25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EYLÜL 2013 PAZARTESİ 6 HABERLER ‘Ali İsmail Korkmaz’ın tüm saldırganlarının yakalanması için soruşturma devam etmeli’ Diğer katiller de bulunsun Fenerlilerden ‘Ali’ marşı İstanbul Haber Servisi Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın anısını Fenerbahçe taraftarları marş besteyeleyerek yaşatıyor. Fenerbahçe taraftarları Ali İsmail Korkmaz için marş yazdı. Fenerbahçeli olduğu bilinen Korkmaz için yazılan marşın sözleri şöyle: “Daha 19 yaşında, düşlerinde özgür dünya / Öptüğü çubuklu forma, yaşayacak anısında / Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe yıkılmaz.” CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Eskişehir’de kalabalık bir grup, uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybeden 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz için eylemlerini sürdürdü. Eskişehir’de 2 Haziran’da Gezi Parkı protestoları sırasında saldırıya uğrayan ve 38 gün komada kaldıktan sonra yaşamını yitiren 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz için yürüyüş Tepebaşı’ndaki Espark AVM önünde “Gezi direnişçilerini değil, Ali İsmail Korkmaz’ın katillerini tutuklayın” pankartının açılmasıyla başladı. Yürüyüş Ali İsmail’in saldırıya uğradığı Yunus Emre Caddesi’nde sona erdi. Yürüyüşçüler Ali İsmail’in saldırıya uğradığı yerde yaklaşık 30 dakika yolu trafiğe kapatarak yarım saat oturma eylemi yaptı. Oturma eylemi yapan gruptakiler sık sık “Vali istifa”, “Ali’ye adalet katillere müebbet” ve “AKP savaş, gençlik barış istiyor” diye slogan attı. Eskişehir Direniş Forumu adına basın açıklamasını Fatma Kurt okudu. Kurt, Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi olayında 5 kişinin tutuklandığını, Beşik Otel’e ait güvenlik kamerası görüntülerinin bir bölümünün halen kayıp olduğunu söyleyerek şöyle konuştu: “Kararlılığımız ve kamuoyunun artan baskısı sayesinde dördü sivil biri polis beş kişi tutuklandı. Fakat tahrip edilmiş ve toplamda 19 dakika 14 saniye uzunluğundaki Beşik Otel’e ait görüntüler hâlâ ortaya çıkarılmadı. Kayıp olan 74 saniyelik Beşik Otel görüntüleri Ali’ye yapılan üçüncü saldırıyı içermektedir. Kayıp olan 18 dakikalık görüntüler ise o gece ara sokakta bulunan polislerin ve faşistlerin görüntülerini içermektedir. Avukatlara göre 28 Ağustos’ta ortaya çıkartılan görüntülerdeki bir polis ve tanıkların ifadelerine göre 2 farklı polis de bu örgütlü saldırının içindedir. Saklanan Beşik Otel’in kayıtlarının ortaya çıkartılmasını, bu saldırının baş sorumlusu olan polislerin ve diğer tüm sorumluların cezalandırılmasını istiyoruz.” Öte yandan yürüyüşün yanı sıra Ali’nin katillerinin cezalandırılması için Adalar semtinde “Eskişehir Direniş Forumu” tarafından imza kampanyası da başlatıldı. Dinamik Güç, Molozu Temizler Türkiye’nin dinamik gücü ayakta. Dün tam yazdığımız gibi oldu, bu güç bütün Türkiye’yi sarıp sarmaladı, öptü kokladı, el ele tutuştu. Şarkı söyledi, savaş yok barış var dedi... Polis engellemeye çalışmış... hiçbir şeyin farkında olmayanların karşı çabaları, boşverin... Dinamik güç nedir? Sosyolojik olarak, siyasi sonuçlarıyla birlikte, etkileyendir, sürükleyici değiştirici belirleyici sonuçlandırıcı... Dinamik güç, en önemlisi gelecektir! Yarını kurucudur... Bugünkülerden yarını devralacak olandır... Fikir olarak, yaratıcılık olarak farklı olandır... Dünyanın akışını gören, onunla kucaklaşmak isteyendir. İktidarın kendilerine açtığı nimet kapılarından, hazineyi soyup sonra birlikte paylaşma/kırışma önerilerinden gücünü almayanlardır. Kendi emeği, zekâsı, yeteneği ve kendi sermayesiyle geleceğe yürüyenlerdir. Bu iktidarın kendisine iş, ekmek, kişisel özgürlük, demokrasi, hak ve adalet asla veremeyeceğini görenlerdir. Yiyiciler iktidarından nefret edenlerdir. Ahlaksızlıklardan kusanlardır... Kadınlardır, kızlardır, gençlerdir. Dinamik güç nedir diye sormayın bana; özgürlüktür, hak ve adalettir, vicdandır, insani olandır, alnı ak ve paklıktır... Bu iktidarın, bütün varlığıyla, ülkenin ve kendisinin geleceğe doğru akışının önünde engel olarak moloza dönüştüğünü görendir... Sonuçta, bu moloz yığınının kayıtsız şartsız temizlenmesi gerektiğini kavrayandır. HHH Bugün yaşadığımız, Türkiye’nin dinamik gücü ile iktidar arasında giderek derinleşen uçurumun, büyüyen çelişkinin artık durdurulmaz dışavurumudur. Oy, sandık vb. burada hikâyedir... bu çelişki çözülmeden Türkiye rahatlamaz, bu uzun sürecek bir süreçtir, gitgelli, hafif dalgalı güçlü dalgalı, bazen durulmuş bazen yatağından taşan ve sel gibi akan... Bu güç epey bir süredir pasif olarak gelişip duruyordu... Ne zamandır diye sormayın, iktidar ve başının ülkede her yaptırımı, yaptığı her yasa, getirdiği her kısıtlama, diktatörlük doğrultusunda attığı her adım.. ülkenin dinamik güçleriyle iktidar arasındaki çelişkiyi derinleştirdi... Mesela neler? Hepsini biliyorsunuz... Parasız eğitim pankartı taşıyan üçbeş öğrencinin yıllarca hapiste tutulmasından tutun, derelerine sahip çıkan köylülere kadar, iktidarın, kendisine yönelen bütün haklı irili ufaklı protestoları bile şiddetle bastırması... 444 eğitim dayatması ve herkesi/ülkeyi imam hatipleştirmeye yönelmesi... içki yasakları... ülkenin var oluş kaynaklarına, Atatürk’e, Cumhuriyete ve kazanımlarına yönelik, iktidar ve paralı sözde entel soytarılarınca büyük ideolojik ve fiili imha saldırıları... açık yalanlar dolanlar... durmadan ama... yargıya taktıkları iktidar kelepçeleri... iktidar başının günde beş posta kendine biat etmeyen herkese saldırısı... medyayı köleleştirmesi... iktidarda beş vakit dinsel söylem ve yaptırımlar... insan kayırma, seçme... kötülere, hırsızlara, namussuzlara kapıları açarken; namusluya, dürüste, yeteneğe, akla zekâya kapama... Epey bir süredir pasif duran dinamik güç adım adım uyandı... doldu doldu... boşanacak bir tetikleme beklerken... Gezi ile patladı... Gezi yiğit gençliğinin ardında, yanında, önünde, çevresinde saf tuttu. Bugün bütünleşik bir güçten bahsediyoruz... Dinamik güç, buna diyorum... Kimler bunlar? Bu iktidarın ezdiği herkes... Bu iktidar altında yok olacağını gören herkes... kaybedeceğini gören bütün kesimler... Bu iktidarın bir an önce yıkılıp gitmesini arzulayan herkes bu dinamik gücün kendisidir. Bir “sınıfsal tahlil” yapmıyorum. Bir toplum ve ülke ayrışmasını sorguluyorum. Dinamik güç bakıyor: Yahu bu adamın söylemi kendisiyle uyuşmuyor. İdeolojisi yabancı, dinsel söylemi parçalayıcı ve bölücü, dayanılır gibi değil... kendilerine bırakılan tek yol, kendisi olmaktan çıkmak ve birer birer iktidarın izdüşümlerine dönüşmek... Sözcüsüne bakıyor yalancı, belediye başkanına bakıyor on paralık, öbürü kimliksiz, berikiler birer suret... sağı solu karanlık gölgelerle kuşatılmş... tümü üçüncü, beşinci, onuncu sınıf... Adamlar üstelik ülkeyi savaşa itiyor, komşuların iç savaşlarında kışkırtıcılık, yalancılık, dolancılık yapıyor; komşu insanlarının daha çok ölmelerine katkıda bulunuyor... Feld mareşallik düşü içinde, ülke insanlarını, askerlerini kırdıracak... Türkiye’yi daha çok esir edecek, elde ne var ne yok yok edecek... Gelecek kararlık mı karanlık... Dinamik gücün aktif kesimi, kaybedecek artık bir şeyi olmayacağını veya olsa bile umursamayacağını, hepsini yerine koyabileceğini gören ve kendine güvenendir... Pasif kesimi ise daha büyük bir potansiyel olarak durandır. HHH Dinamik gücün karşısında iktidarın kitlesel şiddeti var. Planları, tehditleri, sopası, tankı tüfeği var. Dinamik gücün en büyük silahı ise kitlesel kararlılığı ve kenetlenmesi. Geleceği kuracak dinamik güçler, molozlaşan iktidar gücüne akılla, zekâyla, espriyle yaratacağı yeni protesto yolları ve yöntemleriyle 100 basar... Dinamik güç arasındaki uçurum derinleşiyor. Molozlaşan ve diktatörleşen iktidar hiçbir zaman bir milletten büyük ve güçlü olmamıştır ve olamaz. Yineliyorum: Millet kalır, diktatörler yıkılıp gider... ADALET RAPOR DİNLEMİYOR Bakanlık, ressamlardan eserlerinin isimlerini, türlerini ve ölçülerini istedi Adli Tıp’ın kararına rağmen MURAT İNCEOĞLU Sanatı da fişlediler SELDA GÜNEYSU cezaevinde Türkiye’de ölüm cezasının hukuk sisteminden tümüyle kaldırılmasının üzerinden yedi yıl geçti. Ancak cezaevi koşulları ve ağır çalışan karar mekanizması nedeniyle cezaevlerinde bu yıl 3 kişi öldü, birçok tutuklu, hükümözlü ve hükümlü ölüm sınırında. Kanser hastası Mete Diş bir süre önce tahliye olurken geçen gün de Kemal Avcı tahliye edildi. Tedavisi cezaevi koşullarında mümkün olmayan Mete Diş birçok kişi de durumları iyice ağırlaşmadan sıranın kendisine gelmesini bekliyor. Tek başına yaşamını sürdürmesi mümkün olmayan Ali Haydar Yıldız onlardan biri. İstanbul Pendik’te 9 Ağustos 2012 günü bir kuyumcu soygunu sırasında çıkan çatışmada 6 yerinden yaralandı. Omuz bölgesinde 2, kalçada 1, kürek kemikleri arasında 1, sağ göğüs altında 1 ve sağ kol bilekte 1 kurşun yarası alan Yıldız, önce Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sonra da Samatya Sosyal Sigortalar Hastanesi’ne götürüldü. Ama ilk 8 saatte yapılması gereken tıbbi müdahale gecikince Yıldız felç oldu. Tutuklanınca önce Metris Cezaevi’ne konuldu. Bir hafta kaldığı cezaevi revirinde belden aşağısı tutmadığı için tuvalete çıkamadı, kişisel temizliğini yapamadı. Metris’ten sevk edildiği Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ne götürülmeden önce Tekirdağ Devlet Hastanesi’ne götürüldü, ancak doktorlar altı kirli olduğu için te Kemal Avcı davi etmek istemedi, pansuman için ve yaralarına bakılacağı için hastanede altı bir kez temizlendi. Cezaevinde ise diğer tutuklu ve hükümlüler yardımcı olmaya başladı. Hastalığı nedeniyle yeniden Metris R Tipi Cezaevi’ne gönderildi. ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları Genel Müdürlüğü, Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’ne (GESAM) “acil” koduyla gönderdiği yazıda, ressamlardan 2013 yılının nisan, mayıs ve haziran aylarında yaptıkları resimlerin “isimlerini, türlerini ve ölçülerini” istedi. Bakanlıktan istenen bu bilgiler, ressamlarda “Fişleniyor muyuz?” endişesi yarattı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ressamlardan “ilginç bir istekte” bulundu. Bakanlık, GESAM’a gönderdiği “acil” ibareli yazısında, meslek birliğine üye 691 ressamdan 2013 yılının nisan, mayıs ve haziran aylarında yaptıkları resimlerin isimlerini, türlerini ve ölçülerini istedi. GESAM yönetiminin de söz konusu yazıyı, üyesi bulunan ressamlara, 22 Ağustos’ta, “Acil ve günlüdür” başlıklı bir yazı göndererek duyurdu. GESAM’dan ressamlara gönderilen yazıda, “Bağlı bulunduğumuz Telif Hakları Genel Müdürlüğü, meslek birliğimize gönderdiği ‘acil’ ibareli yazında, siz değerli üyelerimizin sanatsal üretimlerine göre ‘sınıflandırma, tasnif ve arşivleme’ yapacağından ürettiğiniz eserlere ait bilgilerin GESAM’daki bilgi havuzunda toplanarak bildirilmesi istenmektedir. Bu münasebetle, 2013 yılının ikinci 3 ayında (nisan, mayıs, haziran) yaptığınız yeni eserlerin isimleri, türleri ve ölçülerinin en geç 16 Eylül 2013 Pazartesi akşamına kadar GESAM’a yazı ile bildirilmesi gerekmektedir” denildi. Celal Binzet: Bir sanat örgütünün kendi üyelerinden üçer aylık dönemler içinde meydana koyduğu yapıtların ad, tür ve ölçü olarak kendilerine bildirilmesini istemek ilginç geldi bana. Bağımsız çalışan sanatçılar var. Onların durumu ne olacak? Bizde daha geçmiş sanatçılarımızla ilgili derli toplu bir çalışma yapıldığı bilinmiyor. Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin kayıtları bile doğru dürüst değil. Ayrıca bugün bakanlığın “Sanatçı Belgesi”ni yalnızca ebru ve hat gibi geleneksel uğraş alanında çalışanlara verdiği bir gerçek. Öyleyse bu uygulamada bir çelişki yok mu sizce? İleriye dönük bazı soru işaretleri taşımasından endişe duymamak olası değil. Günümüzde sanat yapıtlarına “ideolojik” ve “müstehcen” gibi etiketlerin yapıştırıldığı unutuldu mu Nilgün Altan (GESAM üyesi): GESAM daha önce, bu yılın ocak, şubat ve Her yer gökkuşağı İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Kaldırımlar yurdun dört bir yanında renkleniyor. İzmir, Ankara ve Batman’da da dün, zincirleme ilerleyen kaldırım boyama etkinliklerine yeni halkalar eklendi. Beyoğlu’ndan yurda yayılan eylem İzmir’de de kabul gördü. Sosyal medyada örgütlenen yurttaşlar, çeşitli parti ve sivil toplum örgütleri üyeleri ile sanatçılar Konak’taki Dario Moreno Sokağı’nın yanındaki Şehit Kemal Eser Sokağı’nın yokuşunda bir araya geldi. İmece usulü yokuşun merdiveninin tüm basamaklarını gökkuşağı renkleriyle donatıldı. Karabağlar’da, Basın Sitesi’nin yanındaki yokuş da renklendi. Gezi eylemlerinin ardından örgütlenen Park Forumları’nın merdiven boyama eylemlerini sürdüreceği bildirildi. Ankaralılar da, Kuğulu Park’ın yanında bulunan Yazanlar Sokağı’nın merdivenleri de rengârenk boyadı. Batman’da da Kent Konseyi Gençlik Meclisi trafiğe kapalı güzergâh olan Gülistan Caddesi’ni 1 Eylül Dünya Barış Günü nedeniyle önceki akşam gökkuşağı renklerine boyadı. Gençlik Meclisi Başkanı Mahmut Şerzan Demir, 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri kapsamında Gülistan Caddesi’ni gökkuşağı renklerine boyamayı bir görev bildiklerini söyledi. İstanbul Fındıklı’daki merdivenlerin önce gökkuşağı renklerine, daha sonra da gri renklere boyanmasının ardından böyle bir karar aldıklarını ifade eden Demir, “Dünyanın sadece siyahbeyaz renklerden ibaret olmadığına dikkat çekmek için, yaklaşık 1 kilometreyi bulan güzergâhı gökkuşağı renklerle boyadık” dedi. Kent Konseyi’nin desteğiyle Gülistan Caddesi’ni önceki saat 20.00 sıralarında boyatmaya başlayan Kent Meclisi üyeleri, yaklaşık 5 saatte 1 kilometrelik yolu gökkuşağı renklerine boyattı. Ressamlardan tepki mart döneminde de bu tür bilgileri istemişti. Ben çok dikkate almamıştım, bir seferlik zannetmiştim. Ancak ikinci bir yazı gelince açıkçası çok şaşırdım. Çünkü bugün ne yazık ki sanatı baltalamak adına birçok yasa hazırlanıyor. Arkadaşlarıma sordum, hiçbiri böyle bir bilgi göndermemiş. Göndermek de istemiyor. Ben “nü” çalışan bir ressamım. Devlet ya da belediye galerine sergi açmak için müraacat ettiğimde, hep ret yanıtı aldım. Şimdi şu soruları soruyorum: “Sanatçılar arasında ayrım mı yapmak istiyorlar? Nü eserlere yönelik bir sınırlama mı var?” Eğer öyleyse GESAM neden böyle bir şeye önayak oluyor? GESAM kimin yanında? Osman Altıntaş (GESAM Başkanı): Bana göre böyle bir çalışma istenmesinin nedeni arşiv oluşturmak. İleriye dönük bir çalışma. Ancak ne yazık ki orada belirtilen sorular yanlış. Yazıda bize, resimlerin ölçülerini, türünü sormak yerine “eserin tekniğini” sorsalardı, biz o zaman resim için “suluboya, yağlıboya tekniği ile yapılmış bir resim” diyebilirdik. Bu da gerek Telif Hakları’nda gerekse Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nde alandan anlayan isimlerin bulunmamasından kaynaklı. Resmin “türü” sorulunca, haliyle sanatçılar da endişe duyuyor. Bakanlık yetkilileri ise söz konusu isteğin “telif hakları yönünden ressamların eserlerine yönelik arşivleme çalışması için geçerli olduğunu” ileri sürdü. Avukat Tuncer: Bütün sözleşmelere aykırı Bu arada Yıldız’ın vücudunda sürekli yatmaktan yaralar oluştu. Büyük bir acı yaşarken sedye ile mahkemeye taşındı. Duruşmada yaşadığı acıyı gören mahkeme, hastaneye götürülmesini kararlaştırdı. Metris Cezaevi yönetimi ise Yıldız’ı Adli Tıp Kurumu’na sevk etmesini talep etti. 23 Ocak 2013’te Adli Tıp Kurumu’nca verilen raporda da Ali Haydar Yıldız’ın günlük işlerini tek başına yapmasının mümkün olmadığı, bir başkasının desteğine ihtiyacı olduğu belirtildi. Adli Tıp raporunun ardından avukat Gülizar Tuncer yine tahliye talebinde bulundu ise de mahkemece kabul edilmedi. Tuncer, “Mahkemeler insani açıdan olaya bakmasalar bile, Anayasa 90. madde gereği bir iç hukuk normu haline gelen ve yasalardan önce uygulanması gereken uluslararası sözleşmeler gereği bunu yapmak zorundalar” diyor. Korku duvarını yıktık İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Taksim Dayanışması Sözcüsü ve İstanbul Şehir Plancıları Odası Başkanı Tayfun Kahraman, “Gezi’den sonra hayatın kendisi direniş haline geldi. Gezi’de korku duvarlarını yıktık” dedi. Aliağa Belediyesi’nce bu yıl 23.’sü düzenlenen Emek ve Barış Şenlikleri kapsamında gerçekleştirilen “Gezi’den Önce, Geziden Sonra: Değişen Türkiye ve Dünya” konulu panelde konuşan Kahraman, Gezi Direnişi’nin, “efendi” bir söylemle kentine ve ağacına sahip çıkmak isteyenlere yapılan polis müdahalesine karşı barışçıl bir sesleniş olduğunu vurguladı. Kahraman, “Orada hoşgörü ile birlikte, bugüne kadar birbirine karşı taş atanların birbirleri ile nasıl halay çekebileceklerini gördük” dedi. Gezi’den sonra hayatın kendisinin direniş haline geldiğini söyleyen Kahraman, “Şu anda hiçbirimiz hak arayışına karşı sessiz kalmıyoruz. Bundan sonra hiç birimiz korkmuyoruz. Korku duvarını yıkmış olan bu halkın bundan sonra söyleyecek çok şeyi var. Gezi’den sonra hepimiz çok mutluyuz” diye konuştu. Panele katılan, gazetemiz muhabirlerinden İlhan Taşcı, “Bana Taksim Dayanışması Sözcüsü Kahraman, Gezi’nin önemine vurgu yaptı: göre ‘Gezi’ medya açısından bir görüntüydü ve sosyal medya devreye girerek o görüntüyü halka ulaştırdı. Sosyal medyanın yaptığı bu iş, bazı yönleriyle iyi, bazı yönleriyle de kötüydü. Bu açıdan bakıldığında Gezi bize çok şey gösterdi. En önemlisi de görüntüler açısından gerçeğin hiçbir zaman gizlenemeyeceği gerçeğini ortaya koydu. Bu eylemin kitleselleşmesi biraz da bu görüntülerle oldu” diye konuştu. Taksim Dayanışması avukatlarından olan Can Atalay da “Bu direniş, bu topraklarda az görülmüş bir kitle hareketidir” dedi. Bozdağ’dan ‘Palalı’ yorumu YOZGAT (Cumhuriyet) Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Gezi Direnişi’nde eylemcilere pala ile saldıran Sabri Çelebi’nin tutuksuz yargılanmasına tepki gösterdi. Hacıbektaş’ta kendisine saldırı olduğunu hatırlatan Bozdağ, “Tavrımız belli. ‘Palalı kararı da yanlış. Tutuklu yargılamak böylesi olaylarda olmayacak da hangi hadisde olacak. Yargı toplumdaki tepkiyi dikkate almalı” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle