15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 EYLÜL 2013 PAZARTESİ 8 HABERLER Geçen hafta dünya basınında en çok konuşulan konuların başında, Suriye krizinin yanı sıra, Lehman Brothers’ın iflasının 5. yılında “dünya ekonomisinde yeni bir dönem” olasılığı vardı. Bu yeni dönemin, AKP Türkiyesi açısından iyi bir haber olduğunu söylemekse çok zor. Lehman, 2008 Eylülü’nde battığında, dünya ekonomisinde derin bir mali krizin varlığı ortaya çıktı. Tartışmalar hemen küresel mali sistemin zaafları üzerinde yoğunlaştı. Sermaye hareketlerindeki serbestlik, “batamayacak kadar büyük” boyutlara ulaşan bankalar, riskli yatırım enstrümanları mercek altına alındı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, uluslararası finansal mimari bu krizden yararlanılarak yeniden şekillendirilecekti. Beş yıl sonra, geçen hafta mali piyasalara ilişkin yorumlara baktığımızda, “İyi bir mali krizi ziyan ettik” (Telegraph), “Mali krizden bir şey öğrenmedik” (The Atlantic), “Kriz sonrası politikalar, kronik durgunluk vaat ediyor” (Financial Times), “Beş yıl sonra hâlâ bir şey öğrenemedik” (Slate), “Yeni bir mali krizin (hâlâ) kaçınılmaz olduğunu gösteren 6 neden” (Forbes), “Yeni bir mali kriz riskini azaltmak için gerekenleri yaptık mı? Pek değil” (Wall Street Journal) saptamalarıyla karşılaşıyorduk. Financial Times’in finans editörü Gillian Tett’e göre Lehman sonrası dönemde, “mali sistem hâlâ çılgın, hatta eskisinden daha fazla” (Financial Times, 12/09/2013). Peki ne oldu? Aradan geçen süre, bir gerçeği, bir kez daha ortaya koydu: Ekonomilerin yapılarını akademik tartışmalar değil, sınıf çıkarları, sınıflar matrisi içindeki güç dengeleri belirler. Mali sermayenin gücü, kendi çıkarlarına uymayan tüm müdahale çabalarını etkisizleştirdi. Devletin, ekonominin kaynakları, siyasetten “bağımsız” ama, mali sermayeye bağımlı merkez bankalarının politikaları öncelikle, hatta esas olarak mali sermayeyi koruyan, kurtaran önlemlere yönlendirildi. Yukarda değindiğim yorumlardaki kimi saptamalar bu savı destekler yönde. Beş yıl sonra manzara Dünya Ekonomisinde Yeni Dönem Örneğin büyük bankalar küçülmedi, daha da büyüdü. “Gölge bankacılığın” (denetimlerin dışında kalan mali etkinlikler) çapı 2008’de 59 trilyon dolardan 2013’te 67 trilyon dolara çıktı. Zengin daha da zenginleşti. Örneğin İngiltere Merkez Bankası’na göre parasal genişlemenin (QE) kazanımlarının yüzde 40’ı, en varlıklı yüzde 5’in cebine gitmiş. Obama, mali krizin oluşmasına katkıda bulunan serbestleştirmelerin mimarlarından, Larry Summers’i, Fed’in başına getirmeye hazırlanıyor. Mali sistemi desteklemek için 12 triyon dolardan fazla kaynak harcandı, ama gelinen noktada önde gelen ekonomilerin kamu ve özel sektör borçları azalmamış, aksine artmış. Kredi reyting kurumlarını hâlâ değerlendirecekleri kâğıtları çıkaran şirketler tutuyor ve besliyor. Bankaların kendi kaynaklarıyla (örneğin mevduatlarla) piyasalarda oynamalarını (proprietary trading) yasaklayan “Volcker” kuralı uygulanmaya konulmadı. Lehman’ın batışıyla, mali krizin ayırdına varılmasının ardından gelişmiş ülkelerde faizler hızla “sıfıra” yakın düzeylere indirildi, mali piyasalara yönelik kurtarma paketleri devreye girdi. Ancak kredi piyasalarındaki sıkışıklık açılmadı, beklenen büyüme gelmedi, aksine “Uzun Durgunluk”, “Büyük Durgunluk” gibi kavramlar ortaya çıktı. Peki gelişmiş ülkelerde mali piyasalara aktarılan bu kaynaklara ne oldu? Amerikan Merkez Bankası Fed’in bu yıl haziranda yayımladığı “1081 numaralı tartışma araştırması”, uluslararası bankaların bilgi kaynağı International Institute of Finance’ın (IFF) ocakta yayımladığı bir araştırma notuna bakınca, kurtarma paketlerinin devreye girmeye başladığı Sermaye ‘merkeze’ dönüyor 2009 yılında, yükselen piyasalara yönelik sermaye akımlarında ani bir artışın başladığı, portföy yatırımlarının (sıcak para) 2008’de eksi 5060 milyar dolardan 2012 yılının sonunda 400 milyar dolar düzeyine çıktığı görülüyor. Bu dönemde, yükselmekte olan piyasalara, BRIC ülkelerine “dünya ekonomisinin yeni motoru” oldukları gazı veriliyordu. Farklı iç dinamiklere, korunma araçlarına sahip Çin’i, sermaye hareketlerinden yakınan, sınırlamaya çalışan büyük doğal kaynaklara ve sanayiye sahip Brezilya’yı bir kenara koyarsak yükselmekte olan piyasaların hükümetleri durumdan hoşnuttu. Gelen sermaye büyümeyi teşvik ettikçe AKP yazarları “dünya devleti olduk, dünya ekonomisinin başını çekiyoruz” havalarına giriyorlardı. Uluslararası sermayenin, değerlenmeye (ülkede üretilen kaynaklardan artı değerden pay almaya) geldiğini unutanlar, “ekonomik mucize” fantezileriyle bu sermayenin bir gün durması, hatta çıkmaya başlaması halinde arkada bırakacağı “kara deliği” düşünemiyorlardı. Merkez ülkelerde değerlenme olanakları azalınca, sermaye dışarıya, yeni avlanma alanları aramaya gider. Eskiden bu olguya “emperyalizm” denirdi, şimdi küreselleş me deniyor. Bu yolla ulaşılan kaynaklar merkez ülkelerin şirketlerine transfer edildi, oradan da merkez ülkelerin egemen sınıflarının cebine... Bu kaynaklar krizin basıncının yumuşatılmasına, giderek bu yıl zayıf da olsa başlayan toparlanmaya katkıda bulundu... Bir taraftan, bu yıl merkez ülkelerde başlayan toparlanma, Fed’in parasal genişlemeyi sınırlama yaklaşımı, borçlanma faizlerinde yukarı doğru hareketlenme; diğer taraftan, “yükselen” piyasalarda açılan deliklerin artık sürdürülemez noktaya gelmesiyle ekonomik yavaşlamanın kapıya dayanması sermaye hareketlerinin yön değiştirerek “merkeze” dönme eğilimini başlattı. Geçen hafta iki kategori, yorum dikkat çekiyordu. Birincisi, merkez ülkelerin ekonomik performanslarına ilişkin iyimser tespitlere, dünya ekonomisi içindeki belirleyici konumlarına ilişkindi. İkinci kategori yorum da birincisini tamamlayarak sermaye hareketlerinin yön değiştirmesiyle yükselen piyasaların bir krizle karşı karşıya kalacağına, 1982 sonrasındaki gibi bir “kayıp on yıl” dönemine gireceklerine ilişkindi (FT, New York Times, Bloomberg). Reuters, yükselen piyasalara yatırım yapanların çok seçici olmaya başladığını, cuma günü Bloomberg’in yayımladığı bir anket, küresel yatırımcıların gözünde BRIC piyasaların en olumsuz düzeye düştüğünü aktarıyordu. Institutional Investor’un bir yorumuna göre küresel likidite kurumaya başladıkça “yükselen piyasaların” sorunları da artıyor. Kısacası beş yıldır merkezden çevreye giden mali dalganın kaldırdığı kayıklar, bu dalga çekilirken karaya oturma riskiyle karşı karşıya. Market Watch’a göre “bir mükemmel fırtına yaklaşıyor”! İşte AKP Türkiyesi, Financial Times’tan Dombey’in aktardığına göre, 12 ayda 160220 milyar arasında bir borç ödeme takvimiyle, bu koşullarda karşı karşıya. Wall Street Journal da Türkiye’nin “gözden düştüğünü” borçlanma maliyetlerinin uluslararası piyasada artmakta olduğunu yazıyor. AKP’nin ekonomik mucize fantezisi dağıldıkça da geride yalnızca biber gazıyla, cop kalıyor. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada Sincan’da koğuşumda, üst katımda in cin yok, ama pek çok güvercin var. İyi gürültü yapıyorlar. Çatıdaki kiremitlerin üzerinde ilk tıkırtılarını duyduğumda şaşırmıştım. Yoksa biri zorla içeri girmeye mi çalışıyordu! Tıkırtıyla birlikte derinden gelen mırıldanışları işitince, bunlar güvercin kardeşlerimiz olmalı dedim. Yanılmamışım. Koğuşun hemen önündeki 5 adıma 14 adımlık, 7 metre duvarla, üzeri de tel örgü ile çevrili havalandırmaya çıkınca arkadaşlarla tanıştık. Komşu komşunun varlığına muhtaç. Sabahları sekizden sonra açılan havalandırma kapısı, benim için aynı zamanda güvercin seyirliğine çıkış yeri. HHH Havalandırma dikdörtgeninin kapı tarafındaki bölümünden çatının baca yükseltisi görünüyor. İşte tam o yükseltinin beton halkası bizim güvercinlerin konaklama yeri. Gün ortası seferde olmalılar. Sabah ve ikindi sonrası randevularını aksatmazlar. Doğadaki en büyük sanatçı, ışık. Güneşin ışıkları güvercinlerin neresine vursa ayrı bir görüntü oluşuyor. Yok, görüntü uygun düşmedi, tablo oluşuyor. Renkleri, desenleri, çerçevesi her an değişen bir tablo. En çok boyun renklerini seviyorum. Ne tonlar öyle; yeşilden mora kadar gidip geliyor. Boyun oynadıkça renkler de akordeon gibi genişleyip daralıyor. Her hareketlilik ışıkla birleşince; dört boyut, beş boyut yanında düz çizgi kalır. Kanatlar insanda, dalgalanan kalabalıkları çağrıştırıyor. Hani binlerce insan içindeki heyecanı sesine verdikçe desenli kıpırtılar oluşur ya, işte öyle. Bazen durup dururken kanatlarını açıp hızla patırdatmaya başlıyorlar. Bunu günün hangi saatinde yaptıkları ayrıca önemli. En renkli manzara günün batımına doğru oluyor. Bir kutu görünümündeki havalandırmada güneş bugünlerde saat 16.30 sularında batıyor, tellerin ucundan duvarın ötesine devriliyor. Bu saatlerde güvercinler, daha güneş sofrasının ortasına yeni gelmiş oluyor. İlerleyen dakikalardaki kanat çırpışlarında güneş o kanatların altına girip çıkıyor, girip çıkıyor. Güvercinlerin dik duran başına bakarsanız tam tersi; onların içindeki güneş kanatların arasından çıkıp giriyor, çıkıp giriyor. Işığın gücünü ve yeteneğini kim sınırlayabilir ki... Sanırım, yok sanırım değil, eminim güvercinler o saatlerde havalandırmada güneşin battığının farkındalar ve bana selam vermek istiyorlar. Yoksa kanatlarının arasına güneşi alıp niye tam tepemden uçup karşıya geçsinler. Geçerken de derin bir korodan gelirmiş gibi seslensinler. Haydi bütün bunlar oldu diyelim, niye arada tüylerinden birini koparıp işlemeli mendil gibi hemen önüme bıraksınlar. Üstelik kanat çırpmaları çoğunlukla el çırpmayı andırır; bu da güvencince bir merhabaya yorulabilir elbette. HHH Bazen uzun süre kaybolurlar. Saatlerce gelmezler. Kötüye yormam bunu da, terk edilmişliğe hiç yormam. Arkadaşlar zamanında haberleşme için de kullanıldığına göre, üstelik bazılarının adına posta dendiğine göre, belki de bir kuş uçuşu Seğmenler Parkı’na gittiler. Belki de kestane ağaçlarının hemen üstündeki ceviz ağacının dibinde biriken suda mola verdiler. Hatta bir kısmı da Botanik Parkı’na gitmiştir. Salkım dutların arasında biraz dolaşıp orta havuza inmiştir. Yalnız dutun etrafında bir tur atıp badem ağaçlarına doğru havalanmıştır. Oradan Kuğulu Park’a gidip çeşmenin çevresinde sülale boyu buluştularsa elbette geç kalırlar. İnsanın güvercinler gibi arkadaşı olmaya görsün; gidemediği yerleri bile yaşar. İçi dolar... Taşar... Milyar dolarlar uçtu BARKIN ŞIK Diplomasi seçeneğini dışlayan AKP hükümetinin askeri faturasını halk ödeyecek ANKARA Suriye’de Beşşar Esad yönetiminin muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığı iddiası üzerine “askeri yaptırım” kartını masaya koyarak “krizi tırmandırma” stratejisi izleyen ABD’nin, Rusya ile anlaşmaya varması Ankara’da büyük rahatsızlık yarattı. Uluslararası diplomatik girişimlerin dışında kalan Türkiye, bu ülke ile olan sınırına ise büyük bir askeri yığınak yaptı. Diplomasi seçeneğini dışlayarak askeri müdahaleyi bekleyen Ankara’nın sınıra yaptığı askeri yığınağın faturasını Türk halkı ödeyecek. Türk Hazinesi’ne yüklenen bu bedele mülteci kampları ile ilgili harcandığı belirtilen 2 milyar dolara yakın kaynak dahil değil. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında Cenevre’de süren 3 günlük görüşmelerde, önceliğin askeri değil diplomatik seçenek olduğu konusunda mutabakata varılırken Haziran 2014’e kadar Suriye’deki kimyasal silahların etkisiz hale getirilmesi konusunda görüş birliğine varıldı. Ankara’da “hoşnutsuzluk” yaratan bu karar, Suriye’deki belirsizliğin “en az” 9 ay daha sürmesini ise neredeyse kesinleştirdi. Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), ABD ve Rusya arasında varılan anlaşmadan rahatsız olduğunu ve bu ülkedeki iç savaşın süreceğini açıklaması ise Türkiye sınırındaki çatışma durumunun ve güvenlik riskinin süreceğinin habercisi oldu. Bu durum Hatay, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Kahramanmaraş, Osmaniye, Adıyaman, Mardin, Malatya ve Adana’da kurulan ve 200 bini aşkın mülteciye ev sahipliği yapan mülteci kamplarının faaliyetine devam anlamına geliyor. Pankart açan yurttaşa gözaltı TRABZON (Cumhuriyet) ÇEVRE ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın Trabzon’un Araklı ilçesinde 24 tesis için düzenlendiği temel atma töreninde, “Kent ormanımıza dokunma” pankartı açan 51 yaşındaki Tevfik Hasançebi gözaltına alındı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ile Orman ve Su İşleri bankı Veysel Eroğlu’nun da katıldığı tören saat 11.30 sıralarında başladı. Trabzon Belediye Başkanı AKP’li Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu konuşma yaparken, Tevfik Hasançebi adlı yurttaş, kalabalığın içinden çıkarak elindeki pankartla konuşma platformuna çıkarken, “Kent ormanımıza dokunma” yazılı pankart açtı, “Ormanımıza dokunma” sözleriyle seslendi. Hemen müdahale eden polisler Tevfik Hasançebi’yi platformdan indirdi ve bir araca koyarak İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürdü. Kısa süren gerginliğin ardından temel atma töreni devam etti. (Fotoğraf: FATİH TURANDHA) En az 9 ay daha Balık avında yakalandı TÜRKİYE HALKIN CANLI BOMBA EYLEMLERİNE BAKIŞINI ÖLÇEN ANKET SONUÇLANDI Eylemlere destek yüzde 16 DUYGU GÜVENÇ n ADANA (AA) Seyhan ilçesinde 2 kişinin öldüğü silahlı kuyumcu soygununu araştıran polis ekipleri, soygunda kullanılan otomobilin sürücüsü N.A’nın (21) Kayseri’de olduğunu tespit etti. N.A, kent merkezine 25 kilometre uzaklıktaki Yamula Barajı gölünde arkadaşlarıyla balık avlarken yakalandı. Adana’ya getirilen zanlı, işlemlerinin ardından sevk edildiği mahkemece tutuklandı. n İstanbul Haber Servisi Bahçelievler’de iki otomobil sürücüsü arasında park yeri tartışması çıktı. Yurttaşların araya girmesiyle otomobilde bulunan iki kişi aracına binerek sokaktan uzaklaştı. Bir süre sonra tekrar sokağa dönen sözkonusu iki kişi, henüz sokaktan ayrılmayan tartıştıkları sürücüye kurşun yağdırdı. Saldırıya uğrayan sürücü yara almadan kurtulurken, seken kurşunlardan biri bu sırada sokakta arkadaşlarıyla oynayan 10 yaşındaki M.B.A’nın bacağına isabet etti. Sağ ayağından yaralanan M.B.A., hastaneye kaldırılırken, iki zanlı ise kaçtı. n MUĞLA (Cumhuriyet) Türkiye Kadın Girişimcileri Derneği Yönetim Kurulu üyesi Hürriyet Özçelik (52), köpeğini Gündoğan Halk Plajı’nda denize sokarak insanları rahatsız ettiği gerekçesiyle Gündoğan Belediyesi’nin kararıyla verdiği 110 lira para cezasına tepki gösterdi. Özçelik, emsal olmaması için encümenin kararına karşı dava açacağını söyledi. Gündoğan Belediye Başkanı MHP’li İbrahim Bilgi, mavi bayraklı koyda insan sağlığını tehdit ettiği için verdikleri cezanın yasalara uygun olduğunu savundu. Park kavgası kanlı bitti Yalnızca mültecilere 2 milyar dolar Mülteci kampları için bugüne kadar yaklaşık 2 milyar dolar harcayan Türkiye, kendisine kambur oluşturan bu yükü karşılamaya devam edecek. Öte yandan, Suriye’deki kriz nedeniyle donanmasını teyakkuza geçiren ve Suriye ile olan kara sınırına büyük bir askeri yığınak yapan Türkiye, bu faturayı da Türk halkına ödetmeye devam edecek. Milyarlarca doları bulan bu harcamaların yanı sıra Türkiye’nin, Suriye’nin dışında Bağdat merkezi yönetimi ve Mısır ile yaşadığı krizler nedeniyle Körfez bölgesine açılan ihracaat yolları tıkanmış bulunuyor. Kuzey Irak’taki Kürt bölgesel yönetiminin ötesinde ticaret kapıları bir bir kapanan Türkiye’nin bu çıkmazdan nasıl kurtulacağı da bilinmiyor. ANKARA Türkiye’de, halkın canlı bomba eylemlerine bakışını ölçen anketten korkutucu bir sonuç çıktı. Canlı bomba eylemlerini haklı görebileceklerini belirtenlerin oranı yüzde 16’yı buldu. Canlı bomba eylemlerine karşı olduğunu belirtenlerin oranı ise yüzde 54. Aşırı İslamcılıktan kaygı duyanların oranının yüzde 38 olduğu anket sonuçlarına göre Türkiye’de Taliban, El Kaide ve Hizbullah, Hamas’tan daha çok seviliyor. ABD merkezli bağımsız araştırma şirketi PewResearch’ün 8 bin 989 denek üzerinde martnisan ayları arasında 11 ülkede yaptığı anketin sonuçları açıklandı. Müslüman toplumların aşırıcı gruplara yönelik bakışlarını ölçmek için yapılan anket, Türkiye ile birlikte Sene Taliban, El Kaide, Hizbullah ve Hamas Anketin genel sonuçlarına göre en sevilen örgüt Hamas, en sevilmeyeni ise El Kaide. Sonuçlardan bazıları şöyle: 4 Halkın yüzde 7’si El Kaide’yi severken yüzde 73’ü ise sevmiyor. El Kaide’ye en çok destek Filistin ve Endonezya’da. Örgüt en az desteği Lübnan’da yüzde 1 ile buluyor. 4 AKP’nin büyük destek verdiği Hamas ise aynı karşılığı Türkiye’de bulamadı. Halkın sadece yüzde 5’i Hamas’ı seviyor, yüzde 73’ü ise sevmiyor, yüzde 22’si ise Hamas konusunda kararsız. Türkiye, Hamas’a olan sevginin en düşük olduğu ülke. 4 Hamas’ı sevenlerin oranı Filistin, Mısır, Lübnan, Ürdün ve Tunus’ta yüzde 48 ile yüzde 43 arasında. Türkiye, anket yapılan 11 ülke arasında Hizbullah’ı da en az seven ülke. Hizbullah’ı sevenlerin oranı yüzde 7, sevmeyenlerin oranı yüzde 73. Hizbullah’ı en çok sevenlerse yüzde 46 ile Lübnanlılar. 4 Türkiye ve Mısır’da Taliban’ı sevmeyenlerin oranı yüzde 70 ile eşit olması dikkat çekiyor. Türkiye’de sevenlerin oranı yüzde 10, kararsızlar yüzde 21. Yüzen köpeğin sahibine ceza! gal, Lübnan, Tunus, Malezya, Nijerya, Pakistan, Mısır, Filistin, Ürdün, Endonezya’da yapıldı. Anketin Türkiye ile ilgili bölümünde ise çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. Halk karşı ama... Türkiye’de canlı bomba eylemlerine kesinlikle karşı olduk larını açıklayanların oranı ise yüzde 54. Anket, Türkiye’de intihar bombacılarına verilen desteğin inişli çıkışlı bir grafik izlediğini gösteriyor. 2002’de yüzde 13 olan destek oranı, 2008’de yüzde 3’e düşerken 2011’de yüzde 7. Anketten, canlı bomba eylemlerini anlayışla karşılayabileceğini belirtenlerin ora nının 2013’te ise yüzde 16’ya kadar yükseldiği anlaşılıyor. Aşırı İslam kaygısı Türkiye’de aşırı İslamcılıktan kaygı duyanların oranı yüzde 38. Halkın yüzde 51’i ise kaygılanmıyor. Türkiye, 11 ülke içinde aşırı İslamdan kaygı lanmayanların en fazla olduğu ülke.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle