23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA 10 EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr Para Piyasası Kurulu ‘finansal istikrarı desteklemek amacıyla’ faiz koridorunu 0.75 puan genişletti Uluslararası Keynes Konferansı’nın Ardından Birinci Uluslararası Keynes Konferansı 2628 Haziran tarihleri arasında İzmir Ekonomi Üniversitesi yerleşkesinde toplandı. Profesör Hakan Yetkiner ve çalışma arkadaşlarının uzun ve titiz çabalarıyla organize edilen konferans, küresel ekonominin içinde bulunduğu büyük durgunluk konjonktürünün de etkisiyle birlikte ana akım iktisadına muhalif birçok ismi bir araya getirdi. Üç gün boyunca elliyi aşkın bilimsel tebliğ ile konferans salonlarında neoliberal ana akım iktisadının dogmatik inanç sisteminin dışında farklı paradigmalardan ve dünya görüşlerinden gelen sosyal bilimciler birbirlerini tanıma ve araştırmalarını tanıtma olanağı buldu. Konferansta sunumların önemli bir bölümünde küresel krize ilişkin Marksist öğreti çerçevesinden yapılan yorumlar ön plana çıktı. Bu sunumlarda Marksist paradigmanın ana yaklaşımının ve yöntemlerinin neler olması gerektiği de doğal olarak tartışmaların ana eksenini oluşturdu. Söz konusu tartışmaların birinde Marksist yaklaşımın belirleyici olarak iki ana ekseninin olduğu vurgulanmaktaydı: Azalan kâr yasası ve uluslararası ticarette eşitsiz mübadele kavramlarına vurgu. İki yaklaşımın da Marksgil paradigma içerisinde önemli birer sav olarak yer aldığı doğrudur. Ancak, kanımca tüm Marksgil öğretiyi bu iki ana eksene dayandırmak yanlış ve daha da açıkçası Marksizmin özüne aykırı bir yöntemdir. Bu yazımda bu konuyu değerlendirmek arzusundayım. HHH Marksgil öğretinin ana eksenlerinin azalan kâr yasası ve eşitsiz mübadele olgusuna indirmenin yanlışlığı, söz konusu savların her ikisinin de özünde ampirik (görsel) bir nicelik olgudan ibaret olmasıdır. Tarihsel pratik içerisinde dönem dönem sermayenin getirisinin yükselmesi kapitalizmin küreselleşmesi sürecinde sıklıkla karşılaştığımız bir olgudur. Özellikle günümüzde yaşanan durgunluk sürecinin tarihsel olarak ana çıkış noktasını kapitalizmin hükümran ekonomilerinde sanayi ve üretici sektörlerde kâr oranlarının düşmesine karşın sermayenin finansallaşma yoluyla toplam kâr oranlarını yükseltebilme becerisi oluşturmaktadır. Finansal spekülasyona dayalı rant gelirleri, üretken sektörlerde gerileme içinde olan kârlılığı telafi etmiş ve sonucunda da sermayenin kârlılığını korumuş görünümdedir. Ticarette eşitsiz mübadele kavramı ise tarihsel perspektif içerisinde az gelişmiş ülkelerin üretip ihraç ettikleri malların giderek çeşitlenmesi ve birincil tarım ve hammadde mallarından uzaklaşarak, giderek daha ileri sanayi ürünlerinden oluşması üzerine ampirik olarak geçerliliği sorgulanmakta olan bir savdır. Dolayısıyla, sadece gözlemsel olarak nicelik boyutuna dayandırılmış savların tek başına Marksist öğretinin ana belirleyici unsurları olarak değerlendirilmesi sakıncalıdır. Kâr oranları ve eşitsiz mübadele değerlerinin tarihsel koşullara bağlı olarak yön değiştirdiği dönemlerde Marksgil analizi itibarsızlaştırma çabalarına hizmet etmektedir. Örneğin, Marksgil yaklaşıma tam zıt konumda olan neoklasik ana akım iktisat öğretisini ele aldığımızda üç belirleyici yaklaşımın söz konusu olduğunu görürüz: (1) Üretim sürecinin neoklasik bir matematiksel fonksiyon tarafından betimlenmesi; (2) Ücretin ve kârların emeğin ve sermayenin üretime marjinal katkısından oluştuğu savı; ve (3) tasarruf ve yatırımların özdeşliği. Bu savların ilki üretim sürecinin tarihsel/toplumsal tüm özelliklerinden soyutlayarak, tarihsel maddeci yaklaşımını reddeden; ikincisi ise ücretin nihayetinde emeğin üretime katkısını içerdiği gerekçesiyle sömürünün söz konusu olmadığını vurgulamaya yönelik ideolojik kılıflardır. Üçüncü unsurun kabulü de bir piyasa ekonomisinde yatırımların her zaman tasarruflara eşit olacağını, dolayısıyla aşırı üretim ya da eksik talep gibi nedenlerden kaynaklı herhangi bir kriz yaşanmasının mümkün olamayacağını vurgular. Dolayısıyla, ana akım neoklasik düşünce sisteminde piyasa ekonomisi, Newton fiziğinin kusursuz yasalarına bağlı olarak her zaman dengede, hiçbir zaman krize girmeyecek olan ve sömürü kavramının söz konusu olamayacağı tarih ve toplum dışı bir soyutlama tasarımı; kusursuz güzellikte bir ahenk projesidir. Nitekim, bu tasarımın büyüsüne kapılan çoğu genç meslektaşımız da iktisadi analizlerinde toplumsal sorunlardan uzak durmayı birer nesnellik ölçütü olarak algılamakta ve iktisat bilimini toplumun sorunlarından uzaklaştıran soyut bir teknik modelleme çabasına indirgemektedir Ana sorumuza geri dönersek, kanımca Marksgil öğretinin ana eksenleri diyalektik düşünce yöntemi ve sınıfsal analize dayanmasıdır. İktisadi analizi, politik ve tarihsel analiz ile birleştirebilen Marksist öğretinin ana gücü tarihsel olguların yön değiştirmesi karşısında özünde taşıdığı diyalektik ve sınıfsal yorumlama yöntemiyle her zaman canlı ve gerçekçi kalabilmesidir. Bu bakımdan, Marksizmin nicel bir ampirik şablona indirilebilmesi mümkün değildir. Bağımsızlık gösterisi Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı Ekonomi Servisi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), piyasanın 0.5 1 puan arasında yükselme beklediği faiz koridorunu, “fiyat istikrarını sağlamak ve finansal istikrarı desteklemek amacıyla” 0.75 puan genişletti. Piyasanın “güven verici” bulduğu bu kararla, “faiz lobisi” tartışmalarıyla eli kolu bağlı izlenimi veren Merkez Bankası bir anlamda bağımsızlık gösterisi yaptı. PPK, politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 4.5’te sabit tuttu. Yüzde 3.5 olan Merkez Bankası borçlanma faiz oranını değiştirmedi. Borç verme faiz oranını yüzde 6.5’ten yüzde 7.25’e çı Günlerdir süren tartışma Merkez Bankası’nın borç verme faizini artırması ile sonuçlandı. Banka gerektiğinde faiz artırımlarına devam edebileceğini de açıkladı. Enflasyona karşı para politikası sıkılaştırılacak. kardı. Açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkânı faiz oranı ise yüzde 6’dan yüzde 6.75’e yükseltildi. TCMB karara ilişkin açıklamasında, kur, petrol ve gıda fiyatlarındaki yükselişlerin kısa vadede enflasyon görünümünü olumsuz etkilemeye devam edeceği düşüncesiyle “gerektiğinde ek parasal sıkılaştırmaya gidilebileceği”, TL likidite politikasında esnekliğin artırılacağı ve her türlü yeni veri ve habere göre politika duruşunun değiştirilebileceği belirtildi. Piyasa çevreleri kararı özetle şöyle yorumladılar: Sıkılaştırma devam edecek. TCMB, bundan sonraki süreçte de faiz artırımlarına devam edebilecek. Güven tazelenecek ve piyasadaki oynaklık azalacak. TCMB ayrıca, ek parasal sıkılaştırma yapılan günlerde döviz satmayacak. Fed’in geçen haftaki açıklamalarından sonra başlayan dolar paritesindeki düşüş eğilimi, Merkez’in faiz kararından sonra ivmelendi. Bu arada dün düzenlenen döviz satım ihalesinde ortalama 1.91’den 50 milyon dolarlık satış yapıldı. 76 milyon dolar teklif gelen ihalede en yüksek fiyat 1.9100 TL, en düşük fiyat 1.9087 TL olarak belirlendi. Serbest piyasada dolar dün 1.9130 TL’den kapandı. Karardan sonra 77.176’ya kadar yükselen BİST Endeksi burada tutunamadı ve önceki güne göre 448 puan kayıpla 75.368.07’ye geriledi. 1.91’den dolar sattı Dünya Bankası’na insan hakları eleştirisi Ekonomi Servisi İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından hazırlanan raporda, Dünya Bankası’nın, yürütülen projelerin, bu projelerden etkilenen kişilerin haklarını ihlal etmediğini garanti altına alacak kontrol mekanizmalarından yoksun olduğu, gerekli kontrollerin yapılmadığı belirtildi. Örgütün raporunda, bu tür projeler çerçevesinde, o bölgelerdeki insanların maruz kaldığı kötü muamele ve zorunlu göç uygulamalarından örnekler veriliyor. Rapor “Bu haliyle, Dünya Bankası’nın, katkıda bulunduğu projelerde insan haklarına saygı gösterildiğini garanti altına alacak denetleme mekanizmaları yetersiz” saptamasında bulunurken insan haklarının Dünya Bankası’nın önceliği haline gelmesi gerektiği ve bunun uygun şekilde denetlenmesinin büyük önem taşıdığı ifade edildi. Dünya Bankası’nın, Vietnam’da uyuşturucuyla mücadele merkezlerine maddi destek sağladığını ancak bu merkezlerdeki kötü muamelenin defalarca kayıtlara geçtiğini belirten İnsan Hakları İzleme Örgütü’nden Jessica Evans “İnsan hakları konusundaki durum değerlendirmesi, karalamak ya da utandırmak için yapılmıyor. Bu, Dünya Bankası’nın yaptığı yardımların haklar üzerindeki etkisini görmek için bir adım” dedi. “Hükümet işsize 1500 lira maaş verecek!” Yandaş medya bu açıklamayı dün flaş haber olarak geçince “tamam” dedim, “seçim ekonomisine başladı AKP.” Asgari ücretin bile ancak 800 lira olduğu, üstelik işsizliğin sürekli arttığı bir ülkede işsize 1500 lira maaş ne kadar gerçekçi ki? 11 yıllık AKP iktidarının en makyajlı, en süslü püslü altın yaldızlı ambalajı ekonomi oldu. Bu ancak; kurgunun tüketim ve rant ekonomisi üzerine inşa edildiği bir modelle gerçekleştirilebilirdi. Bu yüzden insanlar borçlanmaya, hatta kazançlarından çok daha fazla borçlanmaya özendirildi; orta direk yaşamlar uzun yıllara yayılan vadelerle taksitlendirildi. Türkiye ithalat cenneti haline getirildi. Hem sanayi hem de tarım üreticisinin feryatları hızla yükselen betonların, devasa AVM’lerin, HES’lerin, her yıl birilerini zengin etmek için sürekli yenilenen kaldırım inşaatlarının arasında yitip gitti. Ekonominin bu parlak cilası aslında mayıs ayında döküldü. Her ay portföy yatırımı kredi olarak ülkeye oluk oluk akan döviz mayısta “şıp” diye kesildi. Oysa biz her ay, o ayın cari açığından (döviz açığından) daha çok dövizin ülkeye girmesine alışmıştık. Bu sayede de döviz ucuz ucuz satılıyordu. (Güngör Uras, 12 Temmuz 2013, Milliyet). Gezi olayları patlak vermeseydi Türkiye’de kamuoyu bu dökülen cilayı ve ortaya çıkan gerçekleri çok daha önce görecekti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gezi’de olayları daha da şiddetlendiren tavrının arkasında yatan nedenlerden biri de AKP’nin her fırsatta can simidi gibi sarıldığı ekonominin patlak bir topa dönüştüğünü herkesin görmesini l İlk altı ay için yüzde 10 zam isteyen Türkİş, yüzde 4’e razı oldu İşçiye 4+4 zam MUSTAFA ÇAKIR Denetim yetersiz Sendika, THY’ye mahkeme kararını uygulama çağrısı yaptı Atilay Ayçin: Uçuşlar riskli İstanbul Haber Servisi Havaİş Sendikası, İstanbul 5. İş Mahkemesi’nin atadığı bilirkişi raporlarına göre grev kırıcılığı yaptığı tespit edilen Türk Hava Yolları (THY) yönetimini protesto etti. THY yönetiminin ve iktidarın yargı kararını görmezden geldiğini belirten Havaİş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, “470 gündür direnişteyiz. İş mahkemeleri ve Yargıtay bizi haklı buldu, ancak THY yönetimi keyfi uygulamalarla kararları uygulamıyor. Bu şartlarda uçuşların devam etmesi risklidir” dedi. Havaİş Sendikası üyeleri, dün Çağlayan Adliyesi önünde bir araya geldi. İstanbul 5. İş Mahkemesi’nin kararının uygulanmamasını protesto eden grevdeki işçiler, “Adalet hemen şimdi”, “Üstünlerin değil hukukun üstünlüğü”, “Kanun namına dur THY” pankartları açarak, “Yer gök direniş onurlu Havaİş”, “THY şaşırma yasaları uygula” sloganları attı. Grevdeki işçileri destek vermek amacıyla CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu da protesto da yer aldı. ANKARA Hükümet ile Türkİş 200 bin işçiyi kapsayan kamu kesimi toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde 2013 için yüzde 4+4, 2014 için de yüzde 3+3 zamda anlaştı. İlk altı ay için yüzde 10 zam isteyen Türkİş, yüzde 4’e razı oldu. Türkİş, ilk altı aylık zammın yüzde 5’e çıkarılması için uğraştı ancak hükümet geri adım atmadı. Telefonla ekonomiden sorumlu diğer bakanları arayan Çalışma Bakanı Faruk Çelik 1 puanlık artışı kabul etmedi. Toplusözleşme görüşmeleri kapsamında dün 5. kez bir araya geldi. Yaklaşık 3 saat süren görüşmede anlaşma sağlandı. Hükümet bir önceki toplantıda sunduğu zam oranlarında geri adım atmadı. Sağlanan anlaşmaya göre, ücretlere bu yıl 1 Ocak’tan geçerli olmak üzere yüzde 4+4, gelecek yıl için de yüzde 3+3 zam yapılacak. 1100 liranın altındaki ücretler 1100 liraya çekilecek. Bin 100 lira ile 1850 lira arasındaki ücretlere 200 lira iyileştirme yapılacak. Sosyal yardımlar 180 lira olacak. Diğer sosyal yardımlardaki artış ise 6 aylık dönemlerde belirlenen zamlar oranında gerçekleşecek. AKP Ekonomisinin Altın Yaldızlı Ambalajı Sıyrılıverince... engellemekti. Bugün ise freni tutmayan kamyon gibi yokuş aşağı iniyoruz. Dün Türkiye’nin en büyük 500 Büyük Sanayi Kuruluşu açıklandı ve verileri değerlendirildi. Bu kuruluşların en düşük performansları ihracatlarında olmuş. Satışları, kârları, üretimleri vs artmış ama en az artış oranı (binde 6) ihracatta olmuş. Bu ağırlıklı olarak iç tüketime yönelerek büyüdükleri, küresel arenadaki güçlerinin ise giderek eridiği anlamına geliyor. Ekonomi giderek daha çok ithalata bağımlı oluyor ve işin kötüsü bunun önüne geçecek en küçük bir adım bile atılmıyor. İşadamı bir dostum anlatıyor: “Bizim yeni fabrika inşaatı için malzeme seçtik. Hayretler içinde kaldım. Yangın kapılarını ithal etmek lazım (İtalya veya Almanya’dan), zira sigorta şirketi yerli kapıları ‘yangına dayanıklı değil’ diye kabul etmiyor.” Durum böyle olunca insan sormadan edemiyor: Türkiye’de ekonominin can damarı haline gelen inşaat sanayiinde kullanılan malların yüzde kaçı ithal diye? Evet, artık takke düştü, kel görüldü. Şimdi yapılması gereken “Bunu toplumun her kesiminde görünür hale getirmek.” Çünkü yaklaşan seçimlerde AKP iktidarı ülkenin batık ekonomisini yeniden yeni bir sahte yaldızlı ambalajla sarıp sarmalayacaktır. İşsize 1500 lira maaş bunun tipik bir ilk adımı. Oysa TÜİK işsizlik oranını yüzde 10.5 olarak belirtirken (ki bu cidden tartışmalı bir rakam!) Türkiye’deki işverenlerin yüzde 58’i yetenekli işgücü bulamıyor! CHP bir süredir bu konuda önemli adımlar atıyor aslında, hakkını vermemiz gerek. Özellikle genel başkan yardımcıları Umut Oran ve Faik Öztrak’ın her fırsatta dile getirdikleri gerçekleri... Hepsi de TÜİK, Hazine Müsteşarlığı, Maliye Bakanlığı ve Dünya Bankası kaynaklarından verilerle hazırlandı. Hem AKP’nin iktidarı boyunca yaşadığımız emek sömürüsünü hem de cebimizden çıkan paranın ne olduğunu anlatıyor. Örneğin: 10 yılda AKP taşeron işçiliğini tam dörde katladı. AKP döneminde, ekmek fiyatı yüzde 173 oranında arttı. Motorinin fiyatı yüzde 225 arttı. 1.30 TL olan bir litre motorinin fiyatı 4.22 TL’ye ulaştı. 2.568.000 kişi kredi kartı & tüketici kredisi borcunu ödeyemiyor. Bu sayı 2002’de 847 bin kişiydi. Vatandaşın, 2002 yılında, batık tüketici kredisi tutarı, 278 milyon TL’ydi. Şimdi, 9 milyarı geçti. 2002 yılında Türkiye’de 6.6 milyar dolar sıcak para vardı. Şimdi 125 milyar dolar. Tüm bunlar ve yer kalmadığı için yazamadığım diğerleri, üretmeyen, dışa bağımlı, kendi insanının emeğine saygı göstermeyen bir Türkiye tablosu. Gezi süreci ile en azından bunların bir kısmı görülür hale geldi. Ancak bu daha işin başı. Unutmayalım... Toplantıda Türkİş ilk altı aylık zammın yüzde 4’ten yüzde 5’e, taban ücretin de 1100 liradan 1200 liraya çekilmesini istedi. Çalışma Bakanı Çelik ise başbakanla, Maliye ile görüştüklerini daha fazla artış yapamayacaklarını söyledi. Çelik görüşme devam ederken telefonla diğer bakanları arayarak Türkİş’in talebini iletti. Ancak geri adım atmayan hükümet, Türkİş’in bu taleplerini kabul etmedi. Bu arada 200 liralık iyileştirmenin 45 bin işçiyi kapsadığı öğrenildi. Bunun ücretlere, genel işçi maliyetlerine oransal yansımasının da 1.8 civarında olacağına dikkat çekildi. Anlaşmayla 2013 için yüzde 4+3 teklifle masaya oturan hükümet, sözleşmeleri yüzde 4+4 zamla bağlamış oldu. Zamlar 1 Ocak’tan itibaren geçerli olacağı için işçiler, ağustosta 8 aylık farklarını da ücretleri ile birlikte alacak. Türkİş Başkanı Mustafa Kumlu, taleplerinde günün şartlarını dikkate aldıklarını söyledi. Türkİş Genel Eğitim Sekreteri, Yolİş Sendikası Başkanı Ramazan Ağar da “Elbette yeterli değil yeterli olması mümkün değil. Ancak sonuçta mutabakat sağlandı. İmzalandı” dedi. Tek Gıdaİş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel ise rakamları “rezalet” olarak nitelendirdi. Türkel, “İşçiye yazık oldu” dedi. Hükümet geri adım atmadı Türkiye KamuSen yüzde 10+10 istedi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye KamuSen Genel Başkanı İsmali Koncuk, tüm kamu görevlilerinin ve emeklilerinin maaşlarına 2014’te yüzde 10+10 zam istedi. Koncuk 1 Ağustos’ta başlayacak toplusözleşme öncesi taleplerini açıkladı. Koncuk, kamu görevlilerinin hakkı olan toplusözleşmenin, grev ve siyasete katılmayla birlikte kullanılabilmesini istedi. Talepler şöyle: * Emekli olacakların mağduriyeti giderilmeli. * 2015 içinde aynı şekilde tüm kamu görevlilerine ve emeklilerine de yüzde 10’ar zam yapılmalı. * Kısmi artışlar ve sosyal yardımlar hariç en düşük dereceli memur maaşı için 325.73 lira, ortalama memura 420.31 lira ödenmeli. * Yılda iki kez dini bayramlar öncesinde tüm kamu görevlilerine 843 lira “bayram ikramiyesi” ödenmeli. Moody’s: Sanayinin görünümü durağan Ekonomi Servisi Moody’s yavaş ilerleyen küresel ekonomik etkinliğin sanayinin görünümünü değişmeden bıraktığını belirtti. Moody’s Genel Direktörü Mark Gray, ekonomik belirsizlik, görece yüksek işsizlik ve düşük gelir artışının baskıladığı talebin belirlediği arz bağlantılı yatırımlarda değişim için küçük bir ivme bulunduğunu belirterek “İkinci çeyrek boyunca tüm finansal olmayan şirketler sektörünün üçte ikisinde görünüm durağan oldu” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle