14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 TEMMUZ 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA CIA, Neden Doğan Her Bebeğin Kaydını Tutuyor En kanka banka Başbakan’a göre bankalar da artık “bizden” ve “onlardan”... Bürokratları durur mu? Kan Bankası’nı da yöneten Kızılay Başkanı A. Lütfü Akar hemen açıklamayı patlattı: “Kan ürünü satın aldığımız bazı ülkelerde domuz eti yeniyor. Müslüman bir millet olarak kendi kan ürünlerimizi üretmek durumundayız!” “Helal Kandan İlaç Üretme Projesi” böylece başladı. Sağlık Bakanlığı da bu projeye sahip çıkınca... TÜBİTAK araştırmalarının önü açıldı. Şimdi gündemde iki soru var: “Domuz eti yiyenlerin genlerine veya kanına domuzluk bulaşabiliyorsa... Dana veya koyunla beslenenlerin genleri... Hele hıyar yiyenlerin durumu ne olacak?” Ya da “Biat kültürü ile koyun veya hıyar tüketimi arasında bir bağ var mı?” HHH Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun yetki ve sorumluluk alanı belirlenirken “kan bankası” gibi, “sperm bankası” da unutuldu. Oysa bu ikinci banka, Başbakan’ın “çok çocuk” ve “her sokağa TOKİ konutu” projeleri bakımından yaşamsal önemde. Ayıptır söylemesi, adına takılmamak gerek. Nasıl ki Oyak Bank, HSBC oldu. Sperm bankası da DASTB yani “Damızlık Ak Seçmen Tohumu Bankası” olarak hizmet yapabilir. Maksat evinde zor tutulan yüzde 50’nin miktarını artırmak. Acaba “Dokunan yanar!” kuralına Türkiye’nin nüfusunu sorgulamak da dahil mi? CHP’li Emine Ülker Tarhan, birkaç kez hem de TBMM’de “Ülkemizin gerçek nüfusu ne?” diye sordu. Belki hâlâ da sormaya devam ediyordur... Sesini duyurabilirse... TÜİK kaynaklarına göre nüfusumuz 76 milyon küsur! Oysa, CIA’nın resmi internet sitesi 80 milyon küsur olduğunda ısrar ediyor. Bu 4 milyonluk fark neden ve nereden? Eski CHP Grup Başkanvekili Tarhan’ın endişesi, bu milyonluk farkın seçmen sayısına ve seçim sandığına yansıyabileceği idi. Bu endişe sessiz sedasız tüm topluma yayılıyor. Gezi’den sonra başlayan açık hava platformlarında sağlıklı seçim endişesi açıkça dile getiriliyor. Kıdemli siyasetçilerden, akademisyenlerden, yüksek bürokratlardan oluşan seçim platformları kuruluyor. nüfusumuzda düğümleniyor. CIA, Türkiye’nin nüfusunu dün resmi sitesinde yine güncellemişti: “Temmuz 2013 itibarıyla: 80 milyon 604 bin 485.” Sahi, Amerikalılar ülkemizin nüfusunu neden günbegün ve elifi elifine izlemeyi sürdürüyor? Ve neden.. Geçen yıllarda Türkiye’yi Avrupa ülkeleri arasında sayarken şimdi Ortadoğu’nun 19 ülkesinden birisi olarak gösteriyor? Sorunun bir kuyruğu daha var: Geçen yılın ortalarında, Suriye’den “kabul edeceğimiz misafir sayısını” 100 bin diye ilan etmiştik... Bu sayı CIA’ya göre dün itibarıyla 398 bin 753 kişiye ulaşmış durumda!. Sayılar söz konusu olunca, bakalım kimin hesabı kuvvetli: CIA’nın mı, AKP’nin mi? 15 Tut Tutabilirsen! Sözcülüğünü eski bakanlardan Yaşar Okuyan’ın yaptığı Temiz Seçim Platformu sonuncusu... Seçmen listeleri ile İçişleri Bakanlığı’nın kayıt sistemi arasındaki bağın kopartılması şart! Ama asıl soru ve sorun Yardımcısı Ali Babacan, Başbakan’ın “Kredi kartı kullanmayın!” talimatının tercümesini yaptı: “Başbakanımız kredi kartını kullanmayın derken, kredi kartını ‘borçlanma aracı’ olarak kullanmayın demek istedi!” Pekiyi “Devlet bankalarını Bank.. banka.. bankası kullanın!” derken ne demek istedi? Bunun yanıtını da geçen günlerde Rekabet Kurumu verdi: “Ziraat, Vakıfbank ve Halk Bankası usulsüzlük yaptıkları için milyonlarca lira cezaya çarptırılmıştır!” Tuhaf bir rastlantı.. Başbakan’ın halkı yönlendirdiği bu üç banka TBMM’de işlem yapmasına ve şube açmasına izin verilmiş olan üç banka. Tövbe tövbe.. Başbakan bizimkileronlarınkiler derken... Ve faiz lobilerini veya kredi kartlarını lanetlerken acaba Brecht’in ünlü sözünden mi etkilendi: “Bir banka açmak, bir banka soymaktan daha az suç değildir!” ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Silivri’de Yargı Tartıya Çıkıyor... Önce size, 1969 yılının 9 Aralık tarihli Cumhuriyet’inden bir haber okumak istiyorum: Haber başlığı “Erim, Ecevit’i Suçladı”. Prof. Erim’in sözlerinden alıntılar ise şöyle: “Maziyi inkâr edemezsiniz. Mazide Atatürk ve İnönü vardır. ‘Fes yerine şapka getirilmesi halkın mutluluğuna ne kattı’ dediniz. O zamanın şartları içerisinde fesi çıkarıp şapka koymak, bir yeni baş takmak kadar zordu. Atatürk o devrimleri yapmasaydı, altyapı devrimlerine ulaşamazdı. Atatürk’ü reddederek CHP’li ve devrimci olmak mümkün değildir. Hele CHP’nin kurucusu olan Atatürk’ü, CHP’nin Genel Sekreteri eleştiremez.” Bu alıntıyı Silivri’de karar duruşması öncesinde niye kullandığım konusunda fazla bir yoruma gerek yok. Çürümenin içeride nasıl başladığını, daha sonra Kurucu Meclis’te mutlulukla yer almasına rağmen 1980 sonrasında 60 Devrimi’ne karşı çıkan, Gülen’i destekleyen, en kritik dönemlerde ısrarla solu bölerek gericiliğin önünü açan Ecevit profiline nasıl ulaştığımız konusunda kökten bir hatırlatma: Biz “Balyoz” ve “Ergenekon” davalarını, ülkenin aydınlanmayı temsil eden kanadı olarak bu kabul edilemez akışta yaşıyorsak, treni raydan çıkartan virajlardan biri buydu, 44 yıl öncesinden! Sağlıklı hücrede yozlaşma başladıktan sonra, verilen ödünlerin nereye kadar gidebileceğinin en ağır deneyimlerini yaşıyoruz. Silivri başladığından beri, örülen her çeşit duvara ve her türlü psikolojik harp çelmesine karşın sayısız defa bu 100 kilometrelik engelli koşuyu katederek, davayı yerinde izledim. Kararların açıklanacağı 5 Ağustos tarihinden önce de o soğuk salonda sarfedilmiş ve kulağımda hâlâ yankılanan seslerden bazılarını sizlerle beraber hatırlamak istiyorum. Öncelikle dünya bilsin ki, şayet bu duruşmalar naklen yayımlansaydı, akış 45 yıldır olduğu şekilde yaşanmazdı. AKP’li bazı seçmenler bile “Bir dakika, neler yaşanıyor orada?” diye konuya karışır ve tepkisini en sert şekilde ortaya koymaktan çekinmezdi. O zaman tüm Türkiye yaşanan hukuki “boşluğu” kaçınılmaz şekilde görecek, olayın skandal boyutları âleme malum olacaktı. Keyfi olarak kısıtlanan savunma süreleri, salondan çıkarılan avukatlar, isimsiz ihbarlar, çoğu adi suçlara sahip gizli tanıklar, iflası kanıtlanmış sözde bağlantılar, sahteliği hem ülkemizden hem Silikon Vadisi’nden tescilli dijital sözde kanıtlar, her biri “insanım” diyenin her yüreğinde yara açacaktı. Bu doğrultuda kulağıma gelen ilk ses Av. Ceyhan Mumcu’dan: “Dünyada böyle bir dava örneği var mı? Bu dava tercüme edilse, hiç kimse metinlere inanmaz.” Ya da Yalçın Küçük’ün sözleri: “Bize suç bulun, suçumuzu söyleyin, cezamızı verin. Burada dezenformasyon var. Engizisyonda da suç yoktu. Bu iddianamelerde ‘suç lokantaları, otelleri’ var! Kimin ne zaman tutuklanacağına veya serbest bırakılacağına bir şekilde bir merkezi planlama ile karar veriliyor.” Sonra Tuncay Özkan geliyor: “Burada hukuk yok, suç yok, suçlu yok, delil yok. Ben zalimliğe muhalif oldum. Yolsuzlukla mücadele için gazeteci oldum. İktidara muhalefet etmek suç olabilir mi? Hangi hareketimde cebirşiddet varmış? Raporlar burada, deşifreler burada. Tersine, beni demokratik hayattan koparmak bir suçtur. İnsan uygarlığına yakışmamaktadır. Suçum: Düşünmek, ifade etmek, toplantıyürüyüş haklarımı kullanmak. Bu sayılanlar benim görevim. Parti kurmama veya ADD Başkanı olmama bir yasak var da ben mi bilmiyorum? Evet, tüm Cumhuriyet mitinglerini yasal olarak ben düzenledim. Bu mudur suçum? Milyonlar yürüdü, tek kişinin burnu kanamadı.” Doğu Perinçek ise hiçbir aşamada “savunma” yapmadı. O yalnız resmen getirilmek istenen yeni düzene karşı kendi “iddianame”sini okudu. Zaten bunda da o kadar başarılı oldu ki, yaptığı savunma yeni dava konusu oldu ve bu başarısı taçlandırılarak “mahkum” bile oldu. Perinçek’in “suç konusu” olan sözlerini yayımlamak serbest olmasına karşın bunu yayımlamayan, yeni adıyla “Penguen medyası” ise vefatını böylece “Gezi”den çok önce ilan etmişti. Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin savunusu ise hem demokrasi hem askeri tarihimize geçti. Bütün bu arkadaşlarımız, her biri, orada demokrasi adına yıllardır nöbet tuttu. Şimdi artık bu nöbet yetti. Türkiye, her birinin 5 Ağustos’ta özgürce aramıza katılmasını ve beraat etmesini istiyor. Herkes kelime meddahı sevgili Balbay’ın Yağmur ve Deniz’e kavuşmasını, tüm değerli aydınların artık hasretle beklendikleri evlerine dönmelerini bekliyor. Her şey ortada: Önümüzdeki pazartesi, Silivri’de aydınlarımız değil, yargı tartıya çıkacak... BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] Project7:Layout 1 7/28/13 3:34 PM Page 1 Bir çocuk daha okusun diye... 33. YAŞINI KUTLUYORUZ BERKOL 21. YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Telefon: 0212.274 15 02213 74 02 Fax: 0212.275 52 44 www.yekuv.org [email protected] Vakıflar Bankası: Osmanbey Şubesi 00158007287986476 Dinci düzenleri desteklemek için Mısır, Suriye ve diğer Arap ülkelerinde demokrasi havarisi kesilen iktidarımız, hesapsız, tutarsız ve birbiriyle çelişen yaklaşımlar sergiliyor. Mısır’da darbe karşıtı ama Suriye’de yönetimin darbeyle gitmesini istiyor. “Müslümanların katledilişine seyirci kalamam” diyor ama iş Irak’a gelince, işgalle birlikte milyonlara ulaşan ölümleri, son bir ayda bombalarla katledilen 700 insanı görmüyor. Arap coğrafyasında “bahar” deyip zorla, darbeyle değiştirdikleri düzenleri, laikliği, evrensel hukuk sistemini ve özgürlükçü değerleri dışlayan şeriatçı iktidarları destekliyor AKP. Adeviye Meydanı’nı görürken, Tahrir’deki halka gözlerini yumuyor. Tutarsızlıklarla dolu bir dış politika. Esad’ı devireceğim derken PKK’nin kardeşi PYD, bayrağını çekti, sınır komşumuz oldu. Sanki kendi topraklarımızda PKK bayrakları açılmıyormuş, terör örgütü yol kesip güvenlik kontrolü yapmıyormuş gibi. Sonra da kırmızı çizgi deyip, uçaklar uçuruluyor sınırda. Neyse ki PYD lideri Salih Müslim, Ankara’nın isteğiyle bayrağı indirtiyor. İndiriyor da ne yapıyor? Bu kez Barzani’nin, Ulusal Kürt Konseyi’nin bayrağı dikiliyor. ABD’nin BOP haritalarındaki sınırları şekilleniyor. Bakarsak... Erdoğan’ın eşbaşkanlığında Irak tamamlandı, Suriye’de yol alındı, Türkiye’de görüşmeler sürüyor, geriye İran kaldı... Süreç bitince Büyük Kürdistan inşa edilmiş olacak. Gözün aydın Türkiye! Tel tel dökülüyor politikalar. Bu arada Başbakan’ın desteklediği Özgür Suriye Ordusu’nda yer alan El Kaide unsurları, Somali’de elçiliğimizi bombalıyor, bir güvenlik görevlimizi şehit ediyor. Besle kargayı oysun gözünü! HHH Yurtiçinde de tutarsızlık diz boyu. Demokrasi havarileri, Mursi yanlılarının gösteri hakkını sonuna kadar desteklerken kendi ülkesinde, kendi halkına yasak getiriyor. Gezi Parkı yasakları yetmiyor, cadı avıyla tutuklamalara gidiliyor. Özgürlük ve demokrasi için sokaklara düşen genç, öğrenci, sanatçı, aydın ve son olarak yargıçlara gözdağı veriliyor. Maçlardaki protestolardan ürküp, taraftarlar fişleniyor. Başbakan, komşuları birbirlerini ihbar etmeye çağırıyor. Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Birimi, “Sırdaş Polis İhbar Noktası Projesi”yle devreye giriyor. Polis devleti uygulamalarında gelinen son noktayı gözler önüne seriyor. Şimdi de gösteri, protesto, Adeviye’de hak oluyor, Taksim’de ve ülkenin dört bir köşesinde ise terör faaliyeti... HHH Öte yandan Yargıtay, türbanlı öğrencilerin eğitim ve öğretim hakkını engelledi diye Prof. Dr. Rennan Pekünlü’nün 2 yıl 1 aylık hapis cezasını onaylıyor. Böylece Anayasa Mahkemesi’nin içtihat oluşturmuş birçok kararı, iç hukuk kuralları gibi işlemesi gereken AİHM kararları yok sayılıyor. Üniversitelerde türbanı savunmak, karşı çıkmak ayrı bir konu. Ne yapmış Pekünlü? Anayasa, yasa ve AİHM’ye göre türbanla derse girilemeyeceğini yönetime bildirmiş. Ne kimsenin yolunu kesmiş, ne derse girmesine engel olmuş. Bu kararla üniversitelere gözdağı veriliyor. Pekünlü’nün avukatı Murat Fatih Ülkü, yargılanmanın yenilenmesini istiyor, adil yargılanmanın ihlal edildiğini belirterek AİHM’ye gitmeye hazırlanıyor. Peki yıllardır türban üstünden siyaset üreten iktidar, niçin bir yasa çıkararak üniversitelere bu konuda serbestlik getirmiyor? Yoksa ortadaki Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarından mı ürküyor? Hukuk düzeniymiş, özgürlükmüş, demokrasiymiş, hem de ileri demokrasi! Tut neresinden tutabilirsen... Her sene bizle büyümeye devam ediyorsun. Hiç yaşlanmıyorsun. Hep bizimlesin. Hep seninleyiz. Seni seviyoruz. BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 29 Temmuz 1980 Özgen Berkol Doğan’ın Ailesi 1/ Güneydoğu 1 Anadolu’ya öz2 gü “mırra” adlı kahvenin kay 3 natıldığı bakır 4 cezve... Bir no5 ta. 2/ Rütbesiz asker... İyilik, lütuf. 6 3/ Honduras’ın 7 para birimi. 4/ 8 Yaprakların her iki yüzünde bulu 9 nan ve suyu sız 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dırmadığı için bitkinin kurumasına engel 1 T Ü R K A N İ A olan ince zar. 5/ Bir 2 A R A T E T İ K gıda maddesi... Türk 3 R E M B E T İ K O müziğinde bir makam. 4 T P A L AMA R 6/ Sacda pişirilen bir 5 A R A S MA T tür uzun pide... RutenEME T Y yum elementinin sim 6 R O A L S E gesi... İlave. 7/ Kimi 7 O B A top oyunlarında oyun 8 S E M A D İ R E K culardan birinin topu 9 R A C A E K E başkasına geçirmesi... Bir mal ya da hizmetin piyasaya sürülmesi. 8/ Bakırdan yapılan küre biçiminde davul. 9/ Bir renk... Ankarakeçisinin, yünü kahverengi ya da siyah olan türü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Başa takılan elmas ya da altın iğne... Uzaklık işareti. 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Nohut, patates, tahin ve soğanla yapılan bir tür meze. 3/ Makedonya’nın plaka imi... Bir Asya ülkesinin başkenti. 4/ Zemin dokusu olmayan iplikten ya da ipekten örülen kabartma dantel... Şifalı kaynak suları ya da çamurla tedaviyi amaçlayan kuruluşlara verilen ad. 5/ Birlik oluşturan, birleşmiş... Bir renk. 6/ Kenevirden elde edilen uyuşturucu bir madde. 7/ Kıyı, kenar... Dinsel tören ve kuralları. 8/ Tavlada “üç” sayısı... Muşmulaya benzer bir meyve. 9/ Üstten sağa doğru eğik olan basım harfi... Fas’ın plaka imi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle