24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 OCAK 2014 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA HABERLER HSYK 1. Dairesi, 96 hâkim ve savcının yerini değiştirdi. Balyoz hâkimi Diken, Bakırköy’e gönderildi 7 ‘Paralel’ operasyon ALİCAN ULUDAĞ ANKARA HSYK 1. Dairesi, 17 Aralık operasyonu üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın cemaati kastederek yargıdaki “paralel yapı”yı hedef almasının ardından dün 96 hâkim ve savcıyı kapsayan kararname açıkladı. Balyoz davasına bakan mahkemenin başkanı Ömer Diken’in Bakırköy’e atanması oldu. Hükümetcemaat savaşı sürerken, dengelerin iktidar lehine değiştiği HSYK 1. Dairesi, 16 Ocak günü 20 kişilik kararnameyle yargıda başlattığı operasyonu, dün 96 kişiyi kapsayan bir kararnameyle devam ettirdi. Kararnamenin ayrıntıları şöyle: TIR krizi başsavcıyı yedi: Adana Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık, tenzili rütbe ile Antalya Başsavcı Vekilliği’ne atandı. Bağrıyanık’ın koltuğuna ise Samsun Başsavcısı Ali Yeldan geti Müsteşara direnince koltuğunu kaybetti CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün açıkladığı belgenin altında imzası bulunan İzmir Başsavcısı Hüseyin Baş, görevinden alındı. Samsun Bölge Adliye Mahkemesi Başsavcılığı’na atanan Baş’ın yerine ise Mustafa Doğru İzmir Başsavcısı oldu. İzmir Başsavcılığı ise 17 Aralık operasyonu nun ardından hükümeti zora sokan TCDD soruşturmasına imza attı. Kılıçdaroğlu’nun dün açıkladığı belgeye göre bu gözaltılar nedeniyle Baş’ı arayan Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, soruşturmanın durdurulması ve savcının görevden alınmasını istedi. Baş ise bu talebe direndi. rildi. Adana Başsavcılığı, son dönemde yaşanan TIR krizinin merkeziydi. Adana Savcısı Özcan Şişman, 1 Ocak günü Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde MİT’e ait, içinde silahlı yüklü TIR’da arama yapmak istemiş, bu girişim İçişleri Bakanı Efkan Ala, MİT, Hatay Valisi, Emniyet Müdürü ile Alay Komutanı’nın baskısıyla durdurulmuştu. Adana Başsavcılığı, TIR’ı aratmayan bu yetkililer hakkında HSYK’ye şikâyette bulundu. İkinci TIR krizi ise 19 Ocak’ta AdanaGaziantep yolunda yaşandı. Adana Başsavcılığı’nın yönettiği operasyonla 500 jandarma, MİT’in Suriye’ye götürmek istediği 7 TIR’ı durdurup arama yaptı. Ancak devreye yine yürütme organı girince, TIR’lar yoluna devam etti. Osman Şanal’a taşra görevi: Adana Savcısı Osman Şanal, Uşak’a gönderilip pasifize edildi. Şanal, özel yetkili Erzurum savcısıyken, dönemin Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in elinden cemaatlere yönelik soruşturma dosyasını almıştı. Şanal, Ergenekon soruşturması adı altında Cihaner’i makam odasında gözaltına alan savcıydı. Bu nedenle terfi ettirilerek Antalya savcısı yapılan Şanal, burada Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın ifadesini almıştı. Balyoz’da kritik değişiklik: Balyoz davasını karara bağlayan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanı Ömer Diken, Bakırköy’e gönderildi. Diken’in yerine Ahmet Korkusuz getirildi. Bazı avukatlar, Balyoz davasında mahkemeye başvurarak yeniden yargılama istemişti. Bu talebe yeni heyetin karar verecek olması beklentiyi artırdı. Diken’in görev yerinin değiştirilmesinde yeniden yargılama konusundaki açıklamasının etkili olduğu öğrenildi. Tenzili rütbe: Kararname kapsamında Beykoz Başsavcısı Bi lal Bayraktar, Bakırköy’e düz savcı oldu. Balyoz davasını açan savcılar arasında yer alan Bayraktar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldığı KCK soruşturmasında görev aldı. Bayraktar, savcı Sadrettin Sarıkaya’nın MİT’çileri ifadeye çağırması üzerine yaşanan krizde dosyaya 3. savcı olarak atandı. Diyarbakır ve Antalya da değişti: Antalya Başsavcısı İbrahim Ethem Kuriş, kâğıt üzerinde kurulu olan Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi Başsavcılığı’na atandı. Antalya Başsavcısı ise Denizli Başsavcısı İsmail Alkan oldu. Kuriş, Ankara Başsavcısı iken Antalya’ya atanmıştı. Bu atamanın altında ise gizli bir Oslo soruşturmasının neden olduğunu Cumhuriyet gündeme getirmişti. Diyarbakır Başsavcısı İlker Çetin, Uşak Başsavcı Vekili oldu. Düzce Başsavcısı Ramazan Solmaz ise Diyarbakır Başsavcılığı’na atandı. Telefonları Dinlemeli mi? Bu kadar basit bir sorunun yanıtı da basit olmalı herhalde. Dinlememeli. İki kişinin ya da üç beş kişinin (artık konferans yöntemi de var biliyorsunuz) kendi aralarında konuştuklarından kime ne?.. Peki, o konuşmalar bir suça işaret ediyorsa, bir kuşkuyu besliyorsa o zaman ne olacak? Devlet çareyi bulmuş. O zaman mahkemeden karar çıkartacak, o kuşkulu kişilerin telefonlarını ya da nerede olursa olsun kendi aralarında konuştuklarını dinleyecek. Böyle bir durumda en önemli işlerinden birisi yolsuzlukları, hukuksuzlukları kamuya duyurmak olan basın ne yapacak? Günümüzün yakıcı sorusu budur? HHH Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici pazartesi günkü köşesinde bu konuya değindi. Bildirici’nin bu konudaki görüşü şöyle: “... Gazetecilik açısından gizli kayıtların yayımlanması konusunda belirleyici olan o gizli kaydın yasal yollarla yapılıp yapılmaması yani yöntem değildir. Temel alınması gereken soru, o kayıtların yayımlanmasında ‘kamu yararı olup olmadığı’dır.” Yine aynı gazeteden Sedat Ergin de dinlemelerin yayımlanması konusunu dün köşesinde ele aldı. Ergin ancak yasal olması koşuluyla dinlemelerin yayımlanabileceğini savunuyor. Şöyle diyor Ergin: “Telefon dinlemelerinin yayımlanmasında esas alınacak ölçüt bu dökümlerin yasal yollardan elde edilmesidir.” Doğrusu tartışmaya değer. Ama öncelikli ve ortak kanı özel hayatı ilgilendiren konuşmaların yayımlanmasını her iki yazarın da onaylamadığıdır. HHH Hürriyet gazetesinin iki değerli yazarının bu konuyu ele almasına yol açan gelişme ise herhalde gazetemiz yazarı Can Dündar’ın Artı1 TV kanalında “Canlı Gaste”de Başbakan Erdoğan’ın da kısa bir şekilde dahil olduğu telefon görüşmelerini yayımlamasıdır. Bu görüşmelerin yasal yollardan, yani hâkim kararı ile gerçekleştiği anlaşılıyor ve her ne kadar medya bu önemli ve yasal yollardan yapılmış dinlemelere farklı nedenlerle ilgi göstermemiş olsa da o görüşmeler orada duruyor, değerlerinden de bir şey yitirmiyorlar. Zaten dün Can Dündar da medyanın bu ürkek, kamu yararını dikkate almayan tutumuna Cumhuriyet’teki köşesinde “Nasıl Görmezsiniz” başlıklı yazısında değindi. Şöyle dedi: “Nihayet biri gördü: Mehmet Y. Yılmaz, Artı 1 TV’de yayımladığımız ‘Başbakan’ın tapeleri’ni dünkü Hürriyet’te gündeme getirdi.” Aslında Dündar’ın “nasıl görmezsiniz” serzenişi bir başka serzenişi de hak ediyor ama bu o kadar önemli değildir. Can, “Nihayet Biri Gördü” diye yazarken kendi gazetesinin bir yazarının, yani benim “Kanun Yapıyoruz Kanun” başlıklı yazıda konuyu ele aldığımı görmemişti. Görmek her zaman kolay olmuyor. Ama dediğim gibi bu o kadar önemli değil. Önemli olan ilkesel olarak konunun tartışılıyor olmasıdır. HHH Ben daha çok Bildirici’nin “kamu yararını” öne alan değerlendirmesini “kamu yararı” kavramı çok tartışmalı da olsa doğru buluyorum; gazetecinin ortaya çıkmış olan ve kuşkusuz özel hayatı ilgilendirmeyen yasal ya da yasadışı dinlemeleri kamuya duyurmasının doğru olacağını düşünüyorum. “Temel hukuk kavramlarını henüz içselleştiremedik” yaklaşımının muhafazakâr, bizi ikinci sınıf yapacak bir yaklaşım olacağı kanısındayım. Gazeteci ortaya çıkmış bir gerçeğe gözlerini kapatamaz. Peki, biz bu türden dinlemelere gözü kapalı inanmalı mıyız? Hiç kuşkusuz bu soruya “evet, inanmalıyız” yanıtı da verilemez. Biliyoruz ki, bu türden dinlemeler, tapeler her türden çarpıtmaya, üzerinde oynamaya elverişlidir. Pek çok davada bu türden dinlemeler, pek çok “sehven” yapılmış “hata” insanların hayatını kararttı. Konu karmaşıktır ve özel bir özeni gerektiriyor. Gerçekten de olanı biteni görmek gerekiyor. “Nihayet gördüler” derken de... Gezi Platformu kuruldu Gezi Direnişi’nde öldürülenlerin aileleri ve yaralananlar tarafından Gezi Şehit ve Gazileri Platformu kuruldu. İstanbul Barosu’nda dün düzenlenen basın toplantısında konuşan Platform sözcüsü Volkan Kesen Bilici, “Yaşadığımız düzende en ufak bir hakkı elde etmek için dahi ağır bedeller verildiğinin bilincinde olan biz halklar, ayaklanmada en gençlerimizi şehit verdik. Canlarımızı, gözlerimizi, ciğerlerimizi verdik” diye konuştu. Kafasına biber gazı kapsülünün isabet etmesi sonucu 221 gündür komada olan Berkin. E’nin babası Sami E. “Bizim çocuğumuz da kalkacak, bugün değil, ama yarın hepsinin hesabını soracağız” dedi. Mehmet Ayvalıtaş’ın ağabeyi Muharrem Ayvalıtaş ise gözyaşlarını tutamadığı için toplantıda söz almadı. (Fotoğraf: HAZAL OCAK) Çanakkale Adliyesi önü BTİ’yi desteklemeye gelenlerle dolarken, babası Tamer İlhan yargılamaya tepki gösterdi. İlhan, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam edeceğiz. Bunlara çocuklarımızı teslim etmeyeceğiz, Efendilere çocuklarımızı yem etmeyeceğiz” dedi. (Fotoğraf: DHA) Yola slogan yazdığı için yargılanan 13 yaşındaki BTİ’nin davası düştü ‘Çocuklarımızı yem etmeyiz’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Çanakkale’deki Gezi Parkı Direnişi sırasında sprey boyayla yere “Kahrolsun Faşizm” ve “Hükümet İstifa” sloganları yazan 13 yaşındaki B.T.İ’nin 2 yıldan 6 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı dava düştü. Mahkeme, küçük çocuğun, söz konusu fiil karşısında ceza sorumluluğu olmadığı gerekçesiyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi. Küçük çocuğun yargılandığı duruşma öncesi Çanakkale Adliyesi önü Türkiye’nin çeşitli yerleşimlerinden gelen destekçilerle doldu. Kitle burada, “Her yer Taksim her yer direniş”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam” sloganları attı. Gezi Parkı protestolarının Çanakkale bölümünde yer alan 13 yaşındaki ilköğretim öğrencisi B.T.İ. hakkında savcılık, kamu malına zarar verme savıyla soruşturma başlatmış ve 6 yıla kadar hapis cezası istemişti. Savcı, bunun gerçekleşmemesi halinde, ailesinden alınarak yetiştirme yurduna yerleştirilmesini de talep etmişti. Konuyla ilgili rapor istenen psikolog, 13 yaşındaki çocuğun, işlendiği öne sürülen suçu algılayabilecek yetişkinlikte olmadığı yönünde karar verdi. Buna karşın, B.T.İ. hakkında Çanakkale 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Davaya bakan Çanakkale 1. Asliye Ceza Mahkemesi, TCK’nin 31/2 maddesi uyarınca, çocuğun ceza sorumluluğu olmadığına hükmetti ve davayı düşürdü. B.T.İ.’nin babası Tamer İ. adliyeden ayrılırken yaptığı açıklamada, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam edeceğiz. Bunlara çocuklarımızı teslim etmeyeceğiz, Efendilere çocuklarımızı yem etmeyeceğiz. Onlardan asla korkmuyoruz. Onlar bu ülkenin sahibi değil. Bu ülkenin sahibi biziz. Bu ülkenin namuslu, onurlu insanları bu ülkenin sahibi. Onlar gidecek bu ülkeden, biz gitmeyeceğiz. Kahrolsun faşizm” dedi. Yönetmen Orçun Masatçı, 1 Mayıs mitinginde açtığı tiyatro pankartı nedeniyle 2 yıl hapse çarptırıldı Polise pankart çekmiş! SELDA GÜNEYSU ANKARA İzmir Yenikapı Tiyatrosu yönetmenlerinden ve Türkiye Tiyatrolar Birliği sözcülerinden Orçun Masatçı, akıl almaz bir suçlamayla 2 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı. Masatçı, cezasının 1 Mayıs mitinginde açtıkları pankarülmeyin, şaka değil’ Mahkeme tın, illegal Mahkemede verdiği ifadesinde, bundan bir örgütün tiyatro gerçekleştirilecek 1 Mayıs eylempankartını yönetmenine, sonra lerine de katılacağını, o eylemlerde işçikapattığı, “açtıkları lerle el ele, kol kola olacağını dile getibu şekilde ren Masatçı, şunları söyledi: “örgütün pankartın, “Kararı duyduğumda ben de çok şagücünü kulyanlarında bulunan şırdım, inanamadım hatta. Kime söylanarak, polisi illegal bir örgütün lesem gülüyor. Haklı olarak gülüyor, etkisiz hale gepankartını kapattığı komik bir karar çünkü. Ben de karatirdiği” gerekçesiyra gülüyorum ama gülmeyin, şaka dele verildiğini belirtti. ve örgütün korkutucu ğil, gerçek. Dosya şimdi Yargıtay’a gitİzmir Yenikapı Tiyatrogücünü kullanarak polisi ti. Eylemde, tiyatrodan arkadaşlar da su yönetmenlerinden Orçun Masatçı, tiyatrodaki arka etkisiz hale getirdiği” vardı, eylemcilerin arasında yer alan kidaşlarıyla birlikte, 2006 yıgerekçesiyle ceza şiler de... Onlara da benzer cezalar vermişler.” Masatçı, her zaman devrimci, delında, İzmir’de gerçekleştiriverdi. mokrat işçi sınıfı ile birlikte duracağına, hak len 1 Mayıs eylemine katıldı. arama mücadelesinde onların yanında yer alaMasatçı ve arkadaşları mitingcağına dikkat çekerek “Kendimizi ifade etme de, üzerinde “İzmir Yenikapı Tiyatrosu” yazılı pankart da açtılar. Ancak bir hakkımızın elimizden alınmasına izin versüre sonra Orçun Masatçı’nın da aralarında meyeceğiz. Tiyatromuz asla baskı ve tehditolduğu 10 kişi hakkında İzmir 10. Ağır Ceza lere boyun eğmeyecek” dedi. Mahkemesi’nce dava açıldı. Masatçı, önceki aylarda sonuçlanan davada mahkeme tarafından 2 yıl 2 ay hapis cezasını çarptırıldığını söyledi. Masatçı, mahkemenin kendisini, “açtıkları pankartın, yanlarında bulunan illegal bir örgütün pankartını kapattığı ve örgütün korkutucu gücünü kullanarak polisi etkisiz hale getirdiği” gerekçesiyle suçladığını ve ceza verildiğini kaydetti. 11 AYDIR TUTUKLU YARGILANIYORLAR HAZAL OCAK ‘G DHKPC operasyonu kapsamında 19 Şubat 2013’te tutuk lanan 33 KESK üyesi 23 Ocak’ta ilk kez hâkim karşısına çıkacak. Tutukluların yakınları, KESK’lilerin serbest bırakılmasını isteyerek herkesi Çağlayan Adliyesi’nde yarın görülecek ilk duruşmayı izlemeye çağırdı. Gazetemizi ziyaret eden KESK tutuklu üyesi yakınları “Babalıoğullu yolsuzlukların gündemde olduğu bugünlerde, vergide adalet talebiyle yaptığı eylemler bile örgüt propagandası sayılıyor” dedi. Tutuklu yakınları, KESK’in yasal bir oluşum olduğunu savcının da söylediğini ancak iddianamede basın açıklaması, bildiri dağıtma ve döviz taşıma gibi anayasal hakların da suç olarak yer aldığını belirttiler. 77 klasörlük iddianamede parasız sağlık, parasız eğitim, iş güvencesi, iş barışı, demokratik, laik, bilimsel eğitim gibi taleple KESK üyeleri adalet istiyor rin DHKPC’nin talepleri olarak yansıtılmasına isyan eden tu tuklu yakınları, Kültür Bakanlığı izinli “F Tipi Film”ini izlemek ve izlettirmenin bile suç sayıldığına dikkat çektiler. Yakınlar iddianamede yer alan suçları şöyle özetlediler: “Sendika yönetimine girmekten, sendikada toplantı yapmaya, 4+4+4 eylemlerine katılmaktan, Alevilerin mitingine katılmaya kadar yaptığımız her eylem, etkinlik silahlı örgütle ilişkilendiriliyor. 1 Mayıs’tan, 8 Mart’a kadar katıldığımız eylemlerin yasadışı sayıldığı ve TMK 10. madde ile görevli mahkemelerin ilk önce reddettiği ancak itirazla kabul edilmek zorunda kalındığı keskopyalayapıştır iddianamalerle tutuklandı arkadaşlarımız. İstanbul’da tutuklanan arkadaşlarımız yaklaşık 1 yıldır hâkim karşısına çıkarılmadan halen F tipi hücrelerde tutulmaktadır.” İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ ‘AKP’nin eleştiriye tahammülü yok’ Haber Merkezi İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) 2014 Dünya Raporu’nun Türkiye ile ilgili bölümünde AKP’ye yönelik sert eleştirilerde bulundu. Raporda, 2013 yılı boyunca AKP hükümetinin eleştirilere karşı tahammülsüzleştiği belirtildi. Gezi protestoları sırasında meydana gelen polis şiddetini eleştiren örgütün raporunda eylemler sırasında insan hakları ihlalleri yaşandığı belirtilerek “Gezi Parkı protestolarına ve diğer illerdeki muhalif gösterilere karşı takındığı tutum hükümetin barışçıl gösteri ve ifade özgürlüğüne karşı ne denli tahammülsüz olduğunu ortaya koydu” denildi. “Türkiye medyasının birçok organının Taksim Gezi protestolarını haber yapmamaları veya taraflı haber yapmaları, birçok medya şirketinin hükümetin çıkarlarıyla çatışan konularda tarafsız haber yapmakla ilgili çekinceleri olduğunu ortaya koydu” ifadelerine yer verilen raporda, Ergenekon davası sürecinde yargılamanın adilliği konusunda ortaya çıkan ciddi kaygılara dikkat çekildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle