14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 EYLÜL 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Yargıtay’ın Özgürlük Anlayışı İstiklalden Bir Önce Mektup, değerli bilim insanı Prof. Dr. Orhan Öztürk’ten geliyor: “Üç aya yakın DatçaAKTUR tatil sitesindeyim. Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda sitede herkese heyecan veren küçük bir anma töreni yapıldı. İstiklal Marşı’ndan önce, her zaman, her yerde olduğu gibi o saygı duruşu ezgisi öncülük etti. Trompetle çalınan bu ezgi resmi, sivil ya da askeri törenlerin, kongrelerin, dernek toplantılarının açılışında İstiklal Marşı’ndan önce hep çalınır oldu. Ben bu ezgiyi yıllar önce birkaç kez gördüğüm 1953 yapımı ‘From Here to Eternity (Ebediyete Kadar)’ filminde izlemiştim. İstiklal Marşı’ndan önce her dinlediğimde yanımdakilere, bazen de sorumlu kişilere bu melodinin Amerikan askerlerinin cenaze törenlerinde çalınan bir müzik olduğunu anlatıp durdum. Bugünkü törenden sonra eski öğrencilerimden Prof. Dr. Nevzat Yüksel bana gelmişti. Ona söyledim. Birlikte YouTube’a girerek bu müzik parçasını bulduk. YouTube’da ‘America’s song of rememberance’ yazınca bu müziği dinleyebilirsin. Bunun hakkında belki çok önce yazmam gerekirdi, ama bir kanıt bulunca yazmak kolay oldu. Bu ezgi İstiklal Marşı’nın hemen öncesine nasıl oturmuş? Kimler başlatmış? 1980’den önce böyle bir şeyin olmadığını kesin biliyorum diyeceğim ama bu yaşımda hiçbir şeye kesin biliyorum diyemiyorum. Bizim İstiklal Marşımız nasıl oldu da, Amerikan askerlerinin cenazesinde çalınan bir ezgiye böylesine bağlandı. Bu, son derecede onur kırıcı bir durum değil mi?” İstiklal kalmayınca, marşına bile bağımlılık bulaşıyor... Teyyüp (Teyyip diyorduk, kendisi doğrusunu açıkladı, ‘Teyyüp’ imiş) yönetimi; yasaması bir, yürütmesi bir, yargısı bir yönetim istiyordu. Oldu. Kanıt isterseniz, Yargıtay Başkanı’nın son konuşmasına göz atacaksınız. Efendim, Yargıtay Başkanı’na bakarsanız, temel hak ve özgürlük; din ve vicdan özgürlüğüymüş. Bu özgürlük sayesinde, bireyler özgürce düşünebilirmiş, eğitim sistemi yine bu özgürlük sayesinde özgür düşünceyi sağlayacak biçimde kurgulanabilirmiş. Sanat ve edebiyat, ancak bu özgürlük sayesinde gelişebilirmiş. Ortaokul çocuğuna bile sorsanız bu kavramları birbirine karıştırmadan açıklar: Bireylerin özgürce düşünebilmesinin temel direği düşünce özgürlüğüdür. Eğitim sisteminin özgür düşünceyi sağlayacak biçimde kurgulanabilmesi de, sanat ve edebiyatın gelişebilmesi de ancak düşünce özgürlüğü ile sağlanabilir. Bir ülkede düşünce özgürlüğünün serpilebilmesi, o ülkenin demokratik olabilmesi için biricik koşul da laikliktir. Din ve vicdan özgürlüğü ise, yine ancak laik bir toplumda, düşünce özgürlüğüne bağlı olarak geliştirilebilecek bir alandır. Laiklik ve özgür düşünce sayesinde, bireyler herhangi bir inanca bağlı olup olmamakta özgür kılınabilirler ya da bir inanca bağlı olup olmamak yüzünden ayrıma uğramazlar. Yargıtay Başkanı Ali Alkan’ın; temel hak ve özgürlükleri, din ve vicdan üzerinden tanımlamaya çalışan konuşmasını özgür dünyada kabul edebilecekler sınırlıdır: Biri Teyyüp yönetimi, diğeri Alkan’ın türbanlı eşidir örneğin... Olimpiyat Olimpiyat düğümü bugün Buenos Aires’te çözülüyor. 2020’de gerçekleştirilecek dünyanın en büyük spor şöleni için aday kentler, Madrid, Tokyo ve İstanbul bugün Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) delegelerine sunumlarını yapıp verilecek kararı bekleyecekler. Madrid ve Tokyo olimpiyat konusunda deneyimli kentler, İstanbul’un şansı da hiç az değil. “Değildi” demek belki daha doğru olacak, çünkü TaksimGezi olayları sırasında göstericilere karşı kullanılan ölçüsüz devlet şiddeti dünya kamuoyunda İstanbul’a ilişkin olumsuz düşüncelerin oluşmasına yol açmıştır. HHH Bu büyük spor şölenini düzenlemeye beşinci kez aday olan İstanbul, birçok açıdan olimpiyata layık bir kent. Olimpiyatlar, ev sahipliği yapan kentlere özellikle mimari, altyapı, ulaşım gibi alanlarda çeşitli kazanımlar sağlıyorlar. Seul, Barselona ve Pekin’de bu kazanımlar somut olarak görülüyor. İstanbul’un olimpiyata ev sahipliği yapması durumunda tesis ve bütünleşmiş yatırımlar için kullanılacak bütçe 28 milyar doları buluyor. Bir yılda ağırladığı 35.7 milyon yabancı turistle dünya sıralamasında beşinci sırada bulunan İstanbul’a olimpiyata geleceği varsayılan 5 milyon fazladan turistin ekstra 10 milyar dolar getireceği düşünülüyor. Buna rağmen harcanacak 28 milyar doların tümünün nasıl karşılanacağı sorusunun somut bir yanıtı olmasa da yapılacak altyapı ve tesis yatırımlarının toplam değerlerinin bunu karşılayacağı düşünülüyor. HHH Sunumlar ve oylama bugün saat 15.00’te başlayacak, sonuç ise akşam saat 23.00’te açıklanacak. Dileğimiz İstanbul’un seçilmesi… Oy kullanacak IOC delegesi sayısı 98, ilk turda hiçbir kentin yüzde 50’nin üzerinde oy alamaması durumunda en çok oy alan iki kentin katılacağı ikinci tura geçilecek. İstanbul’un kazanma şansına gölge düşüren tek olay TaksimGezi’de ve onu izleyen gelişmelerde uygulanan ölçüsüz devlet şiddeti değil; dünya kamuoyu Türkiye’deki iktidarın Suriye’deki iç çatışmaya ilişkin savaşla müdahale çığırtkanlığını, Mısır’daki darbeye ilişkin ölçüsü kaçmış dilini şaşkınlıkla izliyor. Bugün yapılacak sunuma Başbakan Erdoğan’ın katılacak olması ise İstanbul adına başlı başına bir talihsizlik. Başbakan özellikle son zamanlarda kendi iç karşıtlarına olduğu gibi davranışlarına karşı çıkan yabancı devletlere yönelik kullandığı kışkırtıcı, küçümseyici, aşağılayıcı, çatışmacı diliyle uzaklaştırıcı, itici bir kişilik sergiliyor. Bakalım sonuç ne olacak? Gönlümüz İstanbul’dan yana; bekleyip göreceğiz. Nabız CHP kulisinden: ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati, yerel seçimler öncesi kimi yerlerde adaylarına yer verilirse CHP’yi desteklemek için nabız yokluyormuş... örnekle anlatıp bir de soru soruyor Dönmez: “Hani Tarım Bakanı’na kodamanlardan biri ‘tarımı köylünün elinden almak gerek’ demişti ya, işte bu sözü kapsamlı bir biçimde yerine getirecek iktidar. Hani dünyaca ünlü Çıralı sahilleri için ‘Çıralı’da proje iptal, zafer köylülerin’ başlıklı haberler yapılmıştı ya, işte o Ulupınar köyü de kapanıyor. Şimdi sormak gerekmez mi bunun adı yerel seçim midir?” Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği Hukuk Kurulu’ndan Zühal Dönmez, önümüzdeki yerel seçimlerin diğerlerinden çok önemli ayrımları olduğunu söylüyor: “Memleket topraklarının çok büyük kısmı büyükşehir belediyesi oldu. Böylece yalnızca İstanbul ve Kocaeli’nde olan yönetim biçimi büyükşehir belediyesi olan 30 ilimizde uygulanacak. 30 ilin tüm köy ve beldeleri kapanacak. Buralarda belediye ve muhtarlık seçimle Yereli Kapama Seçimi ri yapılmayacak. Ne İçişleri Bakanlığı ne de YSK nerede seçim yapılmayacağını söylüyor. Şimdiye kadar kendi yönetimini seçen köyler ve beldelere, ‘Artık muhtarınızı, başkanınızı seçme hakkınız yok’ denilmiyor, hiçbir bilgi verilmiyor.” Dönmez’e göre, bir anlamda “yerel özerklik” tümüyle ortadan kaldırılıyor: “Türkiye nüfusunun üçte birinin seçme ve seçilme hakkı elinden alınmış durumda ve demokrasinin beşiği denilen bu yerlerde yerel özerklik tamamen kaldırılıyor. Diğer yandan, devasa yetkileriyle ili yönetecek büyükşehir belediye yönetimini demokrasinin beşiği bir ‘yerel’ olarak göstermek de büyük bir kandırmaca.” Yerel yönetimlerde ne olacağını iki Gelişmişlik Düzeyi ve Bozulan Ekolojik Denge Sadık ÇELİk Birçok dereyi, henüz test üretimi aşamalarında bile kuruma noktasına getiren, bu nedenle ciddi tepkilere yol açmasına, engellenmesi için ortak mücadele platformları oluşturulmasına rağmen birbiri ardına onay verilen ve üretime başlayan HES projeleri… Bu yolla çevrenin, doğal yaşam alanlarının, ekolojik dengenin yanında tarihi, sosyal ve kültürel değerlere verilen ve geri dönüşümü olmayan zararlar… Kaz Dağları’nı tehdit eden altın madenciliği sevdasına düşen işletmeler, su ve çevre kirliliğini perçinleyen çeşitli sanayi kuruluşları, 3. köprü, 3. havalimanı derken şu günlerde ülkenin yalnızca siyasi, ekonomik dengesi değil, ekolojik dengesi de yerle yeksan olma yolunda ilerliyor. Kentin kuzey ormanlarının üzerinde inşası devam eden 3. köprünün şehrin yeşilini nasıl kazıdığını görmek vicdan sızlatıcı. Köprüye çıkan bağlantı yolları için son olarak Alemdağ Ormanları’ndaki ağaçların katli neticesinde ortaya çıkan ve gazetelere yansıyan fotoğraflar insanın içini acıtmaya yetiyor. Kesilerek odun haline getirilen fidanlar ise, köprü projesi ilk gündeme geldiği günlerde ağaçların kesilmeyeceğini, başka yerlere taşınacağını iddia edenleri acı bir biçimde yalanlar nitelikte. Öte yandan örneğin Başbakan Erdoğan’ın, ekolojik dengeyi korumak üzere alabalık yavrularını dereye bıraktığı Rize’nin Fırtına Vadisi… Bu ve buna benzer çok sayıda farklı bölgede, hatta doğal SİT alanı olarak kabul edilen vadilerde yapılması planlanan, projelendirilen ya da faaliyete sokulan onlarca HES’in varlığı ister istemez insanın kafasını karıştırıyor. Bir yanda doğanın ve canlı türlerinin korunması ve sağlıklı devamlılığı için dereye bırakılan alabalıklar, diğer yanda aynı derenin üzerine kurulması planlanan ve deredeki canlı türlerinin sonunu getirecek olan HES’ler… Dikkate alınmayan ÇED raporlarıyla birlikte, yasa ve yönetmelikler dolanarak bölgeye ve doğal yaşam alanlarına verilen zararlardan dolayı mağduriyetlerini defalarca dile getiren köylülerin hiçe sayılan itirazları… Tabii bunun üzerine başta Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) gibi HES karşıtı çevreci platformlar olmak üzere çok sayıda kişi ve kuruluşlar ekolojik dengenin derelere balık yavrusu bırakılarak korunamayacağını, Başbakan’ın davranışını göstermelik bulduklarını dile getirdiklerinde onlara hak vermemek elde değil. Yine örneğin Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılması planlanan ve kentte çok yüksek oranlarda ağaç kesilmesi ile sonuçlanacak otoban projesine tepkiler ve protestolar da sürüyor… Bu örnekler çoğaltılabilir ve biz bunlarla, demokrasinin tüm kuram ve kurallarıyla birlikte işlediği, gelişmişlikle birlikte gelen ve aslında demokrasinin olmazsa olmaz kriterlerinden biri olan çevresel duyarlılık ve farkındalık düzeyiyle yaşayan toplumlarda değil ama gelişim ve demokratikleşme sürecini tamamlayamamış toplumlarda ne yazık ki sık sık karşılaşırız. İnsan eliyle doğanın tahribi ve zarar görmesi ile yine bu tahribata karşı insan eliyle verilmeye çalışılan mücadele. Doğanın sahibi değiliz, kullanım hakkı yalnızca bize ait değil ve onu dilediğimizce tahrip etme özgürlüğümüz yok, olmamalı. İnsanoğlunun doğayı ele geçirip onun üzerinde, hiç düşünmeden yaptığı değişimler ne yazık ki yeryüzünde en az bizim kadar yaşama hakkı olan diğer tüm canlı türlerinin bu haklarını ellerinden almamız anlamına gelmektedir. Günümüzde çoğu zaman ekonomik menfaatler, kimi zaman ise toplumsal ya da bilimsel ilerleme ve gelişimler öne sürülerek karayı, denizi veya havayı doğrudan etkileyecek çok çeşitli projelerin, söz konusu etkiler görmezden gelinerek veyahut da hafife alınarak hayata geçirilmesi büyük ekolojik kıyımlara yol açmaktadır. Doğal çevrenin, hele ki böylesi bilinçli ya da bilinçsiz bir doğa düşmanlığının yaşandığı, aşırı tüketim, küresel ısınma gibi kavramların doğayı ve diğer tüm canlılarla birlikte bizim varlığımızı da tehlikeye soktuğu bir çağda, yeryüzü geleceği açısından korunmasının önemi kritiktir. Kendi evimizden, kentimizden ve ülkemizden başlayarak doğayla aramızda oluşturacağımız uyumlu beraberliğin hediyesini sadece biz değil tüm bir biyoçeşitlilik alacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY BULMACA UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Rezenenin, 1 Ege Bölgesi 2 pazarların da satılan ve 3 sebze olarak 4 kullanılan 5 körpe sapla6 rına verilen ad. 2/ Vücut 7 ta oluşan de 8 rin kesik ya 9 da zedelenme... Güç1 2 3 4 5 6 7 8 9 lü, zinde. 3/ Ol 1 M U R A B B A S gunlaşmaya baş 2 Ü R E M A S M A lamak, kızarmak. 3 P O T 4/ Aksaray ilinde, 4 S U N A K E K Z İ B İ D İ tüf kayalara oyul5 L P O A R A muş birçok dinsel B yapının bulundu 6 L A R N A K A G İ T A R ğu ünlü vadi... Bir 7 E Z A Ö Z İ bağlaç. 5/ Suudi 8 S A F İ R Arabistan’ın pla 9 MA Z A R R A T ka imi... Sulu yiyeceklerin konulduğu derince çanak. 6/ Bir göz rengi... Üç bentten oluşan bir Batı şiir türü. 7/ Kan ve lenf serumunda bulunan albüminli bir madde... Adın durum eklerinden biri. 8/ Bir renk... Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret... Azerbaycan ve Kars yöresinde yaygın telli bir çalgı. 9/ Dondurulmuş meyve suyundan yapılan bir tür pelte. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Kandilçiçeği” de denilen bir kır bitkisi. 2/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Pirinçten yapılmış iki diskten oluşan vurmalı çalgı. 3/ Birbirine yakın adalar topluluğu... Eski dilde su. 4/ Ayı yavrusu... Şekerkamışından elde edilen sert bir içki. 5/ Kaliteli bir kahve cinsi. 6/ Antalya Körfezi’nin batı kıyısında bir koy ve burun. 7/ Bahçelerin yeşillendirilmesinde kullanılan bitki... Yabancı... Boru sesi. 8/ Uzak... Namzet. 9/ Rize’nin bir ilçesi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle