19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 AĞUSTOS 2013 SALI 10 EKONOMİ [email protected] Dünya yasal düzenlemeler ve ekonomik ortam nedeniyle tedirgin Türkiye doğal afetler nedeniyle... En büyük risk afetler Sektörden Üç evden biri DASK’lı Türkiye’de en büyük risk doğal afetler olarak görülmesine ve ülkenin yüksek deprem riski taşımasına karşın sigortalılık oranı hala çok düşük. Doğal Afet Sigortaları olarak tanımlanan DASK’ta sigortalılık oranı yüzde 34. Yani ülkedeki her üç evden birinin DASK’ı var. Oranın artmasında depremler kadar konut alımsatımları, vergi ve benzer devlet işlerinde DASK zorunluğu tutulmasının da etkisi büyük. PwC ve CSFI işbirliğiyle yapılan araştırmaya göre, Türkiye’den katılımcıların risk listesinin en başında doğal afet kaynaklı riskler yer aldı. Bu yılın ikinci çeyreğinde pek çok büyük bölgede sigorta fiyatları düşerken Amerika’da bu oranlar kısmen artış gösterdi. Amerika dışında genel olarak fiyatlar yüzde 1 ve yüzde 3 arasında düşüş gösterdi. Doğal afetler Türkiye sigorta sektörü için öngörülen en önemli risk olarak ortaya çıktı. PwC ve Finansal Yenilik Etüt Merkezi (Centre for the Study of Financial Innovation CSFI) işbirliğinde 54 ülkede yapılan “Sigortacılıkta Öngörülen Riskler Anketi 2013” dünyada ve Türkiye’de sigortacıların öncelikli risk beklentilerini ortaya koyuyor. Dünya genelinde sigorta sektörü için yasal düzenlemeler en büyük risk olarak gösteriliyor. Yatırım performansı ve makro ekonomik ortam ise önde gelen diğer riskler olarak sıralanıyor. Türkiye’de ise ilk sırada “doğal afetler”, ikinci sırada “aktüeryal varsayımlar” ve üçüncü sırada “risk yönetimi kalitesi” sektör için önde gelen riskler olarak yer alıyor. Türkiye’de sigortacılık sektörünün tespit edilen risklerin yönetimi konusunda hazırlıklı olmadıkları da araştırmanın ortaya koyduğu sonuçlardan bir diğeri, Katılımcılara sorulan “tespit ettiğiniz risklerin idaresi konusunda sigortacılar sizce ne ka dar hazırlıklılar” sorusuna verilen yanıtlara göre Türkiye, 2.87 puanla 2.95 olan dünya ortalamasının altında puan aldı. Katılımcılardan birinin “Sektör bu risklere çok hazırlıklı değil ve durumu iyileştirmek için de çok fazla çaba göstermiyor” şeklindeki yorumu, bu konudaki yaklaşımı özetliyor. esleki sorumluluk sigorta fiyatları yükseldi Marsh’ın yayımlanan Küresel Sigorta Sektörü Açıklaması’na göre 2013’ün ikinci çeyreğinde pek çok büyük bölgede sigorta fiyatları düşerken Amerika’da bu oranlar kıs M men artış gösterdi. Amerika dışında genel olarak fiyatlar yüzde 1 ve yüzde 3 arasında düşüş gösterdi. Amerika tüm sigorta branşlarında yüzde 1.6’lık yükselişle küresel endekste yenileme oranlarında artış gösteren tek bölge olurken fiyat yükselişleri daha çok, ilgili çeyrekte yüzde 10’lara erişen yenileme oranına sahip “Mesleki Sorumluluk ve Finansal Sorumluluk” branşlarında yaşandı. Bu çeyrekte mesleki sorumluluk poliçesini yenileyen Marsh müşterilerinin fiyatlarında yüzde 8’e varan artış görülüyor. İkinci çeyrek boyunca Avrupa bölgesinin parçası olan finansal kurumlara ait sorumluluk sigortası fiyatlarının arttığı görülürken bu oran İtalya’da ortalama yüzde 10 ile yüzde 20 arasında seyretti. Fransa ve İspanya’da ise oran yüzde 10 civarında oldu. Sigorta şirketleri arasındaki rekabet, artan kapasiteler ve katastrofik hasarlarla karşılaşılmamış olması sebebiyle sabit kıymet sigorta fiyatları genel olarak düştü ve ikinci çeyrekte de sabitlendi. Maksat Rehin Tutmak... Ergenekon’da ailelerin bile önünde okunması göze alınamayan kararların okunabilmesine ancak öğlen saatlerinde geçilebildi. Yıllarca yapılmış yargılamaların deneyimi bir yana, alt tarafı duruşmayı izlemelerine izin verilen avukatlar, gazeteciler ve milletvekillerinin kapı kontrolünden geçirilip içeri alınmaları yarım günü aldı çünkü... Her üç grubun resmi kimliklerinin ellerinde olması yeterli sayılmadı. Tek tek geçerlilikleri merkez kayıtları ile kontrol edildi. Yıllarca duruşma izleyen sarı basın kartı alamamış gazetecilerle birlikte sarı basın kartlarını yenilememiş olanlar da içeriye alınmadı. Avukatlarda her tür vekâletnamenin geçerlilik kontrolü yapıldı, yetmedi, ayakkabılar çıkarılarak arama yapıldı... Ama galiba zaten maksat; saatlerin geçirilmesi, başka kentlerden yola çıkarılmamış araçlar yanında bir biçimde Silivri çevresine kadar ulaşabilmişlerin dünyada örneği olmayan cezaevi içindeki yargılama alanından kilometrelerce uzaktan yollarının kesilmesi de yetmez.. yakın bölgelerden, tarlalar içinden yürüyerek yaklaşmaya kalkışanların havadan, karadan kontroller, gerektiği yerlerde her zamanki gibi orantısız polis gücü ile dağıtılmalarıydı. Yer yer kurumuş tarlalarda kimyasal atışlar nedeni ile çıkan küçük yangınlar cabası... Bunların hepsi fasa fiso, aslolan yıllardır medya güdümünde kamuoyunda yaratılan Ergenekon “askeri darbe” senaryosuna uygun, beklenenden de çok daha ağır cezaların, gürültüsüzpatırtısız hızla sanıkların yüzüne okunabilmesi... Hani toplum iki kutba çok da başarılı bir biçimde bölüştürüldü ya... Bu yazıyı çok gecikmiş olarak çalakalem yazmaya çalıştığım akşam saatlerine doğru, Cemaate yakınlığı ile ünlü bir hukukçumuz, malum kanallardan birinde “tarihi karar” vurgulaması ile aynen şu cümleleri söylüyordu: “Yargılamaya ilişkin söylenebilecek elbet pek çok haksızlık olabilir. Haksız mağduriyetler de olabilir, cezalar çok da ağır bulunabilir. Ancak bugünün penceresinden değil tarih penceresinden bakarsak, sonuçta Türkiye’de çok yaşanmış askeri darbelerin önünü kesmeye yönelik çok önemli, kilit bir dava olduğunu söyleyebiliriz. Yanlışları, aksaklıkları sonraki süreçlerde düzeltilebilir. Yargımızın geçmişten sabıkalı olduğunu, çoğunluk oyu ile gelmiş iktidarın yargı kararı ile hukuksuz ilan edilmeye kalkışıldığını da anımsamalıyız...” HHH Hocamız, hoca diliyle “kana kan intikam” sloganını atıyor. Her dönem eksikli olduğu kuşkusuz yargı düzenimizde, yürürlükteki anayasal düzenle çelişen faaliyetleri nedeniyle yargılanmış siyasi partiyi aklamanın ötesinde, bu davanın bir karşı tepkisi olduğunu açıkça dillendirmenin ötesinde, sonuçlarına katlanılması gerektiğini savunuyor. Bilim, hukuk görüşü adına gerçekten utanç verici bir mantık yürütmesine söyleyebilecek söz yok... Zaten Ergenekon davası sanıkları ile ilgili kararlar tek tek okunurken, avukatlarının, milletvekillerinin, kimi duruşmaya hukukçu kimliği ile girebilmiş yakınlarının tepkileri de hukuk üzerinden değil... Neredeyse Ergenekon darbe örgütü ilişkisinin, varlığının kurulabildiği, hukuk içinde değerlendirilebilecek anlamlı tek kanıt gösterilemeden yıllar sürmüş bir yargılama sürecinde yaşanmış hukuksuzlukları buraya aktarmanın nasılsa şu süreçte bir anlamı yok. Adil yargılama için umut kırıntıları bundan sonrasında üst yargıya, olmadı daha üstüne, uluslararası yargıya sarkacak... Bugün için polis kayıtları ağırlıklı suçlamalar, yargılama süreçlerinden çıkabileceğin de ötesinde, üstünde cezaların verilmiş olmasının soğuk duşu var... Silahlı terör örgütü soyut suçu üzerinden verilen, üyeliklerde en hafif 6 yıldan, yöneticilikte müebbet, ağırlaştırılmış müebbet cezalarına uzanan zincirde, başka başka maddelerle de konmuş artı 510 yıllarla, açık artırmalarla, ömür boyu hapis anlamındaki çoğunluk cezalar karşısında insanlar zil takıp oynamıyorlar elbette... Ama “uygulanamayacak cezalar” türünden tekerlemelerle bir tür rahatlama da söz konusu... Bugünlerde çok fazla gündemde olması bağlantılı, cezaların niteliği de aynı olunca Öcalan çağrıştırmasında, “Eyvah rehin alındılar, özgürlükleri pazarlık konusu yapılacak..” türünden sonuçlar çıkıveriyor... Zaten normal duruşmalara gelmeyen, zorunlu getirildikleri bu duruşmada da ne avukatları, ne de milletvekilleri, gazetecilerle iletişim kurmayan eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ başta, kimileri kararların okunması bitmeden salonu terk ettiklerinden, söz konusu çağrışımlar, “ağırlaştırılmış müebbet artı 24 yıl” türünden kararlar tek tek, sık sık sayıldıkça ister istemez kulak tırmalıyorlar... Bu arada, hukukun, adil yargılamanın sayısız ilkesinin ayaklar altına alındığına tanık olduğumuz söz konusu davanın sonuç karar aşamasında bir anlamı olduğu için değil, muzırlık olsun diye bir saptamayı daha yapmalıyım... Fatih Hilmioğlu Hoca 16 artı 7, toplam 24 yıla mahkum olurken, Balbay 16 artı 9 artı 7 artı 2, toplam 34 yıla, Tuncay Özkan ağırlaştırılmış müebbete mahkum edilirlerken okunan suç maddeleri arasında terör örgütü üyeliği, yöneticiliği sözcükleri yoktu... Sizce bir anlamı var mıdır? Suiistimaller artıyor TSB Başkanı Recep Koçak, sektörde en çok kaza tespit tutanağı suiistimallerine rastlandığını dile getirerek, planlanmış hasar ve ‘vurup kaçtı’ suistimallerinin de önemli bir oranda arttığını belirtti. Koçak, “Sigorta suistimallerinin tüm sigortalılara ağır bedeller ödettiği açıktır. Türkiye’de suiistimallerin en aza indirilmesi için sektör paydaşlarının ortak çözümler etrafında toplanması büyük önem arz ediyor” dedi. Aksigorta’dan yeni doğum yapan anneye destek Şirket tarafından geliştirilen yeni ürünle İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Bursa’da verilen hizmet kapsamında, Aksigorta Bireysel Sağlık Sigortası sahibi anneler, doğumlarının ardından bir hafta içinde ya da bebeğin göbek bağı düştükten sonra deneyimli yenidoğan hemşiresi tarafından evlerinde ziyaret ediliyor. Bebeğin boykilo, baş çevresi kontrolünden ev ortamının değerlendirilmesine, vital bulguların kontrolünden ağız, göz, burun, kulak, tırnak ve alt bakımına, yıkanmasından emzirilmesine ve beslenmesine kadar pek çok konuda en doğru ve güncel bilgilerle uygulamalı olarak eğitilirken, kendileri ile ilgili de beslenme, lohusalık psikolojisi, dikiş, göğüs, yara bakımı ve kontrolü gibi konularda bilgi sahibi oluyorlar. Aksigorta, Bireysel Sağlık Sigortası kapsamında bulunan doğum teminatı, yeni doğum yapan annelerin, bebekleriyle birl ik başlayacakları ye te hayatlarına dest ni ek veriyor. İngiliz sigorta devi Aviva PLC’nin 500 milyon dolardan fazla değere sahip Hindistan ortaklığından çekilebileceği belirtildi. Yıl sonuna kadar maliyetleri 611 milyon dolar kısmayı hedefleyen Aviva, Dabup Grup’la ortak olduğu Aviva Life’taki yüzde 26 oranındaki hissesinin satışı için danışman arıyor. Aviva, Hindistan’dan çıkabilir AvivaSA pazarın yüzde 20’sine talip AvivaSA Üst Yöneticisi Me ral Eredenk, Bireysel Emeklilik Sistemi’ne (BES) katılımın her geçen gün arttığını ve yılın ilk altı ayında geçen yılın aynı dönemine göre net katılımcı sayısında yüzde 279, net katkı payı üretiminde ise yüzde 164 büyüme yaşandığını; yeni dönemle birlikte, ilk altı ay için katılımcılara ödenen devlet katkısının 480 milyon TL’yi aştığını dile getirdi. 2013 içinde pazar nereye doğru ilerlerse ilerlesin şirket olarak pazarın yüzde 20’sine talip olduklaBu yıl rını belirten Meral Eredenk, hedefleriyle ilgili, “2013’te fon fon büyüklüğünün büyüklüğümüzün 5.5 mil5.5 milyar lirayı aşmasını yar TL’yi aşmasını hedefhedeflediklerini söyleyen liyoruz. Yıla hızlı bir başEredenk, pazar nereye langıç yaptık. Bu dönemdoğru ilerlerse ilerlesin de AvivaSA’nın sahip olduğu çoklu dağıtım kanalı pazarın beşte birine Meral yapısının önemli olduğunu talip olduklarını dile Eredenk düşünüyoruz. Bu dönemde müşterilere çok kanaldan dogetirdi. AHE’ten 48.1 milyon lira kâr Anadolu Hayat Emekkunan şirketler kazançlı çıkalilik, Haziran 2013 dönecaktır. Biz AvivaSA olarak ek mi itibarıyla aktif büyüklüğü asistans paketleri gibi müşolarak 7.5 milyar liraya ulaştı. terilerimize yönelik iletişim Konuya ilişkin yazılı bir açıklafaaliyetlerine ve kampanma yapan Anadolu Hayat Emekliyalara ağırlık verdik. Valik Genel Müdürü Mete Uğurlu ikikıf ve sandıkların bireysi “Devlet Katkısı” ile ilgili ve birisel emekliliğe dahil edilsi “Altın” yatırımına imkân veren üç mesi yönündeki çalışmayeni emeklilik yatırım fonu kuruldularımıza devam ediyoruz. ğu bilgisini verdi. Net kârı geçen Hedeflerimiz büyük” şekyılın aynı dönemine göre, yüzde linde konuştu. 7.3 oranında artarak 41.8 milyEredenk, sisteme katılıon liraya yükseldi. Fon büyüklümın her geçen gün arttığığünde sektör lideri olan şirket, nı belirtti. 2012 ile 2013’ün pazarın yüzde 20’sine sahip. ilk altı ayları karşılaştırıldıKatılımcı sayısı yılbaşınğında, net katılımcı sayısındadan beri yüzde 10 artaki artışın yüzde 270’i, net katkı rak 691 bin kişiye payındaki artışın ise yüzde 160’ı ulaştı. geçtiğinin görüldüğünü vurguladı. toplumları ve devletleri laiktir. Bir kere güçlü dinsel sınırlamalara sahip hiçbir ülke ilerleyemez. İbadet yapmaya da insanlar zorlanamaz. Üniversiteler, resim, edebiyat, müzik, spor, bilim, tıp, ordu, medya, ticaret temelde laik olmalıdır. Buralarda dindar insanın olması ile dinsel inançlarla iş yapmanın farklılığıdır laiklik. Cemaatler, tarikatlar toplumu ve ticareti yönetmeye ve yönlendirmeye odaklanmışlardır. İnsanın kâmil olması, sevgi ortak paydası içinde eğitilmesi hususu cami imamlarına bırakılmıştır. Sağlıklı kentleşmeyi yapmıyorsunuz, nüfus olabildiğince artıyor ve otomotiv sektörünün büyümesini teşvik ediyorsunuz. Sonra da kalkıp 3. köprü ve Marmaray ile övünüyorsunuz. Amerika’nın istihdam verileri beklenenden kötü geliyor; dolardaki artış yavaşlıyor, borsa yükselişe geçiyor. İşsiz kalan Amerikalı sayısı bizim ekonomimizi etkiliyor. Kayıt dışı ekonomisi önemli düzeyde olan bir ülkede ekonomik göstergelerin doğru olmadığı veya büyük eksiklikler içerdiği gerçeğini unutuyor, göstergelerle ekonomiyi okuyoruz. “Enflasyon oranı beklenenden daha iyi; dış ticaret verileri ekonomide iyi gidişe işaret” gibi sonuçlara ulaşıyoruz. Oysa ülkemizin bütününe baktığımızda hiçbir şey parçaların verdiği olumlu sonuçları bize göstermiyor. “İnsanların ülkesi değil, hukuk ülkesi” atasözü bizim için geçerli değil artık. Biz hukuk ülkesi değiliz. Bu atasözü eski dönemlerde kralların ülkelerini istedikleri biçimde yönettikleri ve yasaları kendi istekleri doğrultusunda çarpıttıkları günlerden gelmektedir. Dünyada hukuk kurallarının üstün olması için yüzyıllardır büyük mücadele verilmektedir. Bu mücadeleye despotlar karşı çıkmışlar ve çıkmaya devam etmektedirler. Seçilen yöneticilerin koyduğu kuralların yönetim organlarınca Ülkemizi Yeniden Yaratmak Zorundayız ve yargıçlar tarafından tarafsızca uygulanması esastır. Hukuk ülkesi olmak budur. Ergenekon ve Balyoz davaları, polisin tutumu, korku ve sindirmenin yöntem seçilmesi hukuk devleti olmaktan nasıl çıktığımızın en çarpıcı örnekleri. Hak aramalarının nasıl sonuçlandığını söylemeye bile gerek yok… programlarda şunu gördük: Yüzyıllar öncesinde Arap toplumundaki çürümeyi önlemek için bir devrimci, doğru, adil bir insan, bir Peygamber çıkmış ve toplumunu ileriye götürmüş ve bir deha. Ama biz hâlâ ona atfederek hurafe, masallar, hikâyelerle halkı eğitmeye kalkıyoruz. Dini bile doğru dürüst öğretmiyoruz. Yunus Emre’yi, Mevlâna’yı, sevgiyi öğretmeden masallarla insanımızın beynini yıkıyoruz. Oruç ne zaman, nasıl bozulurmuş gibi onlarca sorunun yanıtını arıyoruz. Zamanın Daha Kısa TarihiStephen Hawking’i incelemiyoruz. İlim ve bilim yerine hurafelerle vakit kaybediyoruz. İcatlarla gurur duyacağımıza yetişen imam sayısı, yapılan camilerin mimarisi ile övünüyoruz. ikon yapamadık Doğruluğu, toplumsal Hukuk devleti olmaktan çıktık Her konuda doğru ve tarafsız olmak bizim ulusal kültürümüz olmalı. Ama bizim iktidarlarımız da muhalefetimiz de güçlü, sosyal, siyasi ve ekonomik değerler yaratamamışlardır. “Bülbülü Öldürmek” yapıtındaki şu sözü hatırlayınız: “Bir gün Atticus dedi ki… Bir insanı ancak onun ayakkabılarını giyip dolaşınca tanıyabilirsin.” Biz bunu yapmıyoruz. Doğru olmak duygusunu ulus olmanın ikonu yapmadık. Doğru olmak, sert ama adil yargıyı baş tacı etmektir. Biz hem sert hem de taraflı yargı kurduk. aikliği başörtüsüne kurban ettik Amerika anayasasında “Kongre herhangi bir dinsel kuruluşa saygı gösteren ya da böyle bir kuruluşun özgürce kullanılmasını engelleyen bir yasa çıkartamaz” hükmü vardır. Üstelik Amerikan toplumu dinine bağlı bir toplumdur. Ancak şükür ederler ki L ğitim sistemimiz evreni anlamaya yönelik değildir Bütün ramazan boyunca dini E Nobel ödüllü kaç sanat ve bilim adamımız var? Neleri icat ettik? Yaratıcılık için ifade özgürlüğü, kültürlerin yüzleşmesi, kaynaşması, sanatçıların desteklenmesi esaslı koşullardır. Bunların hangisi bizde var? Toplumumuz hurafelerle, futbolla, dizilerle, akıllara durgunluk veren yargılama süreçleri ile çok vakit kaybediyor. Düşünen düşünmekten, yazan yazmaktan, konuşan konuşmaktan korkar hale geldi. Zaman ulusumuzun ve halkımızın elinden su gibi akıp gidiyor. Yaratıcı uluslar bize bakıp gülerek “sizi yönetmek elbette kolay” deyip uzay devleti kurmaya hazırlanıyorlar. Biz ise ortaçağda kalarak yaşamak istiyoruz. Böyle gidersek ulus olmaya devam edebilir miyiz? Elbette hayır… Yaratıcı toplum olamadık
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle