13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 EYLÜL 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA #Diren Kazova ERK ACARER Fabrika kapanmadan önce burada şef olarak görev yapan Aynur Aydemir, “Üreten biziz, emeğimizi kimsenin sömürmesine izin vermek istemiyoruz. Birlikte başaracağız” diyerek, Kazova Tekstil’te yaşanan süreci özetliyor: “Geçen yıl başında işler değişmeye başladı. Firmayı önce ikiye ayırdılar. Borçlarını ödememek için böyle bir yol izlemişler. Bir süre sonra maaşlarımız ödenmez oldu. Fabrika binasını sattılar. Bizlerle yollarını ayıracaklarını, fakat kıdem tazminatlarımızı ve içeride kalan maaşlarımızı ödeyeceklerini söylediler. Çok geçmeden bizi oyaladıklarını anladık. Fabrika satışından elde edilen parayla patronumuzun oğluna iş kurulacağı söylendi. İçerdeki mallara ise fabrikaya mal veren firmalar tarafından hacizler kondu. Avukatlara gittik, hiçbir sonuç alamayacağımızı anlattılar. Alacaklıların fabrikadan mal götürdüklerini öğrendik. Dikiş makinelerini, ütü makinelerini, iplik ve kazakları aldılar. Burada önce bizim hakkımız var. Bu nedenle çadır eylemimize başladık.” Kazova işçilerinin çadır eylemi ses getirse de bir süre sonra ilgi azalır. Emekçiler ikinci bir adıma geçip açlık grevine başlarlar. Aydemir, “Daha radikal bir eylem bulmamız gerektiği konusunda hemfikir olduk” diyor. Tam bu noktada eylemin kaderi de ona destek verenlerden biri sayesinde değişiyor. Aynı zamanda gazeteci, yazar ve belgeselci olan avukat Metin Yeğin, Kazova işçilerine yol gösteriyor. Hep birlikte, onun çektiği “Patronsuzlar” belgeseli izleniyor. Latin Amerika’da iflas eden fabrikaları ele geçirip üretime başlayan işçilerin yaşamlarını anlatan belgesel serisi işçilerde gereken etkiyi bırakıyor. “İşgal et, diren ve üret” sloganı bir anda Kazova emekçilerinin de anlayışı oluyor. “Latin Amerika örneği aklımıza yattı” diyen Aydemir, “Kadınların, çocukların, emekçilerin hikâyesi bizimkilere benziyordu” diye sözlerine devam ediyor, “İşçiler otoriteyi tanımıyorlardı. Verilmeyen hakları karşılığında fabrikaları ele geçirip üretime başlamışlardı. Aynı şeyleri yapabileceğimizi düşündük. 30 direnişçi işçiyiz. Sayımız onlara göre az olsa da sesimiz yüksek.” HABERLER 9 Türkiye’nin en hararetli günlerine ve sosyal yaşamın değişmeye başlayan renklerine yakışan şaşırtıcı, umut verici bir işçi hareketi Çiçek: Sarin Gazı Mısır’daki Darbecilere Yaradı Şam’ın Guta semtinde 21 Ağustos gecesi kullanılan kimyasal silahlar, Türkiye’de gündemin değişmesine neden oldu. 21 Ağustos öncesinde hükümetin tek dış politika önceliği Mısır’dı. Hatta sadece dış politikada değil, iç politikada da hükümet sözcüleri tarafından yoğun biçimde kullanıldı Mısır ve darbe tartışmaları. Başbakan Erdoğan, Batı ve Arap dünyasının yanı sıra içerideki muhaliflerini de her gün hatta bazen günde birkaç kez “darbecilikle”, “darbe yandaşlığıyla” suçladı. Her konuşmasını Mısır’da direnen Müslüman Kardeşler hareketine selam göndererek bitirdi. Türkiye, hükümet yetkililerinin “değerli” olduğunu söylediği bir yalnızlık ile yaşamaktaydı 21 Ağustos öncesinde. 21 Ağustos saldırısı sonrasında ise bakın neler oldu: Başbakan Erdoğan Mısır’daki tavırları nedeniyle demokrasi anlayışlarını eleştirdiği Batılı liderlerin önemli bir bölümüyle (Tek istisna şimdilik ABD Başkanı Obama) görüşerek Suriye’ye askeri müdahale yapmaları için ikna etmeye çalıştı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Mısır’da darbecilere en büyük desteği veren Suudi Arabistan’a giderek onları da “müdahale” cephesine katılmaya davet etti. AKP ve hükümet sözcüleri, Mısır’da Müslüman Kardeşler’e mesafeli yaklaşan Batı, Arap dünyası ve hatta kendi seçtikleri İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri’ne yönelik salvolarını bir anda kestiler. Suriye artık Türkiye’nin ve hükümetin gündeminde Mısır’ın önüne geçmiş durumda. AKP’nin “değerli yalnızlığı” da ilginç bir şekilde sona ermekte. HHH Bölgemizdeki gelişmelerin Türkiye’nin ve dünyanın gündemini değiştirdiği şeklindeki gözlemimize TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ten de destek geldi. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç ile birlikte ziyaret ettiğimiz Çiçek, Suriye konusunu değerlendirirken şu ifadeleri kullandı: “Mısır konusu artık gündemin 2. ya da 3. sırasına gerilemiş durumda. Artık kimse Mısır’da ne oluyor bitiyor merak etmiyor. Maalesef Suriye’deki sarin gazının en büyük faydası, Mısır’daki darbecilere oldu!” İngiltere Parlamentosu, İngiliz hükümetinin Suriye’ye askeri operasyona katılımına “hayır” dedi. Çiçek İngiltere’deki tartışmayı yorumlarken, Türkiye’deki tartışmalara ilişkin tespitini ise şöyle açıkladı: “Bakıyorsunuz herkes geri vitese takmış durumda. İngiltere, Almanya, İtalya, İspanya, Arap Ligi... Biz ise daha çocuk doğmadan elbise aramaya başladık. Müdahale olacak mı? Olacaksa nasıl olacak, kim yapacak, ne büyüklükte olacak? Kaç gün sürecek? Hedefi ne olacak? Bir sürü bilinmeyen var. Bir sürü gariplik var. Ama biz hepimiz tezkereyi konuşmaya başladık bile. Türkiye bir karar verecekse bunun gelenekleri var. Anayasamız, yasalarımız belli. Bundan önceki durumlarda nasıl davranılmış, o da belli. Hal böyleyken her gün operasyonla yatıp kalkarak kendimizi bu kadar gerginliğin içine sokmak ne kadar doğrudur acaba?” İngiltere Parlamentosu görüştü ve operasyona katılmayı reddetti. Fransa Parlamentosu’nda bu hafta görüşülecek. ABD Başkanı Obama, müdahale kararını gelecek hafta Kongre’nin onayına sunacak. Hükümet ise ortada bir BM Güvenlik Konseyi kararı bile olmamasına karşın, Türkiye’nin müdahaleyi gerçekleştirecek koalisyona katılacağını açıklamış durumda. Çiçek’e Suriye konusunun Meclis’te ele alınması gerekip gerekmediğini sorduk. Yanıtı şöyle: “Tabii ki konuşmamız lazım. Nasıl konuşulacak? Bir şekliyle Meclis’te konuşulur. Henüz bir şeyler olacak mı olmayacak mı belli değil. Harekâtın kapsamı belli değil. Türkiye işin neresinde olacak o da belli değil. Meclis önemlidir ama o da yetmez. Bazı konular vardır ki daha dar çerçevede ele alınması gerekir. İşte o noktada da siyasi diyaloğa ihtiyaç vardır.” Çiçek’e göre Türkiye, sadece dışta değil iç politikada da zor bir döneme girmekte: “Giderek siyasetin tansiyonunun yükseleceği bir sürece giriyoruz. Hem dış şartlar hem de iç gelişmeler böyle. Seçim süreci fiilen başlamış durumda. Partiler adaylarını açıklamaya başladılar bile. Türkiye’nin böyle zor bir atmosfere girdiği dönemde yeni bir siyasi anlayışa ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim.” Nedir bu ihtiyacımız olan yeni siyasi anlayış? Diyalog... Meclis Başkanı olduğu iki yılın en büyük sorununu “siyasi diyalog eksikliği” olarak kayda geçiren Çiçek, Erdoğan ile ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun kaç kez görüştüğünü sordu ve yanıtını kendisi verdi: “Sadece 3 kez. Bunların ikisi de vefat ve sağlık durumu gibi insani nedenlerle gerçekleşti. Bayramlaşmalar bile alt düzeyde yapılıyor. Resepsiyonlara katılınmıyor. Artık bu diyaloğu canlandırmak gerekir. Yeni dönemde içte ve dışta sorunlarımızın çözümü için yeni bir ortam lazım. Bu kavga ortamı olmamalı. Daha sakin, sağduyulu bir diyalog ortamı için atılacak adımlar için liderlere sorumluluk düşmekte.” İşgal et ve üret “31 Ocak 2013 tarihinden beri işsiz ve açız. İktidar partisine yakın olmakla övünen, ramazanlarda iftar çadırları açan Somuncu ailesi tarafından kıdem tazminatlarımız ve 4 aylık maaşlarımız verilmeden kapının önüne koyulduk. Patronumuz Ümit Somuncu ve oğlu Mustafa Somuncu’yla yaptığımız bütün görüşmeler sonuçsuz kaldı. Somuncu ailesinin Çalık Holding’de ‘kurumsal iletişim müdürü’ olarak görev yapan kızları Gaye Somuncu’ya da derdimizi anlatmaya çalıştık. Mavi Marmara gemisiyle yola çıkan, eşitlik, adalet ve vicdandan söz eden Gaye Somuncu, bizi ‘Uzun zamandır ailemle ilişkilerim bozuk’ diyerek başından savdı. Oysa kendisini defalarca fabrikada gördük. Somuncu ailesi, işlerin bozulduğunu bahane etti. Akrabalık ilişkileri olduğu bilinen Albaraka Türk’ten 2 milyon TL kredi çektiler. Henüz bunu ödemeden 6 milyon daha kredi aldılar. Bizi kirli çıkar ilişkileri ilgilendirmiyor. Sadece hakkımızın peşindeyiz. İşçinin korunmasını istiyoruz. Bunun için bir yasa çıkarılmalı. Ama olmayacağını biliyoruz. Çünkü pek çok milletvekilinin kendine ait işyeri var. İşçiyi koruyacak yasa çıkaramazlar...” Kazova Tekstil’in hikâyesinin bir tarafında gözünü para bürüyenlerin, kişisel çıkarları nedeniyle emekçinin üç kuruşunu bile gasp edenlerin, yalan söyleyenlerin arsız adımları var. Öteki yanında ise kanser hastası karısına ilaç alamayan, üç aylık bebeğine bakamadığı için onu yetiştirme yurduna vermek zorunda kalan ve kredi borcunu ödeyemediği için hacizle boğuşan emekçiler duruyor. Kazova Tekstil işçilerinin anlattıklarıyla şekillenen öykünün buraya kadar olan bölümüne aşağı yukarı aşina olduğumuz çok açık. Ne var ki yaşananların bundan sonrası trajik boyuttan hızla uzaklaşarak umutlu bir geleceğe doğru akıyor. Yeşilçam filmlerine taş çıkaracak öykü, Amerika ülkelerinden birinde kurulan bir film setinden taşan karelere dönüşüyor. Haklarını alamadıkları için yaklaşık iki yüz gündür direnişte olan Kazova işçileri, çalıştıkları fabrikayı ele geçirdiklerinden, burada üretim yapmaya başladıklarından, ürettiklerini sattıklarından ve ortak bir fon oluşturduklarından söz ediyorlar. Makineler çalışıyor İstanbul Haber Servisi Kazova Tekstil işçileri maaşlarını alamadıkları için direniş çadırı kurarak başlattıkları eyleme önceki gün işgal ettikleri fabrikada üretime başlayarak devam etti. Şişli’deki Kazova fabrikası önünde Grup Yorum’un da şarkılarıyla destek verdiği eylemde işçiler “Direne direne kazanacağız”, “Zafer direnen işçinin olacak” ve “İşçiyiz, haklıyız, kazanacağız” sloganlarını attı. Film gibi bir öykü... Bundan sonra patronumuz yok Hakları gasp edildiği için iki yüz gündür direnen, çalıştıkları fabrikayı ele geçiren, eski patronlarının haince kırdığı makineleri tamir eden ve üretimi geliştirmekten söz eden Kazova işçilerinin hikâyesi pırıl pırıl, aydınlık bir sona doğru akıyor. Bu, patronu reddeden ve birkaç gün önce tam kapasiteyle üretime başlayan emekçinin onurlu duruşu. “Daha işimiz bitmedi, direnişimiz boyut değiştirdi ama tamamlanmadı” diyen Bülent Ünal, yaşanan sürece umut dolu bir virgül koyuyor: “Gezi Direnişi’nden sonra, forumları dolaşıp bağış toplayabilirdik. Herkes bize yardımcı olurdu. Ancak biz emeğimizi ve mücadelemizi öne çıkaran bir duruş sergilemeyi tercih ettik. Önce fabrikada yarım kalan kazakları tamamladık, bunları da forumlarda da sattık. Gelirleriyle makineleri tamir ettirip yenilerini üretmeye çalıştık. Ürettiklerimiz piyasanın altında olacak. Yıllardır bu sektörde çalıştığımız için pazarı biliyoruz. Birkaç gün önce geniş çaplı üretime de başladık. Bir kooperatif kuracağız. Kendi patronumuz olacağız ve kendimiz üretip kendimiz kazanacağız.” Herkes geri vitese taktı Kazova Türkiye’de bir ilk Kazova tekstil işçilerinden Bülent Ünal ise, direnişin yön değiştiren seyrini ve fabrika işgalini şöyle anlatıyor: “Yeni bir mevzi kazanmalıydık. Direnişin başlamasından iki ay sonra fabrikayı işgal etmeye karar verdik. 8 kişi içeri girdik. Diğer arkadaşlarımız da fabrika önünde bizi korumaya aldılar. Polis gelirse kendilerini fabrika kapısına zincirleyeceklerdi. Patronumuz aylardır çalışmayan, üstelik başka birine satmış olduğu fabrikada, ‘İşçiler üretimi engelliyorlar, binamı gasp ettiler’ diye ihbarda bulundu. Ancak tam bu noktada, binanın yeni sahibi bize destek oldu. ‘Bina benim, işçiler misafirimdir’ dedi. Emekçiler büyük bir sorunu geride bırakmış olsalar da karşılarına çıkan yeni engellerle mücadele etmek durumunda kalırlar. Ünal, “Somuncu ailesinden alacağı olan firmalara öncelikle bizim hakkımız olan fabrika makineleri ve üretim mallarını kaptırmamak için çok çaba gösterdik” diyerek anlatıyor: “Bir yandan da Emniyet’le mücadele ediyorduk. Henüz sabah olmadan icra takibi yapmak için fabrikayı bastılar. Bu arada, üretim yapabilmek için makineleri tamir etmek zorunda kaldık. Çünkü patronumuz, makineleri ‘Madem bana yâr olmayacak kimseye de yâr olmasın’ diyerek parçalatmış. Öncelikle bu makineleri tamir ettirmek için uğraştık, hâlâ da uğraşıyoruz.” Artık geriye dönüş yok Ünal, haklı ve onurlu mücadelelerinde toplumun pek çok kesiminden destek aldıklarını da anlatıyor: “Belgeselimizi yapıyorlar. Direnişimizin hikâyesini Türkiye daha yakından tanıyacak. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) yanımızda oldu. Çadırımız her gün dolup taşıyor.” Ünal, Kazova’yla yan sokakta yer alan başka atölyelerde çalışan emekçilere ve sendikalara ise sitemde bulunuyor. “Arkadaşımız olan işçiler, korku nedeniyle bizlerle selamı sabahı kestiler. Düzen, kendini korumak için korkuyu kullanıyor. Sendikalardan da genel merkezleri çok yakınımızda olmasına rağmen, yeterli desteği alamadık. Sadece Nakliyatİş başından sonuna kadar yanımızda oldu. Bununla birlikte haziranda başlayan Gezi Direnişi, Tüm Türkiye gibi bize de umut oldu. Bu süreçte hem halk hem de işçiler bilinçlendi. Emekçiler uyandı, artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz.” ‘Meclis’te konuşulur’ Ünal, yaşadıkları zorlu mücadele ve benzeri olmayan direnişte pek çok baskıyla karşılaştıklarını anlatıyor: “Kazova, akacak yolu kendisi bulan bir direniş oldu. Biz alın terimizin karşılığını almak için yola çıktık. ‘Eylemlerimizi programlı bir sınıf mücadelesine dönüştüreceğiz, Türkiye’nin de önünü açacağız’ gibi bir tavrımız yoktu. Fakat bunlar kendiliğinden oldu. Hakkımızı almak için her yolu denedik. Bayramın birinci günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmek istedik. Amacımız Kısıklı’daki evine gidip derdimizi anlatabilmekti. Ancak daha fabrika önünde peşimize polis takıldı. Otobüslere beşer kişilik gruplar halinde bindik. Fakat Anadolu yakasına geçemeden bizi otobüslerden indirdiler. Bu ülkede seyahat özgürlüğünün olmadığını da anlamış olduk. GBT bozuk denilerek bizi karakola götürdüler. Burada da sistem çökmüştü. Saatler sonra GBT’lerimiz alınabildi. Elbette amaçları Başbakan’la görüşmemizi engellemekti. Karakoldan çıktığımızda, Erdoğan çoktan evinden ayrılmıştı.” Emekçiden korkuyorlar ‘Siyasette tansiyon yükselecek’ BAŞSAĞLIĞI Çalışma arkadaşımız Demet Yalçın’ın sevgili babası VEFAT Baromuzun 11348 sicil sayısında kayıtlı AVUKAT MEHMET YALÇIN 31.08.2013 tarihinde vefat etmiştir. Merhuma Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine başsağlığı dileriz. ÖNDER KORKMAZ vefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesi 02.09.2013 Pazartesi günü (bugün), Karacaahmet Şakirin Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Ihlamurkuyu Mezarlığı’na defnedilecektir. Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine, yakınlarına ve Baromuz mensuplarına başsağlığı dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI Çare diyalogda C ÇALIŞANLARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle