27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 AĞUSTOS 2013 PAZARTESİ 6 HABERLER Ameliyattan çıktı, asansörden çıkamadı l Diyarbakır’daki, Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2 gün önce kalçasından ameliyat edilen ve dün yoğun bakım servisinden normal servise çıkarılan 85 yaşındaki Fatma Acay, hemşire ve hasta bakıcı ile hastane asansöründe mahsur kaldı. Kat arasında kalan asansör kabininin kapısı yarım saatte zor açılırken, çağrılan itfaiye ekiplerinin yoğun çalışması sonucu hasta Fatma Açay, üzerinde yattığı sedyenin ayağının kesilmesi ile 2.5 saat sonra asansörden çıkartılabildi. Hasta yakınları, olaya tepki gösterdi. Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Hastanesi asansörlerinde daha önce de çok sayıda kaza meydana gelirken, bir kazada 8 kişi yaralanmıştı. Projeye uygun yapılmadığı için Kayapınar Belediyesi geçen yıl hastanedeki birçok asansörü mühürlemişti. (DHA) Et ve Tırnak Masalı Olay daha patlak vermeden, 7 Şubat 2012’de MİT’e ve Erdoğan’a karşı ilk büyük saldırıdan aylar önce, bu köşenin okurları GülenRTE arasındaki derin çatışmadan haberdardı... Bugün artık bu konuda yazmak adi bir vaka oldu. İnsanlar yeni yeni bunun bir siyasi catışma olduğunu yazıyor. Siyasi çatışma ne demek? Literatürde tek anlamı var: İktidar savaşı! Yani, iki siyasi parti/hareket/kutup arasında iktidara sahip olma mücadelesi... Birileri cemaati bir “hizmet hareketi”, sıradan dini cemaatleşme olarak görürken ve hâlâ buna inananların sayısı sürü sepetken bu köşede Gülen hareketi siyasi parti olarak nitelendirildi ve bütün klasik partilerden farklı olarak da devleti ve ülke yönetimini tamamen dikey örgütlenmeyle tepeden ele geçirmeye yöneldiği belirtildi. İnsanların kafasında klasik siyasi parti şablonu olduğu için yeni durumu algılama zorluğu doğaldı. İzninizle bu analizin hakkını bu köşeye verelim... Anımsayalım yeniden... HHH 1) Gülen hareketi ile AKP farklı kaynaklardan, kulvarlardan geldi, gelişti, büyüdü. Yani birbiriyle bütünleşmesi çok zor iki ayrı gövde... 2) AKP yasal, açık bir parti. Gülenciler gizliyarı gizli, faaliyetini sembolik dernekler, vakıflar vb. aracılığıyla sürdürür. Yapı içine girenler o çevrenin insanları sayılır. Akıtılan paralar sonuçta Gülen hareketinin iktidara yürüyüşüne harcanır. “Altın Nesil” dedikleri, devletin bütün kilit noktalarına yerleştirilen eğitilmiş nesildir. Şüphesiz kadroları RTE’nin kadrolarına kıyasla çok daha kalitelidir. Bunlar hareketin motorudur. Erdoğan, yeni yeni bunlara karşı imam hatip gençliğini parlatmaya çalışmakta. Amaç Gülenci gençliğe karşı Erdoğancı gençliktir. Dershane çatışmalarının kaynağında bu yatıyor. 3) İki güç arasındaki ittifak, AKP’nin kuruluşuna dayanır. 4) İkisinin dayanakları farklıdır. RTEAKP klasik parti olarak meşruiyetini öncelikle halktan alır. Oy ve sandık birinci derecede önemlidir. 5) Gülencilerse her zaman iktidarlara yakınlık politikası izleyerek büyür. Bu, Gülen hareketinin en önemli özelliğidir: 12 Eylül’de askerci ve Kenan Evrenciler, darbeden yanalar; Evren cennetliktir... Özal’ın yanındadırlar. Demirelci kesilirler. İktidar alternatifi olacağını gördükleri zaman Ecevitçi olurlar... Bütün partiler 2001 krizinden çökünce, AKP’nin kuruluşuna destek verdiler. 6) Gülen, iktidarları desteklemenin, her zaman kendilerine hem dokunulmazlık kazandıracağını hem de bu desteğe karşı kendilerine büyümeleri için oyun alanları açacağını bilir. Destekledikleri bütün iktidarlar çöküp yok olmuş, ama Gülenciler hep güçlenmiştir. Bu temel stratejileri. 7) Gülen’in ABD’ye yerleşmesi de raslantısal değil. Türkiye’nin oradan yönetildiğini bilir! ABD dünyanın en büyük gücüdür. Ona karşı olarak değil, ona destek çıkarak varlıklarını güçlendirirler. ABD’nin kontrolü altındadırlar... Gülenciler, ABD küresel poltikalarına hiç ters düşmezler. İsrail politikasını desteklerler. AKP’ye de bu nedenle ters düşerler. 8) Daha iki yıl kadar önceden, bu köşede dizi halinde “Üç Koltuk Boşalıyor” yazıları yazmıştım. Arkasından en büyük çatışma, henüz seçimler sürecine bile girmeden, 7 Şubat’ta Erdoğan’a darbe girişiminde bulundular. Neden? 9) Çünkü devlet içinde örgütlenmeleri, bu darbe girişiminde bulunabilecek kadar güçlenmişti. 10) Devlet nedir? Öncelikle tabii ki siyasi iktidardır, yani Bakanlar Kurulu ve Başbakan’dır. İkincisi, Yargıdır. Üçüncü Emniyet güçleri ve polistir... Dördüncüsü ve önemlisi ordudur! Devletin gerisi terferruattır; bazı hizmet araçları, parakaynak dağıtma mekanizmaları vb. Tabii: MİT’tir devlet... 11) Cemaat, yargı, polis, devlet yönetiminde güçlendi. HSYK kontrollerinde. RTE, özel yetkili mahkemeleri lağv etti bu nedenle. Ama yüksek yargı kontrol altında değil. Bu nedenle, önerdiği anayasa değişikliğinde, yargının dağıtılıp yeniden kurulması gündemde. Cemaatin emniyet, polisteki kontrolü de büyük. Erdoğan 7 Şubat girişiminden sonra bu örgütenmeyi epeyi dağıttı, ama yok etmesi mümkün değil... 12) İkisi birden, TSK’yi dağıtıp kontrolü ele geçirdiler. En büyük birliktelikleri ve ittifakları bu konuda oldu. Balyoz ve Erenekon’la yönetim kademelerini tasfiye ettiler ve ipleri ele geçirdiler. Yığınla “aydın”, askeri vesayete son verildiğini düşünür, önemli olan askeri kimin kontrol edeceğidir. Vesayet kimde? 13) Tabii devlet aynı zamanda MİT demektir. Erdoğan’la cemaat arasında en büyük çatışma konusu 7 Şubat’ta MİT üzerinden koptu. Gülencilerin MİT’ten yönetim payı isteği reddedilince, kıyamet koptu. Devamı sonraya... Tanıdık doktor İstanbul Haber Servisi Devlet ve kamu hastanelerinin polikliniklerinde sıra bekleyen yurttaşlar, onkoloji başta olmak üzere, ortopedi, kadın doğum, nöroloji, diş, göz ameliyatları ile tahlil ve tetkikler için en erken 34 ay sonrasına randevu alabiliyor. Hastanelerde tanıdık birilerini araya sokamadıkları tahlil sonuçlarının alınması için bile en en az 12 ay beklemek zorunda kalan hastalar, ilaçlarını da bulamadıklarını, yapılan her iş için az da olsa ücret alınmasından şikâyetçi olduklarını belirterek “Sistem özel hastanelere para kazandırıyor. Mağdur ediliyoruz. Sağlık Bakanlığı yetkililerini poliklinik kuyruklarını görmeye davet ediyoruz. Gelsinler vatandaşın halini görsünler” dediler. AKP hükümeti her fırsatta “Sağlıkta devrim yaptıkları” yönünde söylemlerde bulunuyor ancak İstanbul’un en yoğun hastanelerinin başında gelen Çapa’daki İstanbul Üniversitesi (İÜ) İstanbul Tıp Fakültesi ile İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Okmeydanı ve Şişli Etfal Eğitim Araştırma hastaneleri polikliniklerini gezdiğimizde bunun gerçeği yansıtmadığını görüyoruz. Poliklinikler, acil servisler ve laboratuvar bölümlerini gezdiğimizde ilk olarak dikkatimizi çeken hasta yoğunluğu oluyor. Bazı bölümlerde uzman hekimlerin yetersizliği hastaları isyan ettiriyor. Acil servislerdeki yoğunluk nedeniyle özellikle Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bazı hastalar sedyeler üzerinde bekletiliyor. ilaç gibi l Devlet ve kamu hastanelerinin polikliniklerinde sıra bekleyen yurttaşlar, onkoloji başta olmak üzere, ortopedi, kadın doğum, nöroloji, diş, göz ameliyatları ile tahlil ve tetkikler için en erken 34 ay sonrasına randevu alabiliyor Şişli Etfal’de kuyruklar uzadıkça uzuyor... Hastanelerdeki hijyen yetersizliği de hastaların en çok şikâyetçi oldukları konuların başında geliyor. Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde polikliniklerin olduğu bölümdeki asansörün yetersizliği de hastaların tepkilerine neden oluyor, hastalar asansör bakımının zamanında yapılmadığını iddia ediyor. Çok sayıdaki hasta özellikle tahlil ve tetkik sonuçlarını gösterme sırasında “Tanıdık varsa işin kolay. Tanıdık yoksa işin zor” gibi söylemleri sık sık dile getiriyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi üyesi Dr. Osman Öztürk, AKP’nin 11. yılında sağlık alanında yaptıklarının propaganda niteliğinde gelişmeler olduğunu belirterek Sağlıkta Dönüşüm Programı sonrasında hekimlere getirilen performansa dayalı ödeme nedeniyle bir hastadan istenen tahlil ve tetkiklerin arttığını, birden çok hekime görünmek zorunda kalındığını söyledi. ödeyecek. Sağlık ticarileşti” dedi. Üniversite hastanelerinin daha zor durumda olduğunu vurgulayan Öztürk “Telefon ile randevu alınması da hastaları zorluyor. Randevu almak için telefonlara sarılan yurttaşlar ‘Arıyorum, düşüremiyorum, günler sonrasına kalıyor ve bekletiyorlar’ diye yakınıyorlar” değerlendirmesini yaptı. Bir tahlil için aylarca sıra Devlet ile eğitim ve araştırma hastanelerinin durumlarının içler acısı olduğunu vurgulayan hasta ve hasta yakınları, parası olana sağlık hizmeti anlayışının neresinin “sağlıkta devrim olduğunu” hükümet yetkililerine sordu. En basit bir tahlil ve tetkik için aylarca bekleyen hastalar, hekim ve sağlık çalışanlarının aşırı iş yükü nedeniyle kendilerine ilgisiz davrandığını söylediler. l A.Y. adlı yurttaş, “Doktorlar, hastalar ile yeteri kadar ilgilenmiyorlar. Sistemlerin devamlı arızalı olduklarını söylüyorlar. Randevu tarihlerini haftalar, hatta aylar sonrasına veriyorlar. İlaç sıkıntısı yaşanıyor. Kan alma bölümü saat 15.00’te kapatılıyor. Doktorlar bizden kan tahlilleri istiyor, ancak kapalı olduğu için sıkıntı yaşıyoruz” diyerek yaşananları anlattı. l İÜ Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümün’de göğüs kanseri tedavisi gören 64 yaşındaki Nevin Koca ise 2 yıldır tedavi gördüğünü belirterek “Karşılaştığım sorunların en başında sık sık doktorlarımızın değişmesi geliyor. Bu durum tedavi sürecimizi olumsuz etkiliyor” dedi. l Arzu Esen (44): 5 yıldır kanser tedavisi görüyorum, ilaç bölümünde de sorunlar yaşıyorum. Doktor yakının yoksa yandın, hep sorun çıkıyor ve bu hiç değişmiyor. l Meral Yılmaz (Emekli ): 23 haftaya randevu veriyorlar, doğru bir şey değil. Sağlık Bakanlığı’nın uygulamalarından memnun değilim. Sistemi ve uygulamaları beğenmiyorum. Bu nedenle özel hastanelere gidiyoruz, orada da çok para alıyorlar. l Hayri Aksoy (Turizmci ): Devlet hastanelerinde sıra beklememeliyiz. Hastanelerimizde sağlık çalışanları biraz daha nezaketli davranmalı. Sağlık Bakanlığı hastanelere gelip neler olup neler olmadığını görmeli, hastalara davranışları görmeli, hastanın sağlığını kaybetmemesi açısından. Hastanelerde hizmet zayıf. Poliklinikteki çalışan sayısı artırılmalı, hijyen durumu iyileştirilmeli. l Gönül Çetinel (Emekli): Sağlık Bakanlığı’nın randevu sistemini uygun bulmuyorum. Bir hasta hastalığı için aylarca dolaşmamalı. Bence sağlık sektörü iflas etmiştir. l Cafer Bayram (Eğitmen): 67 ay sonrasına MR günü veriyorlar. Doktor bulmak zor. Aynı gün içerisinde muayene zor. Yalnızca hastane sayısı değil her şey yetersiz, sistemin kendisi sorunlu. Bakanlık bence sistemi yeniden düzenlemeli. Örneğin her başı ağrıyanın üniversite hastanesine gelmemesi lazım. l Hülya Yeşil (32): Randevu ve doktor konusunda sorunlar yaşıyorum. Özellikle randevu almak zor. Bir aydır doktoru bekliyorum. Sabah geldim yine doktor yok. Başka yerde kan tahlili yaptırmak zorunda kaldım. Bu işin böyle yürütülmesini artık istemiyorum. Aylar sonrasına randevu 3. basamak sağlık kurumları olan eğitim ve araştırma hastaneleri ile üniversite hastanelerinin durumunun daha kötü olduğuna dikkat çeken Öztürk, özetle şunları söyledi: “Türkiye’de bu hastaneler ne yazık ki sağlık ocağı gibi kullandırılıyor. Halbuki sağlık hizmetleri basamaklı olmalı. Yani hastalar önce birinci basamak sağlık kurumları olan aile sağlığı merkezlerine gitmeli, orada tedavi edilemeyen hasta daha sonra ikinci ve üçüncü basamak olan devlet ile eğitim ve araştırma hastanelerine gitmeli. Bu, bütün dünyada böyle. Başı ağrıyanı üniversite hastanesine yönlendiriyorlar, sonra da hükümetin başı ağrıyor. Bu durumda üniversitelerde karmaşa oluyor, iş yükü artıyor, insanlara aylar sonrasına gün veriliyor.” Ne kadar doktor o kadar para Öztürk “Sağlık alanında değişimler oldu. Sağlık hizmetine erişim konusunda eskiden yurttaş 4 kez hekime gidiyordu şimdi 8 kez hekime görünüyor. Çünkü hasta ne kadar çok hekime giderse o kadar ücret
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle