23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 TEMMUZ 2013 SALI 6 HABERLER Başbakan ‘Vur emrini ben vermedim’ dedi, kulislere ordudan ayrılık haberleri yansıdı TSK’de 3 general istifa etti Hava Kuvvetleri Komutanlığı istifa kulisleri ile sarsıldı. Korgeneral Nezih Damcı, Tümgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu ve Tümgeneral Atilla Öztürk’ün istifacı generaller arasında olduğu belirtiliyor. BARKIN ŞIK Erdoğan’ın açıklaması etkili oldu mu? Uludere olayı son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Şırnak gezisi sırasında gündeme gelmişti. Uludere olayında hayatını kaybedenlerin aileleri ile görüşen Başbakan, “Vur emrini ben vermedim” demişti. Korgeneral Nezih Damcı’nın istifa ettiği yönündeki bilgi, Başbakan’ın bu sözleri tartışılırken kulislere yansıdı. Damcı’nın kurmay başkanlığı döneminde ayrıca, Akdeniz’in uluslararası sularında görev uçuşu yapan RF4 uçağı da düşmüştü. arasında olduğu belirtiliyor. Her üç istifanın durdurulması için Genelkurmay Başkanlığı’nın devrede olduğu ifade ediliyor. Her üç general de 2011 yılındaki YAŞ toplantısında bu rütbelere yükseldi. Generallerin önünde 2 yıllık daha görev süreleri bulunuyordu. Tümgeneral Kadıoğlu’nun ismi ise İsrail uçaklarının askeri üsleri görüntülediğinin saptanmasına rağmen herhangi bir müdahalede bulunulmadığı iddiası sonrasında basına yansımıştı. İnternete düşen şok ses kaydında, Türk subaylarının İsrail casus uçağını tespit ettiği, Hawk füzelerinin uçakların üzerine kilitlendiği ve F16’ların vurmak için izin istediği ancak vur emri verilmeyip bütün radarların kapatıldığı iddia ediliyordu. Bu iddialar üzerine Korgeneral Damcı’nın, Kadıoğlu başkanlığındaki bir heyeti “Olayı değil, ses kaydını kimin sızdırdığını bulmak üzere” Diyarbakır’a gönderdiği öne sürülmüştü. İstifa ettiği belirtilen üçüncü general Tümgeneral Öztürk ise Casusluk davasından yargılanıyor. 2013 yılı başından bugüne kadar Hava Kuvvetleri Komutanlığı’ndan 123’ü pilot olmak üzere 170’e yakın subay istifa etti. Özgür Basın Olmasa Bunları Yazabilir miydik?.. Evet, alttaki adamlarından sık sık duyduğumuz iddiayı, Başbakan da geçenlerde tekrarlamış... Ülkede basın özgürmüş, medya özgürlüğü varmış, bunun göstergesi de kendisine yöneltilen eleştirilermiş. AKP’lilerden bana gelen eleştiriler gibi, Başbakan da “Basın, medya özgür olmasa bunları yazabilir miydiniz” diyor.. İktidar cin mi cin... Ama bu balonu patlatmalıyız... Burada, 11 yıldır medyayı satın alarak, el değiştirerek, mali ve siyasi baskıyla susturarak/engelleyerek, muhalif yazarları attırarak, kamuoyunu iktidarın söylemleri doğrultusunda güdüleme çalışmalarını sıralamayacağım. Bir kitap hacmidir bu... Ve herkesin gözü önünde oynanıyor... Y. Akdoğan’ın Başdanışman olarak esas işi budur. Başarılı çalışmalarının ödülünü, son seçimlerde milletvekili seçilerek aldı... Göğsündeki bu madalyanın değerini düşürmemek için, milletvekili olarak da elinden geleni yapıyor, medyanın tepesinde! Burada sadece medya üzerindeki sansürün mantığını, amacını, hedeflerini yazacağım. Buna bir yazımda kısaca değinmiştim. Sorularla gidelim: HHH 1) AKP medya üzerinde “bütüncül” bir yasak uygulayabilir mi? Hayır, yasalar, iş yaptığı Batı dünyası, içinde bulunduğu ittifaklar, “Biz ileri demokrasiye geçiyoruz” söylemi, ne şu ne bu nedeniyle bunu kolay, hatta hiç yapamaz. Medyanın “özgür” olduğu konusunda bir imajı korumak zorundadır... 2) Medya üzerindeki açık baskılarını millet görmüyor mu? Görüyor da, AKP’nin medyayı baskılama politikasına yakın zamana kadar Batı göz yumdu, cılız tepkiler verdi. Çünkü iktidara gelmesinde yardımcı olduğu partiye avansını kullandı... Ama AB ilerleme raporlarına dört beş yıldır basın özgürlüğü konusunda eleştiriler giriyor... 3) AKP’nin medyayı baskılamasındaki esas amacı ne? Bütün otoriterlerin, bizdeki gibi bir sandık demokrasisinde en çok önem verdiği, kamuoyunu denetimdir. Mümkün olduğunca büyük bir kitleyi takipçisi yapmaktır. Otoriterlerin tümü, güçlerini gerçek demokratik sistemin varlığından değil, boyun eğdirdikleri kitleden alır. Bu Hitler döneminde de böyleydi. Times gazetesi bildirisinde, Gezi’nin karşısına Kazlıçeşme mitinglerini çıkarmalarını Hitler’in Nürnberg Toplanması ile kıyaslanmasının nedeni de bu. Müstebit hep “Halk bizim arkamızda” demek zorunda. Eh yani halk arkasındaysa, demek yaptığı her şeye destek veriyor imajı... 4) Kamuoyunu denetlemek için medyayı denetim şart mı? Evet, bizim gibi yarı özgürsandık demokrasisi ülkelerinde, büyük çoğunluğu etkileyecek medya ortamlarını denetlemek şart. Denetlenen, kitlesel seçmendir. Büyük kitlelerin izlediği örneğin yaygın TV kanalları, çok satışlı ama kanaat yaratma konusunda itibar kazanmış gazeteler ve TV’ler... Önemli olan bu medyanın denetimidir. Örneğin Sabah Grubu’nu satın aldırarak iktidarın borazanı yapmalarında amaç bu. Direnen etkili medyayı da en azından tarafsızlaştırmak hedeftir. Doğan Grubu’na 5 milyar vergi borcu çıkartılmasının nedeni... NTV Grubu’na nesnel gazetecilik olarak sıfırı tükettirdiler. 5) Ama arada gazetecilik de yapmıyorlar mı? Buna gazetecilik denmez. İktidar tam yandaşlık yapmayanların penguencilik yapmalarını tercih eder. Penguencilik, görmemek, duymamak, yazmamak, söylememektir. CNN Türk, Habertürk ve nicelerine Gezi, Gezi öncesi ve sonrası verilen ayar... Arada sırada bunlardan bazılarında “gazetecilik damarı” depreşebilir. Ama toplam yayınlarını iktidarın önüne koyup ne kadar yandaş olduklarını kanıtlarlar, artık birazcık kaçağa da, seyircileri/okurları açısından göz yumma zorunluluğunu anımsatır ve okey alırlar... Bu “kaçak habercilik” de yayıncıların vicdanlarını birazcık rahatladır: Bak ama nasıl da geçirdik, olmasak daha mi iyi olurdu!(*) İktidar, Habertürk dahil, kontrol ediyor. Ama tiraj kaybediyorlar, direnenler kazanacak. 6) Tam yandaş medya yetmiyor mu? İktidar örneğin çok satan bir kitlesel yayın organı kuramadı. Star, Yeni Şafak falan filan, özellikle AKP belediyelerinden büyük destekle 100 bin civarında tutunuyor. Gerçek bayi okur sayısı çok düşük... Aslında bu durum, etkin kamuoyunun zor aldanırlığını göstermesi bakımından, demokrasi barajı oluşturuyor iktidarın önünde. Vatan ve Milliyet de iktidarlaştıkça etkinliklerini kaybedecekler. İktidarın amacı da budur: Kanaat organlarına bu özelliklerini kaybettirmek. Bunu yapanların, devlet ve iktidar kıyakları ile parasal zararları karşılanır... 7) Peki tam eleştirel kitlesel medya mı yok? Var. Örneğin Sözcü. Varlığını buna borçlu, bıraksın, hemen sıfırı tüketir. İktidarın Sözcü’ye yapacağı baskı sınırlı. Başka işi yok. Yasaklayamaz da... Tabii Cumhuriyet, Yurt, Yeni Çağ ve az satan diğerleri de var. Posta’yı yine kitlesel ama ortada, iktidarın çok da memnun olmadığı bir yayın saymalıyız. 8) Peki bunlar basın özgürlüğünü kanıtı değil mi? Değil. Çünkü bunlar zaten AKP’yi desteklemeyen kitlelere hitap ediyor. RTE bunları gözden çıkarmış, zaten medya özgürlüğünün varlığını da onlara dayanarak söylüyor. 9) Son bir yanıt: İktidar, ortadaki seçmen kitlelerini etkileyecek yayın organlarını yok ediyor. Örneğin Akşam gazetesi ve televizyonları son örnektir. Bu tam anlamıyla ahlaksız operasyon. Merkezdeki seçmeni safında tutmak... Ama, medya denetimi ile amaçlarına ne kadar ulaşırlar, tartışmalıdır. Ama şüphesiz ki bundan yararlanırlar. Çünkü günümüzde internet ve sosyal medya da var ve herkes yayıncılık yapabilir. Ama şunu da belirtelim: Bu medya, zaten aktif olan ve iktidar muhaliflerince izleniyor. Ortadaki kitleyi ne kadar kucaklıyor, tartışmalı... (*) Hürriyet’i, çok zor bir denge üzerinden giden yayın politikasıyla, ayrı bir yere koymamız gerekir. Gazetecilik ve nesnel yorumculuk yapmaya çalışan tek kanaat yayın organı. Bu dönemi atlatmaları gerek... ANKARA 34 yurttaşın öldürüldüğü Uludere olayı ile adı kamuoyunun önüne çıkan Hava Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Korgeneral Nezih Damcı ile Casusluk davasında yargılanan Genelkurmay Dış İlişkiler ve Uluslararası Güvenlik İşleri Daire Başkanı Tümgeneral Atilla Öztürk ve Hava Kuvvetleri Teknik Okullar Komutanı Tümgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu’nun istifa ettiği belirtildi. İstifaların henüz işleme konmadığı kaydedildi. Yüksek Askeri Şura’nın (YAŞ) 14 Ağustos ayındaki toplantısı öncesinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı istifa kulisleri ile sarsıldı. Korgeneral Nezih Damcı, Tümgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu ve Tümgeneral Atilla Öztürk’ün istifacı generaller Balyoz davası avukatları, sanıkların fiili bir eylemde bulunmadıkları gibi cebir de uygulamadıklarını anımsattı Mahkeme niyet okuyor İstanbul Haber Servisi Ergenekon davasından tutuklu bulunan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer mahkemeye esas hakkındaki mütalaaya ilişkin ek beyanlarını sunarak tahliye isteminde bulundu. Sezer, beyanlar arasına dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, AKP’li Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ve bazı köşe yazarlarının, Başbuğ’un konuşmasına ilişkin gazetelerde yer alan beyanlarını da koydu. Ergenekon davasından Silivri 5 No’lu L tipi Cezaevi’nde 574 gündür tutuklu tutuklu bulunan eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un avukatı İlkay Sezer, mahkemeye esas hakkındaki mütalaaya ilişkin ek beyanlarını sunarak tahliye talebinde bulundu. Sezer, dönemin Başbakan Yar dımcısı Cemil Çiçek, AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ve bazı köşe yazarlarıEski nın söz konusu İlGenelkurmay ker Başbuğ’un koBaşkanı nuşmasına ilişkin gaİlker Başbuğ zetelerde yer alan beyanlarına yer verdiği ve suçlamaların asılsız olduğunun vurgulandığı dilekçede şöyle denildi: “İddia edilen suçun mağduru olarak gösterilen hükümeti kuran iktidar partisine mensup kişilerin sözleri ve farklı siyasi bakış açılarına sahip köşe yazarlarının kaleme aldıkları yazılar ortadadır. Müvekkilimin ve emrinde görev yapan silah arkadaşlarının ‘terörist’ ve ‘darbeci’ olarak suçlanması, akıl, sağduyu, vicdani sorumluluk ve hukukun üstünlüğü, adil yargılanma kapsamında düşünülemez, kabul edilemez. Aksi değerlendirme ise tarihi bir hata olur. Anayasanın 148. maddesi gereğince görevsizlik kararı verilmesine, aksi halde müvekkilimize atılı suçlamalara ilişkin her türlü şüpheden uzak, somut ve inandırıcı delil bulunmaması nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu 223. maddesi 2/b uyarınca beraatine ve derhal tahliyesine karar verilmesini arz ve talep ederim.” (Fotoğraf: EMRE DÖKER) Başbuğ için tahliye istemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görülen 361 sanıklı Balyoz Planı davasının temyiz duruşmasında avukatların savunmasında üçüncü haftaya girildi. Davada 19 sanığın avukatı Ali Fahir Kayacan, Fethullah Gülen’in davasında cebir ve şiddet içermediği için Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde beraat kararı verildiğini anımsatarak “Devlete karşı işlenen suçlarda cebir ve şiddet ön plandadır. Dairenizin Muhammet Metin Kaplan ve Fethullah Gülen kararı var. Gülen kararında ‘Suç gerçekleşmiş olsa dahi 147. madde uygulanamaz, çünkü cebir ve şiddet yok’ deniliyor. Balyoz davasında cebir ve şiddet içermediği gibi fiil de yok” dedi. Davanın, eksik teşebbüs olarak ileride nasıl olsa cebir ve şiddet olacak görüşü ile hazırlandığını söyleyen Kayacan, hoyrat bir hukuk anlayışının uygulandığını belirtti. Kayacan, “Türk yargısı neden Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir şeyine itibar etmiyor, iki polisin yazdığı tespit tutanağına itibar ediyor. Kimin bu Silahlı Kuvvetler? Genelkurmay bilgi gönderiyor, Hava Kuvvetleri rapor gönderiyor ama mahkemece itibar edilmiyor. Planlarda ‘Yunanistan’la it dalaşı’ deniliyor. Soruyoruz Hava Kuvvetleri’ne ‘uçuşlar arttı mı’ diye, azaldığına ilişkin belge geliyor ancak mahkeme kabul etmiyor. Mahkeme hiçbir şeye itibar etmiyor veya etmek mi istemiyor?” diye konuştu. Cengiz Köylü’nün suç tarihinde Hava Harp Akademisi’nde öğretim elemanı olduğunu, 3 dijital veride adı geçtiği için 16 yıl hapis cezası verildiğini belirten Kayacan, “Suç belgeleri 24 Ocak 2003’te oluşturulmuş deniliyor. Bir insan aynı gün aynı saat aynı dakika, aynı saniyede, 3 tane veri oluşturuyor. Allah’ın hikmeti mi diyeceğiz buna, hukukta böyle bir şey olamaz” dedi. Kayacan, yerel mahkemenin niyet okuyuculuğu ile karar verdiğini belirterek hazırlanan belgelerle tasfiye operasyonu gerçekleştirilmek istendiğini de ileri sürdü. Havacı askerlerin uçağa kefenleri ile bindiğini anlatan Kayacan, “Elimizi vicdanımıza koyarak, manevi inancımızla baş başa kaldığımızda ‘Bu verileri sanıklar düzenlemiştir, 18 sene cezayı hak etmektedirler’ diyebiliyorsak o zaman zaten sözün bittiği yerdeyiz demektir. Havacı müvekkillerim uçağa bindiği zaman kefeniyle biner. Türk yargısı bu sahtecilikle ilgili bunu diyebilecekse... O zaman bizler, aileleri, Türk milleti, onları şehit oldu kabul ederiz olur biter, yapabileceğimiz başka bir şey yok” değerlendirmesini yaptı. CHP: Askeri Casussluk da benzer davalar gibi hukuksuz ‘Karakolda sahte delil ürettiler’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan, kamuoyuna “askeri casusluk” olarak yansıtılan sahte belge bulundurma davasının yanı sıra Balyoz, Ergenekon ve Kafes Eylem Planı gibi davaları düzenleyenlerin “çeteci” olduğunu, bunların da bir mahkemede hesap vereceklerini söyledi. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen gizli belge bulundurma davasına dün 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. İzmir Adliyesi’ndeki duruşmayı dün CHP milletvekilleri Bülent Tezcan, Erdal Aksünger, Musa Çam, Özgür Özel, Nurettin Demir, Tufan Köse de izledi. Sanıkların savunmalarını gerçekleştirdiği duruşmaya ara verilmesinin ardından Tezcan, milletvekilleriyle birlikte adliye önünde basın açıklaması yaptı. Tezcan, bu tip operasyonlarla Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesinin şekillendirilmesinin amaçlandığını, bunu yapmak isteyenlerin amaçlarına ulaşamayacağını söyledi. Tezcan şunları kaydetti: “Bu operasyonun sonuçlarını ortadan kaldıracak siyasi tüm adımları atacağız. Mahkemeden adaletli olmasını bekliyoruz. Hukuk ve adalet herkese lazım. Bugün hukuk dışı sahte delillerle insanları özgürlüklerinden mahrum edenlere de lazım olacak” vurgusu yaptı. Tartışılan tüm davaları yapanları “çete üyesi” olmakla suçlayan Tezcan, davalarda ortaya çıkan delillerin Ankara Dikmen’deki polis merkezinin 5. katında üretildiğini öne sürdü. Tezcan, “Mayıs ayında evde yapılan aramada ele geçirildiği savlanan flash bellekte, eylül ayına ait kayıtlar bulunuyor. Bu açıkça sahteciliktir. Bir komutanla diğer bir komutanın sadece telefonla görüşmüş olması örgüt üyeliğinin delili olarak iddianameye konmuş. Dinleme kaydı yok. Ne konuştukları belli değil. Sadece görev nedeniyle birbiriyle görüşen insanların ‘görüşme kayıtları var’ diye örgüt üyeliğinden içeri atılmaları kabul edilemez” dedi. Özel’den erbaşa ilk kez iftar Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ilk defa Genelkurmay Destek Kıtaları Grup Komutanlığı’nda erbaş ve erlerin iftarına katıldı. Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinden konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre iftara karargâh başkanları, adli müşavir ve karargâh ile Milli Savunma Bakanlığı’nda görevli generaller de katıldı. (Fotoğraf: AA)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle