15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 EYLÜL 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 17 Yaşamla ölüm arasında u Rivera, Orozco ve Siqueiros’un tabloları, CartierBresson gibi fotoğraf ustalarının siyahbeyazları, Londra’nın belki de en gösterişli mimari örneklerine ev sahipliği yapan Piccadilly semtinde Meksika rüzgârları estiriyor. HANDE EAGLE Londra Kraliyet Sanat Akademisi’nde ‘Meksika: Sanatta Bir Devrim’ sergisi LONDRA “Alevler İçinde Meksika 191020”, “Yerli Sanatın Yeniden Canlanması 192128”, “Güneş ve Gölgenin Çarpışması 192934” ve “Katıksız Sanatsal Yaratım 193540” başlıklı 4 salondan oluşan “Meksika: Sanatta Bir Devrim” sergisi Meksika’nın 191040 arasındaki siyasal ve sanatsal tarihini Meksikalı sanatçıların yanı sıra yabancı sanatçıların yapıtlarıyla da gözler önüne seriyor. Meksika’nın kanlı tarihini capcanlı kılan anonim siyahbeyaz fotoğraflar; Meksika duvar resmi geleneğinin kurucuları sayılan Diego Rivera, José Clemente Orozco ve David Alfaro Siqueiros’un yağlıboya tabloları; Francisco Goitia’nın Meksika kültürünü ve siyasetini gerçekçi bir sanatsal yaklaşımla irdeleyen resimleri ve Saturnino Herràn’ın renkçi ve Roberto Montenegro, ‘Maya Kadınları’, 1926, tuval üstüne yağlıboya, 80 x 69.8 cm. Modern Sanat Müzesi, New York. Diego Rivera, ‘Tehuantepec’te Dans’, 1928, tuval üstüne yağlıboya, 200.7 x 163.8 cm. Clarissa ve Edgar Bronfman Jr. Koleksiyonu. modernist yapıtları... Sonra Edward Weston, Tina Modotti, Henri CartierBresson ve Martin Munkácsi gibi 20. yüzyılın ilk yarısında Meksika’yı gezmiş, hatta orada bir dönem yaşamış cesur fotoğrafçıların dönemin nabzını yakalayan kareleri, José Guadalupe Posada’nın devrim dönemi gazetelerinde yayımlanan illüstrasyonları ve daha birçokları... Çoğunluğu yoksul halktan oluşan ülke nüfusunun yüzde 10’unun diktatör Porfirio Díaz’ın emrindeki federal ordu tarafından katledildiği Meksika Devrimi süresince ve sonrasında Meksika’ya dair ne kadar çok yapıt üretildiğinin örneklerini hem yerli hem de yabancı sanatçıların bakışından görebilmek önemli. Dönemin güncel siyasetinin ve geçmiş tarihin bir araya getirilip günün ve geleceğin yaşamına ve sanatına yön vermesi, yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizginin sanatçının aklı, ruhu ve elleriyle yoğrulup dokunulabilir bir “topluma mal olmuş sanatsal ürüne” dönüşmesi ve toplumun sesini oluşturmasının dünya sanat tarihinde çok örneği vardır, ama belki de Meksika sanatındaki etkileri kadar güçlü bir biçimde gözlemlenmesi mümkün olmayabilir. Yoksa Rivera’nın, Orozco’nun, Siqueiros’un eserlerindeki o renk çılgınlığı, o güçlü karakter ve çizgi başka nasıl açıklanabilir? 194043 arasında Meksiko’ya başkonsolos olarak atanan Pablo Neruda da Meksika’dan “sihirli ülkelerin sonuncusu” olarak söz etmiş olduğundan olsa gerek ki bu renkli ama acı dolu topraklara 1950’de tekrar geri döndüğünde Güney Amerika’nın coğrafyası ve tarihini destansı bir dille anlattığı uzun şiiri “Canto General”i ilk kez Meksika’da yayımlanmıştı. O yüzden, Meksika Devrimi sırasında ve sonrasında sanatsal devrim ele alındığında, sadece siyasetin ve tarihin sanatı oluşturması değil, aynı zamanda sanatın hem kendi geleceğini hem de insanın geleceğini yaratması önemli bir unsur olarak belirmekte. Son olarak sergide çeşitli fotoğrafları sergilenen Fransız fotoğrafçı CartierBresson’dan bir alıntı yapmak hem Meksika sanatı ve kültürünü hem de bu özel sergiyi hakkını vererek anlatmak için uygun düşecek: “Meksika ziyaret edilmesi gereken bir merak nesnesi değil, yaşanması gereken bir hayattır.” [email protected] Nâzım Hikmet’e Saldırmak… Sonunda Kadıköy’deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi de “nasibini” aldı… Geçen akşamlardan, daha doğrusu sabahlardan birinde, “içeride revir kurulduğu” suçlamasıyla(!) polis, kültür merkezinin kapısına geldi. Gerçi içeriye sokulmadı, ama bahçesine gaz bombası atıldı. Bir kültür merkezinin bu şekilde devletin kolluk kuvvetlerince ziyaret edilmesi, edilebilmesi, zaten kendi başına “vahim” bir olay. Ama bu ziyaretin çok insanca bir eylem ile “içeride revir kurulduğu” gerekçesiyle haklı gösterilmeye çalışılması, olayın “vahametini” daha da yoğunlaştırıyor. Fakat öte yandan şu anda ülkeye egemen olan muktedirlerin zihniyeti ile de çok bağdaşan bir eylem. Zira bugünkü iktidarın başı, Türkiye’deki Ceza Hukuku’na yeni kavramlar, daha doğrusu yeni suç adlandırmaları eklemek gibi bir hizmette bulundu. Şimdilerde “revir kurmak”, acil durumlarda yaralı ve hastalara kapılarını açmak, mekânları ve onların sahiplerini “suça yataklık etmek” isnadıyla karşı karşıya bırakabiliyor. İçinde revir kurulan herhangi bir mekânın böyle bir suçlama ile karşı karşıya kalmaması için, örneğin kendilerine kapılarını açacağı yaralı ve hastaların nerede yaralanmış veya hastalanmış olduklarını iyice araştırması gerekiyor. Gelenler veya getirilenler, bir “terör suçu” işlemişlerse eğer, yani örneğin fikirlerini özgürce ifade edebilmek amacıyla bir gösteriye katılmış ve o gösteri sırasında gazlanmış veya yaralanmışlarsa, o zaman derhal kapıdan geri çevrilmeleri bir “vatanseverlik borcu” oluyor. Yani, içinde yaşadığımız 21. yüzyılda… Yani, savaşlarda yaralananların bile bir yüzyıldan fazla bir zamandır özel yasalarla korundukları bir çağda ve mekânlarda… Ve Türkiye gibi uygar (!) bir ülkede… Her neyse. Dediğim gibi, geçen günlerden ya da gecelerden birinde, Kadıköy’deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi de bu yazgıyı paylaştı. İçinde revir falan yoktu. Ama olabilirdi ya! Ziyaretçiler içeri giremediler. Fakat ne olur ne olmaz diye düşünerek, içeride kazara yaralı ya da hasta varsa temizlensin diye düşünerek, hani böceklenen binalara çağrılan belediye itlaf ekipleri gibi hareket ederek, bahçeye birkaç gaz bombası savurup çekildiler. Kadıköy’de 1996’da açılan NHKM, 2004’ten bu yana Bahariye Caddesi’nde, Sanatçılar Sokağı’ndaki binasında hizmet veriyor. Kısacık tarihine bugüne kadar Onat Kutlar Sinema Seminerleri Programı, Marksizm Okulu, edebiyat atölyeleri, tiyatro ve müzik çalışmaları gibi etkinlikleri sığdırdı. 2009 yılından bu yana da aynı zamanda Nâzım Hikmet Akademisi’ne ev sahipliği yapıyor. Bu yıl, akademinin beşinci yılı. Ve Gezi Parkı Direnişi’nin ardından, yepyeni bir gençlik kitlesini konuk edeceği ilk yıl. Biraz yukarıda sözünü ettiğim “ziyaretçiler” ve onları oraya gönderenler, bu kültür ve sanat yuvasına attıkları ve attırdıkları bombalarla nasıl bir geleceği “uyandırdıklarını” da düşünmüş olabilirler mi acaba? Dünyada kiracı gibi değil,/ yazlığına gelmiş gibi de değil,/ yaşa dünyada babanın evi gibi…/ Tohuma, toprağa, denize inan,/ insana hepsinden önce./ Bulutu, makinayı kitabı sev,/ insanı hepsinden önce… Nâzım Hikmet 7. ULUSLARARASI Pişmiş Toprak Sempozyumu 20 Eylül’e kadar devam edecek Fotoğraf: ASLI ULUŞAHİN Kültür Servisi Eskişehir’de bu yıl 7’ncisi düzenlenen Pişmiş Toprak Sempozyumu’nda yerli ve yabancı 10 sanatçı, pişmiş topraktan sanat eserleri yaratıyor. Eskişehir Tepebaşı Belediyesi tarafından, Başak Kiremit desteğiyle düzenlenen ve 20 Eylül’e kadar devam edecek sempozyum sonrasında yaratılan eserler şehrin farklı yerlerinde sergilenecek. Konu hakkında bilgi veren Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç, etkinliği “seçkinlerin değil halkın sempozyumu” olarak niteleyerek bugüBugüne dek yapılmış eserlerden ne kadar 75 eser yaratıldığını ve inbazıları eski kiremit fabrikasındaki sanların artık sergilenen heykellere dokunmaya başladığını, sanatla iç sergi alanında görülebiliyor. Ali İsmail Korkmaz için heykel... içe kent yarattıklarını söyledi. Sempozyumun sanat danışmanı, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Bilgehan Uzuner ise etkinliğin bir ayağını da bilimin oluşturduğunu ifade ederek şimdiye dek 335 bilimsel tebliğin sunulduğunu, bildirilerden oluşan 7 kitabın hazırlandığını ifade etti. Sempozyuma bu yıl ABD, Almanya ve Macaristan’dan 5 sanatçı katılıyor. Türkiye’den katılan Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ve seramik sanatçısı Meliha Coşkun ise Ali İsmail Korkmaz için bir heykel yapıyor. Gezi Direnişi’ne katıldığını ve yaşanan ölümlerin onu çok üzdüğünü söyleyen Coşkun, sempozyum için teklif alınca bu üzüntüsünü yansıtmak, Ali İsmail Korkmaz adına kalıcı bir eser bırakmak istemiş. İnsanların en temel demokratik haklarını kullanırken yaşamını kaybetmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Coşkun, özellikle Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünün çok haksız, çok acı verici olduğunu söylüyor. Meliha Coşkun, yaptığı heykelde yolculuk fikrinden esinlenmiş. Sıkıntılı bir yolun sonunda bir labirent tasarlayan Coşkun, bu labirentin içine Ali İsmail’in fotoğrafının yer aldığı bir duvar ve yanında da Gezi Direnişi’ni simgeleyen bir sırt çantası tasarlamış. Böylece Eskişehir’de öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ı yine bu şehrin toprağından yapılan bir eserle ölümsüzleştirmek istediğini belirten Coşkun’un eseri, şehirde yapılacak yeni bir parka yerleştirilecek. GÜMÜLDÜR MAVİ DENİZ OTEL Denize Sıfır Oda + Açık Büfe Kahvaltı 50 TL www.gmdotel.com Bir çocuk daha okusun diye... 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel : 0212.274 15 02 0212.213 74 02 Fax : 0212.275 52 44 www.yekuv.org [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 Çocuklarımızın TEGV’deki e itimine destek olmak için banka hesap numaralarımıza havale yapabilirsiniz. Yapı Kredi Bankası (TL) IBAN: TR82 0006 7010 0000 0010 0000 01 Yapı Kredi Bankası (USD) Yapı Kredi Bankası (EUR) Banka Kodu: 0067 facebook.com/TurkiyeEgitimGonulluleriVakfi twitter.com/TEGVKurumsal
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle