25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2013 PERŞEMBE 4 Dedesi Prof. Turhan Feyzioğlu, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı iken, 195657 öğretim yılının açılış konuşmasında öğrencilere “Nabza göre şerbet vermeyin” dediği için, Demokrat Parti tarafından görevden alınmıştı! Şimdi torunu, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu, 201314 adli yılının açılış töreninde, “milli irade” kavramının nasıl çarpıtıldığını açıklayarak, tarihte, dedesinin yanındaki yerini aldı. HHH “Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle işbaşına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur. Çağdaş demokrasiler ise çoğulcudur. Başka bir anlatımla çağdaş demokrasiler, sadece o an için çoğunlukta olan siyasi görüşleri değil, sayıca azınlıkta olan başka görüşleri de kucaklar. Bugün eğer mutlaka milli irade HABERLER Çarpıtılan Milli İrade Kavramı! tabiri kullanılmak isteniyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin çoğulcu bir demokrasi modeline dayandığı unutulmamalıdır. Bu durumda milli irade tabiri, çoğunluğun azınlığa tahakküm ettiği, siyasi iktidarın her kurumu ele geçirdiği ve yaşamın her alanını düzenlemeye soyunduğu, insanların yaşam biçimine müdahale ettiği dönemlerdeki içeriğinden elbette ki farklı anlaşılmak zorundadır. O halde çağdaş bir demokraside ‘milli irade’ tabirini kullanmaya devam etmek isteyenler, bu tabirin içinde siyasi iktidara muhalif düşüncelerin de yer aldığını, hükümetlerin parlamentodaki çoğunluklarına dayanarak her istediklerini yapamayacaklarını ve onlara oy vermeyenlerin de hükümeti olduklarını; insanlığın ortak değerlerini temsil eden hukukun genel ilkelerine, usulüne göre yürürlüğe konulmuş insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere ve anayasaya uygun davranılmasının zorunlu olduğunu unutmamalıdır. Anayasamızın değişmez maddelerinde ifadesini bulan Cumhuriyetin temel niteliklerinin siyasi iktidarı sınırladığı ve çoğunluğun azınlığa tahakkümünü engellediği de hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. Bu sınırlamalarla kastedilen, bazılarının ileri sürdüğünün aksine, azınlığın çoğunluğa tahakkümü asla değildir… Kastedilen, demokratik uzlaşma kültürüdür, katılımcı demokrasidir, geçici bir çoğunluğun geçici bir azınlık üzerinde mutlak egemenlik kurmasının önlenmesidir… Nasıl yaşayacağını, hangi okula gideceğini, hangi inanca sahip olacağını, nerede ibadet edeceğini, hangi ahlak kuralını benimseyeceğini kişilere dayatmaya kalkışmamasıdır.” HHH Ne acıdır ki Türkiye’deki demokratlar, “çok partili düzene” geçişten yetmiş yıl sonra bile, sağcı iktidarlara hâlâ, demokrasi ve milli irade dersi vermek zorunda kalmaktadır! Demokrat Parti iktidarı, dede Feyzioğlu’nu, görevden alarak cezalandırmıştı… AKP iktidarı torun Feyzioğlu’nu, Türkiye Barolar Birliği’nin seçim sistemini değiştirmekle tehdit ediyor! İşte 60 yılda, sağ kesim partilerinin geldiği “ileri demokrasi” noktası! Ondan Kim Korusun? Televizyonda bir film veya dizide, buzlandırılan sigara ve tütün mamullerinin oluşturduğu, garip görüntü sinirimi bozuyor. Devlet güya bizi sigaranın kötü etkilerinden koruyor. Şimdilerde buna, alkollü içkiler de eklendi, onlar da ekranda buzlanıyorlar. Amaç gençliği alkolün kötü etkilerinden korumak, 9 Eylül’den itibaren bu konuda yeni yasaklar da yürürlüğe girecek. Bakmayın gençliği alkolün zararlarından koruma dediğime! Yasaklar herkes için geçerli olduğuna göre, pek de âlâ, yetişkinleri hatta ihtiyarları bile koruyor devlet. Devletimizin bizi zararlı alışkanlıklar ve davranışlardan koruma merakı eskilere dayanır. Sakın IV. Murat dönemindeki, tütün ve alkol yasağını kastettiğim sanılmasın. Orada amaç tebaayı kötü alışkanlıktan korumak değil, devleti fitneden uzak tutmaktı. İnsanların alkol için meyhanelerde, tütün ve kahve için kahvehanelerde toplanmasından işkilleniyordu Osmanlı. Osmanlı birkaç kişi bir araya gelince orada fitne görür, korkardı. HHH Ama Tayyip Bey, vatandaşı korumada öncekileri fersah fersah geride bıraktı. Salı günü Ahmet Tan’ın köşesinde okudum. 1983’te çekilmiş ve başrolünü Cüneyt Arkın’ın oynadığı “En Büyük Yumruk” adlı, film RTÜK tarafından “duygusal boyutundan arındırılmış sevişme” sahnesi içerdiği gerekçesiyle cezalandırılmış. Demek ki, bundan böyle devlet bizi, hayvan gibi sevişmekten de koruyacak. Yakında nasıl daha insani, daha doğru dürüst yani resmi makamların istediğince sevişileceğine dair bir yönetmelik çıkarsa şaşırmayın! Artık nasıl sevişeceğimizi de devlet belirleyecek. Belki de bunun en uygun yolunu Diyanet’e sorup, öğrenecek. Devletin koruması, genelde yurttaşa yeni haklar, yeni özgürlükler, yeni olanaklar sağlama şeklinde gerçekleşmiyor da, yasak ve ceza şeklinde oluyor. Bu korumada devlet sık sık ceberut cart curt sarmalına düşüyor. Mesela bireyi sigaradan, içkiden, muhalif fikirlerden korumakta ceberut olan devlet, kadınların kocalar, eski kocalar, âşıklar tarafından öldürülmeye karşı korunmasında cart curttan öteye geçemiyor. Devletin herkese eğitim eşitliği, fırsat eşitliği sağlamak gibi, sosyal içerikli yükümlülükleri de var, ama bu yükümlülükler hep lafta kalıyor, yaşama geçmiyor... HHH Ceberut cart curt sarmalındaki koruyucu devlet, vatandaşını aslında korunması gerekenlerden koruyamaz ona fırsat eşitliği ve kendi olanaklarını, yeteneklerini geliştirme imkânı veremezken bir yandan da çeşitli koruma bahaneleriyle, çevreyi yasaklarla donatır. Yasak demek, ceza demektir. Yasaklar ülkesi, aynı zamanda cezalar ülkesidir. Bunların gerekçeleri de korumaktır. Alkolden korumak, sigaradan korumak, ahlaksızlıktan korumak, milli birlik ve beraberliğin bozulmasından korumak, aşırı ve zararlı cereyanlardan korumak, hep hayatımızı yasak ve ceza ipoteğine sokar. Koruyucu devletin geniş toplulukları işsizlikten, cehaletten ve yoksulluktan koruduğu görülmemiştir ama onun dışında her durumdan vazife çıkarır. Tabii bu arada baş korunması gereken değer de devletin kendisi olur. “Koruyucu devlet!”in anayasası ise, bireyi devlete karşı koruyan demokratik devletin anayasasının tersine, devleti kendi vatandaşına karşı yasakla, cezayla korur. Böylelikle ortaya, yurttaşın kendini güdecek olanı seçmek özgürlüğüne, ama yalnızca ona sahip bulunduğu bir yönetim biçimi çıkar. İşte bu yüzdendir ki, vatandaşın işlevinin yalnızca kendini güdecek olanı seçmekle sınırlı kaldığı, rejimde en büyük tehlikenin koruyucu devletten geldiğini gören Albert Camus, “20. yüzyılda öylesine olaylar yaşadık ki, artık devletin nasıl korunacağı değil de, bireyin devletten nasıl korunulabileceği sorununu çözmek durumuyla karşı karşıyayız” demişti... Evet, bizi demokrasi için gerçek tehlike olan “koruyucu devlet”ten kim korusun? Hem cemaat hem de hükümetin yargıdaki dengelerini yakından izleyen üst düzey yargı yetkilisi, ‘Karşılıklı psikolojik harekât yapıyorlar, kamu vicdanında adalet duygusu zedelendi’ dedi ‘Güçten nemalandılar’ İLHAN TAŞCI BAKANLIK’TAN BERGAMA SAVCISI’NA İNCELEME ANKARA (AA) Adalet Bakanlığı, 30 Ağustos Zafer Bayramı törenleri sırasında ayağa kalkmayan Bergama Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yüksel hakkında inceleme başlattı. Yüksel’in idari görevli savcı olması nedeniyle inceleme bakanlık tarafından yürütülüyor. Alınan bilgiye göre, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na göre, kurulun, idari görevleri yönünden savcılarla ilgili işlem yap ma yetkisi bulunmuyor. Bu nedenle Savcı Yüksel hakkındaki incelemeyi Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü başlattı. Konuyu değerlendiren İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Ersan Şen, Zafer Bayramı törenlerine savcının katılımının zorunlu olmadığını söyledi. Şen, savcıya ayağa kalkmadığı için “bayrağa saygısızlık” veya “bayrağa hakaretten” ceza verilemeyeceğini savundu. HÜKÜMETE SERT ELEŞTİRİ Demirtaş: Her dakika süreç zora giriyor MAHMUT ORAL Zikir kavgası Tarikat mensuplarının gürültüsünden rahatsız olan mahalleli tepki gösterince kavga çıktı, 2 kişi yaralandı BARIŞ YAMAN KONYA Konya’da Merkez Karatay ilçesi Ali Ulvi Kurucu Caddesi üzerindeki Hacı Musa Faydası Çok Camisi’nin bodrum katını kiralayan Rabbani Tasavvuf Faruki İlim Derneği üyeleri, haftanın üç günü yatsı namazından sonra zikir töreni yapıp bunu hoparlörle mahalle halkına da dinletmeye kalkınca gerginlik çıktı. Geçen pazartesi günü bir grup dernek üyesi, kendilerine tepki gösteren mahalleliyle tekmeli yumruklu kavga etti. Bu olayın ardından mahalle halkı, önceki gece yatsı namazı sonrası tekrar zikir çekmeye başlayan dernek üyelerine tepki gösterdi. Dernek üyeleriyle mahalle halkı arasında başlayan kavga kısa sürede cami dışına taştı. Tekmeli, yumruklu kavgada iki kişi yaralandı. Kavga polisin müdahalesiyle sona erdi. Polis, cami bahçesinde bir adet ruhsatsız tabanca ile 2 adet dolu kovan buldu. Mahalleliler dernek üyelerini istemediklerini belirtti. Mustafa Mutlu’nun işine son verildi İstanbul Haber Servisi Vatan gazetesinde 10 yılı aşkın süredir köşe yazarlığı yapan Mustafa Mutlu’nun işine son verildi. Mutlu, “Mesleğime ihanet ettiğim için değil, dik durduğum için kovuldum” dedi. Vatan gazetesi, Can Ataklı’nın ardından Mutlu ile de yollarını ayırdı. Mutlu, Halk TV’ye yaptığı açıklamada, işten atıldığı için mesleğine küsmeyeceğini söyledi. Mutlu, son olarak 3 Eylül’de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ekonomi Başdanışmanı Yiğit Bulut’un yaptığı kazayla ilgili bir yazı yazmış ve Bulut’u sert dille eleştirmişti. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, yaptığı açıklamada, medyada işten çıkarmaları kınadı. Açıklamada “Basın ve ifade özgürlüğü üzerinde yaratılan korku iklimi sürüyor. İşten çıkarmaların hızlanması medyada olağanüstü hal döneminin devam ettiğini gösteriyor. Meslektaşlarımızın işten çıkarılmasını kınıyoruz” denildi. DİYARBAKIR BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Hükümet adım atmadığı her dakika süreci zora sokmuş oluyor. İmralı’da, Kandil’de yürütülen temaslar, çalışmalar bunlar hükümet açısından anlam ifade etmiyorsa hükümet süreci zaten bitirmiş demektir” dedi. DTK binasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Demirtaş, Erbil’de 15 Eylül’de yapılması planlanan Kürt Ulusal Konferansı’nın 25 Kasım’a ertelenmesiyle ilgili sorular üzerine, “Maalesef yeterli hazırlık yapılamadığı için ertelendi. Bu kongrenin daha fazla ertelenmesi ve yapılmaması yönünde uluslararası bazı kesimlerden ve bölgesel güçlerden müdahaleler olduğunu da biliyoruz” dedi. Bingöl’de bir otomobilde 200 kilogram bomba yakalandığının anımsatılması üzerine Demirtaş, “Detayları bilmiyoruz, biz de basından takip ediyoruz. Hükümet adım atmadığı her dakika süreci zora sokmuş oluyor. Bu ülkenin başbakanı çıkmış, ‘süreç falan yok, parti olarak biz demokratik açılım yürütüyoruz, ortada bir süreç yok’ diyor. İmralı’da, Kandil’de yürütülen temaslar, çalışmalar bunlar hükümet açısından anlam ifade etmiyorsa hükümet süreci zaten bitirmiş demektir. 200 kilogram bombaya falan gerek yok hükümet bu süreci bitirmişse herkes bildiğini yapar” diye konuştu. AA’nın Kürtçe yayına başladığını ancak devletin anadilinde eğitime karşı çıktığını belirten Demirtaş, “Kürtçe devlete serbest, Kürtlere yasaksa bunun altında başka şeyler aramamız lazım” dedi. Demirtaş, BDP heyetinin 10 gün içinde Öcalan ile görüşeceğini söyledi. Valiye 10. Yıl Marşı tepkisi CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Eskişehir halkı, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler, kentin kurtuluş törenlerinde 10. Yıl Marşı’nın çalınmasını engelleyen Eskişehir Valisi Güngör Azim Tuna’yı Vilayet Meydanı’nda 10. Yıl Marşı söyleyerek protesto etti. CHP, İP, ADD, ÇYDD, Eğitimİş ve TGB üyeleri dün Vilayet Meydanı önünde ellerinde Türk bayrakları ve Atatürk posterleriyle toplanarak “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganı atıp 10. Yıl Marşı’nı söyleyerek valinin tutumuna tepki gösterdi. ANKARA Hükümet ile kendisini “hizmet hareketi” olarak adlandıran Fethullah Gülen cemaati arasında giderek derinleşen kapışmayı değerlendiren bir üst düzey yargı yetkilisi, gelişmeleri “ikbal adaletin önüne geçti” diye tanımladı. Hükümet ile cemaatin her alanda olduğu gibi yargıda da karşılıklı “psikolojik harekât” yürüttüğüne değinen yetkili, güç söyleminden nemalanan cemaatin “şanımız yürüsün” mantığıyla “yapmadıklarını da üstlendiğini” dile getirdi. Aynı yetkili, “Yargı cemaatten de, hükümetten de hatta kendi içindeki güçlerden de bağımsız olmalı” diyerek, yargı organlarının bağımsızlığını büyük ölçüde yitirdiğini, kamu vicdanında da “adalet” duygusunun zedelendiği gerçeğinin altını özenle çizdi. Uzun süre taraflarca kabul edilmese de Gülen cemaatinin kurumsal yapısı olarak bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın 11 maddelik açıklamasıyla hükümet ile cemaat arasındaki “kavga” alenilik kazanarak yeni bir boyuta taşınmıştı. Bildiride, cemaat mensuplarının “tasfiye” edilmesinden yakınılmıştı. Hem cemaat, hem de hükümetin yargıdaki dengelerini yakından izleyen ve bilen bir üst düzey yargı yetkilisi, yargıdaki cemaathükümet kavgasının perde arkasında yaşananları Cumhuriyet’e değerlendirdi. Yetkilinin sorularımıza verdiği yanıtlarda öne çıkan değerlendirmeleri şöyle: Tüm arkadaşlarını aktaramadılar: Özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) kapatılıp yerlerine Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile yetkili mahkemelerin kurulması sırasında kapatılan mahkemelerde görev yapan hâkimlerin yüzde 30’u yeni mahkemelere aktarılmış. “Soruşturmadan el çektirildi” tartışması yaşanmasın düşüncesiyle de elinde soruşturma olan hâkimler yeni mahkemelerde görevlendirilmiş. Savcılarda sorun yok. Ancak karşı taraf (cemaat) bunu tasfiye hareketi olarak gördü. ÖYM’lerdekileri TMK mahkemelerine getiremeyince kendilerine yönelik hareket gibi algılıyorlar. Cemaatçiler olmasa: (“Bu yaklaşım ÖYM’lerdeki yargıçların cemaatçi olduğu gibi bir sonucu ortaya çıkarmaz mı” sorusu üzerine) Orada hiç alakası olmadığı bilinen insanlar da var. Orada görev yapanlarda bir psikoloji oluyor. Kendilerini normal hâkim, savcının dışında bir yerde görüyorlar. Orada başka bir hava var diye düşünüyorum. Bunu cemaat psikolojisi değil de kendilerini bir takım görme, “Onlar olmasa İstanbul’da gasp bitmeyecekti, onlar olmasa Türkiye uyuşturucu batağına girecekti, onlar olmasa işte darbeler olacaktı.” Kendilerini böyle bir yere koyuyorlar. Kendilerine rol biçtiler: İçlerinde cemaate yakın olanlar olabilir, görüldü zaman içerisinde. Şöyle bir psikolojisi çıkıyor, hizmet (cemaat) de buna sahip çıktığı için özellikle Ergenekon’da, Balyoz’da kendilerine bir rol biçtiler. Mücadeleyi onlar yürütüyor görüntüsü verdiler, özellikle de Emniyet ayağında yaptılar. Şanımız yürüsün dediler: Hâkimleri, savcıları, “şudur, budur” diye ayırmak mümkün değil. Cemaate dışarıdan böyle bir güç izafe edilince cemaat de bundan çok hoşnut oldu. “Madem herkes bizim bu kadar güçlü olduğumuzu düşünüyor”, buradan sanki biraz nemalandılar diyelim. Nemayı maddi manada söylemiyorum. Bu nüfuz onların da işlerine geldi. Öyle olmadıkları halde bir nevi “şanımız yürüsün” gibi. Hazır herkes, “her şeyi bizim yaptığımızı düşünüyor ee bunlar da güzel şeyler” bunların üzerine oturmak gibi bir eğilimleri oldu. Onun için kendilerinde var olan gücün çok ötesinde bir güç kullandılar. Olmayan bir gücü, vehmedilen bir gücü kullandılar aslında. Sonra da bu gücün böyle olmadığı anlaşılınca bu sefer “tasfiye edildik” demeye başladılar. Hayalimiz başkaydı: Yargı cemaatten de, hükümetten de hatta kendi içindeki güçlerden de bağımsız olmalı. Kimse kendisini kandırmasın. Yargıda işler iyi gitmiyor. Şöyle bir şey var, artık olaylar öyle bir lanse ediliyor ki, hükümetle cemaat karşılıklı psikolojik harekât yürütüyor. Hizmete yakın olanlar başka bir psikolojik harekât yapıyor, hükümete yakın olanlar başka bir harekât. Böyle soruşturma olmaz olsun: Şu anda özellikle TMK (özel yetkili mahkemeler) yargılamalarında, suçlama yapılıyor, sonra da insanlardan suçsuzluğunu ispatlaması isteniyor. Hukukun evrensel kuralları bunu demiyor. Savcı olarak iddianı ispatlayacaksın, ispatlayamıyorsan kamuoyuyla paylaşmayacaksın insanları yıpratmayacaksın. Hâkimcilik oynuyorlar: Cemaatin de hükümetin de, hâkim ve savcıların da bu kavga psikolojisinden çıkması lazım. Hâkimler kendilerine gelen insanların adalet duygusunu tatmin ediyor mu buna bakmaları lazım. Bu kaygıyı çok taşımıyorlar asıl sorun da orada. Hâkimcilik oynuyor gibi bir hal var. Genelde çoğunluk nasıl terfi ederim diye bakıyor. İkbal, asli işlerinin, adaletin önüne geçmiş gibi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle