini ve bu bağlamda, sadece Adli Tıp Kurumu’nca 9 kişiye ait olduğu tespit edilen 20 kemiğin gönderilmesiyle iktifa edilmemesini, eski bir mezarlığa yeni ceset gömülme ihtimali dikkate alınarak söz konusu inceleme yerinin sınırlarının tam olarak belirlenmesini, alanın Minnesota Protokolü’ne uygun olarak açılması ve farklı kesimlerden alınan örneklerin Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesini, varsa üzerinde travma izi olan kemiklerden DNA profilleri alınmasını önermektedir. l Bu noktada, bundan sonraki toplu gömü alanlarına ilişkin iddialarda hukuk devletine olan güvenin sarsılmaması için, şüpheli mezarların açılması aşamasında bilimsel ve uluslararası standartlara uyulması önem arz etmektedir. Bahçelievler’de açlık grevi sürüyor İstanbul Haber Servisi CHP Bahçelievler İlçe Örgütü’nde yapılan temayül yoklamalarında birinci olan Abdullah Durukan’ın yerine CHP MYK tarafından Saffet Bulut’un aday gösterilmesine tepki gösteren partililerin başlattığı açlık grevi 6. gününü geride bıraktı. İlçe binasında açlık grevi yapan eski ilçe başkan yardımcısı Gökmen Güneş, parti içi demokrasinin sekteye uğratıldığını belirtti. Güneş, “Partimiz kazanabileceği seçimi kayba doğru gitmekte. Bizler yine de partililik sorumluluğuyla üstümüze düşeni yerine getireceğiz. Partimizden talebimiz örgütün iradesine saygı duyması ve sonucun tescillenmesi. Bu iş gittikçe infiale gidiyor. Haklı talebimizin hayata geçirilmesini istiyoruz. Şeker ve böbrek hastaları var. Yavaş yavaş tahribat baş göstermeye başladı” dedi. Özgür Karabulut ise “Örgüt iradesi hiçe sayıldı. Örgüt iradesini yok sayan bir sistemle seçim kazanılamaz. Seçime örgüt güvenini kazanmış bir adayla girmeliyiz. 2009 yılındaki seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu Bahçelievler’den 109 bin oy alırken, Saffet Bey 106 bin oy aldı. CHP’nin oyunu aldığı gibi bir de 3 bin eksik oy aldı. Bu yanlıştan dönülene kadar açlık grevimizi sürdüreceğiz” diye konuştu. Açlık grevindeki partilileri CHP PM üyesi Ercan Karakaş da ziyaret etti. Yeniden değerlendirilmeli “Milli Görüş” ile ilgili genelgeleriydi. 3846 ve 3847 numaralı bu genelgeler Türkiye’nin dış temsilciliklerinin yeni bir protokol listesi yapmasını gerektiriyordu. Genelgelere göre, büyükelçilikler yaptıkları etkinlikler için cemaat ve Milli Görüş temsilcilerine de davetiye göndereceklerdi. Bunun da ötesinde Türkiye’den bir heyet geldiğinde resmi ziyaret listesine cemaatin okulları ve kurumları da eklenecekti. Genelgelerde, bu değişikliğin gerekçesi de açıklanıyordu. Okullar Milli Eğitim Bakanlığı’nca destekleniyordu, ülkenin çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteriyordu. Böylece cemaat destek gördüğü önceki hükümetlerden çok daha öte bir temsil ve ilerleme gücüne kavuştu. Artık “uluslararası” konuma ulaşmıştı. Bunun devamında hareketin, sadece Türkiye için değil tüm İslam coğrafyasına ve dünyanın barışına hizmet ettiğine ilişkin yayınlar gündeme geldi. Bazı üniversitelerde sadece bu hareketi içeren kürsüler kuruldu. Katılımcıları arasında hükümet üyelerinin de bulunduğu uluslararası konferanslar düzenlendi. HHH Bugün ise Başbakan’ın yeri geldikçe vurguladığı gibi “neredeeen nereye” diyeceğimiz bir tablo ile karşı karşıyayız. AKP iktidarının ilk yıllarında devletin önemli kurumlarından biri olarak kabul gören cemaat için yapılan “Başbakan benzetmeleri” şunlar: Çete, darbeci, Haşhaşi... Başbakan bu yakıştırmaları yaptıktan sonra da nasıl mücadele edeceklerini şöyle özetledi: “İnlerine kadar gideceğiz... Acırsak acınacak hale geliriz...” Başbakan daha da ileri gitti, mücadeleyi uluslararası alana taşıdı. Dünyanın dört bir yanındaki büyükelçilerimizi Ankara’ya çağırdı, onlara dedi ki: “Türkiye’de iktidarı devirmek isteyen bir çete var. Bu çete devlete de musallat olmuş ve kendi paralel devletini yaratmış. Bunu bütün dünyaya anlatın...” 11 yıl önce genelge ile devlet protokolüne alınan cemaat şimdi neredeyse Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne başvurulup “terör örgütleri listesine” alınması istenecek kadar “düşman” bir örgütlenme! Zaten bu gidişle cemaatle parti arasına Birleşmiş Milletler Barış Gücü istemek gerekecek. HHH Büyükelçiler şimdi dünyaya ne diyecek? Protokol listesine aldığımız bir yapılanmayı şimdi terör listesine alıyoruz, siz de ona göre davranın mı diyecek? Türkiye’nin uluslararası saygınlığı zaten Dışişleri Bakanı’nın hedeflediği gibi sıfır noktasına ulaşmış durumda. Şimdi hükümet koalisyonunun içindeki bir tartışma devletin dışişlerini de etkileyen bir yöne çekiliyor. Başbakan’ın genel tutumu gerilimin devam edeceğini gösteriyor. Bu seviyeye ulaştıktan sonra daha ne olabilir, dememek gerekiyor. Başbakan’ın gerilim üretme konusundaki hayalleri geniş. Ancak küçük bir sorun var! Toplum, gerilim üzerinden oy arttırma yöntemini artık kusuyor. Yıllardır iktidarı paylaşan bir yapının şimdi birbirini paylaması toplumun günlük yaşamında görünmüyor. 11 yıldır en büyük üretimi gerilim olan iktidara karşı genel bir yorgunluk ve bıkkınlık yayılıyor. Gün, bütün bu çatışmaların tarafı olma değil, gerçek anlamda halkın devletini isteme günüdür. Adli Tıp ve TÜBİTAK doğruladı İki sanıklı gizli tanık davası görülmeye başlandı Perinçek: Bilgim yok medyadan öğrendim İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasından hükmen tutuklu İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün, gizli tanığın kimliğini açıkladıkları gerekçesiyle yargılanmalarına başlandı. İddianamenin okunmasının ardından suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Perinçek, gizli tanık Dilovası’nın kimliğini yazılı basından öğrendiğini anlattı. Gizli tanık Dilovası’nın bir terör örgütüne mensup olduğunu ve Türkiye aleyhine çeşitli eylemlerde bulunduğunu iddia eden Perinçek şöyle konuştu: “Suç duyurusunun iyi niyetten yoksun olduğunu düşünüyorum.” Perinçek’in avukatı Mehmet Nuri Aytekin, gizli tanığın kimliğine ilgililer dışında ulaşılamayacağını ifade ederek “Doğu Perinçek’in yargılandığı dava dosyasının 43. celseden önceki celselerinde de gizli tanığın ismi zikredilmiştir. Dolayısıyla bir suç varsa bu celsede de işlenmiştir. Müvekkilimin savunmasının alındığı 43. celseden geriye doğru 42 celsenin duruşma tutanaklarının incelenmesini istiyoruz” diye konuştu. Sanık Veli Küçük ise davadan yeni haberinin olduğunu belirterek savunma hazırlamak için süre istedi. Ergenekon dava dosyasının görüntülü duruşma kayıtlarının gönderilmesini isteyen mahkeme, duruşmayı erteledi. Üniversitelileri fişlemişler! Haber Merkezi Tunceli Hozat’taki fişleme iddiaları, Adli Tıp ve TÜBİTAK tarafından yapılan incelemelerle doğrulandı. İncelemede, harddisklerdeki belgelerin kamuoyuna yansıyan belgelerle aynı olduğu ortaya çıktı. Hozat’ta 2007 ile 2011 yılları arasında gerçekleşen ve 2013 yılında ilçe Emniyet müdürlüğü bilgisayarlarında ortaya çıkan fişleme, izleme ve takip skandalıyla ilgili Adli Tıp ve TÜBİTAK’ın incelemesi tamamlandı. Harddisklerdeki belgelerin kamuoyuna yansıyan belgelerle aynı olduğu belirlendi. Ortaya çıkan yeni belgelerde ayrıca, öğrencilere yönelik yeni fişlemeler yapıldığı belirlendi. Belgelere göre, Hozat İlçe Emniyet Müdürlüğü 2011 yılında, ilçede bulunan Tunceli Üniversitesi büro yöneticiliği birinci sınıf öğrencilerinin isim listesini okuldan istediği, 50 öğrencinin hareketlerini takip eden polisin oluşan kanaati öğrencilerin isimlerinin karşısına yazdığı ortaya çıktı. Öğrenciler iddiaya göre ‘normal’ ya da ‘aşırı olarak’ fişlendi. Yeni belgeler de soruşturmayı yürüten Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma dosyasına girdi. Polisin ayrıca, “toplum yararına çalışma programı” kapsamında iş başvurusu yapan 143 kişiden, kendi belirlediği 53 kişiyi işe aldırdığı ileri sürüldü. Mahkumdan ölüm belgesi istediler MERT TAŞÇILAR ANKARA Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu Ethem Zariç, bir arkadaşından tesadüfen öldüğünü öğrendiğini amcasının cenazesine gitmek için dilekçe verdi. Cezaevi yönetimi Zariç’ten “öldü kâğıdı” getirmesini istedi. Zariç, “Böyle bir uygulama bugünde kadar ne görülmüş ne de duyulmuştur” diyerek tepki gösterdi. Zariç, yaşadıklarını mektup yazarak aktarırken, diğer mahkumların da benzer durumu yaşadığını belirtti. Cezaevinde kalan mahkumların sorunları sürerken tepki gören bir uygulama da Sincan F Tipi Cezaevi’nden geldi. DHKPC davası tutuklusu Ethem Zariç, yaşamını yitiren amcasının cenazesine katılmak istediğini cezaevi yönetimine dilekçeyle bildirdi. Cezaevi yönetimi ilk başta Zariç’in dilekçesinin dikkate almadı. Zariç’in ısrarı üzerine cezaevi yönetimi, cezaevindeki bir çalışan memur aracılığıyla, “Amcasının öldüğüne dair belgesi varsa gönderilebileceği, yoksa gönderilmeyeceği” mesajını gönderdi. Zariç yaşadıklarını şöyle aktardı: “Böyle bir uygulama bugüne kadar ne görülmüş ne de duyulmuştur. Bizler zaten, her geçen gün daha da koyulaştırılan tecrit altında insanlarız. Amcamın vefat ettiğini bile bir arkadaşımdan tesadüfen öğreniyorum. İdarenin istediği belgeyi nasıl ve hangi yolla temin edebilirim? Başvuru dilekçemde ilgili telefon numarasını zaten yazmıştım. İsteniyorsa kendileri o numarayı arayıp öğrenebilirler. Fakat amaç bu olmadığı için söylediklerimin hiçbiri dikkate dahi alınmadı. Bulunduğum hapishanede bunun gibi ve benzeri sorularla sürekli karşılaşmaktayız.” İstanbul Haber Servisi Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın da aralarında bulunduğu 11 sanığın “Ergenekon davası ve soruşturmasını etkilemeye teşebbüs ettikleri” iddiasıyla yargılandığı davada mahkeme, davanın gerekçeli kararının beklenmesine karar verdi. Ergenekon davası sanıklarından eski Esenyurt Belediyesi Başkanı Gürbüz Çapan’ın tanık olarak dinlenmesi talebini kabul eden mahkeme, davayı 6 Mayıs 2014 tarihine erteledi. Gürbüz Çapan tanık olacak Akademisyenler tez yaktı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Öğretim Elemanları Derneği üyesi öğretim üyeleri, öğrencilerinden daha az maaş aldıkları gerekçesiyle TBMM önünde tezlerini yaktı. Dernek Genel Başkanı Vahdet Özkoçak “Yetiştirdiği öğrencisine, hocasından 23 kat fazla ekonomik imkân sunan bu sistemde akademisyen olmak ya da akademide kalmak imkânsız hale gelmiştir” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle