14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 EYLÜL 2013 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bilmeyişin Gaddarlığı DÜNYA düzenini kuranların oyunlarını bilmeden onlarla baş etmeye kalkışmak ve okkanın altına düşmeden ayakta kalmak çok zordur. Hele iletişim ve dünya kamuoyunu etkileme şebekeniz zayıfsa. Şu sıra, komşumuz Suriye’nin insanları, sadece kendilerini yönetenlerin izlenmeye çalıştığı bir politikanın değil, bu ulusal zayıflığın da kurbanı olmakla karşı karşıyalar. Örneğin, bütün ülkelerdeki kamuoyu “kimyasal silah” kullanma yasağının sadece Suriye’ce yüzde yüz ihlal edildiğine inandırılmış durumda. Oysa, bilinse ki “kimyasal silahların geliştirilmesi, imal edilmesi, stoklanması, kullanılması ve imha edilmesi” konusunda uluslararası bir sözleşme var ve o sözleşmenin yine epeydir yürürlükte olan 24. maddesi “kitlesel” nitelik taşıyan ayaklanma, kalkışma gibi durumlarda asayişin sağlanması için bu tür silahların kullanılmasına izin vermektedir. Ancak, bütün böyle önlemler için hep geçerli olması gereken oranlara ve amaca uygunluk gibi ölçütlüklere bağlı kalmak koşuluyla. Neredeyse ülkemizin günlük yaşamına girmişçesine alışılan biber gazı kullanımı da böyle durumlardan biri. Bunun içindir ki, ulusal ya da uluslararası denetlemelerde asıl önemli olan, bu koşullara uygun davranılıp davranılmadığının araştırılması ve açıkça belirlenmesidir. orunun püf noktası budur zaten. Ulusal ve uluslararası iletişim ve etkileme ağlarının gücü ya da güçsüzlüğü de bu açıdan önemlidir. Konuya ilişkin uygulamalar, göz yummalar, sessiz seyirci kalmalar veya kıyameti koparmalar da öyle. özden kaçırılan ve hakça değerlendirilmeye hiç alınmayan bir başka nokta da sorumluluk: Kimi ya da kimleri suçlayıp cezalandıracaksınız? İhlale karar verip uygulanmasını emreden kişileri ve organların mensuplarını mı? Yoksa ülkeleri ve halklarını mı? Kimyasal silah kullanıldı diye kullanılmasını kararlaştıran ve uygulanmasını emreden kişileri yakalayarak devletlerarası yargı organları karşısına çıkarıp cezalandırmak mı? Yoksa bunu sağlayacak mekanizmaları henüz kuramadığınız için, insanların ülkesi üstüne ölüm füzeleri yollamak ve olup bitenlerden haberi bile olmayan falanca sessiz kentin suçsuz filancalarını yok etmek mi? uriye’ye “silahlı müdahale” çığırtkanlığı yapmadan önce, biraz düşünür müsünüz lütfen? T Türkiye, Savaşa Asla Girmemelidir! ürk halkının yüzde 75’i Suriye’ye karşı savaşa hayır derken, hükümet aylardır bu savaşın hazırlığını yapmaktadır. Bu ısrarlı girişimlerle Türkiye’nin kapısına dayanmış olan ekonomik kriz ve GeziTaksim Direnişi, bu savaş gündemiyle unutturulmak istenmektedir. Başbakan Sayın Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu büyük bir akıl tutulması yaşamaktadır. Suriye ve Esad dostluğuna haklı hiçbir gerekçe olmaksızın bir anda son verilerek, Esad’ın düşürülmesi Türkiye’nin temel politikası oldu. Gerekçe olarak da başlangıçta “Suriye’de demokrasi” istendiği söylenmekteydi. Fas, Tunus, Libya, Mısır’dan sonra Suriye’de de “Arap Baharı” gereği yönetim değişmeliydi. Türkiye ile neredeyse 1000 km kadar sınırı olan bu komşu ülkeyle çok yönlü ve son derece dostane ilişkiler sürerken bir anda bu akıl almaz dönüşümü, dıştan gelen bir talimata uyulması, bir diğer deyimle taşeronluk görevi üstlenilmesiyle açıklanabilir. Suriye’de var olan istikrarlı bir yönetim tarafından güvencede olan TürkiyeSuriye sınırı, PKK’nin Suriye kanadının kontrolüne geçmiştir. Türkiye yönetiminin de destek verdiği iç savaş sonucu bugüne değin 500.000’e yakın Suriyeli sığınmacı Türkiye’ye, bir buçuk milyonu da diğer ülkelere kaçmıştır. TürkiyeSuriye arasındaki ekonomi çökmüş, başta Hatay ve Gaziantep olmak üzere Suriye’ye yakın diğer kentler bu durumdan son derece olumsuz etkilenmiştir. Suriye’deki bu iç savaş Türkiye’nin çok yönlü zararına olmuştur. Kuzey Irak’ta olduğu gibi Kuzey Suriye’de de bir Kürt Federe Devleti’nin kurulması olanağı sağlanmıştır. Bunu isteyen ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri ve onun Ortadoğu’da korumakla görevli olduğu İsrail geldiği bilinmektedir. Kendi ülkesinde demokrasiyi, hukuk devletini, insan hak ve özgürlüklerini otoriter bir yönetimle yok etmekte olan ve halkın bir kesimi tarafından diktatör olarak nitelendirilen Başbakan han AKP içerisindeki aklıselim insanların ve bu partiye oy verenlerin, son derece tehlikeli bu gidişata karşı açıkça tavır almaları, vazgeçmemeleri gereken bir görevdir. Bu medeni cesareti göstermenin artık zamanı gelmiştir. Bizler hep birlikte “Yurtta barış, dünyada barış” hedefine kenetlenmeli ve bundan asla ödün vermemeliyiz! Prof. Dr. HAKKI KESKİN Siyasal Bilimci. S G gi hakla bir başka ülkede, Suriye’de, demokrasi adına oradaki yönetimi düşürmeyi ve giderek bunu savaş yoluyla da olsa yapmayı ana görevi haline getirebilir. Amaç gerçekten Arap ülkelerinde demokrasi ise, açık dikta yönetimleri olan Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleri’ne karşı Başbakan ve partisinden bir eleştiri neden duymuyoruz. Çünkü bu ülkeler öteden beri ABD’nin kuklası yönetimlere sahiptir. Çünkü bu ülkelerin her yıl yüzlerce milyarı aşan petrol gelirleri ABD ve Batı ülkelerine akmaktadır. Çok yakın geçmişimizde ABD’nin Irak’a karşı yürüttüğü savaşın aynı gerekçeyle başlatıldığını ne çabuk unuttuk?.. ABD, Irak’ta kimyasal ve biyolojik silahların bulunduğunu ve hatta atom silahının bile olabileceği iddiasıyla ve dikta rejimi Saddam’ı devirerek Irak’a demokrasiyi getirme gerekçesiyle savaş açmadı mı? Bu savaşta tahminlere göre bir buçuk milyon insan katle Irak yalanı ne çabuk unutuldu! dilmedi mi? Irak, ArapKürt, SünniŞiilere göre bölünmeye taşınmadı mı? Kuzey Irak’ta bir Kürt Federe Devleti kurulmadı mı? Saddam’ın devrilmesinden günümüze yıllar geçmesine karşın bugün bile Irak’ta her hafta bombalı saldırılar sonucu yüzlerce insan ölmüyor mu? Peki, Saddam’ın elinde kimyasal ve biyolojik silahların bulunduğu iddiası kanıtlandı mı? Tam aksine: savaştan sonra bizzat Amerikan Kongresi’nin yaptığı parlamento araştırması sonunda ortaya çıktı ki, CIA Irak’a ABD’nin savaş açılabilmesi için bu gerçekdışı iddiayı ortaya attı. Saddam’ın elinde kimyasal ve biyolojik silahın olmadığı kesinlik kazandı. Şimdi aynı yalan Suriye’ye karşı savaş açabilmenin gerekçesi olarak kullanılıyor. Birleşmiş Milletler adına Şam’a giderek yüzlerce Suriyelinin hunharca ölümüne neden olan katliamı araştırmakla görevli uzmanların orada bulundukları bir sırada, Esad yönetiminin kimyasal silah kullanacağına inanmak olası mıdır? Suriye yönetimi bu kadar aptal mı dır? Yoksa bu gerekçeyle Suriye’ye savaş açmaya inandırılmak isteyenler mi aptal yerine konmaktadır? Suriye yönetimi bu katliamın, kendilerine “Özgür Suriye Ordusu” denenlerce yapıldığını iddia etmektedir? Gerçek hangisidir? Kimyasal silah kullanılmış mıdır? Kullanılmış ise kim tarafından kullanılmıştır? Bu henüz araştırılmaktadır. Araştırmanın sonucu ve gerçek ortaya çıkmadan, ısrarla savaş hazırlıklarını hızlandırmak ve buna en önde de Türkiye hükümetinin büyük gayret göstermesi, kabul edilir ve anlaşılır bir politika değildir. Bu politikanın Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarlarıyla tamamen çeliştiği açıktır. Bu sözde “Özgür Suriye Ordusu” savaş ortaklarından El Nusra’nın birkaç gün önce kendi mezheplerinden olmayan TIR şoförlerini kurşuna dizdiği görüntüler basında yer aldı. Suriye’ye demokrasiyi bunlar mı getirecekler? Hükümetin, kardeş Azerbaycan topraklarının beşte birinin işgaline ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumuhuriyeti’ne uygulanan ekonomik ve politik ambargolara kayıtsız kalırken, yıllardır Arap ülkelerine odaklanmasını ve son aylarda da Irak, Suriye ve Mısır’la ilişkileri kopma noktasına getirmesini anlamak mümkün değildir. “Savaş, vatanınızı savunma hakkı olmadıkça, bir insanlık suçudur” diyor büyük insan Mustafa Kemal. Taşeronluk görevi üstlenilerek, yani başka ülke veya ülkelerin çıkarlarına uyularak girilecek savaş, tarihin ve Türk halkının asla affetmeyeceği bir suçtur. Tüm muhalefet partilerinin, savaş karşıtı sivil toplum kuruluşlarının, basının, bu savaş çığırtkanlığına ve didinmelerine karşı aktif tavır almaları günümüzün en barışçıl, en insancıl ve aslında da kaçınılmaz bir yurtseverlik görevidir. AKP içerisindeki aklıselim insanların ve bu partiye oy verenlerin, son derece tehlikeli bu gidişata karşı açıkça tavır almaları, vazgeçmemeleri gereken bir görevdir. Bu medeni cesareti göstermenin artık zamanı gelmiştir. Bizler hep birlikte “Yurtta barış, dünyada barış” hedefine kenetlenmeli ve bundan asla ödün vermemeliyiz! S Zaferden Hezimete mi!.. Türkiye kilit ülke… Suriye krizinin kritik sürecinin içinde ve yönlendiricisi olamaz, olmamalı… Bedeli hem coğrafyamız, hem de Türkiye için ağır olur. 91 yıl sonra hezimeti yaşarız. Buna kimsenin hakkı yoktur ve bunun hiçbir haklı sebebi olamaz… İ Prof. Dr. TÜLAY ÖZÜERMAN haber. Ne tesadüf (!) değil mi? 91 yıl önce tam bağımsızlığa giden yolda kazandığımız zafer gününde, siz tüm deneyimli subaylarımız kilit altında olduğunuz için, sınırımızda çaldıkları savaş alarmını, “bu sizi de yakacak ama gerekirse taahhüdümüzü yerine getirebiliriz; yeter ki siz bu sürece destek vermeye devam ediniz” mealinde iletiyorlar. Artık bağımsız olmadığımızın, Türkiye’nin kendisini savunacak güçte bir ülke olmadığının ilanı, zafer günümüzde yapılıyor… Beyaz Saray’dan gelen açıklama Suriye’ye müdahalenin Türkiye için bir tehdit yaratacağının hesabının yapıldığını gösteriyor. Türkiye hesabını nasıl yapıyor? Sürüklenen ülke görünümü çok vahim. Savaşların haklı sebebi olamaz. Savunmadır savaşı haklı kılan. Zafer Bayramımızın 91. yılında kutsadığımız savaş değil aslında savunma. Kutladığımız da savunma gücümüz. Suriye’ye yapılacak bir saldırının haklı bir zemini olmayacağını şimdiden hepimiz biliyoruz. Savaş en ağır insan hakkı ihlalidir. Suriye içinde birileri kimyasal silahla kıyım yaptı, başka birileri bu bahane ile Suriye’de kıyıma hazırlanıyor. Kabaca özet bu. Her iki durumda da vurulan kim? Suriye halkı… Iraklı gazetecinin Bush’a fırlattığı ayakkabı görüntüsü hafızalarımızda hâlâ taze. Aynı oyunun farklı bir sahnede sergileniyor oluşu, oyunun kurgusunun doğru olduğu anlamına gelmiyor. Kötü oyunun yineleniyor olmasının sebebi, oyunun izleyicilerinin aklındaki tutukluk… ftiraya uğrayıp, tutukluluktan hükümlülüğe mahkum edilen tüm şerefli subaylarımız için tek tek mektup yazmamızı, 30 Ağustos vesilesi ile kendilerine moral vermemizi isteyen bir internet iletisi aldım. Tek tek mektup yazanlar olduysa onları kutluyorum. Ben hepsine bu yazı ile seslenmek istiyorum. Mutlaka birileri kendilerine iletecektir. Haksızlığa uğrayanların gücü, haklı davalarıdır. Belki haklılıklarına inananların sesi onlara istedikleri güçte ulaşmıyor olabilir. Bizler bu seslerin yansıtıcıyız. Savaş tamtamlarının sesleri Türkiye’ye giderek yaklaşırken sizler neden hak ettiğiniz görevler yerine demir parmaklıklar ardında olduğunuzu daha iyi tahlil edecek birikime sahipsiniz; bu yüzden neden orada olduğunuz konusunu atlayacağım. Tam da size gereksinim varken, bunca bilgi ve birikimi kilit altında tutuyor oluşumuzu tarih daha doğru yazacaktır. Gelecek süreçlerde bugün size yaşatılanlar sizlerin onuru olacak. Evlatlarınız, torunlarınız, sizlerin mahkumiyetinden gururla söz edecekler… Ne ki, sizlerin mahkumiyetiniz, devletin mahrumiyeti olarak bize bu süreçte bedel ödetecek. Niye mi? Bakınız Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest ne demiş: “Uluslararası normların korunması uluslararası toplumun önceliğidir. Türkiye ile savunma anlaşmamız var. Müttefikimiz Türkiye’yi savunmaya yönelik taahhüdümüz var.” Tam da Zafer Bayramımızı kutladığımız güne düştü bu 91 yıl sonra Türkiye; “Yurtta ve dünyada barış” özlemini dış politika ilkesine dönüştürmeyi başarmış güçlü lider Atatürk’ün mirası olan zafer gününde, o günlerin özlemi içinde bayramını kutlamak zorunda bırakılıyor. Millet olarak Atatürk’e özlemimiz her geçen gün katlanıyor. Cumhuriyet üzerine kurulmuş olan ipotek nedeniyle demir parmaklıkların arkasında olan tüm şerefli subaylarımızın ortak paydasıdır Atatürk sevgisi. Kendilerinin ve ailelerinin bu özel bayramımızı hak ettiği şekilde birlikte kutlayacakları günlerin çok uzak olmamasını diliyorum. (Bu yazımı bir açık mektup olarak subaylarımıza ileteceklere şimdiden teşekkürler…) “91 yıl önce destan yazarak bağımsızlığın onurunu bize yaşatan büyük komutan Atatürk’e ve tüm gazilerimize şükran ve minnetle tüm ulusumuzun Zafer Bayramını kutluyorum. Vatan uğruna şehit olmuşların hepsini rahmetle anıyorum, ışıklar içinde yatsınlar. Bize düşen onların mirasına sahip çıkmak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ilelebet korumak ve payidar kılmaktır.” Bizlere bağımsızlıkla taçlandırdığı bir vatanı ve birlikteliğin önemini anlatan ulus olma bilincini armağan eden Atatürk’ün gösterdiği yol, yalnız Türkiye için değil, tüm Ortadoğu için çıkış yoludur. Yeter ki; Türkiye’deki kadrolar Türkiye’nin coğrafyadaki rolünü doğru okuyabilsinler… Ne demişti Atatürk, “Yurtta sulh, cihanda sulh!..” Türkiye kilit ülke… Suriye krizinin kritik sürecinin içinde ve yönlendiricisi olamaz, olmamalı… Bedeli hem coğrafyamız, hem de Türkiye için ağır olur. 91 yıl sonra hezimeti yaşarız. Buna kimsenin hakkı yoktur ve bunun hiçbir haklı sebebi olamaz… Yayılmacıların Suriye’ye Müdahalesi Yrd. Doç. Dr. SELAMİ KOÇAK TOPRAK TÜMÖD Genel Sekreter Yardımcısı Başta Amerika Birleşik Devlet dir. İktidarın, başta Suriye olmak leri (ABD) olmak üzere Batılı ya üzere bölgeye yönelik müdahaleci yılmacı güçlerin, uzunca bir süre siyasetinin dayanaklarını oluştudir Rusya ve Çin’in ısrarlı karşı ran bu ülke rejimlerinin faşist ve duruşları nedeniyle sürüncemede dikatatöryal olduğu savları ne kabıraktıkları Suriye’ye askeri mü dar makul görünse de, yakın geçdahale planları, kimlerce yapıldı mişimizdeki Batı ve NATO kayğı belli olmasa da Şam rejiminin naklı demokrasi (!) müdahaleleüzerine yıkılmak istenen bir kim rinin sonuçlarının hiç de amacına yasal gaz saldırısı bahane edilerek uygun olmadığı bilinmektedir. Bu yeniden gündeme başarıyla otur noktada her türlü askeri müdahatuldu. Gerek İsrail ve ABD ve ge lenin Suriye’ye demokrasi getirerekse Avrupalı dostlarının bölgede ceği ve iç barışı inşa edeceği savfiziki olarak İran’a karşı son engel ları masum kamuoyunun ağzına olarak gördükleri Suriye’yi parça sürülmek istenen bir parça baldan lamak ve bölmek ya da karıştır başka bir şey değildir. Eskilerin mak istemeleri aslında onlar açı dediği gibi hafızai beşer nisyan sından bakıldığında gayet mantık ile maluldür. Halihazırda asıl dülı ve akla yatkın durmaktadır. Bu şündürücü durum, ülkemiz kamusayede hem Ortadoğu’da pek çok oyunun daha on yılı bile doldurkötülüğün tabii ki mayan Irak ve iki İsrail’e karşı kaynayıl öncesinin Libğı Suriye rejimi yerle ya müdahalelerinin 000’li yılların başında sonuçlarını görmezbir edilirken hem de Kuzey Irak’tan son ABD dışişleri bakanının den gelerek sahnera, Akdeniz’e açılan lenmek istenen bu yakın gelecekte bir bağımsız Kuzey oyuna seyirci kalOrtadoğu’da sınırların masıdır. Ulus devSuriye Kürt bölgesi kurulabilecektir. Bu değişeceği yönündeki let olma kimliğiyoluşumun da doğal yıllardır büyük söylemleri, fitili iki yıl le olarak İsrail ve ABD güçlerin Ortadoğu önce ateşlenen Arap güdümünde hareket planlarının önünedeceği aşikârdır. de hep engel teşBaharı’yla 2000’li yılların bakil eden ülkemi hayata geçirilmeye şında ABD dışişleri zin “ileri demokbaşlanmıştır. bakanının yakın gerasi” ya da “açılecekte Ortadoğu’da lım” safsatalarıysınırların değişeceği la karıştırılmak ve yönündeki söylemleri, fitili iki yıl nihayetinde Yugoslavya örneğinönce ateşlenen Arap Baharı’yla deki gibi küçük ve zayıf devletlehayata geçirilmeye başlanmıştır. re bölünerek ortadan kaldırılmak Bu yönde bölge ülkelerinin ikti istendiği aşikârdır. Sonuç olarak; dar sahipleri egemen güçlerce tek hepimizin tarihin sıklıkla ve ıstek değiştirilmiş ya da değiştiril rarla tekerrür edebileceği bilinmeye çalışılmaktadır. Hatta ikti ciyle, Atatürk’ün “... Bütün bu dara getirdiklerini beğenmedikle şerâitten daha elîm ve daha vari durumda sözde bir halk hareke him olmak üzere, memleketin tiyle bu rejimleri nasıl yerle bir et dahilinde, iktidara sahip olanlar tiklerini ve bu da yetmezmiş gibi gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet ülkeleri nasıl kaosa sürükledikle içinde bulunabilirler. Hatta bu rini Mısır örneğindeki gibi açıkça iktidar sahipleri şahsi menfaatgörmekteyiz. Hal böyleyken, ülke lerini, müstevlilerin siyasi emelmizdeki iktidarın ısrarla ve inatla leriyle tevhit edebilirler...” şekkomşu ülkelerle sıfır sorun politi lindeki uyarılarını aklımızdan çıkasından vazgeçip, bölgede lider karmamamız gerekmektedir. Bive sözü dinlenen ülke olma sev linmelidir ki “Türk genci, devdasıyla yayılmacı güçlerle işbirli rimlerin ve cumhuriyetin sahiği yapmasını anlamak olası değil bi ve bekçisidir.” 2
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle