15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EYLÜL 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ 9 Prof. Dr. Onaran Türkiye’de yaşanan protestoların ekonomi politiğini değerlendirdi Yamayla durdurulacak bir öfke değil bu ÖZLEM YÜZAK Sarıgül’den CHP’ye: Yasağım Kalkmalı Şişli Belediye Başkanı ve Türkiye Değişim Hareketi lideri Mustafa Sarıgül, Trakya gezisi sırasında yaptığımız söyleşide kamuoyunda özellikle de CHP yönetim ve kadrolarındakendisi hakkında yapılan spekülasyonlarla soru işaretlerine şöyle yanıt verdi. İnançlara saygılı laiklik ‘İstanbul’ seçimi için ‘maç’ benzetmesi yapıyorsunuz, ama hangi formayla çıkacaksınız? Asında formamız belli, dikim aşamasında. Tabii ki takım, dikilince formasını giyecek. O forma da halktan yana, Cumhuriyet değerlerinden yana, inançlara saygılı laiklikten yana bir forma. Başı açık olanla kapalı olanı, camiyle cemevini ayırmayan, hiç kimseyi ötekileştirmeyenlerin forması. Prof. Dr. Özlem Onaran işgücü ve kalkınma politikaları konusunda uzman bir isim. Londra’da Greenwich Üniversitesi’nde öğretim üyesi. “Bugüne kadar, protestocuların demokratik taleplerine ilişkin pek çok şey söylendi. Ancak kamu hizmet ve gelirlerinin topluma pay edilmesi meselesi üzerinde fazla durulmadı. Ücretlerin milli gelir içindeki payı özellikle de orta kesimin payı sürekli düştü, öyle ki hâlâ 2001 yılı seviyesine bile ulaşamadı. Güvensizlik duygusu tüm kesimler için arttı. 10 yıllık AKP döneminde taşeron işçi sayısı 3 misli arttı. Eğer asgari ücretin biraz üstünde kazanan beyaz veya mavi yakalı bir çalışansanız, bu iktidar döneminde göreli olarak kaybettiniz demektir” diyen Onaran ile Türkiye’de yaşanan protestoların ekonomi politiğini değerlendirdik. ge, sürdürülebilir enerji veya gıda açısından kendi kendine yeterlilik hedefleri açısından da neoliberal piyasacı bir çizgiden umulacak hiçbir şey yok. Ve elbette aynı şekilde büyümenin meyvelerini çoğunluğun hizmetine sunacak adil bir gelir dağılımı politikası veya istihdam politikası da yok. Kentlerde işsizlik oranı kadınlar için hâlâ yüzde 15’ten fazla, erkekler için de yüzde 10 civarında. Genç kentli erkekler için işsizlik oranı yüzde 20’ye yakın ve genç kentli kadınlar için bu oran yüzde 26.5. Kentlerde neredeyse her 5 genç işsiz erkekten biri ve her 3 genç işsiz kadından biri, bir yıldan uzun süredir işsiz. ‘Önce CHP yasağımı kaldırmalı’ Kazanacağınıza inanıyor musuz? İstanbul’da 1977 yılında, 1989 yılında maçlar alındı. Yine alınır. CHP’ye katılımınız için ilk adımı kim atacak? Başvuru yapmanız gerekiyor... Başvuruya gerek yok. CHP tüzüğünün 38/j maddesine göre parti meclisi toplanır ve partiden ihraç edilenlerin geri alınmasını oylar. Orada yasak kalkar ve isteyenler de gider. Bana göre olması gereken o. Kemal Bey (Kılıçdaroğlu) sizin başvurunuzu beklediklerini açıkladı... Ben o maddeyi tercih ederim. Genel başkan ise tüzükten bir diğer maddeyi söylüyor. Olmazsa olmazım değildir. İkisi de olabilir. Önemli olan PM’de yapılacak oylamada kararın tam mutabakatla çıkmasıdır. ‘Gezi Parkı bardağı taşıran son damla’ Sadece ağaç kıyımı ve insanların yaşam alanlarına ve şekillerine müdahale değildi Gezi eylemleri Türkiye’de gelir dağılımı, artan eşitsizlik, güvensizlik gibi nedenlerin de ciddi payı vardı. Bu noktada işi rakamlarla açıklayacak olursak nasıl bir tablo çıkar karşımıza? Gezi Parkı ve sonrası, bardağı taşıran son damla oldu. AKP’nin özellikle gençleri ve kadınları hedef alan muhafazakârİslami yaşam tarzını öne çıkaran politikaları listenin başını çekiyor olabilir. Ama iktidarın özelleştirme hamleleriyle apaçık büyük şirketleri kayıran rant alanları yaratması ve bu süreçte özellikle doğayı ve kentsel alanları talan etmesi karşısında çok bilinçli bir muhalefet oluştu. Ama en az bunlar kadar önemli olan ve en azından geniş kitleler arasında daha az dile getirilse de hissedilen ortak bir memnuniyetsizlik, huzursuzluk kaynağı daha var: AKP iktidarı boyunca süregiden neoliberal ekonomi politikaları geniş bir çalışan kesimin haklarını talan etti, gelirlerini daralttı. Son on yılda güvencesizlik duygusu tüm çalışan kesimler için arttı. Örneğin ücretlerin milli gelir içindeki payına bakalım. Bu oran 1994 ve 2001 krizlerini takiben dramatik bir şekilde düştü, ama bu düşüş 2001 krizi sayesinde iktidara gelen AKP hükümetinin iktidarda olduğu dönemde 2008’e kadar devam etti. 2008’deki nispi yükselişe rağmen, ücretlerin, yani emeğin milli gelirden aldığı pay halen 2001 krizi öncesi seviyeye ulaşamamış durumda. 2011 için TÜİK’in yayımladığı son verilere göre ücretlerin milli gelir içindeki payı yüzde 44.8 düzeyinde; benim yaptığım hesaba göre bu 1991’deki seviyeye göre hâlâ yaklaşık yüzde 10 oranında daha düşük. Ayrıca, ücret gelirlerinin dağılımına bakarsak da ortada yer alan yüzde 40’lık kesimin ücretler içindeki payı geriliyor. Yani eğer asgari ücretin biraz üstünde kazanan beyaz veya mavi yakalı bir çalışansanız, bu iktidar döneminde göreli olarak kaybettiniz demektir. Yine on yıllık AKP iktidarı döneminde taşeron işçi sayısı üç kat artarak 1.5 milyon seviyesine çıktı. Bu süreçte sendikalı işçilerin toplam çalışanlara oranı nerdeyse yarı yarıya azalarak yüzde 9.5’ten yüzde 5.8’e geriledi. Bu oran OECD ülkeleri içindeki en düşük oran; Doğu Avrupa, Meksika ve Kore’nin de altında. Son on yılın büyüme oranları da 196070’lere kıyasla çok da farklı değil; dahası Çin veya geçmişte Güney Kore gibi sanayileşme politikasını ciddi şekilde uygulayan ülkelerin büyüme oranlarıyla kıyaslandığında da oldukça düşük. Ayrıca “adalet” AKP için sadece bir söylemden ibaret. Gerçekte AKP toplumsal olarak muhafazakâr ve otoriter, antidemokratik, iktisadi olarak da neoliberal bir parti. PORTRE/PROF. DR. ÖZLEM ONARAN Prof. Dr. Özlem Onaran İngiltere’de Greenwich Üniversitesi’nde İşgücü ve Kalkınma Politikaları alanında profesör olarak görev yapmaktadır. Daha önce İstanbul Teknik Üniversitesi, Viyana Ekonomi ve İşletme Üniversitesi, Berlin Uygulamalı Bilimler Üniversitesi, Middlesex Üniversitesi ve Westminster Üniversitesi’nde çalıştı. Gelir dağılımı, istihdam, küreselleşme ve kriz konularında çok sayıda araştırması var. Son olarak Birleşmiş Milletler Uluslarası Çalışma Örgütü (ILO) için G20 ülkelerinde artan eşitsizliğin büyüme üzerindeki etkilerini inceleyen bir araştırma projesi yönetti. Çeşitli kitaplarda ve seçkin uluslararası akademik dergilerde altmıştan fazla makalesi bulunuyor. bir ekonomik kriz yaşadı. Zaten Türkiye’nin, ucuz işgücü, spekülatif finansal sermaye girişi ve yüksek dış ticaret açığına dayalı büyüme modeli, küresel bir durgunluk olmasa bile er ya da geç bir kriz yaşayacaktı. Bir yandan yoksulun yanındayız edebiyatı yapılırken gıda ve kömür yardımları ile beslenirken bir yandan da neoliberal politikaların tam gaz uygulamaya alındığı yıllar oldu AKP’nin iktidar dönemi: Çevre tahribatı, plansız enerji politikaları, rant, özelleştirmeler, tarım ve hayvancılıkta artık ülkeyi doyuramama noktasına gelme... Bu, bir çelişki değil mi? AKP’nin ekonomi politikalarında gerçek anlamda uzun soluklu, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen sanayileşme politikalarının hiç yeri olmadı; şimdi de yok. Ekolojik den ‘Türkiye’de ciddi bir bölünme var Peki, buna karşın neden ve nasıl oylarını katlayarak artırabildi? Gezi, önümüzdeki seçimleri nasıl etkiler bu bağlamda? AKP hükümetine ilişkin Türkiye’de ciddi bir bölünmenin olduğu bir gerçek. Ancak halen ciddi bir kesim de desteğini hissettiriyor. Bunun arkasında ilginç bir iktisadi bölüşüm aritmeği var. AKP, hem özellikle seçim dönemlerinde seçici bir şekilde yoksul ailelere yakıt ve yiyecek dağıtımı gibi ayni yardımlar yoluyla, hem de örneğin yeşil kart uygulaması veya asgari ücret artışı gibi bazı önemli kurumsal değişikliklerle bir tür gelir dağılımı ve sosyal politika güttü. Örneğin emekli maaşları ve dul ve yetim aylıkları dışındaki sosyal transferlerin milli gelire oranı 2006’da yüzde 0.9 iken, 2010’da bu rakam katlanarak yüzde 1.8’e çıktı. Görece yoksulluk oranı 2002’de yüzde 18.5 iken 2006’da yüzde 16’ya geriledi. Asgari ücretlerde de mutlak seviye hâlâ yetersiz olsa da ciddi bir artış yaşandı; 2002’de asgari ücretin medyan ücrete oranı 0.61 iken, 2011’de bu oran 0.71’e yükseldi. Türkiye’deki büyümenin istihdam yaratmayan büyüme olduğu kesin. Spekülatif finansal sermayeye ve ucuz işgücüne dayalı bir büyüme dinamiğinin uzun süreli etkileri ne olur? Sürdürülebilirliliği var mı? Neoliberal spekülasyon ve artan finansallaşmaya dayalı büyüme, krizle sonuçlanması kaçınılmaz kırılgan bir model. 1994, 2001 ve 2009 krizlerine bakacak olursak, bu model ne ekonomik olarak ne de toplumsal olarak sürdürülebilir. Türkiye 2009 yılında diğer gelişen ekonomilerde yaşanandan çok daha derin İşsizlik, özellikle iş bulamayan eğitimli genç nüfusun açmazı, aynı zamanda kadın istihdamının bir türlü artmaması sizce nasıl açıklanır? İşsizlik yüksek ise ve işverenin bolca seçme şansı varsa işveren daha deneyimli olanı tercih ediyor. Bu hem gençlerin hem de kadınların aleyhine işliyor. Kentlerde çalışma yaşındaki her 4 kadından yaklaşık sadece biri çalışıyor. Hem eski hem de yeni AB ülkeleriyle karşılaştırıldığında Türkiye’yi en çarpıcı şekilde farklı kılan bir oran. Elbette şaşırmamak lazım. Kreş hizmeti ya çok sınırlı ya da çok pahalı. Ücretler de düşük. Buna muhafazakâr bir geleneğin etkisini de ekleyin... Kadınlar çoğunlukla ekonomik kriz dönemlerinde evdeki erkeklerin işsiz kaldığı dönemlerde iş arıyor. Ayrıca Başbakan’ın kadınların en az üç çocuk doğurması yönündeki açıklamaları ve AKP’nin kadınların kürtaj ve doğum kontrolü haklarını hedef alan politikaları hükümetin kadın haklarının ve kadınların çalışma yaşamına katılma hakkının ne kadar uzağında olduğunu çarpıcı bir şekilde gösteriyor. ‘Kadınlarımız iş arıyor’ ‘İdolüm Ecevit, yoldaşım Kılıçdaroğlu’ Kılıçdaroğlu ile görüşüyor musunuz? Gönülden gönüle yıllardır görüşüyoruz. Yoldaşız, mücadele arkadaşıyız. Çok iyi niyetli ve demkorat bir lider. Yüz yüze henüz görüşmedik. CHP aday göstermezse ne olacak? Ben başka parti ya da yer aramıyorum. Reddederlerse muhatabı ben değil CHP olur. Ancak Sarıgül, gönüllerde bitmez. Kendinizi hangi lidere yakın hissediyorsunuz? 1973 Ecevit hareketine. Önce ortanın solu olarak çıkıp sonra demokratik sola evrildi. Son derece başarılı bir hareketti. Tekin de lazım, Sarıgül de CHP’de size tereddütle bakanlar var... CHP’nin Ercan Karakaş’a da, Gürsel Tekin’e de, Adnan Keskin’e de, Mustafa Sarıgül’e de ihtiyacı var. Halk sosyal demokratların kavgasından bıktı artık. Gün kavga değil, birlik olma, omuz omza yürüme günüdür. ‘Türkiye piyasaların en rikslisi Türkiye’nin yakın bir süreç içinde ekonomik krize saplanacağı konuşuluyor. Döviz kurlarındaki artış, TL’nin değer kaybı, hisse senetleri piyasasındaki dalgalanmalar...Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de kritik soru tekrar bir kriz olup olmayacağı değil, soru bu krizin ne zaman olacağı. Ve buna karar verecek olan da uluslararası finansal spekülatörlerdir. Çıkış ABD Merkez Bankası FED’in piyasalara nakit arzı politikasını yavaşlatacağı açıklamasının ardından başladı. 2008’den sonra dünyanın en büyük merkez bankalarının daha önce benzerine rastlanmamış bir oranda genişlemeci para politikaları Türkiye gibi yükselen piyasalara sermaye akışını beraberinde getirdi. FED’in açıklamaları ise Hindistan’dan Güney Afrika’ya birçok ülkede uluslararası sermaye çıkışlarına yol açtı. Ancak Türkiye’de durum daha da şiddetli. The Economist’in cari açık, dış borç, kredi büyümesi gibi göstergeler temelinde geliştirdiği endekse göre Türkiye bütün yükselen piyasaların en risklisi. Dosya varsa niye beklediler? Adaylığınızı açıkladığınız an hakkınızda yolsuzluk dosyaları çıkacağı söylentileri... Siyaset adamının her şeyi şeffaf olmalı. 14 yıldır belediye başkanlığı yapıyorum, hakkımda tek bir soruşturma dosyası yok. Bunun 12 yılında AKP iktidarda. Tüm yetkiler ellerinde. Dosyam vardı, bugüne kadar beklediler de yarın mı çıkaracaklar. ‘Güvensizlik duygusu arttı’ Sırrı sosyal iletişim Keşan ve Yenimuhacir’de otobüsünün tepesinden yaptığı konuşmalar, Sarıgül’ün siyasi söylemi ve kampanya stratejisi hakkında önemli ipuçları verdi. Aldığımız notlardan öne çıkanlar şunlar: Hemşeri ağına güveniyor: “Sarıgül rüzgârı”nın örgütçülüğünde ve sosyal ağ mühendisliğinde yatıyor. İstanbul’daki tüm hemşeri dernekleriyle 24 saat iç içe. Onların düğünüyle, cenazesiyle, hastasıyla, Şişli’nin derdi gibi ilgileniyor. Dini vurgular Ecevit’ten ileri: İnançlara saygılı laiklik anlayışını, dini vurguları (camicemevi, muharremramazan, başı açıkörtülü) o söylemin mimarı Ecevit’te dahi görmediğimiz ölçüde sıkça kullanarak anımsatıyor. Hitaplarında içinde ‘Allah’ geçmeyen cümlesi neredeyse hiç yok. CHP yerine merkez söylem: Konuşmalarında CHP sadece diğer partilerin arasında gündeme geliyor. Sosyal demokrat üslup yerine daha ‘merkez parti’ söylemi ön planda. Özellikle Özal dönemine sık referans veriyor. İktidara cılız eleştiri: Kampanyasını özellikle ideolojiden uzak bir temele kuruyor. İktidar eleştirisi güçlü değil. Dinlediğim iki konuşmasından AKP’ye parti ya da lider ismi vermeksizin en ciddi eleştirisi “Yüzde 50’si benim, gerisinin Allah belasını versin, demeyeceğiz” sözleri. Gezi’ye uzak: Sarıgül hareketi Gezi Direnişi konusunda çok net değil. ‘AKP’NİN ŞİMDİKİ SÖYLEMİ TOPLUMSAL DİRENİŞİ KARALAMAYA YÖNELİK’ AKP iktidarı IMF’ye artık borçlu olmadığımızı sürekli olarak vurguladı ancak özel sektörün borcu katlanarak arttı. Bu durum bir tehdit değil mi? Elbette bu kırılgan bir model… Son dönemde hem özel şirketlerin hem de hane halklarının borçluluğu arttı. Bu borçların kaynağı Türkiye’ye giren kısa vadeli yabancı sermaye. Bu giriş durduğunda, bankaların kaynakları kurur, şirketler kredilerini döndüremez olur, bankalar da tekrar kriz yaşar. Kriz döneminde işsizlik artınca ve ücretler düşünce aileler de kendilerini hiç hesap etmedikleri bir borç yükü altında bulur. Gezi sürecine geri dönersek. Başbakan Tayyip Erdoğan o zaman isyanı faiz lobisine bağlamıştı. Gerçekten var mı bir faiz lobisi? Ya da direniş ile bunun ilgisi ne? Yoksa artık hissedilir hale gelen ekonomik bozulmada suçu dış mihrakların üzerine atmak mı? Bu konuda ne dersiniz? Eğer uluslarası finans şirketleri ve onların işine gelen neoliberal politikaların sözcüsü olan IMF veya yabancı neoliberal hükümetler bir lobiyse, AKP 10 yıl boyunca bu lobiyle işbirliği yaptı; kısa vadeli sermaye girişlerine kucak açtı ve bunların etkilerini bugüne kadar hiç sorgulamadı. Örneğin yakın geçmişte Brezilya gibi bazı ülkeler makroekonomik dengelerini bozduğu, kırılganlık yarattığı gerekçesiyle kısa vadeli sermaye girişlerini azaltıcı önlemler geliştirdi, ama AKP bunu gündeme almadı. AKP’nin şimdiki söylemi toplumsal direnişi karalamaya yönelik bir komplo söylemi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle