27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 AĞUSTOS 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Seçilmiş “Oğlum” demişti, derslere paçaları sıvanmış pantolonu ile giren hocası, “sen büyüyünce seçilmiş olacaksın”. O gün bugündür seçilmiş olarak büyüdü. Seçilmiş nesillerin yetiştirileceği okula gönderildi. Ayyaş deccalden iğrenmeyi öğrendi. Medeniyetin cüce taklitçilik olduğunu belledi. Hoca efendisinin tanımıyla, ruh planında beyni elden geçirildi. Talebe birliğine üye oldu. Ağlaya hıçkıra, bağıra çağıra şiirler okudu. Müsamerelerde; ilminin, ırzının davacısını oynadı. Mum gibi süzülmüş suratından nefreti eksik etmedi, hamdolsun. Teşkilata alındı. Akıncılar gibi çalıştı. Oraya atandı, buraya getirildi. Sonrası seçilmişlikti. Büyüyerek seçildi, böbürlenerek seçildi; kibirlenerek, şişinerek seçildi. Seçildikçe yedi. Yedikçe parasempatik sinir sistemi çok çalıştığından salyalarını tutamaz oldu. Tükürük hokkası dolduğunda yalayıcılar buldu. Yapış yapıştı etrafı. Göbelek benliğini besleyen hırtapoz ve zırtapozlarca çevrilmişti. Firavunlaştı. Zoru başına taç etti, eline sopayı asa... O seçilmişti. Hiç seçkin nedir bilemedi. Kini seçmişti. GÖRÜŞ Prof. Dr. Osman İNCİ Ordu İli Hazır... AKP, belediyeyi CHP’den alabilmek için Ordu’yu büyükşehir kapsamına aldı. Ancak CHP’li Belediye Başkanı Seyit Torun, bunun boşuna bir çaba olduğunu düşünüyor. Gerekçe olarak da tek bir örnek veriyor: “Geçen son iki yerel seçim süreçleri ve alınan sonuç iktidar partisinin yerel unsurlarını ve milletvekillerini umutsuzluğa düşürmüş, üstlerinde oluşan büyük baskı sonucu alışılmışın dışında arayış içine girmişlerdir. Ordu ve Giresun’un birleşmesi için imza toplamışlar, olmayacak vaatleri sıralayarak vatandaşlarımızın kafasını karıştırmaya çalışmışlardır. Bu süreç içinde özellikle merkez ilçe dışında kalan ilçelere ve belde halklarına olması mümkün olmayan sözler verilmiş, beldelerin kapanma kararı ortada iken bu insanlara ‘Beldeleri ilçe yapacağız’ diye açıklamalarda bulunmuşlardır. Taşıma nüfus artışıyla büyükşehir olabilecek nüfusu temin etmişler, ama büyükşehirin ne getirip ne götüreceğini bilinçli bir şekilde çarpıtarak, doğruları vatandaşlarımıza anlatmamışlardır. Artık günümüzde vatandaşlarımızdan bir şey saklamak ve onların düşüncelerini dikkate almadan bir şey yapmak mümkün değildir. Yaşanan bu süreçte iktidar partisi mensuplarının taşıma yöntem ile ilin nüfusunu artırma çalışmalarının amacı daha iyi görülmüş, hedefin yalnızca belediye başkanlığını almak olduğu daha iyi anlaşılmıştır.” Seyit Torun, bir yandan büyükşehir olmanın neler getirip götüreceğini halka anlatırken, birtakım önlemler almayı da gözardı etmemiş: “İç kesimlerde bulunan ilçe, belde ve köylerimizin mevcut sorunlarının neler olduğu, sahil bandında bulunan ilçe ve köylerimizin yaşadığı sıkıntıları tek tek tespit ettik. Meclis’ten karar çıktığı andan itibaren de büyükşehir belediyesinin bu birbirinden çok uzak ve coğrafi farklılıklar olan yerlerine nasıl hizmet götürebileceğinin altyapısını oluşturmaya dönük ciddi çalışmalar yaptık. Bütün bunları yaparken de her şeyi vatandaşlarımızla paylaştık ve onları bilgilendirerek karşılıklı güç birliği oluşturmayı amaç edindik. Bu çalışmalarımızın halkımız tarafından dikkatle takip edildiğini biliyor ve geçmişte olduğu gibi Ordu insanının siyasi tercihlerini belirlerken kimsenin etkisi altında kalmadan karar vereceğine gönülden inanıyoruz.” Ordu’da CHP seçime hazır yani... Hamilelik ve Ahlak Zabıtaları Ülkemizde başlatılan yasaklamalar ve baskı sınır tanımazken diğer yandan her düşünce ve eylemin dini esaslara göre yapılması istemi yaygınlaşmaktadır. Ancak dini olmadığı (olmayacağı) açıkça bilinen uygulamalar da başlatıldı. Özellikle kadınlarımızın özel yaşamını hedefleyen (kaç doğum yapacağı, sezaryen ile doğum, kürtaj vb.) bir dizi müdahale de yapılmakta. Kızlarımıza yönelik örneğin yüksek öğretim yurtlarında kız ve erkek öğrencilerin sosyal tesislerde, yemekhanede dahi karşılaşmamaları için önlem almak, ortaöğretimde alt ve üst katta yatılı kalan kız ve erkek öğrencilerin aynı merdiveni kullanmalarını önlemek için okul yerini değiştirmek, müdahalenin boyutlarını göstermektedir. Bunları yapanlar ile “Hamilelerin sokağa çıkması terbiyesizliktir” diyen kafa arasında fark yoktur. Üreme ve hamilelik insanlık tarihi ile başlar. Hamile kadın özeldir, anne adayıdır, saygı görür ve dokunulmazlık potansiyeli taşır. Ona özel olduğunu hissettirmek, yaşamını kolaylaştırmak, hamileliğin sağlıklı sürmesini ve sonlanmasını sağlamak insanlık görevidir. Hamilelik kadın bedeninin bozulması değil aksine kadın yaşamının bir parçasıdır. Estetiktir ve hiçbir dönemi insanı utandırmaz. Hamile kadın çalışma hayatına devam edebilen, sporunu yapabilen bir insandır. Toplumun içinde ve çalışıyordur. “Hamilesin, dışarıda gezeceğine git evinde otur” öğütleri çağdışıdır. “Evde oturup kararacağına dışarı çıkmalısın, spor ve yürüyüş yapman, sosyalleşmen gerekir. Yürüyüş ve uygun spor sana ve bebeğine çok yararlı olup doğumu da kolaylaştırır” anlayışı çağdaş düşüncedir. Bedensel, ruhsal ve sosyal açısından sağlık için, fiziksel ve psikolojik birçok değişikliğin kolayca atlatılması için bunlar gereklidir. Kadın için “sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” anlayışından utanılması gerekir. Kadına ve özellikle hamile kadına “pozitif ayırımcılık” temel hak olmuştur. Bugün hamilelik kültürel ve modern yaşam anlayışı ile farklılık taşımaktadır. Ayrıca verilen uzun uğraşlar sonucu elde edilen bu sonuçlar “kadının durumunda iyileşmenin” bir sonucudur. Tasavvuf düşünürü(!) olarak tanıtılan birisinin, hamileler ile ilgili TRT1’deki konuşması ve RTÜK’ün bu konuşma ile ilgili açıklaması kabul edilemez. “Hamileliği davul çalar gibi ilan etmek bizim terbiyemize aykırıdır. Böyle karın ile sokakta gezilmez, her şeyden önce estetik değil. 78 aydan sonra anne adayı biraz hava almak için beyinin otomobiline biner biraz dolaşır……ayıptır ayıp……bunun adı terbiyesizliktir.” Tasavvuf düşünürünün(!) ağzından çıkanlar bunlar olunca, ya düşünmeyenlerin söyledikleri?.. Bu konuşma için RTÜK: “….ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir” sonucuna varmış. Bu tasavvuf düşünürü(!) hamilelerin 6. aydan sonra dışarıya çıkmasını, gezmesini utanç verici, toplumun ahlak kurallarına aykırı davranış olarak tanımlamakta. Hamile kadın evinde oturmalıymış. Çalışan memur ve işçi kadınlarımıza doğum öncesi 8 hafta yasal izin verilmektedir. İsteği halinde sağlıklı olduğu hekim raporu ile belgelenenler doğuma 3 hafta kalıncaya kadar çalışabilir. Hamilelik toplam 40 haftadır. Yasaya göre 32. haftada yasal izin başlar. Sayın düşünür 6. aydan sonra çıkmayın dediğine göre hamileler 78. aylarda işe gitmesinler. Herkesin arabası yok, çalışan kadınlarımız toplu taşma araçları veya servislerle işe gidip gelmekteler. Eşinin arabası olmayanlar hiç dışarı çıkmasınlar öyleyse. Kadınlarımıza gelecekte öngörülecek yaşam tarzı anlayışının ön bulguları bunlar. Bir süre sonra kadın evinde otursun, çocuk doğursun, evinin kadını olsun, çalışmasına gerek yok noktasına geleceğiz sanırım. Ahlak düzenlemelerimiz de öncelik kadınlara verildi. Hamilelik ve süreci, hiçbir evresi utanç vermez. Utanılacak olanı, “iki canlı olan hamile kadınlarımıza” gereken ilginin, saygının gösterilmemesi ve eve hapsedilmesini istemektir. Vesayet 2426 Ağustos’ta; Türkiye, Suriye, İran ve Irak’tan 600 delege ve 300 konuğun katılımıyla yapılacak ve bölgede “Kürdistan’ın geleceğini belirlemek” üzere Erbil’de toplanacak Ulusal Kürt Kurultayı öncesi, eski Genelkurmay Başkanı’nı “terör” suçundan ömür boyu hapse mahkum ettik. Böylece, “askeri vesayet”i tümüyle ortadan kaldırmış ve dolayısıyla sivil topluma geçmiş olduk. Bu yeni düzende, sivil polislerle sivil vatandaşlar el ele Ali İsmail Korkmaz’ı sokak ortasında döve döve öldürebiliyorlar. O denli ileri bir sivil toplum, düşünün yani. Kadının Yeri Türkiye Psikiyatri Derneği’nin yeni çıkardığı ve editörlüğünü Şahika Yüksel, Leyla Gülseren ve Ayşe Devrim Başterzi’nin yaptığı önemli bir başvuru kaynağı olan “Kadınların Yaşamı ve Kadın Ruh Sağlığı” kitabından kimi Türkiye verileri: Her 10 kadından 4’ünün çalışması eşi tarafından engelleniyor. Her 10 kadından 7’si “Kadınlar erkeklerden izin almadan dışarıya çıkabilir” ifadesine karşı çıkıyor. Kadını özgürleştirmesi beklenen evlilik; kadının geleneksel ev içi alan ve rollerinin dışına çıkmasını “yasaklayarak” aslında toplumsallaşmasına ve özgürleşmesine engel oluyor. Toplumun yüzde 66’sı için ailenin reisi halen erkek. 4 milyona yakın kadın halen okumayazma bilmiyor. İlköğretimde yüzde 99 olan cinsiyet oranı, ortaöğretimde yüzde 88’e geriliyor. Psikiyatri polikliniğine başvuran kadın hastaların yüzde 57’si, ev içinde eşlerinden şiddet gördüklerini bildiriyor. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Kuşaklar ve 90 Kuşağı… Bugünlerde her yol ve her yazı Gezi’ye çıkıyor. Gezi gençliğine 90 Kuşağı deniyor. ’90’lar ise ’90’ları yaşayanlara göre değişiyor. “90’lar Kitabı”nı hazırlayan Kadir Aydemir’e göre bu dönem gençlerin “arayış yılları”. Diyor ki: “ ’90’lar, kendimizi aradığımız, kişiliğimizin temellerini attığımız, ‘büyüdüğümüz’ yıllardı”. Yazısı yer alanlardan Özge Mumcu, “1990’lar üzerimizden bizleri yutmak isteyerek geçti gitti… Çalan şarkılara, geçen martılara, küçük anılara bağlandık durduk…” diyor. “90’lar Kitabı Çocuk mu Genç mi?” antolojisinde onlarca yazı var. Kitap 4. baskıya ulaşmış. Yer alan 111 yazar, kendi ’90’larını yazmış. İsimleri sıralasam, başka bir şey yazmaya yer kalmaz. Ama ben “kuşak” konusunu irdelemeye çalışacağım. Edebiyatta “kuşak” konusunu geçmişte çokça rahmetli Rauf Mutluay yazardı. 1915 Kuşağı’ndan söz ederdi. Özdemir İnce “Çağdaş Türk şiirini 1915 doğumlular kurdu” der. Can Yücel, buna “İlk kuşak” demişti. Yalnızca edebiyatçı olarak değil, daha geniş olarak değerlendirmişti: “1915 kuşağı tamamen savaşta biçilmiş, kaybolmuş bir kuşak; Türkiye’nin en parlak beyinlerini Çanakkale’de gömüyoruz, oradan sağ kalanlar Cumhuriyet’i kuruyor.” Edebiyatımızda Cumhuriyet öncesi kuşaklar Tanzimat, Servetifünun, Fecriati gibi adlarla biliniyorlar. Oktay Akbal, Cumhuriyet’teki köşesinde, Cumhuriyet sonrası oluşan 1940 Kuşağı’nı “1940’ta daha doğrusu, 4050 arasında yetişmiş, ürün vermiş, adını duyurmuş, etkilemiş ozanlar, yazarlardır” diye yazmıştı. Melih Cevdet Anday da bu kuşak için Enver Ercan’ın sorusuna yanıt olarak “Bu kuşağın şairleri kendilerine bir de ‘acılı kuşak’ adını takmışlardı” dedi. Bu kuşak toplumcugerçekçi bir edebiyat anlayışını benimsedi. Acılar çekti, faşizme ve emperyalizme direndi, yenilmedi. Elbette Garipçiler ve Mavi Hareketi de bu kuşaklar içinde yer aldı. Sonra gelen 1950 Kuşağı ise önceleri toplumcugerçekçiliğe karşıymış gibi algılandı. Çünkü şiiri bulanıktı, anlaşılamadı tartışmalar, suçlamalar yaşadı. Sanki bir kaçış şiiri gibi düşünüldü. Oysa daha sonraları görüldü ki, bu durum şiir anlayışından kaynaklanıyor. Onlar şiiri bir sözcük ve onunla yazılan imge sanatı olarak kabul ediyorlardı. Böylece 1950 Kuşağı’nın yani İkinci Yeni şairlerinin de dünyaya aynı pencereden bakan şairler olduğu kavrandı. Asıl şiir budur denmeye başladı. 1962 Anayasası’nda benimsenen özgürlüklerle okuyan, yazan, yayımlayan, araştıran gençler kendilerini daha güçlü, bağımsız ve özgür saydı. Fransa’dan gelen etkilenmeyle de 68 kuşağı ortaya çıktı. Gençlik eylemde ve düşüncede yasaların önüne geçince ya da yasalar toplumun gerisinde kalınca, 12 Mart’ta gençlik yeni bir darbe yedi. Bu onları daha da biledi, bilinçli bir kavga ortamı yaratıldı, bu kez 12 Eylül, ileride giderilemeyecek acıların, yaraların başladığı tarih oldu. Bu yeni dönemde siyaset yasaklandı, herkes siyaset dışına itildi. En çok da 80’lerde doğup çocukluğu, gençliği ’90’larda geçenler apolitik olarak yetiştiler, yetiştirildiler. Onlar doğrudan siyasete yakın olmadıkları için “Bunlardan bir şey olmaz” denmeye başlandı. Oysa 2 Temmuz, Uğur Mumcu cinayeti, Kocaeli depremi yaşandı. Tarihsel olaylardan geçildi. 1990’larda Türkiye ve dünya küreselleşmeye yelken açtı. SSCB, Sovyetler Birliği oldu, o da dağıldı. Berlin Duvarı yıkıldı. Soğuk Savaş sona erdi. Dünya tek kutuplu hale geldi. Amerika, ekonomik ve siyasal tek güç oldu. Dünya ondan soruldu. Popüler kültür aldı başını gitti. Bilgisayar, cep telefonu herkesin hayatına hızla girdi. İşte 90 kuşağının apolitik gibi görünen yaşamı bu kuşatılmışlık içinden geçerek aslında en büyük eğitimi aldı, bir yandan da şarkılarla, mizah dergileriyle büyüdü. Bilginin, müziğin ve mizahın gücünü keşfetti. İşte bu keşifle önüne çıkan Gezi Parkı Direnişi’nde kendini gösterdi. “Bunlardan bir şey olmaz” diyenlere dersini verdi, 90 kuşağı mührünü bastı; “İşte biz buyuz” dedi. 90’lar Kitabı’nda bu mührün izleri görülüyor... Ayrıca 90 Kuşağı’nı iyi anlamak içinse, kesinlikle bu kitabı da okumak gerekiyor. Ve elbette geleneksel kuşak kültürünü içselleştiren 90 kuşağına şapka çıkarmak…. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Gökküre 1 nin, gündö 2 nümü noktalarından ge 3 çen iki para 4 lelinden her 5 biri. 2/ Çim6 lenmiş buğdayın kayna 7 tılmasıyla ya 8 pılan bir çe 9 şit yemek... Keman ya1 2 3 4 5 6 7 8 9 yı. 3/ Bir tür ha 1 Ş A M A N D I R A fif ve kaba ayak 2 İ V E Z U L U S kabı... Öğütül 3 Ş A T A R I Z A müş tahıl. 4/ Cı 4 E R K V A S lız, zayıf. 5/ Ev5 K E S E K U R A cil bir geyik... Bi6 A R T I O T reysel. 6/ “UzunA B A çalar” da denilen 7 M A R A L İ R EM plakları belirt 8 İ S O T mekte kullanılan 9 M U S A N D I R A kısaltma... Kö pek... Şamanizm’in din adamlarına verilen ad. 7/ Orta Asya’da yaşayan Türkler arasında kimi şeylerden anlam çıkartarak bakılan fal... İnsanın algılama ve yargılama yeteneği. 8/ Müstecir... İlenme, beddua. 9/ Afrika’da bir çöl. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir organizmanın iç ve dış uyartılara tepki gösterme yatkınlığı. 2/ Bir tümceyi oluşturan birimlerden her biri... Çamaşırın az kirli ve köpüklü son suyu. 3/ Felsefede nesnenin kendisi... Karakter. 4/ Yemişlerin yenen bölümü... Hammaddeyi işleyip mal üretme. 5/ Boyacılıkta kullanılan bir çeşit mineral yağ... Kalsiyum elementinin simgesi. 6/ Eskiden şairlerin kasidelerinde övgüsünü yaptıkları kişilerden aldıkları para ya da armağan... Sayfa çevresine çekilen çizgi. 7/ Rütbesiz asker... Enerji. 8/ Pasta hamuru... Senegal’in başkenti. 9/ Van Gölü’ne dökülen bir çay.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle