Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 2013 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ortadoğu, Demokrasi ve Türkiye Suriye Tiyatrosu BAZILARININ etekleri zil çalıyor. Bir bayram havası estirmekteler; galiba saldırı saati gelmek üzere. Ama saldırıyı planlayanlar “saldırı” demiyor da “müdahale” diyorlar: Suriyelilerin birbirini katletmelerine son verilecek. Yalnız, kimin kimi katlettiği pek belli değil. İngiltere’yle Fransa başta olmak üzere Avrupa’nın kodamanları Esad yönetiminin muhalifler üzerine kimyevi silahlarla çullanıp kadın erkek, çoluk çocuk binlerce kişiyi öldürdüğünü iddia etmekte; iktidar ise ulusal savunma için depolanmış bu tür silahların muhaliflerce ele geçirilip iktidar yandaşlarına karşı kullanıldığını ileri sürmekte. Müdahaleciler kimin kimi, niçin ve nasıl öldürdüğünü anlamak için Birleşmiş Milletlerce oluşturulmuş bir heyeti Suriye’ye göndermişti ama incelemeleri yapan heyet henüz raporunu yazıp açıklamadı. Dolayısıyla, katliam sorumluluğunun kimin üzerine düştüğü resmen bilinmiyor. Gelgelelim, müdahaleciler, “olsun, biz girip gerekeni yapalım da istim sonradan gelsin” demekteler. elli ki, uzun süredir “Arap Baharı” denen işi bir an önce noktalayıp Ortadoğu coğrafyası ve yönetim düzenini kendi çıkarlarına uygun biçimde yeniden kararlaştırmak için gitgide sabırsızlaşıyorlar. Yıllar öncesinde oğul Beşşar Esad’la sarmaş dolaş olup ardından pek anlaşılmaz biçimde köprüleri atan Tayyip Recep Erdoğan da. Bu işin sonu nereye varır, kendi ülkesinin başına neler gelir, saçmasapan bir savaş uğruna kaç kişi ölür, böyle bir tutuma karşı çıkan Rusya ile Ankara’nın ilişkileri ne kadar bozulur, Sayın Başbakanımızın ve Dışişleri Bakanı’nın hiç umurlarında değil. öyle devlet adamlığı olmaz. Türk dış politikası yıllar yılı ülkenin Batılı ve Kuzeyli komşuları arasında son derece duyarlı dengelerle yürütülegelmiştir. AKP iktidarının bazen mezhepçi, bazen kısa erimli fırsatçı tutumları yüzünden eski parlak döneminin saygınlığını yitirmiş olması son, belki de en ağır başarısızlıklarımızdan biridir. Genel seçim demokrasinin önemli bir unsurudur. Ama tek başına demokrasinin gerçekleşmesini sağlamaz. Din kuralları ile evrensel demokrasinin kuralları birbiriyle çelişir. Birinin referansı kutsal kitap, ötekinin ise eleştirel akıldır. Ekonomideki “Kötü para iyi parayı kovar” kuramı gibi din kurallarının egemen olduğu yerde laiklik ilkesi kovulur. Laiklik ilkesinin olmadığı sistem ise demokrasi değildir. tedir.” (Laisizm, 1991) İşte bu nedenle İslam coğrafyasında egemen olan köktendinci örgütler, tüzüklerinde laiklik ilkesini dışlamışlardır. Avrupa’da yüzyıllar süren din savaşları oldu. Kilisenin etkilerinin toplumsal düzenden arındırılması yüzyıllar sürdü. Kiliseden bağımsız bir devlet anlayışını ortaya koyan laiklik ilkesi; ancak Rönesans ve Reform’a dayalı Aydınlanma devrimleri sonunda 1789’da Büyük Fransız İhtilali ile hayata geçme olanağını yakaladı. Ortadoğu’da demokrasi olabilmesi için, öncelikle toplumların Aydınlanma devriminin temel aşamalarından geçmesi ve laik toplum düzeninin temel hukuk ilkelerinin kabul görmesi gerekir. Bugünkü koşullarda, Ortadoğu coğrafyasındaki demokrasi pratiğine baktığımızda; “İslam ve demokrasi” kavramları ve sentezi olarak belirlenebilecek en önemli deneyim, Türkiye’dir. Kuşkusuz Türkiye’nin bu demokratik görünümü, henüz “mükemmel” (yeterli) değildir. Bitmiş, tamamlanmış da değildir. Hatta son on yıldır, geriye dönülmesi için büyük çabalar da vardır. Türkiye’nin bu görece demokratik üstünlüğü nereden geliyor? Birincisi, Türkiye’nin yadsınamayacak 200 yıllık özgürlükler tarihi vardır. Bu konu, Özgürlükler Tarihimiz ve Devrimin İlk Karşıtları kitabımda özetlenmiştir. İkincisi, Cumhuriyet dönemi ve Atatürk Aydınlanma Devrimi kazanımlarıdır. 19231939 yıllarını kapsayan bu kısa dönemde, büyük devrimler yapıldı. Devlet, saltanattan arındırıldı, laik esaslara dayalı cumhuriyet kabul edildi. Halifelik kaldırıldı, şeriat esasına dayalı hukuk yerine laik esasa dayalı hukuk sistemi kuruldu. Türbeler, zaviyeler kapatıldı; harf devrimi yapılarak kültürün laikleşmesi için büyük adım atıldı, mahal Din savaşları O Alev COŞKUN Evet genel seçim yapılır ama ortaya çıkan modelin adı “demokrasi” olmaz. İran’da da genel seçim var ama evrensel demokrasiden söz edilebilir mi? Demokrasinin bir ülkede yeşermesi ve yerleşmesi için o ülkenin toplumsal tabanında eğitim, kültür ve hukuka dayalı ciddi bir altyapısının oluşması gerekir. Demokrasilerde temel esaslar laiklik, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, halkın katılımcılığı ilkeleridir. Kuvvetler ayrılığı ve kuvvetlerin birbirini denetlemesi ile hukukun üstünlüğü kurallarının tartışmasız kabul edilmesi ve uygulanması gerekir. Oysa Arap Baharı’na öncülük eden dinci örgütlerin, demokrasinin bu evrensel kurallarına ve özellikle laiklik ilkesine sadık kalmak gibi bir dertleri yoktur. Onlara göre demokrasi, dinsel doku ve yapıların yaratılması ve güçlendirilmesi için kullanılması gereken bir araçtır. Din kuralları ile evrensel demokrasinin kuralları birbiriyle çelişir. Birinin referansı kutsal kitap, ötekinin ise eleştirel akıldır. Ekonomideki “Kötü para iyi parayı kovar” kuramı gibi din kurallarının egemen olduğu yerde laiklik ilkesi kovulur. Laiklik ilkesinin olmadığı sistem ise demokrasi değildir. Dilipak doğru söylüyor: “İslamın laiklikle örtüştüğü söylenemez. Çünkü İslam, kendi müntesipleri için belirleyici bir hukuk düzeni tayin etmek B rtadoğu’da demokrasi çok zor. Evet genel seçim olabilir ama evrensel demokrasiyi gerçekleştirmek bugünkü koşullarda olanaksızdır... Çünkü evrensel demokrasinin birinci unsuru genel seçimse, ikinci unsuru da laiklik ve hukukun üstünlüğü ilkesidir. Bugün, Ortadoğu’da karmaşa egemen. Tunus’ta siyasi bölünmeler, Suriye’de ayaklanma, Mısır’da neredeyse iç savaş gelişiyor. Lübnan ve Ürdün de karışık. Suudi Arabistan Vahabi mezhebine dayalı otoriter krallık sürüyor. Körfez emirlikleri de onu izliyor. Arap Baharı adı verilen kitlesel eylemler başlayınca bütün dünyada öylesine bir algı yaratıldı ki, genel seçimler yapılacak ve hemen Arap dünyasına “demokrasi gelecek”, demokratik kurumlar tıkırtıkır işleyecek... Oysa Arap Baharı adı verilen kitlesel eylemleri dini örgütler, özellikle Müslüman Kardeşler (MK İhvan) yürütüyordu. Mısır’da MK, Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas, Irak’ta El Kaide, Afganistan’da Taliban etkindir. Bu örgütler şeriatı temel alan, yaşamın şeriat kurallarına göre yeniden düzenlenmesini amaçlayan mezhep ve din esasına dayalı örgütlerdir. Ortadoğu’da seçimler, bu köktenci örgütleri iktidara taşımaktan başka bir olanak yaratmaz. Bu İslami örgütler de iktidara gelir gelmez kendi ideolojilerini uygulamak yoluna giderler. Mademki genel seçimle iktidara geldik, öyleyse İslamın şeriat kuralları uygulanmalıdır, derler. Bir de halkın genel iradesi kuralı var. Demokrasi seçim Türkiye’nin konumu le mektepleri ve medreseler kaldırılıp “Eğitim Birliği” Yasası kabul edilerek eğitimin laikleşmesi sağlandı. Böylece İlhan Selçuk’un dediği gibi “aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşması” sağlandı. Bu nedenle Fransız yazar L. Gentizon, “Türkiye’de 1922 ile 1928 arasında olup bitenlerin dünyada bir benzeri yoktur” der. Georges Duhamel ise Atatürk’ün başardığı işin Ortadoğu’da olması nedeniyle “... İngiltere’de, Fransa’da veya Rusya’da gerçekleştirilen değişikliklerden daha derin ve hayret verici olduğunu” belirtir. Dünyanın en önemli siyaset bilimcilerinden Duverger, “Kemalist devrim özü bakımından pragmatiktir. Ödevi, Ortadoğu uluslarının modernleşmesini önleyen başlıca engele yani İslamiyete karşı mücadele ederek Türkiye’yi Batılılaştırmak olmuştur” der. (Siyasi Partiler, s. 359) Yine Fransız tarihçi Madran “...Atatürk siyasal planda cumhuriyetçi, parlamenter bir sistem yaratmıştır. Bunun başlangıçta biraz otoriter olması, koşulların kaçınılmaz kıldığı bir durumdur” der. (Ö. Ozankaya, Dünya Düşünürleri Gözüyle Atatürk ve Cumhuriyet, s. 168) Ünlü tarihçi Bernard Lewis’e göre “Tarih boyunca hiçbir Arap ülkesi model olabilecek bir devlet sistemi yaratamamıştır. Atatürk’ün ... demokratik cumhuriyet modeli, Ortadoğu’dan Orta Asya’ya kadar pek çok ülke için örnek oluşturmaktadır.” TV’lerde ve yandaş basında köşeleri tutmuş ama yüzeysel bilgilere sahip kimi yorumcular ne kadar “vesayetçi yönetim” diye gevezelik yapıp dursalar da yukarıda özetlediğimiz o Aydınlanma dönemi olmasaydı, bugün Ortadoğu’da Türkiye’nin demokratik üstünlüğünden ve model olma özelliğinden söz edilemezdi. Atatürk’ün kurduğu laik cumhuriyete sahip çıkalım. Onu geliştirelim. Evrensel demokrasinin temel hedeflerine ulaşalım. Tutuklama sanatı! B A Salih ÖZBARAN, Emekli Tarih Profesörü rkadaşlarla çaykahve çalışanlarının işe, öğrencilerin içtiğimiz anlarda beni okula gitmelerine, komşularının ikaz ederlerdi, çevre evlerinden uzaklaşmış olmalamizde sivil polislerin rına da özen gösterilirdi; böylebulunabileceği, bizleri dinleye ce şüphelinin birileriyle iletişibilecekleri ve çok dikkatli ko me geçmesi önlenirdi. nuşmamız gerektiği konusunda. Başka ülkelerin hükümetleri, Oysa biz rahattık, şundan bun uluslararası kuruluşlar ve rejidan konuşuyorduk. Herhangi bir mi destekleyen tanınmış kişiler, örgüt üyeliğimiz de söz konu yeni yapılanmanın “ılımlı” bir su değildi. Ben arşiv ve kütüp diktatörlük olduğunu savunuhanelerde çalışıyordum; dünya yor, her yerde duyulmuş fizikyı kuşatmaya açılan imparator sel ve mental işkencelerin kanıtlukların tarihini ortaya çıkarma lanmamış olduğunu sanıyorlaryı amaçlıyordum. Kim beni ni dı. Bu inkâr çoğunlukla utanççin uyarabilirdi ki? Arkadaşla larından kurtulmanın diplomarım da kendilerine güveniyor tik yoluydu. Başbakan, sıklıklardı; siyasal açıdan rahattılar. la din referansını eksik etmezNe var ki, korku sarmıştı orta ken NATO üyeliğini de kullalığı; düşünmekten çekiniliyor nıyordu; özgür dünyaya açılmış du; dillerini tutmaktan, endişe izlenimi veriyordu. etmekten korkuyorlardı. PIDE’nin komiserleri üniverDiktatörlük kol geziyordu ül site mezunuydu; operasyonu yakede. Sindirilmişti halk. Yüzyıl panların ise öğrenimleri yarımlar önce kurulan bir imparator dı. İşkencedeki yöntem “heyluğun peşine takılmıştı diktatör. kel” olarak bilinen uygulamayBu özlemi gerçeğe dönüştürme dı; sıklıkla başvuruluyordu. Bu çabasını tarih bilgisinin kıtlığı pasif yöntemde tutuklu, ayakta ile açıklamış olayım şimdilik; dört gün dört gece ve uykusuz günümüze çok daha yakın bir bekletilebiliyordu; böylece acı zamana atlayayım. Bir başba çektiriliyordu; bacakların şişkanın ülkede yarattığı korku mesi en basit sonuçlardan biriyya, yapılandırdığı düzene ge di, çeşitli ve yaşamsal rahatsızleyim; PIDE’nin saldığı deh lıklara da yol açıyordu. Tutukşete. Hemen açıklamalıyım ki, lu kendi iyiliği için “ikrar”da PIDE, ne ramazanı süsleyen ek bulunmalıydı; yani istenilen yamek ne de kıymalısı, peynirlisi nıtı vermeliydi. Suçlananın neyapılan o nefis yemek! rede olduğunu soran eşi ve ailesine, onun kendi hatası olduğungizisyon nun, rejim yetkililerine danışmagibi PIDE dan bu işlere girişmeye kalkışBir ülkenin güvenlik teşkilatını tıklarının söylemesi isteniyordu. Tutuklu kalmış olanların ilk açıklayan sözcüklerin baş harfleriydi o simge. Öyle bir yapı ve özgün beyanları sonradan lanmaydı ki engizisyon yöntem göstermiştir ki PIDE’nin yaklerini yani kilise mahkemeleri laşımları ortaçağların engizisni aratmıyordu; böyle bir kanı yonundan pek farklı olmamıştı. oluşmuştu özgür dünyada. He Sanık sandalyesindeki birinin 6 defte her daim rejim karşıtları, (altı) yıl tutuklu olarak alıkonsiyaseten militan sayılan öğren masına karşın nasıl bir insafciler, yeraltında faaliyet göste sızlıktır ki mahkeme yalnızca ren örgütler vardı. Belirli bir ki son altı ay içinde kendisine suç şinin adı, “muhbir” tarafından yükleyebilmişti. Ülkenin ünlü fısıldandığında PIDE ajanları işe romancısı hastanede ölümünü koyuluyorlardı. Belirlenen kişi bekleyen günlerinde “Ben ennin önce evi gözlenirdi. Gözal telektüel ıssız dünyada yaşatına almanın yöntemleri her bir yanlardan biriyim. Bana yazolaya göre değişmekteydi. PIDE mak istediklerimi yazmaya ajanları genellikle sabahı bek hiç fırsat vermediler” diyorlerlerdi; güya vatandaşlık hak du. Masum ya da fazla soruşlarına uyulurdu. Böylece daha turma gerektirmeyen önemsiz az gürültü çıkması ve komşu bir olaya karışmış olsalar bile, ların dikkatlerinin daha az çe tutuklama dönemi geçiriyorlar kilmesi sağlanırdı. Ev halkının ve hapis halinden daha kötü bir süreç yaşıyorlardı. AKP Milletvekillerine E Sözcüklerim yanlış anlaşılmasın, Türkiye’den bahsettiğim sanılmasın! Her ne kadar tarih benzerlikleri içerse de, her ne kadar dile getirdiklerimi günümüz Türkiye’siyle kıyaslama gereği duyanlar bulunsa da, ben 1960’lı ve 70’li yıllarda Lizbon deneyimlerimi ve bir sivil diktatörlük öyküsünü yeniden dillendirmek istedim. 4050 yıl geride kalmış olan bir uygulama, yani “tutuklama sanatı” gitmiyor belleğimden. Korkuyla yaşamanın, korkuyla yazmanın, korkuyla seslenmenin, hatta korkuyla endişe etmenin ve dil tutmanın zulmüydü o günler; 16. yüzyılda engizisyonca kitapları sansüre uğrayan António Ferreira’nın korkusuydu bu ve 20. yüzyılda yeniden yaşanmıştı. Rejime karşı “hiç yaşanmamış tehditler icat ederek” sürdürülegelen ve varsayılan tehlikelerin hakkından gelmek için kurgulanan bu yönetimi unutamıyorum nedense! Hiçbir editör, gazeteci ya da yayıncı rejimin denetiminden kaçamazdı; işlerini yitirme olasılığıyla karşı karşıyaydı. Tüm yayın organları asgari depozitoyu yatırmakla zorunluydular çünkü cezalandırılmaları durumunda ödemeyi yapabilmeleri gerekiyordu. Adeta her şey rejime olan bağlılıktan geçiyordu. İdeolojik ve dini konular ve hiç kimsenin duymadığı meseleler üstüne yapılan yayınlar ve yorumlar rejime yandaş medyanın marifeti olarak ortaya konuyordu; polemikler onların anlaşılmaz dilinde dolaşıyordu. “Elli yıla dayanan Salazar rejiminden sonra, Portekiz içten parçalanmış, belirsiz bir ülke haline gelmişti. En büyük sorun kırsal nüfusta çoğunluğunu ucuz yiyecek ve şarap sağlayan kesimin ekonomik sistemdeki başat rollerinin ihmal edilmesiydi. […] İkinci önemli parçalanmışlık, nüfusun yarısını oluşturan ve erkeklerin gölgesinde kalmaya mahkum edilmiş kadınların ataerkil bir düzendeki boyun eğmelerinden kaynaklanmaktaydı”.* *Cumhuriyet, 9 Eylül 2009 Söz meclisten dışarı! B Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR üyük, çok büyük bir misi) darmadağın edildi, size düş kırıklığısınız savız geldi. 3. köprü ve ona veriyın milletvekilleri. len isim için, milyonlarca ağaç Haksız ve hukuksuz için, seçim barajı için hiçbir bir şekilde idam edilen Adnan varlık gösteremediniz, sadece Menderes’e yeni bir haksıztabi oldunuz. Yüzlerce yurtselık yaparak onu bugünkü başver yıllardır hapislerde yatıbakanımız ile kıyaslamak isyor, çocukları, eşleri ile birliktemem, sadece benzer tarafte büyük bir dram yaşanıyor. ları ve davranışları olduğunu Bu bile vicdanlarınızda bir husöylemekle yetineceğim. Ama zursuzluk yaratmadı. Hayretle, Menderes’in yıllar içinde üsibretle, esefle anıyorum. tünlüğüne, vazgeçilmezliğine Gücüne ve üstünlüğüne, oninanarak halkın desteğini arka suz yapamayacağınıza öylesında gördükçe, ölçüsüz ve an sine inandınız ki, ne yapartidemokratik politikaları birsa yapsın onu onaylamak ve birini izledikçe onu uyaranlar alkışlamak zorunda hissettieksik olmamış ve bunu yararniz kendinizi. Herhalde o yiğit sız bulanlar birer birer DP’yi yurtsever Türk gençleri için terk etmişler. kullandığı Yeterince etkili çapulcular, olabilselerdi 27 marjinaller İçinizde Atatürk’ü, onun Mayıs olmayatanımlamaladevrimlerini, laikliği, caktı. “Kendime rını da alkışsabık başbakan layacaksınız. Aydınlanmayı, gerçek dedirtmem” diErdoğan’ın demokrasiyi anlayanlar yen Menderes’in vicdansızvardır kuşkusuz. Onlar da iki bakanla birca teşvik etlikte idamı gibi tiği bugünkü sessiz kaldılar. Yürekleri vahim bir olayı polis vahşetiinsanı, insanlığı, adaleti yaşamayacaktık. ni de alkışlasavunmaya yetmiyor. Sizler, Ermaktan geri Dünyanın aydınlık doğan, durmayacakMenderes’le kıyüzünden gelen protestoları sınız. Büyük yaslanmayayanılgı da mı göremiyorsunuz sayın bir cak yerlere variçindesiniz. milletvekilleri?.. dığı halde sanıSon günlerin rım hiçbir zaolayları bu man, uyarılarda yanılgıyı albulunmak sağduyusunu, basigılamanız için yararlı olabilir retini gösteremediniz. “Dinmi acaba diye düşündük. Bir dar ve kindar gençler yetiştekiniz de çıkıp “Ne yapıyortireceğiz” dedi. Görmezden sun, bu ülke çağ dışına sügeldiniz. “Ne ördünüz, bir rükleniyor, cepheleşiyor, böşey ördüğünüz filan yok” dilünüyor, parçalanıyor, halye Cumhuriyetin tüm başarıka, gençliğe zulüm yapılıyor. larını alaya aldı. Aldırmadı5 ölü yüzlerce yaralı, onlarnız. Masum dilekler ileri süca gözünü kaybeden var, naren vatandaşa “Ananı al git” sıl olur da polisimiz destan diye seslendi, umursamadıyazdı dersin, zafer kazandı nız. “Yargıya talimat verdersin” diyemediniz. İçinizdik” dedi, boş verdiniz. Alkol de Atatürk’ü, onun devrimleyasakları uygulayıp “Kafa kırini, laikliği, Aydınlanma’yı, yak dolaşan bir nesil istemigerçek demokrasiyi anlayanyoruz. İki ayyaşın çıkardılar vardır kuşkusuz. Onlar da ğı yasa mı dinimizin emirleri sessiz kaldılar. Yürekleri insami geçerli olacak?” dedi, tüm nı, insanlığı, adaleti savunmabu totaliter tavırlar umurunuzya yetmiyor. Dünyanın aydında olmadı. Yandaş profesörler lık yüzünden gelen protestolaörtünmeyen kadınları fahişe rı da mı göremiyorsunuz sayın ilan etti, itiraz etmediniz. TÜmilletvekilleri?.. Sadece yaBA (Türkiye Bilimler Akadezıklar olsun diyorum!..