15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 2013 CUMARTESİ [email protected] 14 Bir ay boyunca 5 ayrı mekânda ücretsiz KÜLTÜR 13. İstanbul bİenalİ ‘anne, ben barbar mıyım?’ başlığıyla bugün kapılarını açıyor u 13. İstanbul Bienali’nin İstiklal Caddesi’ndeki iki komşu mekânı olan SALT Beyoğlu ve Arter’deki eserler, bireyleri bağımsızlığa davet eden enternasyonal anlatılarıyla, birer direniş hücresini andırıyor. EVRİM ALTUĞ İstiklal manzaraları buluştukları kudret ölçüsünde kanatlanmakta, bilinçten bilince özgürleştirilmekte. Küratör Erdemci ve İKSV idaresinin, bienali ücretsiz yapmasına dair en iyimser ve katılımcıkamusal yorumu, böyle açıklamamız da mümkün. Öte yandan bu iki mekânda dikkatinizi çekmek istediğimiz kimi işlere odaklanacak olursak, Arter’de yer alan sanatçılardan, Irak doğumlu Jananne AlAnı’nın Ortadoğu coğrafyasına karşı gerçeküstü ve soyut bir estetikle yabancılaşarak baktığı iki video eserini, “KayboAynı sıkışmışlık hissiyle ilgili bir diğer performatif yapıtı ortaya koyan Didem Erk ise, iki ekranlı video enstalasyonuyla bizleri Kuzey ve Güney Kıbrıs’ın sınırları arasında, ruhsal bir arafta bırakıyor. Öte yanda, giriş katının kamusallığını her daim sorunsallaştırmış SALT Beyoğlu’nda ise, Diego Bianchi’nin Gezi Parkı’ndaki kaotik çoğulcu ruhu en çok hatırlatan, performatif sürprizlerle yüklü mekân düzenlemesi, “Ya Pazar, Ya Ölüm” duruyor. Hatırladığımız kadarı, SALT’a izleyici çeken en 13. Uluslararası İstanbul Bienali bugünden başlayarak, bir ay boyunca beş ayrı mekânda ücretsiz. Henüz, siz okurlar gibi 13. Bienal’in tamamını hakkını vererek gezebilmiş değilsek de, misal, çevik ve kuvvetli bir tempo ile gezebildiğimiz SALT Beyoğlu ve Arter’deki yapıtlar üzerinden, etkinliğin ortaya kamusal alan ve birey ilişkisi açısından hayli eleştirel ve enternasyonal esaret manzaraları çıkardığı sonucuna varabiliriz. Depresif olduğu kadar, sürprizli ve umutlu bir dünya vaat eden bir bienal/dünya durmakta önümüzde. Böyle düşünmemizin sebebi ise, özellikle Gezi olayları sürecinde ‘Anne, ben barbar mıyım?’ başlığıyla dört kadın sanat ve kültür profesyonelince; şair Lâle Müldür, küratör Fulya Erdemci, direktör Bige Örer ve İngiliz sanat uzmanı Andrea Phillips tarafından organize edilen bu etkinliğin, kendi kendisini var etmesine müsaade etmeyen her nevi otoriteye verdiği estetik ve performatif yanıtları, hepsi birer direniş hücresi olmaya soyunan küresel sanat eserleri üzerinden, içeriden seslendirmeye çalışmasıyla açıklanabilir. Bu yönüyle Arter ve SALT’taki yapıtlar, düzenlenme şekilleriyle, otoritenin zorla denetim altına almaya çalıştığı küresel, muhalif düşünce suçlularını andırmakta da denebilir. Ancak bu suçlular, mekânlardaki mahpuslukları esnasında izleyiciyle u Mehmet Aksoy’un ‘İnsanlık Anıtı’nın yıktırılmasından yola çıkan ve daha önce kamusal alanda gerçekleştirilen proje, şimdi bienalin ana mekânı 3 No’lu Antrepo’da. Osterholt ve Uitentuis’in ‘İnsanlık AnıtıYardım Eden Eller’ projesi Özgürlük ‘el’inizde... NAZLI PEKTAŞ Bu yıl 13. kez düzenlenen İstanbul Bienali’nde, güçlü sözleri olan işlerle karşılaşacaksınız. İzleyeceğiniz video, doküman, heykel ya da yerleştirmelerde, sokaktan içeriye taşınan bu bienalin; sokaktaki sesleri, içeride samimiyetle yankılandırdığını duyacaksınız. Bugün ve gelecek günlerde size bu işlerden söz edeceğim. İlkin iki yıl öncesine dönelim ve Kars’a gidelim. Birdenbire manşet olan “ucube” kelimesinin anlamını düşünelim ve kamusal alanda yer alan heykellerin sıklıkla tekrarlanan anılarını hatırlayalım. Her ikisi de Hollanda’da yaşayan ve çalışan Wouter Osterholt ve Elke Uitentuis’in, 13. İstanbul Bienali’nde, “İnsanlık AnıtıYardım Eden Eller (20012013)” adlı projesi sergileniyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kars’ta yer alan “İnsanlık Anıtı”nı bir ucube olarak nitelendirmesi ve yıkım için talimat vermesi sonrasında kamuda ortaya çıkan tartışmalara, halkın elleriyle dokunuyor. Sergileme mekânlarını kamuDiego Bianchi luşun Estetiği: Halksız Bir Coğrafya” ve “Gölge Bölgeler II”yi büyük bir sürpriz tavsiye gibi verebiliriz. Yine, Arter’de yer alan Jose Antonio Vega Macotela’nın ‘Zaman Takası’ projesi de, alt metni bakımından anılmaya değer: Bu projesi için sanatçı Meksika’daki bir hapishanede 4 yıl boyunca erkek mahkumlarla zaman geçirip, onların isteklerini bizzat dış dünyada yerine getirmek kaydıyla, kendi talep ettiği yaratıcı etkinlikleri de içerideki mahkumlara önermiş. Bunların neticeleri, şu anda Arter duvarlarında. dikkat çekici yapıtlardan biri olan ve insana, caddeye çıktığında “Ya İstiklal ya ölüm” dedirtecek ironideki bu duygusal ve kültürel hakikat simulasyonunun anlam bekçiliğini ise, tüm sinikliğiyle, size sırıtan kısa boylu, taşra suratlı bir güvenlik memuru (heykeli) yapıyor. Hem de sanatçı Halil Altındere’nin güvencesiyle. Netice yerine, bu yılki bienalde belki de tüm bienallerden daha anlamlı bir ihtiyaçla, sanatçılar eserleriyle mekânlardan sokağa firar ettikçe izleyiciler de mekânlarda buluştukları eserler üzerinden kendi kayıplarının izini sürüyor. sal alandan içeriye alan 13. İstanbul Bienali’nin, artık olmayan bir heykelin, yokluğuna dair sebepleri hatırlatan bu projeyi bienale dahil etmesi, küratör Fulya Erdemci’nin söylemiyle, “varlığı yoklukla imlemesi”, bu projeyi yeniden görünür kılıyor. Aynı zamanda da bienalin direniş ruhlu işler listesinde yer almasını sağlıyor. Kısaca geçmişe dönersek sayfamızda Ceren Çıplak’ın yaptığı haberlerle sanatçı Mehmet Aksoy ve anıtının başına gelenleri izlemiş, oluşan kamu duyarlığını takip etmiştik. İşte o haberlerden biri de Wouter Osterholt ve Elke Uitentuis’in performatif müdahalesiydi. Sanatçılar, Mehmet Aksoy’un tasarladığı “İnsanlık Anıtı”nın koluna yıllarca takılmayı bekleyen ve dostluk eli diye anılmaya başlayan el heykeline yüklenen barış umuduna odaklanıyorlardı. Osterholt ve Uitentuis, TürkErmeni ihtilafına göndermede bulunan ve çok tartışılan bu barış anıtındaki elin aslına uygun boyuttaki bir kopyasını, hurda arabasıyla İstanbul’da sokak sokak dolaştırarak bu performansı görenlerin tepkisine kanal oldular. Kamusal alandaki insanların görüşlerini soran ve kayda geçiren sanatçılar, onlara ellerinin kalıbını almayı teklif ettiler. Yaklaşık 120 kişi teklifi kabul etti ve hemen orada ellerinin kendi istedikleri biçimde alçı kalıbının alınmasına izin verdiler. Katılımcılar istedikleri işareti yapmakta son derece özgürdü. Yardım eden eller gazetemizde haber olduktan kısa bir süre sonra, Kars’ta heykelin bulunduğu tepeye geçici olarak yerleştirildi. Kısa bir süre sonra gelen polis, sanatçıları Hollanda’dan gelen protestocu turistler olarak ilan etti ve onları elleri çöpe atması için zorladı. Eller artık çöp tenekesindeydi. 13. İstanbul Bienali’nde, alçıdan ellerini İnsanlık Anıtı için uzatan ellerin fotoğraflarını, görüşlerini ve tüm süreci anlatan yayını ve alçı ellerin çöpe gitmeden önceki son fotoğrafını 3 No’lu Antrepo’da 20 Ekim’e kadar görebilirsiniz. Ürettiğimiz aklı sokakta tartışamadığımız günlerden geçerken, elinin kalıbını vermekten sakınan bir elin, düşüncelerini önemli buluyorum: “Hapse girmekten korkuyor, bu yüzden parmak izini vermekten kaçınıyor.” Leyla ile Mecnun’a konserle veda Kültür Servisi Leyla The Band, 16 Eylül Pazartesi saat 21.00’de Maçka Küçükçiftlik Park’ta vereceği konserde “Leyla ile Mecnun” dizisine veda edecek. Leyla ile Mecnun dizisi, oyuncularının Gezi Parkı eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle kanal tarafından yayından kaldırılmıştı. Bu nedenle Leyla The Band’ın vereceği konser Leyla ile Mecnun’a veda partisine dönüşecek. Leyla ile Mecnun’un oyuncuları ve dizinin yönetmeni Onur Ünlü’den oluşan gruba, konserde dizinin diğer oyuncuları da eşlik edecek. ‘Özgür düşünce için sanat’ u Mustafa Koç, sanatın özgür düşünmeyi ve farklı bakış açılarını da açık yüreklilikle kabul edebilmeyi ortaya koyduğunu vurguladı. Koç, ‘Toplumların özgür düşünmesi için sanatçıların desteklenmesi gereklidir’ dedi. Bienalin sponsoru Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç: YASİN KORKMAZ’IN FİLMİ ‘NeteKİM KARAKOLu’ Kültür Servisi Bugün kapılarını açacak olan 13. İstanbul Bienali’nin sponsoru Koç Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç “Sanat özgür düşünmeyi ve farklı bakış açılarını da açık yüreklilikle kabul edebilmeyi ortaya koyar. Toplumların özgür düşünmesi için her platformda sanatçıların desteklenmesi ve kendilerini ifade etmelerine imkân sağlanması gereklidir” dedi. Mustafa Koç, yaptığı yazılı açıklamada tüm sanatseverleri “Davetlimizsiniz” diyerek 13. İstanbul Bienali’ne çağırdı. Mustafa Koç, Koç Holding olarak İstanbul Bienali’nin içeriğine, sanatçılarına, eserlere, seçim sürecine hiçbir şekilde müdahil olmadıklarını vurgulayarak “Ülkemizde çağdaş sanatın gelişimine ve özgür sanat ortamına en ufak bir katkı sağlayabiliyorsak ne mutlu bize. Çağdaş sanata verdiğimiz destekten ve geri dönüşünden çok memnunuz” dedi. Çağdaş sanat ve bienalin, güncel, interaktif, dinamik, yenilikçi, yaratıcı, toplumsal sorunlara duyarlı, iletişime açık ve hayal etmeyi teşvik eden bir sanat alanı olduğunu da vurgulayan Mustafa Koç, “Özellikle gençlerin ve yetişen nesillerin çağdaş sanata olan ilgisini önemsiyor ve bu platforma destek veriyoruz” dedi. Çağdaş sanatın toplumlara farklı bir bakış açısı kazandırdığına dikkat çeken Koç, “İstanbul’un bir kültür başkenti haline gelmesinde İstanbul Bienali’nin etkisi çok yüksek” dedi. Mustafa Koç, bu yılki İstanbul Bienali’nin İKSV’nin özverisi ve sponsorların desteği ile ücretsiz olarak gerçekleştirildiğini de belirtiyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Koç Holding sponsorluğunda bu yıl “Anne, ben barbar mıyım?” başlığıyla düzenlenen 13. İstanbul Bienali, Fulya Erdemci küratörlüğünde gerçekleştirilecek. Dünyanın dört bir yanından 88 sanatçı ve sanatçı grubunun işlerinin yer alacağı bienal 20 Ekim Pazar gününe kadar devam edecek. Darbenin yıldönümünde çekimler başladı ABİDİN YAĞMUR MERSİN Köylerinde film çekmek isteyen ancak filmleri yarıda kalan köylülerin 12 Eylül askeri darbesinden sonra gözaltına alınmasının ve işkence görmesinin hikâyesini anlatan “Netekim Karakolu” filminin çekimleri darbenin yıldönümü olun 12 Eylül’de başladı. Filmde, o dönemde gözaltına alınan köylüler ve onların çocukları rol alıyor. Yönetmen koltuğunda ise 15 yaşında başladığı film macerası yarım kalan Zeynel Korkmaz’ın oğlu Yasin Korkmaz oturuyor. 1970’te, 15 yaşında olan Zeynel Korkmaz, Mersin’in Erdemli ilçesindeki köyünde film çekmek ister. Köylülerin rol aldığı film yarım kalır. 10 yıl sonra 12 Eylül askeri darbesi olur, Zeynel Korkmaz’ın evi aranır ve filmin negatifleri ile setten fotoğraflar bulunur. Dönemin jandarma ilçe komutanı, filme ucundan kıyısından karışmış bütün köylüleri gözaltına aldırır, işkenceden geçirir, “gerilla eğitimi almakla” suçlar. Yönetmen Yasin Korkmaz, babasının ve bir grup köylünün başından geçen bu olayın ayrıntılarını seneler sonra ortaya çıkarmış, dönemin tanıklarıyla yeniden görüşmüş ve yaşananları anlatan bir film çekmeye karar vermiş. GÜMÜLDÜR MAVİ DENİZ OTEL Denize Sıfır Oda + Açık Büfe Kahvaltı 50 TL Kürtçe bilen oyuncular aranıyor Kültür Servisi TRT 6’da yayımlanan “Can ve Ciğer” adlı dizide rol alacak oyuncular için Şanlıurfa’da Kürtçe oyunculuk kursu açılacak. Yapımcı Abdullah Toprak, iki yıldır ekranlarda yer alan diziye profesyonel oyuncu bulmakta zorlandıklarını ve dizideki oyuncu ihtiyacını karşılayabilmek amacıyla Kürtçe oyunculuk kursu açmaya karar verdiklerini ifade etti. Şanlıurfa Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Yayın Yönetmeni Abdulkadir Kırıcı da kentte çok sayıda yetenekli oyuncu adayının bulunduğunu ve kursun bu konuya ilgisi olan kişiler için iyi bir fırsat olacağını söyledi. www.gmdotel.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle