23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA 12 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada arasında derin farklar var. Batı medyası, önemli kimi kurumları Türkiye’de demokratik geleneklerle kurallara aykırı davranışları son bir yıldır sürekli eleştiriyor. Demokratik ülkelerdeki söz, düşünce, basın özgürlüğüne, demokratik eylemlere AKP iktidarının, Başbakan’ın emriyle olağanüstü müdahalede bulunan... ...eylemleri orantısız biber gazı, gaz bombası, tazyikli suyla dağıtan polisin acımasız, ölümlere ve binlerce yaralıya neden olan uygulamalarını dünya medyası ve sorumluları ve de neden sonra RTE’nin gerçek, kaba, şiddet yanlısı yüzünü yansıtıyor. Batı medyası her fırsatta Osmanlı’ya özenen RTE’nin uygulamalarını, örneğin Economist dergisi Osmanlı sultanları giysileriyle kapakta yayımladığı resimle kanıtladı... Batı medyasının gerçekçi tutumuna karşılık; ola ki Türkiye’nin içişlerine müdahale etmek kaygısıyla Batı devletleri, örneğin başta ABD, eleştirilere ek olarak, içeride yaşanan, Cumhuriyetin temel ilkelerini tersyüz eden, laik cumhuriyeti İslam cumhuriyetine devşirmeye çalışan iktidar çabalarına yeterince değinmiyor. HHH Oysa: RTE iktidarının artık açığa çıkan amaçlarını kanıtlayacak örnek olayların, gelişmelerin ardı arkası kesilmiyor. Eğitimde, toplum yaşamında dinci amaçları doğrultusundaki icraatın yanı sıra, son yüzyılların hemen her konuya ilmin bilimin gözüyle bakan ve yorumlayan uygulamalara karşı; bu iktidarın aşırı, anlamsız dinci görüşlerini yansıtan aykırı hareketlere sık sık rastlanıyor. Geçenlerde Afyon’da, üstelik doçent bir doktor; bundan böyle hastalarını kapsülü ve içeriği helal olan ilaçlarla tedavi edeceğini, henüz yalanlanmayan bir başka habere göre Kızılay da ilaçların helalliğini araştırdıktan sonra satın alacağını açıkladı. Küçük bir haberdi, göze çarpmadı. Anadolu’nun bir yöresinde kadınlar, erkek doktorlara muayene edilmeyi istemediklerini hastane başhekimliğine başvurularında bildirdiler... Bu olay tıpkı ulusal savaş yıllarının Birinci Millet Meclisi’ndeki, eşlerini erkek doktora zinhar muayene ve tedavi ettirmeyen yobaz vekillerin davranışlarına benziyor. Günümüzdeki uygulamalar eski tas eski hamam... Zira, adı her gün gazetelerdeki haberlerde yer alan devletin AKP’li yücelerinden birinin türbanlı eşinin, en azından belden aşağıya çıplak, mahrem yeri örtülmeden apandisit ameliyatını yapan operatörün adının, cinsiyetinin devlet sırrı gibi saklanmasına özen gösterildiğini bilmem anımsar mısınız? HHH Bunların Müslümanlığı ancak kendilerine oy verenlere… Ötesi? Ya dinsiz ya da Müslüman gibi yaşamaya aykırı hareket edenler. Bir kadeh zıkkımlanana, sigara içene ateş püskürüyor başbakanları, türbanlı bacısına taciz edeni yerden yere vuruyor ama kadınlarını döven erkeklere geldi mi, mübarek suspus!.. Gezi Parkı’nı günlerce mesken edinen, demokratik haklarını geri isteyen gençliğin güncel kafasına aykırı yaşamlarını, dindar gençlik yetiştireceğini sandığı bu süreçte bir türlü sindirmedi. Eylemleri kendine yönelik olduğu kadar bu yönüyle de hedef seçti. Hâlâ laik, çağdaş gençliğe öfkesini, kinini dalga dalga yansıtıyor. HHH Cemaatinden iftarda bir tas çorbanın yoksullarla paylaşılmasını, şu beş yıldızlı lüks iftarları bırakmalarını isteyen RTE, medyaya verdiği iftar yemeğindeki mönüyü, sevgiyle saygıyla andığım değerli kalem Yılmaz Özdil dün köşesinde şöyle açıkladı: “Güllüklü çorbayla başlayan iftar sofrasında, közlenmiş kırmızı biber içinde peynir, zeytinyağlı enginar, ekşili kuru patlıcan dolmanın ardından kuru erik soslu dana madalyon, bademli sebze yahnisine ve sonra kremalı patatese geçildi, tahinli cevizli kaymaklı kabak tatlısıyla birlikte Osmanlı şerbeti ikram edildi, el yapımı bakır kutuda lokum hediye edildi...” Hangi sözüne inanacağız? Yeni anayasanın yapımını engelleyen siyasal ihtiraslarının ürünü başkanlık sistemini dayattı. Kurduğu akil adamlar heyetleri raporlarında anketlerde başkan olmasına halkın karşı çıktığını görünce, öyle bir kıvırma sergiledi ki, şimdi “başkanlık kırmızı çizgim değil” diyen demeçler veriyor. HHH Tek bayrak, tek millet, tek vatan der durur. Oysa aslında muradı; tek devlete, tek bayrağa, tek millete tek lider olmanın peşinde ömür tüketiyor... Böyle geldi, böyle gidecek! Hukuk hiç yoktu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Balyoz davasının temyiz duruşmasında avukat Murat Ergün, BM kararını anımsatarak, “Neden BM’den gelen bir karara seviniyoruz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak? Atatürk’ün büstü olan bir mahkemeden gelen bir karara neden sevinemiyoruz da kıtalar ötesi, bizden tamamen yabancı insanların verdiği kararlara seviniyoruz? Neden bu topraklarda güller hep kırmızı açıyor” diye konuştu. Ergün, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, savcılığın 359 isteminden 358’inin, savunmanın ise 943 talebinin yalnızca 7’sinin kabul edildiğine işaret etti. Sanıklar Kadir Sağdıç, Abdullah Can Erenoğlu, Mehmet Fatih Ilgar, Mehmet Koray Eryaşa ve Turgay Yamaç’ın avukatı Murat Ergün, bu anı epey beklediklerini belirterek, Silivri’de yaşadıkları usul ve yasaya aykırılıkları anlatacağını söyledi. “Silivri’de ilk günden son güne kadar kendimizi aldatılmış hissettik” diyen Ergün, mahkemenin duruşmanın başında söylediğini ortasında inkâr eder hale geldiğini belirtti. Olayın varsayımlarla başladığını ve hükümlerin varsayımlar üzerine kurulduğunu kaydeden Ergün, “Varsayımları, ispat edilmiş hakikatler gibi karar verilerek mahkumiyet hükümleri kuruldu” dedi. Gölcük Donanma Komutanlığı binasında çıkan verilere de değinen Ergün, şunları söyledi: “Şu noktayı kaçırmayalım, TSK içerisinde müvekkillerimizin, sanıkların oluşturduğu bir çeteyle mücadele etmiyorlar, öyle bir şey yok, masum insanları yakıyorlar. Çünkü onlar tasfiye edilmeden amaçlarına ulaşamazlar. Bu hep böyle olmuştur. Her zaman ülkede değişiklik yapılacaksa TSK kadroları tasfiye edilmiştir. Bugün yaşadığımız da odur.” Mehmet Koray Eryaşa’nın, deniz komodoru olduğunu belirten Ergün, tutuklanma sebebinin Marmara Denizi’nde planla ilgili keşif yapmak olduğunu belirtti. Sanıklar Süha Tanyeri, Dursun Çiçek, Nedim Ulusan, Ahmet Zeki Üçok, Çetin Doğan ve Ahmet Bertan Nogaylaroğlu’nun avukatı Hüseyin Ersöz savunmasını slayt gösterisi eşliğinde yaptı. Anayasanın 90. maddesi gereği, BM’nin tutuklulukla ilgili verdiği kararın mahkemece göz önünde bulundurulmasını istedi. Silivri’de yaşananların ilk günden beri yasaya aykırı olduğuna dikkat çekilerek BM kararlarına sevinmenin düşündürücü olduğu belirtildi İmzaların Gücü GEZİ Parkı’nı alışveriş merkezine dönüştürme niyetine karşı gösteri yapanlara uygulanmış şiddeti dıştan kınayan ve AKP iktidarının bu tür davranışlarına son verilmesini isteyen önemli yabancı bildirinin altında sadece yirmi beş imza var. Evet, yalnız 25 akademisyen; ama rasgele kişiler sayılmaz onlar. Aralarından dördü Nobel Ödülü sahibi, öbürleri de dünyanın ünlü üniversitelerinde öğretim elemanı: Alfabe sırasına göre, Kimya profesörü Robert L. Curl 1996’da, Tıp ya da Fizyoloji profesörü Paul Greengard 2000’de, Kimya profesörleri Ronald Hoffmann 1981’de, Richard Schrock da 2005’te almışlar bu ödülü. Yani, hepsi Nuh Nebi zamanında değil, yakın tarihlerde almış. emen, “Birbirine yakın kürsülerin hocaları New York’un bir üniversitesinde toplanıp bir bildiri yazmışlar, üstelik kendi bilim alanları da değil; ne var bunda” demeyin. Bir kere 25 sayısını tamamlayanların tümü dünyanın ünlü üniversitelerinden. O tür insanlar önlerine konan hiçbir metni anlamadan, tartmadan imzalamaz. Öyle ciddi bilim dallarının ödülleri de iktidarların hoşuna giden laflar etti diye şuna buna kolay dağıtılmaz, dağıtacak olan kendi kurumunun ününü zedeleyecek cömertlikten kaçınır. Yakın geçmişin yanlış bir örneğinden söz etmek bu konunun ciddiyetine yakışmaz. olayısıyla, dış dünyanın yayın araçları da bu tür saygınlık taşıyan bildirileri hafife almazlar ve kendi saflarına ya da ekranlarına yansıtmaktan asla geri kalmazlar. Böylece, iktidarınız o bildirileri yazanlara ne denli kızarsa kızsın, bildiriyi yazanlar ve yayanlar size veya oralardaki resmi ya da gayri resmi temsilcilerinize inanmaz, kendi yakınlarında esen havaya kapılırlar. Zaten artık olan olmuş ve başlangıçta ölçütlerinize evrensellik veremediğiniz için kendi kamuoyunuz da yabancılardaki kalite üstünlüğünün etkisine girmiş ve sizin denetiminizden çıkmıştır. Ne biçimde toplanmış olursa olsun, başkalarının imzalarını nitelik açısından küçümsemek ve sayısının artmasına aldırış etmemek hoş görülecek bir yanlış değildir. Her imzanın gerisinde mutlaka sezilmesi gereken bir irade yatar ve her imza herkesi mutlaka bir ölçüde etkiler. O halde, Gezi Parkı olayı dolayısıyla uygulanan şiddetin vebalini göğüsleyerek çıkarılacak dersi çıkarıp gelecekte o derse uygun davranmaktan başka çare yoktur. ‘BM kararını da dikkate almazlar’ ediliyorsa, önce yargıçlar savunma makamındaki avukatların yaptığı gibi bu absürt uygulamalara karşı çıkmalı, ‘bu hukuki değildir, biz bunları kabul etmeyiz’ demelidir” dedi. Ülgen, kararın Balyoz Davası’nda gerek soruşturma, gerekse kovuşturma aşamasında sadece haksız tutuklama yapıldığı yönünde bir tespit olmadığına dikkat çekerek şöyle devam etti: “Aynı zamanda eşit ve adil bir yargılama yapılmadığı yolunda da son derece önemli bir tespitte bulunmuştur. Kanıt olmadığı, delil sağlığı ve delil bütünlüğü olmadığı halde, sanığın egemenlik alanında yakalanmayan bazı digital verilerin delil kabul edilerek bunun üzerinden yargılama yapılmasını tespit ediyor. BM İnsan Hakları Bildirgesi’nin 10. maddesine aykırı görülüyor.” Avukat Mehmet İpek de kararın yapılan yargılamalar ve tutuklamalar açısından evrensel hukuk ilkelerinin ihlal edildiğini ortaya koyduğu için çok önemli bir karar olduğunu, ancak Silivri’deki mahkemelerin bu tavsiye niteliğindeki kararı dikkate alacağını düşünmediğini söyledi. İpek, “Verilen kararlar bırakın evrensel hukuku, Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki tutuklama kararlarına bile aykırı. CMK’deki ilkelere uygun davranmıyorlar ki BM’nin aldığı karara uysunlar” dedi. İstanbul Haber Servisi Birleşmiş Milletler (BM) Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun, Balyoz davasında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin keyfi tutuklama, adil yargılama ve savunma hakkına yönelik üç maddesinin de ihlal edildiği yönündeki kararının, yargılamaların ve tutuklamaların evrensel hukuka aykırılık ve usulsüz yargılama açısından önemli olduğu vurgulandı. Balyoz davası sanık avukatlarından Celal Ülgen, Birleşmiş Milletler (BM) Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun kararının Yargıtay tarafından da verilmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’de bağımsız bir yargıdan söz H D Mızrak çuvala sığmıyor İstanbul Haber Servisi Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, dün gazetemizi ziyaret ederek gündeme ilişkin sorularımızı yanıtladı. Birleşmiş Milletler (BM) Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun Balyoz Davası’nda Türkiye’nin keyfi tutuklama, adil yargılama ve savunma hakkına dair 3 maddeyi ihlal ettiği yönündeki kararını değerlendiren Metin Feyzioğlu, “BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun yasal olarak yaptırım gücü yok. Ancak AİHM, Avrupa Konseyi ve AB kuşkusuz böyle saygın bir mahkemenin yapmış olduğu tespitleri bir veri olarak değerlendirir ve yarın açılacak olan davalarda emsal olarak göstererek Türkiye’ye çok ciddi kınama cezaları ve ilerleme raporuna engel gösterebilir. Açıkçası mızrak çuvala sığmıyor” dedi. Balyoz Davası’na ilişkin çok uzun zamandır hukuki açıklama yapmadığını anlatan Feyzioğlu, “Balyoz Davası’nı hukuki olarak incelemeyeceğimi daha önce söylemiştim. Burada yargılama baştan sona yok etmeye yönelik kurgulanmış. Hukukçulara davayı sormak, ona itibar kazandırmaktır. Balyoz Davası’nı Türkiye’nin Suriye politikasından, Kıbrıs’taki menfaatlerinden ve Ege’den bağımsız düşünemezsiniz. Türkiye’nin donanması çökertildiğinden beri Kıbrıs’ta, Ege’de ve Ortadoğu’da kendi dış politiasını üretse bile onu savunabilecek haklılığını ortaya koyacak gücü yok. Dolayısıyla tutuklamaların tamamı keyfi olarak ortaya çıkıyor” diye konuştu. Ergenekon davasında verilecek karardan pek ümitli olmadığını anlatan Metin Feyzioğlu şöyle devam etti: “Aslında KCK davası da aynı siyasi yapının parçası. Barış süreci ile Kürt siyasetçiler 3’er 5’er tahliyeler olurken Ergenekon ve Balyoz davalarında komutanlar ve aydınlar bir an önce özgürlüklerine kavuşturulmaz ise toplumsal barışın sağlanması söz konusu olmaz. Palalı saldırganlar kaçma şüphesi olmadığı gerekçesiyle bırakılacak, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Engin Alan ve Tuncay Özkan gibi onlarcası kaçma tehlikesi olduğu gerekçesiyle tutulacak. Bunu bana kimse anlatamaz. Yargı Türkiye’de siyasi iktidara yol açma makinesi haline getirildi. Buna son verilmedir.” GAZETEMİZİ ZİYARET EDEN TBB BAŞKANI METİN FEYZİOĞLU YARGIYI SERT SÖZLERLE ELEŞTİRDİ: HAZIRLIK TOPLANTISI YAPILDI ‘Çifte standart’ Ulusal Kürt Konferansı’nda geri sayım İLHAN TAŞCI Evrensel kuralları dikkate alın İLHAN TAŞCI ANKARA Birleşmiş Milletler Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu’nun Balyoz davasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin kararı “siyasi davalardaki” hukuksuzluklara ilişkin uluslarası en son belirleme oldu. Kararı değerlendiren İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, kararı “yol gösterici” olarak nitelendirirken, “Eğer siz hukuk devletiyseniz bu tür evrensel kuralları yorumlayan kararları da dikkate almanız gerekir” yorumunu yaptı. Balyoz sanıklarının yakınları ise kararı “Artık sıra Türk hukukunda” sözüyle değerlendirdi. Balyoz davasının sanıklarından bazılarının avukatlığını üstlenen Hüseyin Ersöz, “Bu kararın uygulanması da, Türkiye’nin insan haklarına ne kadar saygılı bir ülke olduğunun göstergesi olacak. Hükümet yetkililerinin kamuoyuna yönelik açıklahükümetin yaptırım uygulayacak olan iki ciddi kuruluştan birisi hükümeti uyarıyor. Albay Bora Serdar’ın eşi Melek Serdar: Umutlan mak istiyor insan. Her şeyde umutlandığımız gibi bunda da umutlanmak istiyoruz. Ama geçtiğimiz 3 yılda yaşadıklarımızdan sonra çok umutlanmak istemiyorum. Bağlayıcılığı yok, bizim için ne kadar olumlu bir sonuç çıkarır bilemiyorum. Tümamiral Cem Gürdeniz’in eşi Rengin Gürdeniz: Normalde bunun ülkemiz içerisinde, Türk hukuku içinde böyle tecelli etmesi gerekiyordu. BM’ye kalmaması gerekiyordu. BM gerçekleri gördü ve sonunda da hakikaten baştan beri bizim söylediğimiz her şeyi onaylamış oldu. Tümgeneral Ahmet Yavuz’un eşi Lütfiye Yavuz: Sevindirici bir karar. Bu kararın yaptırım gücü yok. Ancak uluslararası kamuoyunun nasıl bakıp, değerlendirdiğiyle alakalı çok olumlu bir sonuç. BM’nin Balyoz davasında hakların ihlal edildiğine ilişkin kararı değerlendirildi: ANKARA Abdullah Öcalan’ın yapılmasını istediği konferanslardan Ankara, Diyarbakır ve Brüksel’in ardından sonuncusu olan “Kürt Ulusal Konferansı” Erbil’de gerçekleştirilecek. En geç bir ay içerisinde yapılması benimsenen; Türkiye, Suriye, İran ve Irak Kürtlerinin temsilcilerinin de katılacağı konferansta, “dünyadaki Kürtlerin durumu, ülkelerin gelecekleriyle ilgili perspektifler, bölgelerinde yaşanan sorunlar ile sorunların çözümü” masaya yatırılacak. Konferansın hazırlık toplantısının başkanlığını yapan Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, “en güçlü silahın” diyalog olduğunu belirtti. n İstanbul Haber Servisi “Balyoz Planı” davasında 20 yıl hapis cezasına çarptırılan eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, safra kesesinden ameliyat edildi. Silivri’deki Prof. Dr. Necmi Ayanoğlu Devlet Hastanesi’nde 2 saat süren ameliyatla Örnek’in safrakesesinin taşlarıyla birlikte alındığı, ameliyatın başarılı geçtiği bildirildi. Örnek’in birkaç gün içinde taburcu edilerek cezaevine gönderileceğini aktarıldı. Özden Örnek ameliyat edildi Gezi’yi yazan Baydar işinden oldu n İstanbul Haber Servisi Sabah gazetesi yayımlanan son yazısında gazetenin Gezi Parkı manşetini eleştiren ve sonraki iki yazısı gazetede yayımlanmayan Yavuz Baydar’ın işine son verdi. Baydar’ın her pazartesi yayımlanan “Okur Temsilcisi” yazısı köşesi yayımlanmazken, Sabah Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak aynı gün Baydar’ın yazısını köşesinde eleştirdi. Bu süreçte izne ayrılan Baydar’ın “medyada bağımsız özdenetim” konulu yazısı da yayımlanmadı. Yazıları sansürlenen Baydar’ın Sabah’a ilişkisi dün kesildi. malarının yönü demokrasimiz ve uluslararası saygınlığımızın, Yargıtay’ın vereceği karar ise ne kadar hukuk devleti olduğumuzun ölçütünü ortaya koyacak.” Ümit Kocasakal, keyfi tutuklamaların, tahliye taleplerinin reddi yönündeki kararların vicdani, cezai ve hukuki sorumluluğu olduğunu vurgulayarak, “Bugün sorulmasa yarın mutlaka sorulacak. Bundan kimsenin kuşkusu dahi olmasın. ‘Ben öyle tak dir ettim, ben öyle düşünüyorum’ kadar basit değil. Hiçbir hukuk kuralı hâkime savcıya verilmiş içini istediği gibi dolduracağı açık bir çek değildir” değerlendirmesini yaptı. Orgeneral Çetin Doğan’ın eşi Nilgül Doğan: Elbette hükümetin ken di aleyhine olan bir açıklamayı yapması beklenemez. Avrupa’da hem BM, hem de AİHM bu hukuki konularda Ailelerin düşüncesi Toplantıya, Türkiye’den BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün de aralarında bulunduğu 23 kişilik bir heyet katıldı. Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani, Suriye’nin Türkiye sınır kesimini elinde bulunduran PYD eşbaşkanları Salih Muslim ve Asya Abdullah da katılımcılar arasında yer aldı. Mesud Barzani, “Bu kongrede Türk, Arap ve Fars halklarına Kürt halkının barış ve eşitlik temelinde birlikte yaşamak istediğini söyleyeceğiz” dedi. Kürtlerin bölgede huzuru sağlamak istediğini anlatan Barzani şu görüşleri dile getirdi: “Halkımızın doğal haklarının garantiye alınmasının en büyük yolu diyalog dili, barış ve demokratik yöntemlerdir. Sayın Talabani ile Sayın Öcalan’ın da aramızda bulunmasını isterdim. Yaşasın Kürtler. Yaşasın Kürdistan!” Toplantının ardından açıklanan sonuç bildirgesinde, “Kongrenin başarıya ulaşabilmesi için her türlü partici ve dar ideolojik yaklaşım ve tutumlardan uzak durularak çalışılmasının önemine değinildi” denildi. Barzani: Artık huzur istiyoruz
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle